Anglikan Kilisesi ve Bediüzzaman

 

         Bediüzzaman, iman ve ümit tüten eserleri ile küfür dünyasına karşı en güzel şekilde mücadele etmiştir. O, yeri geldiğinde cephede bir nefer olmuş, yeri geldiğinde en seçkin din adamlarının içerisinde bir ilim ve fikir adamı olarak toplumu irşat etmiştir. Korkmadan, yılmadan doğru bildiği hakikatleri dâhilî ve hâricî düşmanlara karşı seslendirmiştir. Onun davasını anlamaya katkı sağlamak için kaleme alınan yani ümit dergisinin son sayısında Anglikan Kilisesi'ne vermiş olduğu veciz cevap üzerinde durulmuştur. Ayrıca Bediüzzaman'ın İngilizlerle mücadelesi hakkında kısa bilgi verilmiştir. Burada öncelikle Anglikan Kilisesi nasıl bir kilisedir? Bediüzzaman bu sorulara neden muhatap olmuştur? Soruları nasıl cevaplandırmıştır… gibi sorulara cevap vermek gerekmektedir.

         Hristiyanlık; Katolik, Ortodoks ve Protestan olmak üzere üç büyük mezhebe ayrılır. Anglikan Kilisesi, hem Katolik hem de Protestan özelliklere sahiptir. Bu kilise, Avrupa'daki reform sürecinde oluşturulmuş, millî (İngilizlere has) bir kilisedir. Fakat milli kilise zamanla "evrensel kiliseye" dönüşmüş ve bu kilise sadece İngiltere'ye değil, bütün dünyaya yayılmıştır. Günümüzde dünya üzerinde 80 milyondan fazla mensubu bulunmaktadır. Türkiye'de faaliyetlerine aktif olarak devam eden Anglikan Kiliseleri, İzmir, İstanbul ve Ankara’da bulunmaktadır.

         Anglikan Kilisesi diğer kiliselerden farklı özelliklere sahiptir. Meselâ kilisenin başı bir din adamı değil, İngiltere Kralı'dır. Kilise'nin önde gelen din adamları İngiltere'nin meclisinde bulunmaktadır. Kilise, ülkedeki dini uygulamaların yanı sıra özel okulları ile eğitim faaliyetlerinde ve gazeteleri ile medyada etkindir. Bu sebeplerle İngiltere'de din ve siyaset geçmişten günümüze birbirinden ayrılmaz et ve tırnak gibidir.
         İngilizler, 16. yüzyıldan itibaren İslâm coğrafyasına hâkim olmak için çalışmalar yapmışlardır. Misyonerleri, tüccarları ve diplomatları gittikleri yerlerde birer istihbarat elemanı olarak çalışmış ve buralar hakkında bilgi toplamışlardır. Dinî ve içtimâî yapı, aşiretler, din adamları ve bölgenin ileri gelenleri ile ilgili bilgiler ayrıntılı olarak çıkarılmıştır. Sonuçta plânlı çalışmalar yapılmış ve 1. Dünya Savaşı sonrasında İslâm coğrafyasında önemli birçok yer İngilizlerin eline geçmiştir.
          Bediüzzaman'ın, onlarla mücadelesinin başlaması gençlik yıllarına tekabül etmektedir. O, Van Valisi Tahir Paşa'nın konağında misafirken Gladstone'un (Risalelerde İngiliz Müstemlekat Nâzırı Gladiston diye geçiyor) 1882 yılında Avam Kamarası'nda yapmış olduğu konuşmada sarf ettiği sözleri görür. Bu konuşmasında Gladstone eline Kur'ân'ı alarak: "Kur'ân Müslümanların elinde oldukça, onlara kesin olarak galip gelmemiz imkânsızdır. Ya bu Kur'ân'ı Müslümanların elinden almalıyız, ya da onları Kur'ân'dan soğutmalıyız." demiştir. Gladstone, bununla da yetinmemiş, Kur'ân'ı açık ifadelerle lânetlemiş ve dünya barışına engel tek şey olarak göstermiştir. Bu durum Sultan 2. Abdülhamid ve hükümet tarafından büyük bir tepki ile karşılanmıştır. Babıali, Gladstone'un hakaretlerini 8 Ocak 1895 tarihinde yaptığı bir açıklama ile kınamıştır. Geçmiş yıllara ait söz konusu gazete haberini Bediüzzaman okumuş ve bunun üzerine fikrî mücadelesini başlatmıştır. O, "Kur'ân'ın sönmez ve söndürülmez manevi bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğim." demiştir. Onun bundan sonraki hayatı iki gaye üzerine şekillenmiştir. Birincisi "Kur'ân", ikincisi din ilimlerinin yanı sıra müsbet ilimlerin okutulduğu "Üniversite Projesi". Onun Kur'ân tefsiri olarak yazdığı Risale-i Nurlar ve Medresetü'z-Zehra ismini verdiği Van, Diyarbakır ve Bitlis'te kurulmasını istediği üniversite projesi bu gayenin bir sonucudur. Bediüzzaman 1907 yılında İstanbul'a gitmiştir. İlk iş olarak doğuda kurulmasını istediği üniversite ile ilgili dilekçesini padişahın özel kalem dairesi Mabeyn-i Hümayun'a sunmuş; fakat isteğine olumlu bir cevap alamamıştır. Sonrasında yaptığı bütün girişimlere rağmen üniversite projesi hayata geçirilememiştir.
          Bediüzzaman'ın İngilizlere karşı mücadelesinde öne çıkan eser Hutuvat-ı Sitte'dir. İngilizlere karşı gizlice yayımlanan bu eser, âlem-i İslâm ve Türkler aleyhinde İngilizlerin sömürgecilik siyasetini, entrikalarını ve tarihî düşmanlığını neşrederek Anadolu'daki Millî Kurtuluş Hareketi'ni desteklemiştir. Hutuvat-ı Sitte, 6 adım demektir. Bediüzzaman bu eserinde şeytanın desiselerini ve onlara karşı takip edilmesi gereken çözüm yollarını göstermiştir. Burada İngiliz siyaseti; fitnekâr, ayrılıklardan istifade eden, menfaat yolunda her tür alçaklığı yapabilen, yalancı, tahripkâr ve hâriçte menfi olarak nitelendirilmektedir. İngiliz Başkumandanı'na Hutuvat-ı Sitte gösterilmiş ve Bediüzzaman'ın aleyhte olduğu bildirilmiştir. Kumandan Bediüzzaman'ın idamını emretmiş; fakat kendisine Bediüzzaman idam edilirse bütün Doğu Anadolu, İngilizlere ebediyen düşmanlık besleyeceği ve aşiretlerin ayaklanabilecekleri söylenmesi üzerine bu kararından vazgeçmiştir. İngilizler boş durmayarak Şeyhülislam'ı ve diğer bazı ulemayı lehlerine çevirmek için çalışmalar yapmışlardır. O dönemde Anadolu'da başlayan İstiklal Savaşı ve Kuva-i Milliye'nin aleyhine fetvalar çıkartılmıştır. Bediüzzaman bu fetvalara karşı çıkmış, Kuva-i Milliyecileri mücahit ilân ederek Anadolu'daki istiklal mücadelesini desteklemiştir.
           İngilizlerin faaliyetleri bunlarla da sınırlı değildir. Onların en önemli plânı hilafetle ilgili olanıdır. Onlar, hilafeti İstanbul'dan kendi kontrolleri altında bulunan Cidde veya Mısır'a götürmeyi böylelikle bütün Müslümanları istedikleri gibi yönetmeyi istemişlerdir.
           İngiltere'de Dinler Külliyatı Cemiyeti adı altında kurulan ilmî cemiyet, dinler hakkında yazılmış önemli eserlerin toplanacağı bir kütüphane kurmak istemiştir. Kuruluşun Yazı İşleri Müdürü Mr. Arthur Bouthwood da Şeyhülislâmlık makamına bir mektup göndermiştir. Dönemin Şeyhülislamı Haydarizade İbrahim Efendi'ye iletilen bu mektupta 4 soru bulunmaktadır. Asıl dinî geleneklere riayet etmek koşuluyla sorulara ilk önce 30 bin kelimeyle cevap istenmiş, daha sonra bu cevabın 50 bin kelimeye kadar çıkarılabileceği belirtilmiştir. Şeyhülislam, soruları cevaplaması için Daru'l-Hikmeti'l-İslâmiye heyetine göndermiştir. Heyet, soruların cevaplandırılması için çok detaylı ilmî çalışmalar yaptırmıştır. Heyetin 2 Ağustos 1336/1920 tarihli toplantısında, üyelerin her birinin sorulara cevap vermesi istenmiş, yazılan cevapların tashihi için de Ferit Kam Bey ve Hafız İsmail Efendiler görevlendirilmiştir. Daha sonraki toplantıda hazırlanan cevaplar okunmuş ve değerlendirilmiştir. Böylelikle konuyla ilgili iki eser oluşmuş ve Diyanet İşleri Başkanlığı bu eserlerin basımını yapmıştır.
            Heyet üyesi Bediüzzaman Said Nursi sorulara ilk önce cevap vermemiştir. Bediüzzaman, Rusya esaretinden sonra İstanbul'a geldiği dönemde Enver Paşa'nın teklifiyle 4 Ağustos 1918'te Daru'l-Hikmeti'l-İslâmiye'ye aza seçilmiş ve 26 Ağustos 1918 tarihinde Sultan Vahdettin tarafından "Mahreç" payesi verilmişti.
            Bediüzzaman, İngilizlerin İstanbul'u işgal etmeleri sonrasında gönderilen bu soruları hakaret kabul ederek "600 kelime ile değil, 6 kelime ile değil, hattâ 1 kelime ile değil, belki bir tükürükle cevap veriyorum. Çünkü o devlet, işte görüyorsunuz, ayağını boğazımıza bastığı dakikada, onun papazı mağrurane üstümüzde sual sormasına karşı yüzüne tükürmek lâzım geliyor… Tükürün o ehl-i zulmün o merhametsiz yüzüne" demiştir. Bediüzzaman'ın bu tavrı Müslümanca duruş ve diplomatik dilin güzel bir örneğidir. Çünkü İngiltere bu dönemde İslâm âlemini parçalamak ve Osmanlı'yı yıkmak için gizli ve açık her türlü faaliyeti yapmaktan çekinmeyen bir devlet konumundadır.
            Bediüzzaman'ın İngilizlerle mücadelesi Ankara hükümetinin dikkatini çekmiş ve fikirlerinden istifade edilmek üzere Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa tarafından Ankara'ya davet edilmiştir. Fakat Bediüzzaman "Ben tehlikeli yerde mücadele etmek istiyorum. Siper arkasından mücadele etmek hoşuma gitmiyor." diyerek daveti geri çevirmiştir. Sonrasında 3 defa şifreli davet ve eski Van Valisi, dostu meb'us Tahsin Bey'i kırmayarak Ankara'ya gitmiştir. 25 Kasım 1922'de TBMM'de resmî törenle karşılanmıştır. Fakat burada ümit ettiğini bulamamış, özellikle Meclis-i Meb'usan'ın dine karşı lâkaytlığı ve Batılılaşma temayülü onu rahatsız etmiştir. Bunun üzerine meb'usların ibadete bilhassa namaza devamlı olmalarının önemi üzerinde duran bir beyanname neşretmiştir. Çok tesirli olan bu beyanname sonrası, Bediüzzaman'a milletvekilliği, Daru'l-Hikmeti'l-İslâmiye'deki eski vazifesi, Şeyh Sünusi'nin yerine doğu vilayetlerinin umumî vaizliği, 300 lira maaş ve köşk tahsisi gibi teklifler yapılmışsa da bunları kabul etmeyerek Van'daki Erek Dağı'nda inzivaya çekilmiştir.6
            Bediüzzaman, daha sonra Anglikan Kilisesi'nin sormuş olduğu soruları cevapsız bırakmamıştır. "Bir zaman İslâm'ın düşmanı, siyasî bir dessas, yüksekte kendini göstermek isteyen vesvas bir papaz, desise niyetiyle hem inkâr suretinde, hem de boğazımızı pençesiyle sıktığı bir zaman 4 soru sordu bizden. Altı yüz kelime istedi. Sevinmelerine karşı: Yüzüne "tuh!" demek, desisesine karşı: Küsmekle sükût etmek, inkârına karşı da: Tokmak gibi bir cevab-ı müskit vermek lâzımdı. Bir hakperest adama böyle cevabımız var." diyerek soruları cevaplamıştır.
            1.soru: "Hz. Muhammed'in (sallallâhu aley­hi ve sellem) dini nedir?"
            Bediüzzaman'ın cevabı: İşte Kur'ân'dır; er­kân-ı sitte-i iman, erkân-ı hamse-i İslâm. [İs­lâm'ın] Esas[ı], maksad-ı Kur'ân. (Kur'ân'ın kasdet­tiği esas ve rükunlardır.)
            2.soru: "Bu din fikir ve hayata ne vermiş?"
             Bediüzzaman'ın cevabı: Fikre tevhid, hayata istikamet.
Buna dair şahidim: "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol"18, "De ki: O, Allah'tır, gerçek ilâhtır ve birdir."19
            3. soru: "Zamanımızın çeşitli sıkıntılarını nasıl tedavi eder?" (Buradaki sıkıntılar ile Avrupa'da işçi ihtilali şeklinde görülen siyasî, içtimâî ve ekonomik düzensizlikler yani kapitalizm, sosyalizm ve Bolşevizm gibi sosyal akımların meydana getirdiği kargaşalar kastedilmektedir.20 Bu soru Anglikan Kilisesi'nin gündemini yoğun bir şekilde işgal eden işçi eylemleri ve sonucunda ortaya çıkan yeni dini hareketlere çözüm arayışının bir yansıması olarak sorulmuştur.)
            Bediüzzaman'ın cevabı: Hurmet-i riba, hem vücub-u zekâtla. Yani faizin yasaklanması ve zekât­ın yerine getirilmesiyle mümkündür.
Buna dair şahidim "Allah faizi mahveder (faiz karışan malın bereketini giderir) faizin bereketini eksiltir"21, "Namazı hakkıyla eda edin, zekâtı verin…"22, "Allah, alış-verişi mubah; faizi ise haram kılmıştır"23.
           4. soru: "İhtilâl-i beşere ne nazarla bakıyor?" (Dünyayı gerek daha iyi, gerek daha fena bir surette değiştiren siyasi ve manevi güçlere, diğer bir deyişle; bu din sosyal adaleti nasıl sağlıyor.)
          Bediüzzaman'ın cevabı: Sa'y, asıl esastır. Servet-i insaniye, zalimlerde toplanmaz, saklanmaz ellerinde. Yani çalışmak esastır. Servetin âdil dağıtılması ve tekellerin engellenmesi gerekmektedir.
Buna dair şahidim "Ve insan için ancak emeğinin karşılığı vardır"24, "Altını, gümüşü yığıp Allah yolunda harcamayanlar var ya, işte onları acı bir azabın beklediğini müjdele"25 demektedir.26
          Netice
Bediüzzaman'ın hayatı mücadeleler içinde geçmiştir. O, kendisine teklif edilen mükâfatlarla değil davası ile meşgul olmuş ve takipçilerine örnek bir hayat sunmuştur. Onun, Anglikan Kilisesi'nin sorularına vermiş olduğu cevaplar, İslâm'ı en veciz şekilde özetlemenin yanı sıra Avrupa'yı derinden etkileyen sosyal meselelere İslâm'ın getirmiş olduğu eşsiz çözümleri de ortaya koymaktadır. Bu çözümlerin günümüzde ekonomik, siyasî ve içtimâî olarak yeniden ele alınarak neşredilmesi gerekmektedir. Onun davasını "vahyin ışığında insanlığın eğitimi" olarak özetlemek mümkündür. Onun, Kur'ân ile ilgili gayesi Risale-i Nur Külliyatı ile meyvesini vermiştir. Bu eserler Kur'ân'ın sönmez ve söndürülmez mânevî bir güneş hükmünde olduğunu, bütün dünyaya ispat etmeye devam etmektedir. Fakat Van, Diyarbakır ve Bitlis'te kurmak istediği "Üniversite Projesi" gerçekleşmemiştir. Bu gaye onun takipçileri tarafından hayata geçirilmeyi beklemektedir.

Aydın OSMANOĞLU



E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir