Bilecikliler “Semada” Buluştu

Düzenlenen etkinlikte konuşan Bilecik Belediye Başkanı Selim Yağcı, “Asırlarca geniş bir coğrafyada ve çok farklı etnik grupları sulh ve sükun ikliminde idare eden bir devletin ve tarihin altın sahifelerine adını kaydeden ulu bir çınarın hatıralarına sahip olmanın haklı gururunu bugün bütün şehrimizde tüm hemşehrilerimizle birlikte yaşıyoruz.

 

‘Bizler mirasımızla gurur duyuyoruz’

 

Devrinin süper gücü olduğu halde bu gücü dünya barışının sağlanmasında kullanan şanlı Osmanlı Devleti’nin geniş bir coğrafyada tesis ettiği barışın ne anlama geldiği bugün çok daha iyi anlaşılmaktadır.

Bizler soylu bir mirasın varisçileriyiz ve mirasımızla her zaman olduğu gibi bugün de gurur duyuyoruz. Ecdadımıza her an ve her zaman sahip çıkıyoruz. Böylesine güzel bir sükun ikliminde sevginin, hoşgörünün, bütünlemenin, kardeşliğin, paylaşmanın adilce gerçekleştiği bir atmosferde  “Gel ne olursan ol yine gel, ister kafir, ister Mecusi, ister puta tapan ol yine gel, bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değildir, yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel’ sözlerindeki derin manayı bugün çok daha iyi idrak ediyoruz.

Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin ilahi aşka kavuşmasını temsil eden 740’ıncı vuslat gecesini simgeleyen ve gönüllere bahşeden böylesine müstesna bir gecede sizlerle hem dem olmanın haklı hazzını, gururunu ve keyfini yaşıyorum.

 

‘Mevlana’yı sevmek ahlakı sevmektir’

 

Hz. Mevlana bir gönül sultanıdır. Mevlana’yı sevmek onu anmak anlamak, iyiliği, güzelliği ve ahlakı sevmektir. Mevlana insan sevgisine ve hoşgörüsüne dayalı bir hayat anlayışıdır. Hayatını insanlığın kurtuluşuna adayan, ömrü boyunca verdiği öğütler ile insanları doğruya davet eden Hz. Mevlana Celaleddin Rumi’yi hürmetle ve rahmetle anıyoruz. Mevlana Hazretleri ilim ve sanatta üstün bir kişiydi. Yalnız başına bir sistemdi, bir hayat ve bir düzendir. Ahlakı, aklı, tavrı, idraki, ilmi, hikmeti, sevgisi, davranışları ve her şeyiyle yüceliği öğreten bir ilim adamıdır. Mevlana Hazretleri bir veli hürriyetiyle gönülleri coşturmuş, bir pir, bir mürşit olarak insan kalbini saflaştırmış, bir bilgi kaynağı olarak insan aklını nur ile yıkamış, akıl ve gönülleri kirden kurtarmış, gelmiş geçmiş tüm peygamberlerin temsilcisi olmuştur.

O hiçbir şeyi inkar etmez ama her şeyi bütünleştirir ve sevdirir. Mevlana Hazretleri hiç kimseyi ayrı görmez çünkü o her şeyin Allah’ın zuhuru ve tecellisi olduğunu bilir ve bunu insan gönlüne ve insana hal olarak yansıtır.” diye konuştu.

 

“Sema bir zikirdir”

 

Sema gösterisi ve ilahi konseriyle devam eden gecede Araştırmacı Yazar Doç. Dr. Muhammed Emin Kutlu, katılımcılara Hz. Mevlana ile ilgili bir sohbet yaptı. Doç. Dr. Kutlu, semanın ne olduğu hakkında bilgiler verdi. Hz. Mevlana’nın rubailerinden alıntılar yaparak verdiği bilgilerde şunları aktardı:

“Semanın ne olduğuyla ilgili en güzel cevabı Hz. Mevlana veriyor. Diyor ki, ‘Sema nedir bilir misin kardeşim?

Sema, kulun kul olduğunu hatırlamasıdır. Sema, kulun Allah’a yakın olduğu andır. Yani secde mahali gibidir. Sema, yok olmayı hatırlamaktır ve sema bir zikirdir, Allah’ı anmaktır.’ Bir folklor gösterisi değildir yani. Onlar semazen kardeşlerimiz sema etmeye başladıkları zaman dillerinde Allah nidaları, gönüllerinde Allah aşkı onları yanar, yakar, tutuşturur da dönerler aşkıyla, dönerler o gönül yangınıyla. Semanın ne olduğunu bilerek hep beraber bugünü zikir günü olarak, Allah’ı anma günü olarak belirliyoruz.”

Araştırmacı Yazar Doç. Dr. Kutlu yaptığı konuşmada şunları aktardı:

“Hz. Pir’in 740 yıl evvel ki Allah’a koştuğu, Rabbine kavuştuğu ve ölüm gecesi değil düğün gecesi dediği şeb-i arusu şöyle bir düşünün. Yaşamak size ne kadar yakın ve ölüm size ne kadar yakın? İşte hayat bu kadar kısa dostlar. Onlar sancağın ilk sahibi olan Hz. Ademin rüzgarını estirdiler. Tam 124 bin defa. Çünkü o rüzgarın asıl sahibi son lider, son peygamber gelecekti, geldi tarihler 571’i gösterdiği zaman. Sevgililer sevgilisi dünyaya gelmiş daha çocukluğuyla insanlara örnek olmuştu. Allah yaşayacağımız bütün dertleri ve çileleri daha önce 18 bin alem sultanı Muhammed Mustafa (sav)’ya yaşatmış, onu daha küçücük yaşta pişirmişti. Yaşı 40 olduğu zaman ona dünyanın en büyük hatta 18 bin alemin en büyük görevini yüklüyordu. Sultanlar sultanlığını, peygamberler peygamberi olmayı, gönüllere sultan olmayı. Aşık olunması gereken yegane makamı hediye ediyordu. Ve o gönülleri fethetmenin sevdasına düşmüştü. Önce ashab-ı kiramı bizzat elleriyle yetiştirdi. Onlara ashabım yıldızlar gibi hangisine tutunursanız hidayete erersiniz övgüsünü sunuyordu. Sonra yavaş yavaş bu aşk dalgası bu gönüllerin fethi için açılan dalgalar gittikçe çoğalmaya başladı. İsimler çoğalıyor ama çağrı hep İslam’a oluyordu. Kimisinin adı Ahmed-i Yesevi, kiminin adı Abdülkadir Geylani, kiminin adı Şah Nakşibendi oluyordu. Allah onlardan razı olsun. Ve onlar gönül fethi için büyük bir çaba gösteriyorlardı. Sebebi belli, sevgili öyle yaptı diye. Ve sevgilinin hayatını kendilerine tatbik ediyor, o ne yaşadıysa aynısını yaşamaya çalışıyorlardı. Bakıyorlar onun hayatında bir hicret var. O zaman ‘Bize de bir hicret gerek.’ diyorlar ve Allah’ın Resulünün hicret emri geldiği zaman kendisine sunulan o 3 adresten bir tanesini kendilerine mekan olarak kabul ediyor ve hicret kararını veriyorlardı.

Birincisi aşıklar diyarı Yesri şimdiki adıyla Medine. Diğeri ise şu an kendi halkına utanmadan, vebalini hiç hesaplamadan bombalar yağdıran Esed’in zalimliğini yaşattığı topraklar olan Suriye’nin başkenti Şam. Allah böyle zalimleri ıslah eylesin. Islah eylemiyorsa, ıslahı mümkün değilse kahrı perişan eylesin. Üçüncü adresse İkonyum ya da İkonya ya da şimdiki adıyla Konya’ydı. Alimler kendilerine bu 3 adresten birini seçtiler. İşte sultanı ulema lakabıyla meşhur alimler sultanı Bahaeddin Veled Hazretleri, Mevlana Celaleddin Rumi Hazretlerinin babasıdır. O kendisine İkonyumu yani Konya’yı tercih etmişti. Çünkü yaşadığı yer ailesi için sıkıntıların başlangıcıydı. Bahaeddin Veled Hazretleri Karaman’a gelmişti. O zamanlar bu topraklar Rumeli olmaktan çıkmış Müslümanlar’ın ve bizzat Türkler’in koruması ve muhafaza ettiği mekanlar arasına geçmişti. Sultan Çağrı’nın evladı Sultan Alparslan, Malazgirt’te onlara çok güzel bir tokat vurmuş çekilin demişti. İslam toprakları olan bu topraklarda kendilerine bir başkent olarak İkonya’yı yani Konya’yı seçip oraya yerleşmişlerdi. Gittikçe dalga büyüyor, insanlar gelen ecdadımızdan etkileniyor , dinlerini değiştiriyorlardı. İşte bunların başında ise alimlerimizin çabaları yer alıyordu. Bahaeddin Veled Hazretleri gururla gelmişti Konya’ya. O zamanın Sultanı Alaaddin Keykubat’tı. Devletçiliği bilen, milletçiliği bilen, ümmetçiliği bilen birisi. İlk defa Türk toplumuna devlet olma olgusunu nakış nakış işleyen şahsiyet. Koskoca bir alim gelmiş ne yapıyor? Tam 106 km Konya merkezle Karaman’ın arası. 106 km halılar serdirmiş mübarek. Onu saraya davet etmek için ve gelirken de onu taşıyan katırın ayağı bir taşa deyip de rahatsız olmasın diye. İlme verilen saygıya bir bak. Ecdad neler yapmış ve koskoca sultan, koskoca Hakan, Bahaeddin Veled Hazretleri önünde el pençe divan ‘Sultanım’ der koca sultan. ‘Topraklarımıza şeref getirdiniz. Tacınızda sizi bekler tahtınızda.’ Sultan Bahaeddin Hazretleri tebessüm buyurur. ‘Evlat’ der ‘Biz gönüllere sultan olmaya gelmişiz. Tacı, tahtı neyleriz? Tabi ki bu milleti korumaya, kollamaya bir devlet gerek. O devleti yönetecek bir hakan gerek. O iş için de sizin gibi yüreği büyük erlere ihtiyaç var.’ demiş. Göndermiş koca sultanı tekrar hükümranlığını devam etmeye.

 

 

‘Allah, Mevlana’yı da resmen yetiştirir’

 

Annesi vefat eder Hz. Celaleddin’i Rumi’nin. Babasıyla beraber Konya’ya Karaman’dan annelerini oraya defnettikten sonra yerleşirler. Şu an Konya’da türbesi diye bildiğimiz ya da artık ne şekilde ifade ederseniz o dergahı yapar ve oraya bizzat insanlara ilim aktarmaya başlarlar. Sonra babası görevi Mevlana Celaleddin’i Rumi Hazretlerine bırakır. Hz. Şems gelir de onun eksiklerini tamamlayıverir. Allah onu da resmen yetiştirir. Yakar, kavurur, özlemle, hasretle, yoklukla, sıkıntıyla, dertle kavurur da pişirir. Hz. Mevlana öyle bir kişiydi ki o gönüllerin fethi için en özel simalardan biriydi. ‘Gel ne olursan ol yine gel’ sözü bu şekliyle Hz. Mevlana’nın sözü değildir. Divanı kebirdeki şiiri çok uzundur ve bu şekilde ifade edilmemiştir. Bursa İlahiyat Fakültesi öğretim görevlilerinden bir tanesi o ‘Gel’ şiirini bir dörtlüğe kısaltmış, küçültmüş ne oldu bilmiyoruz. O dörtlük bir şekilde Hz. Mevlana’nın dilinden çıkmış gibi zikredilmeye başlandı. O da ‘gel’ çağrısını kendisine yapmadı. O da Allah’ın Resulü (sav) gibi gel çağrısını İslam’a yapıyordu. Yalnız bütün dünya onu yanlış anladı. Gel dedi günah işlemiş olabilirsin, günahların içine batmış olabilirsin hatalar yapmış olabilirsin gıybet etmiş Allah hepimizin başından yazmasından yazacaksa da uzak eylesin zina etmiş olabilirsin ama tövbe kapısı kapanmadan gel tövbeye Nasuh bir tövbeyle ‘Yarabbi bir daha yapmayacağım’ de, Rabbine söz ver ve bir daha o günaha gitme. Bugün bir de ve hayata yepyeni bir pencereden bakmaya başla demişti Hz. Mevlana.

O hayatında örnek oldu dedik ya. Başına bir musibet geldiği zaman ellerini açıp Rabbi’ne ‘Ya Rabbi, ben bu kadar sevgiye ve muhabbete layık mıyım?’ diyen birisi. Başına bir dert gelmediği zaman hüngür hüngür ağlayan Hz. Mevlana’nın dilinde rabbine tek niyaz, ‘Ya Rabbi, ben hangi hatayı işledim de sen bugün bana kendini hatırlatmadın.’

 

‘O aşkın adı oldu’

 

Buyurun bir de kendi hayatınıza bakın. O aşkın adı oldu. Aşıklar piri oldu. Hayata hep güzel tarafıyla, ümmet tarafıyla baktı ve lider oldu. Öyle bir hayat yaşayın ki Allah sizi de Hz. Mevlana gibi andırsın. Öyle bir hayat yaşayın ki sizi de Hz. Mevlana gibi tarih altın harflerle yazsın. Tam 740 sene geçmiş vefatının üzerinden ve biz her sene Aralık ayının 7-20 tarihleri arasında Hz. Mevlana’yı anarız ama yasını tutmayız. Çünkü kendisi ‘Benim doğum günümü asla kutlamayın. Doğum günüm benim baki hayattan koptuğum gündür. Tutacaksınız doğduğum günün yasını tutun.’ diyen bir yüreğe sahip. Öleceği güne düğün günü diyen adamın ancak anması olur. Biz o nedenle Hz. Pir’in vefatını, Hz. Pir’in Şeb-i Arus’unu, düğün gecesini anarız. Rabbim ölümümüzü şeb-i arus eylesin inşallah.” ZEYNEP KILBAHRİ

 

 



E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir