ALIN TERİMİZ EMEĞİMİZ; EMEĞİMİZ GELECEĞİMİZDİR

 

Çalışmak, bir kimsenin meşru olan geçim sahalarından biri veya birkaçında kabiliyetlerine göre faaliyet göstermesi, gayret sarf etmesi, çalışması, üretmesi ve en nihayetinde fakirliği zenginlikle, yokluğu varlık ile değişme becerisini gösterebilmesidir.

Cenab-ı Hak, kullarına her daim yardımda bulunur ve O’nun kullarına yardımı her sahada çeşitli suretlerde tezahür eder, kendini gösterir. Çalışan ve üreten insana yardımı ise, çalışan insanın emeğinin karşılığını garantiye alması, emeğinin karşılığını kuluna tastamam ödeyeceğini vaad ederek kulunun gönlünü rahatlatmasıdır. Bu hakikati,  Cenab-ı Hak Necm suresinde;“İnsana ancak çalıştığının karşılığı vardır” ayeti ile dile getirir.  Amel-bedel dengesi ekseni üzerine kurulu olan bu alemde, insanı çalışma ve üretme noktasında gayrete getirecek, cesaretini kamçılayacak bundan daha büyük bir müjde tasavvur edilemez. Zira bu ayet, dil, din, ırk, renk ayırımı yapmadan çalışan herkese akıttığı alın terinin, harcadığı emeğin karşılığının ödeneceğini garanti etmektedir.                                                                     İnsanları çalışma ve üretmeye ciddi manada teşvik edebilmenin diğer bir yolu da, insanlara alın teri ve emeklerinin karşılığını amel-bedel dengesi ekseninde olmak kayd u şartıyla zamanında ve tastamam olarak ödemektir. Bu hususta Peygamber Efendimiz s.a.v. hadis-i şeriflerinde;“İşçinin ücretini alnının teri kurumadan ödeyiniz” buyurarak alın terinin kutsiyetine; insan emeğinin bereketine bir başka açıdan işaret etmiştir. Alın terine ve el emeğine bu şekilde saygı gösterilmesi halinde, bu durum, çalışan kimselerin çalışma şevkini kamçılayacağı gibi; işçi-işveren ilişkilerinin de karşılıklı saygı ve anlayış ekseninde şekillenmesine imkan sağlayacaktır.                  

Dünya hayatında huzuru yakalayabilmek için riayet edilmesi gereken birçok husus vardır. Bunlardan bir tanesi de alın teri akıtılarak ve el emeği harcanarak helalinden kazanılmış bir servettir. Hayatı bir gemiye, insanı gemideki yolcuya, suyu da gemiyi yürüten güce benzeten Hz. Mevlana, Müslümanın dünya malı ile ilişkisini geminin su ile ilişkisine benzetir ve; “Müslümanın dünya malı ile ilişkisi, geminin su ile olan ilişkisi gibidir.” diye bir teşbih yapar. Bu teşbihten de anlıyoruz ki, bir gemiye benzeyen dünya hayatının rahat yürümesi maddi imkan ile; maddi imkan ise çalışmakla mümkündür. Bu sırrın hakikatini idrak eden kimseler, her zaman ve her zeminde huzurun ve sükunun varlıkta; varlığın ise çalışma ve üretmede saklı olduğunu hayat felsefesi haline getirmişler; çuvalı doğru yerinden tuttukları için de her zaman kazanan taraf olmuşlardır.                                                                     

Hz. Ömer devrinde Yemen’den gelen bir takım miskin kimseler, Medine’yi mesken tutmuşlardı. Hz. Ömer bir gün karşılarına dikildi ve; “Siz ne yer ne içersiniz, maişetinizi nasıl temin edersiniz” dediğinde, onlar Hz. Ömer’e verdikleri cevapta; Ya Ömer! Biz Allah’a tevekkül etmiş kimseleriz.” demişlerdi. Hz. Ömer de cevaben;“Siz, Allah’a tevekkül etmiş kimseler değil; hazıra konmak isteyen hazır yiyicilersiniz” diyerek geleceklerini alın terinin kutsiyeti ve el emeğinin bereketinde değil de, tembellik ve dilenciliğin zilletinde gören bu topluluğu dağıtmıştır.                           İnsanların simaları birbirlerine benzemediği gibi istidat ve kabiliyetleri de birbirine benzemez. Bir lokantada aşçıya ihtiyaç olduğu gibi; bulaşıkçıya da ihtiyaç vardır. İctimai hayatın da sağlam yürümesi için her sahada kabiliyetli insana ihtiyaç vardır. Bunun için de Cenab-ı Hak, insanları çeşitli kabiliyetlerde yaratmıştır. Marangoz ihtiyacı için birinin elini keser için maharetli yaratırken; berber ihtiyacı için de bir başkasının elini ustura için hünerli yaratmıştır.                                                                

Geleceklerini alın terinin kutsiyeti ve el emeğinin bereketinde görenler, çalışmayı ve üretmeyi meslek haline getirenler, Cenab-ı Hakk’ın kendilerine vermiş olduğu kabiliyetleri geliştirerek bir taraftan kabiliyetlerinin zekâtını vermiş, diğer taraftan hem kendilerine hem de içinde yaşadıkları cemiyete faydalı birer fert olmuş olurlar. Aksine davranarak çalışma yerine tembelliği seçenler, öncelikle Cenab-ı Hakk’ın kendilerine vermiş olduğu kabiliyetlerin hakkını vermeyip onları körelterek ilahi birer nimet olan kabiliyetlerine ihanet etmiş olurlar. Bu ihanet, dünyada sahiplerinin üzerlerine bir sis perdesi gibi, yoksulluk ve çaresizlik olarak çöker, ahirette ise bir vebal olarak sahiplerinin sırtında yük olur.                                                      

El emeği ve alın terinin önemine işaret eden bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz s.a.v; “Hiçbir insan, elinin emeğinden daha hayırlı bir rızık yememiştir. Allah’ın Peygamberi Davud a.s. da elinin emeğini yerdi” buyurarak mutlu yarınların el emeği ve alın terinde saklı olduğunu manidar bile dille ifade etmiştir. Her konuda bize örnek olan Peygamberler, dünya maişeti konusunda da her biri bir meslekte uzmanlaşmak suretiyle, mutlu bir gelecek için el emeği ve alın terinin önemini bizlere bizzat göstermişlerdir.                                                               

Alın terinin kutsiyetine inanarak, terin sahibine karşılığını alnının teri kurumadan ödeyen; emeğin gücüne inanarak, geleceğini emeğin bereketi ile teminat altına almaya çalışan kullardan olmanız dileği ile hayırlı cumalar efendim.

Mevlüt Güder

İl Vaizi



E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir