AKLIN YOLU BİRDİR

         Akıl insana verilmiş en büyük nimetlerdendir. İnsanı hakikata götüren kılavuz ve rehber konumundadır. Onun için Hak Kelamı Kuran-ı Kerim; hakikatleri nazara verip düşünmezmisiniz? Aklatmezmisiniz? deyip insanı aklı ile hakkı ve hakikatı bulmaya ve tasdik etmeye davet eder.

        Ahmed bin Harb'in (r.a.) İslam âlimlerinden hak dostu veli zatlardandı. Behram isminde ateşperest bir komşusu vardı. Bu Behram bir defasında ticâret için bir yere mal gönderdi. Yolda' hırsızlar mallarını alıp kaçtılar. Ahmed bin Harb bu durumu haber alınca, yanında bulunanlara, "Haydi komşumuza gidelim. Başına gelen bu hâl için üzülmemesini söyleyip onu teselli edelim. Her ne kadar ateşe tapıyor ise de komşumuzdur" dedi.

          Behram'ın evine geldiler. Behram kendilerini hürmetle karşıladı. Ahmed bin Harb'in (r.a.) elini öpüp çok saygı gösterdi, ikrâmlarda bulundu. O günlerde çok kıtlık olduğundan birşeyler yemek için gelmiş olabileceklerini düşünerek ayrıca yemek hazırlamak istedi. Ahmed bin Harb "Zahmet etmeyiniz. Malınızın çalındığını duyduk Üzülebileceğinizi düşünerek, hâlinizi, hatırınızı soralım diye geldik" buyurdular.

          Behram, "Evet öyledir, ama bunda üç şeye şükretmem lâzım oluyor, Birincisi başkaları benden çaldılar, ben başkalarından çalmadım, ikincisi, malımın yarısını aldılar, diğer yarısı bende kaldı. Ya hepsini alsalardı. Üçüncüsü, din bende kaldı, dünyâyı aldılar" dedi.

          Bu sözler Ahmed bin Harb'in çok hoşuna gitti ve "Bu sözleri yazın. Bundan îmân kokusu geliyor" dedi. Behram'a, "Niçin ateşe tapıyorsun?" diye sordu. Behram, "Ona tapıyorum ki, yarın beni yakmasın, kendisine yakmak için odun verdim ki, beni Allahü teâlâya ulaştırsın" diye cevap verdi.

          Hz. Ahmed bin Harb, "Çok yanılıyorsun. Ateş zayıftır. Ona tapmakla hesaptan kurtulmak mümkün değildir. Bir çocuk, bir avuç su atsa ateşi söndürür. Bu kadar zayıf olan bir şey başkasına nasıl kuvvet verebilir? Bir parça toprağı bile kendinden atamaz. Seni Allaha nasıl kavuşturur. Ateş câhildir. Birşey bilmez, yakarken misk ile necaseti ayıramaz. Hepsini aynı anda yakar ve hangisinin daha iyi olduğunu bilmez. Sen ki, yetmiş senedir ona tapıyorsun. Ben de ömrümde bir kere ona tapmadım. Gel ikimiz de elimizi âteşe sokalım. Seni koruyup korumadığını gör" buyurdu.

           Behram ateş getirdi. Ahmed bin Harb (r.a.) elini ateşe sokup bir saat kadar bekledi. Eli hiç yanmadı ve acımadı. Bu hâli gören Behram çok şaşırdı, kalbinde bir değişme hissederek,                     "Size dört şey soracağım. Cevaplarını verirseniz îmân edeceğim" dedi.

           Ahmed bin Harb "Sor" buyurdu. Behram dedi ki: "Allahü teâlâ, insanları niçin yarattı? Mademki yarattı niçin rızık verdi? Mademki rızık verdi. Niçin öldürdü? Mademki öldürdü. Niçin diriltecek?" Ahmed bin Harb (r.a.) şöyle cevap verdi: "Allahü teâlâ kendini tanımaları için insanları yarattı. Razzâk (ziyadesiyle rızık verici) olduğunu bilsinler diye onlara rızık verdi. Kahhâr olduğunu anlamaları için onları öldürür. Kudretini tanımaları için onları tekrar diriltir." Behram bunları duyunca "Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Mukammeden abdühu ve Resûlühü" diyerek Müslüman oldu.

            Biz dünyaya gözlerimizi açmadan dünyayı bize göre hazırlayıp süsleyen, süsleyip ihtiyaçlarımıza cevap verecek şekilde hazırlayan zat bilerek yapıyor. Öyle ise bunda bir maksat vardır. Çünkü hiçbir şey başıboş olmadığı gibi insanda başıboş bırakılmamıştır.

           İnsan aklını kullanıp eşya ve hadiselerin diliyle hayatı doğru okuyup, doğru yaşamalı değilmi?

                                                                                                                                            Aydın OSMANOĞLU



E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir