• İmsak 00:00
  • Güneş 00:00
  • Öğle 00:00
  • İkindi 00:00
  • Akşam 00:00
  • Yatsı 00:00
  • İFTARA KALAN SÜRE 00:00:00
İMSAKİYE 2024 - Bilecik

BİR AFRİKA SEYAHATİ

 

Günün önemine binaen gidilecek yerin de ismi bellidir. Ancak biz kapitalist geleneklerin aksine Afrika’yı görmek istemiştik. Romantizmin, estetiğin, turizmin adı Fransa dururken Afrika’da ne işimiz olabilirdi! Ama Fransa’ya başka bir açıdan bakabiliriz diye düşündük.

     Uçağımız gökyüzünü arşınlarken bıraktığı uğultu, yolcuların teslimiyeti andıran sessizliği, güneşin can çekişmesinden arta kalan kızıllığa bulanmış gökyüzü, çölün üzerinde uçarken bir kum tanesinden farksız olmak; türlü duyguları kokteyl yapıp bir anda damarlarınıza şırınga etmek gibi sersemletici bir hale sokuyor. Ve yolculuk insanı başka bir boyuta taşıyor. Farklı bir paralel veya meridyene doğru yol alırken yolculuğunuzun sadece mekan değiştirmek olmadığını anlıyorsunuz. Düşünceler, fikirler, beklentiler, hayaller her birinin sağlaması yapılıyor ve yeniden yapılandırılıyor. Bedenin kat ettiği mesafeye nispet, ruh fersahlarca yol alıyor.

     Her şeye rağmen bu uzun yolculuğun bende bıraktığı his hiçlikti. Zira en yüksek teknolojiyi kullanarak saatlerce uçtuğunuz halde bir çölü dahi aşmak bu kadar zorken yeryüzündeki varlığınız hakkında sorgulamadan yapamıyorsunuz. Nihayet maddi varlığın bir hiç olduğunu, üzerinize atfedilen kıymetlerin neredeyse tamamının manevi kaynaklardan beslendiğini anlıyorsunuz.

   Afrika topraklarına ayak bastığımızda biraz güneyden de olsa Fransa’yı görebiliyorduk. Ama sahneyi değil sahnenin arkasını görüyorduk. O süslü, başına buyruk Fransa’yı bu kadar güçlü, ezilmez hale getiren ezilmişlerin ülkesindeydik artık. Hani lüks evlerin bir ardiyeleri olur ya! Elinizin altında görmek istemediğiniz kaba ama ihtiyaç duyulan eşyalarla doludur. Bu ardiyeler lüks evi çekip çevirmek için olmazsa olmaz yerlerdir.  Afrika toprakları gibi.

    Bulunduğumuz  ülkede maalesef doğru dürüst bir bina yok. Bakanlık denilen binalar dahi yıkık dökük. Her taraf kızıl toprak yollarla kaplı, insanlar ev yerine barakalarda yaşıyorlar, gece olduğunda ise yolu aydınlatan araba farlarından başka ışık yok. Barakaların önünde yanan tek tük lüks lambaları karanlıkta ışıldayan ateş böceklerini andırıyor.

    Siyah insanların yurduna konuk olmak, heyecan verici olmanın yanında farklı tecrübeler edinmenizi sağlıyor. Yokluluk ve sefaletle anılan ülkelerden biri olan Orta Afrika Cumhuriyeti dövüldükten sonra kaderine terk edilmiş insana benziyor. İnsanların gözlerindeki kuşku hala capcanlı duruyor. Ama bir o kadar da yakınlık görmeye muhtaç bakıyorlar. Bir tebessüm karşılığında hırçın bakan gözler evcilleşiveriyor onlara sokulmanıza izin veriyor. Beraberliğiniz arttıkça siyahın tendeki güzelliğinin farkına varıyorsunuz. Hele  bir de camide onlarla saf tutmuş iseniz beyaz adamın kötü namı bulutlar gibi dağılıyor ve dilini dahi bilmediğiniz kişinin can yoldaşı oluveriyorsunuz.

 Bunlara şahit olurken aklıma dünyanın diğer yerlerine dağılmış Afrikalılar geliyor; Amerika’nın  Harlem’i mesela. Neden kötü işlerle anılmış siyah adam derken gözüme çiçekler takılıyor. Bunların birçoğu Türkiye’de satılan pahalı çiçekler. Burada  kendiliğinden yetişmiş,  gürbüz ve çok daha  güzeller. Sorumun cevabını doğada buluyorum. Anlıyorum ki vatanından kopartılan her şey aslını kaybediyor, hiçbir yere ait olmayan üçüncü bir kimliğe bürünüyor.

 
      Ziyaret ettiğimiz Türk okulu gözümde kurtarılmış bölge gibi duruyor. Hakikaten burada okuyan çocuklar kurtarılmışlar. Okulun direktörü Ercan hoca ve ekibi bize olağanüstü yakınlık gösteriyorlar. İçinde bulundukları şartlardan dolayı şikayet etmek bir yana bize bir şey hissettirmemek için azami gayret içindeler. Dostluğun da bir pişme dönemi olur ya biz o yolu çabucak aşıyor ve kardeş yakınlığını tadıyoruz.  Ziyaretimiz sadece onları değil, ülkenin önemli isimlerini de sevindiriyor, siyah gözlerinde ümit pırlanta gibi ışıldıyor. Hep birlikte yediğimiz akşam yemeği karşılıklı duygu ve vaatlerle bezeniyor. İhtiyaçlarını bizzat karşılayabilmek için elimde olağanüstü güçler olsaydı diyorum. Oysa istekleri Kaf dağının adında değil! Bir elçilik ve ülkeye direk uçuş yapacak uçak seferi istiyorlar. Yokluk, hastane ilaç gibi şeyleri olağanmış gibi arkalarına alıyorlar. Bu halleriyle Osmanlı’nın sınırlarını bekleyen uç beylerine benziyorlar. Ülkelerinin, insanlığın bekası için kendi varlığından geçmiş dostlar var burada. Yunus Emre’nin  'bir ben vardır bende benden içeri' mısrasını yaşayan insanlar. Bu neferlere eşlik edenlerden biri de Noter hanım. Noter hanım ülkenin çok zengin bir yerlisi; kimsesiz çocukların bakımını üstlenmiş, yine kimsesiz insanlar için(yaşlılar diyemiyorum çünkü yaş ortalaması 47)  yurtlar kurmuş, su ihtiyacını karşılamak üzere kuyular açtırmış.  Zenginliğini kendi halkının selametine harcayarak anlamlandıran  birisi. Bir de ufak evlatlığı var. İki yaşında, dünyanın en sevimli siyahı. Adı başkaydı ama biz ona Obama dedik.

     Ziyaretimiz esnasında Ercan hoca bizi çok duygulandırdı. Kendisi doğulu bir vatandaşımız, burada emeklerini sarf ederken Türk okulu ve Türk adını duyuruyor; bunu onurla söylüyor. Espriyle  karışık 'soranlara Türküm diyorum, gerisini karıştırmıyorum’ diyor. Vatan bilinci içinde insanlık paydasında yerini almış asil bir insan. Eşi Kırgız, çocuklarının ise 'nerelisin' sorusuna 'dünyalıyım' cevabı vermeleri aklıma Barış Manço’yu getiriyor. Hani bir şarkısı vardı 'hemşerim memleket nere? Bu dünya benim memleket'…

    Fransa bu ülkelere ne kadar minnettardır bilemem ancak bildiğim şey Fransa ve bunun gibi ülkeleri besleyen kökler hala Afrika’da ve çok güçlü. Sosyolojik politik v.s hayata dair ne varsa doğada bir numunesini bulabilirsiniz. Mesela   bahçemde  bir bitki  var. Dikenleri zarar verdiği için yok etmeye çalıştığım, küçük zannederek üzerine gitmekten korkmadığım bu bitki başardığımı sandığım anda hiç beklemediğim yerden tekrar boy vererek mücadelemi boşa çıkartıyor, ufacık boyu ile bana meydan okuyor. Onu böyle pervasız yapan şey ise bu kadar yayılmış ve güçlü köklere sahip oluşu. Tıpkı Fransa gibi!

      Tebdil-i mekanda ferahlık varmış derler. Biz ferahlığı unutacak çok daha başka duygular yaşadık. Yolculuğa çıkarken her şeyi almak bazen iyi olmuyor; vicdanımı  bıraksaymışım diyorum. Ayrılırken Afrika adını sızı ile birlikte beynime kazıyorum.

Şule ÖZCAN


Reklam
Mustafa Cilali


E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir