“En Büyük Eksikliğimiz Kadın Dayanışması”

Bilecik Ticaret ve Sanayi Odası İl Kadın Girişimciler Kurulu Üyeleri ile kadın sivil toplum kuruluşu temsilcileri kahvaltıda bir araya geldi.

Toplantıda konuşan Bilecik Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Fevzi Uzun, Bilecik’in kabuğunu kırmak üzere olduğunu söyledi. Uzun, “Kadınların sosyoekonomik hayata daha fazla yer almaları, ülke ekonomimize daha fazla katkıyı beraberinde getirecektir diye düşünüyorum. Nitekim bugün burada katılımınız bizi Bilecik adına biraz daha umutlandırdı.

 

‘Kadınlar iş yaşamında erkeklere göre daha fazla direnç gösteriyor’

 

Kadın yaratılış gereği daha sabırlıdır. Bu da iş yaşamında karşı karşıya kalınan zorluklara erkeklerden daha fazla direnç göstermelerini sağlamaktadır. Son yaşadığımız 2008 krizini incelediğimizde kadınların yönetmiş oldukları şirketlerin erkeklerin yönettiği şirketlere göre daha az etkilendikleri görülmüştür. Bu anlamda kadının girişimci olarak ekonomik hayata katılımı oldukça değerlidir. Bugün size pek çoğunuzun daha önceden belki düşündüğü fakat bir türlü hayata geçiremediğiniz projelerden bahsedeceğiz.

 

‘Bilecik kabuğunu kırmak üzere’

 

Bilecik kabuğunu kırmak üzere ve bir ivmelenmeye ihtiyacı var diye düşünüyoruz. Örnek verecek olursak bizim Ticaret Odası seçimlerimiz oldu Mayıs ayında. Daha önceden hiç bu kadar katılım sağlanmamıştı oy kullanım adına. Bu bizi sevindirdi. Normalde çok fazla oy kullanılmıyordu. 100-150 kişinin oy kullanımıyla seçimler yapılıyordu. Fakat bu seçimlerde yaklaşık 600’e yakın oy kullanıldı. Bu da hem iş dünyasının hem de kentin sosyoekonomik yapısının ilgisinin burada ortaya çıkmasına sebep oldu. Bu tabi bizim omzumuza haklı bir yükte getirdi. Bizim sorumluluğumuz 1 kat daha arttı bu bağlamda.

Biz kimi zaman işimizden kimi zaman ailemizden fedakarlık yaparak çalışmalarımıza devam ediyoruz. Son olarak attığımız her adımda başarılı olabilmek için sizlerin desteklerinize ihtiyacımız var. Katıldığınız için teşekkür ediyorum.” diye konuştu.

 

“Erkek çocuklarımızın duygusal olmasına izin verelim”

 

Kadının ekonomik hayatta önemli bir role sahip olduğunu dile getiren İl Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı Zuhal

Mansfield de 3 yıldır Kadın Girişimciler Kurulu Başkanlığı görevini yürüttüğünü dile getirerek başladığı konuşmasında şunları aktardı:

“Birçok projeyi bugüne kadar hayata geçirmeye çalıştık ama birçoğunu da geçiremedik. Bunlardan baştaki nedenimiz binamız yoktu, sekretaryamız her zaman gitti ve girişimci oldu bizi dinledikten sonra. 5 tane sekretaryamızın 5’i de girişimci oldu. Neticede şimdi paramız var, yeni bir binamız var.

Kadının neler yapması gerektiği konusundan ziyade Türkiye’deki kadının resmini çizebilmemiz gerekiyor. Öncelikle bunlarla bir hesaplaşalım, yüzleşelim, sorgulayalım ve nasıl çözüm bulacağımıza hep birlikte karar verelim. Bundan sonra çocuklarımızı yetiştirirken özellikle erkek çocuklarımızı yetiştirirken duygusal olmalarına da izin verelim. Çünkü onların duygularını bastırdığınız zaman ortaya başka resimler çıkmaya başladı. Bu da artık tespit edildi akademisyenler tarafından. Bunu da hayata geçirelim.

 

‘Suçlu aslında biziz’

 

Yüzleşelim, hesaplaşalım, adaletsizlikleri sorgulayalım, çözüm üretelim. Bu adaletsizlikler bugün oluşmuş şeyler değil. 20 yıldır oluşan şeyler değil yaklaşık 60 yıldır, 100 yıldır bizimle birlikte getirdiğimiz ve çok ciddi yanlışlar yaptığımız, çocukları büyütürken yanlışlar yaptığımız dolayısıyla bugüne, ülke ekonomisine ve kadının haklarına yansıyan nedenler bunların hepsinin suçlusu aslında bizleriz. Kimse değil bunun suçlusu. Baktığımız zaman ‘Kadın nerede?’ diyoruz. Kadın mutfakta. Niye kadın mutfakta, niye kadın mutfağı sahipleniyor? Çünkü mutfakta erkek yok, mutfakta babası yok, abisi yok, krallığının ve sözünün geçtiği yegane yer mutfak. Peki kadını mutfaktan nasıl çıkartacağız, nasıl sanayiye ekonomiye katkıda bulunacağız? Bu gerçeklerde bizim en büyük sorunlarımız.

 

‘Kadına şiddet salgın boyutunda’

 

Kadına yönelik şiddet salgın boyutunda. Kadınlar dünyanın pek çok ülkesinde sokağa çıkamıyorlar, dondurma yiyemiyorlar. O kadar çok sıkıntılar içerisindeyiz ki sadece Türkiye’de değil bu kadının sorunu, dünyada çok ciddi sorun olmaya başladı. Peki neden bu sorunları yaşıyoruz diye baktığımızda biz aslında herkesi kız olmamak adına yetiştiriyoruz. Erkek çocuğumuz ağladığı zaman diyoruz ki ‘Niye ağlıyorsun kızlar gibi?’ ‘Niye üşüyorsun sen kız mısın? Şöyle dik dur bakayım sen erkeksin.’ O kadar fazla değer veriyoruz ki erkek çocuğumuza bunların hepsi mutlak değer kafada psikolojik olarak algılanması ‘Ben o kadar değerliyim ki benden başka herkes ya da benim cinsimden olmayan herkes değersiz’ anlamına geliyor. Şu anda acı bir şey günde 14 kadın öldürülüyor Türkiye’de. Bakın koskoca bir Avustralya kıtasında bir yılda 14 insan trafik kazasında öldü diye 10 km sürati düşürdüler otobanlarda. Bizde günde 14 kadın öldürülüyor. Eceliyle ölmüyorlar, öldürülüyorlar. Bunun suçlusu, bunun sorumlusu kim diye baktığımızda her bir kadın bir başka kadın için erkek yetiştiriyor. Demek ki bunun suçlusu % 50 kadınlar ve bunu yanlış kullanan % 50 babalar. Sorun bizde. Sorunu çözmemiz gerekiyor, bu sorunu çözmediğimiz takdirde geleceğimiz güvence altında değil. Bu devletin, hukukun yapacağı şeyler değil. Bu bizzat ailede bizlerin yapacağı şeyler. Asıl ironi de bu zaten. Kız olmayı inkar ettiği için bedendeki vücutta var olan bütün insanlar da var olan o duyguyu erkek çocuklarından aldığımız için ağlayamayan, bağıramayan, duygularını doğru şekilde ifade edemeyen çocuklar tacizci oluyor ya da eşlerini döven erkekler haline geliyorlar. Bunların hepsini kabullenmemiz gerekiyor. Bu bizim sorunumuz.

Dünyadaki rakamlarla kadınlara bakalım. Toplam işlerin 3’te 2’sini kadınlar yapıyor. Toplam gelirin 10’da 1’ini kadınlar kazanıyor. Okuryazar olmayan toplum nüfusunun 2/3’ünü kadınlar oluşturuyor. Özel mülkiyette ise sadece % 1’ine kadınlar sahip. Baktığınız zaman savaşlar oluyor, mülteciler oluyor. Mültecilerin % 80’i kadın ve çocuk. Ama biz hep başka şeyleri görüyoruz. Hep savaş dediğimiz zaman aklımıza asker geliyor, silah geliyor. Oysa modern savaşlarda ölenlerin sadece % 10’u asker, % 90’u siviller. %90’ında % 75’ini kadınlar ve  çocuklar oluşturuyor. Dünyanın bir yıldaki askeri harcaması Birleşmiş Milletler’in 700 yıllık bütçesine eşit. Bir yıllık harcama ve birleşmiş milletlerin kadınlar için ayırmış olduğu bütçenin de 2 bin 928 yılına denk. Bir yıllık silah harcamasından bahsediyoruz. Ve 190 devlet başkanının maalesef sadece 9 tanesi kadın. Dünyadaki meclisteki tüm insanların arasındaki sadece % 13’ü kadın. Kurumsal sektör içinde üst düzey yönetimde bulunan kadının da yüzdesi 16. 1.3 milyon girişimci var Türkiye’de. Onun sadece 80 bini kadın. O 80 binin nasıl kadın olduğunu da biz çok iyi biliyoruz. Ya kocaları isimlerini yazmıştır eskiden çünkü mutlaktı limitet olabilmek için güvenilir tek kişi kendi ailesiydi ve bundan mütevellit mutlaka borç almıştır kadın borçludur haberi bile yoktur. 80 bin tane kadın kayıtlı. Bunu biliyoruz ki çok daha az. 22 milyon istihdam edilen nüfusun sadece 6 milyonu kadın. Bu 6 milyonun da 3,5 milyonu kayıtsız. SSK’sız, hiçbir sosyal güvencesi yok. Kırsal kesimde çalışıyorlar çünkü. İstihdama katılan bildiğimiz kadının % 41,7’si ise yine tarım sektöründe çalışıyor yine güvencesiz ve % 14,6’sı da sanayi sektöründe çalışıyor. Bunların da güvenceleri asgari ücret üzerinden var.

 

‘Artık başka bir boyuta girmemiz gerekiyor’

 

Türkiye’deki rakamlara bakıyoruz her ne kadar böyle biz harala gürele girişimci yaratalım girişimci olalım lütfen kızım çalış desek de 1990 yılında çalışan kadın sayısı %34,1 azalarak gitmiş. 2009 yılında % 26, 2011 Ekim’ine geldiğimiz zaman da % 29. Neyse bir parça iyiye doğru gidiyoruz. Ama rakamlar yine çok kötü. Bu gerçeklerimiz var. Evet biz ülke olarak çok iyi noktalara gidiyoruz, ekonomimiz gelişiyor. Bizler daha böyle bir arada yaşamayı öğrendik, birbirimizi kınamamayı öğrendik, birbirimizi sevmeyi öğrendik. Bunlar çok önemli. Ama bu aşamaları geçip artık başka bir boyuta girmemiz lazım gerekiyor. Çünkü hayatın gerçekleri acı. 134 ülkenin katıldığı Küresel Cinsiyet ve Uçurum Endeksine göre Türkiye ekonomik katılım ve fırsatlar aralığında 131’inci ülke. 134 ülke katılmış zaten. Politikaya katılımda 99’uncu sıradayız. Eğitime katılımda 109’uncu sıradayız. Genel sıralamada Türkiye 2007 yılında 128 ülke arasında 121’inci, 2010 yılında 134 ülke arasında 126’ncı. Sıralamada bizden sonra gelen ülkeler Suudi Arabistan, Benin, Pakistan, Çad, Yemen. İçler acısı. Biz ki oturduğumuz zaman Osmanlı’nın torunlarıyız, biz ki Cumhuriyet Kadınlarıyız ama durum bu.

 

‘Bizdeki en büyük eksiklik kadın dayanışması’

 

AB komisyon cinsiyet eşitliği raporu verileri, Avrupa Birliği ülkelerinde kadının istihdama katkı oranı % 57.2,  Türkiye’de % 26. Kadın yönetici sayısı Avrupa ülkelerinde % 33, biz de %7,8. Bunun nedeni sadece erkekler de değil. Burada birazcık kendimizi de sorgulayalım. Bizdeki en büyük eksiklik kadın dayanışması. Kadın dayanışmasını sağladığımız takdirde inanın bu oranlar birazcık daha iyiye gidecektir. Evet erkekler engel, evet çok ciddi noktalarda biz yokuz, evet erkeklerin altında çalıştırıyorlar bizi. Baktığımız zaman şirketlerin mutfak kısımlarında kadınlar çok. En önemli işlerde muhasebe kısmında, satın almalarda çünkü hepsi detay gerektiren işler bunlar. Biz bunda çok yetenekliyiz. Ama yönetim kısmında maalesef yokuz. Diyoruz ki erkekler engel. Ama sadece erkekler engel değil. Kadın dayanışmasını yapabildiğimiz takdirde, biz birbirimizle el ele tutuşabildiğimiz takdirde çok daha güzel noktalara çok daha süratle geleceğiz. Avrupa ülkelerinde yine ortalama olan kadın politikacı % 9 bizde. Part time çalışma bizde yok. Henüz oturmuş değil. Avrupa ülkelerinde 31 bizde hala yüzde 11. Üniversiteli kadın sayısı Avrupa’da % 58 bizde de üniversiteyi bitirmiş kadın sayısı % 43. İşte biz şu anda bu kadın girişimciler kuruluyla el sanatlarıyla uğraşan, evinde üretim yapan, reçel yapan, oya işleyen o kadınları da ekonomiye katkıda bulunduralım. Ama asıl buradaki sıkıntımız bizim üniversiteyi bitirmiş, evinde oturan, penceresinden dünyayı seyreden kadınlar. Onları bizim dışarı çıkartmamız lazım. Onlarla entegre olabilmemiz lazım. Çünkü bilmeli ki üniversiteyi bitiren kadın o üniversiteyi okurken benim vergilerimle okudu, sizin vergilerinizle okudu. Üniversiteyi bitirsin devlete şu kadar mal olmuş bir insan. Maliyeti getirmiş bir insanın da artık bir geri dönüşüm yapması gerektiğine inanıyorum.  İnsani gelişmelere bakıyoruz, okullaşmaya bakıyoruz. Okullaşmada ortalama okullaşma yılına göre Türkiye 6 buçuk yıllık 169 ülke arasında 112’nci sırada. Bu da içler acısı, bu da çok kötü. 169 ülke biz 112’nciyiz. Oysa 6 ay daha o ortalamaya katkıda bulunabilseydik 81’inci olacağız ki gelişmiş ülkeler seviyesine en azından biraz daha yaklaşmış olacağız.

 

‘Okumayazma arttıkça çalışma isteği artıyor’

 

Türkiye’de kadın sanayici 70 kişi. Sıfırdan başlayan da 7 kişi. Tüm Türkiye’de. Biz 70 milyon nüfustan bahsediyoruz. Eğitim düzenine göre istihdama nasıl katkıda bulunur kadınlar diye baktığımızda ilkokul mezunları % 6.1, ortaokul % 8.1, lise % 30.4, üniversite % 62, yüksek lisans % 50 en ilginci doktora yapanlar % 100 ekonomiye istihdama katkıda bulunuyorlar. Demek ki okuryazar oranı arttıkça çalışma isteği daha da fazlalaşıyor. Kadınların iş gücü piyasasına girememe nedenlerine bakıyoruz. Bu kadın çıksın evinden çalışsın. Peki niye çıkamıyor, neden çalışamıyor diyoruz. O zaman da karşımıza başka nedenler çıkıyor. Sosyologlar araştırmışlar; 1, kadının eğitim düzeyinin düşük olması kendine özgüvenini sağlamadığı için çalışamamasına sebep oluyor. 2, kadının ücretlerinin düşük olması.3, aileden izin alamaması. Biz kafalarımızı kodluyoruz. Ekmeği eve erkek getirir. Böyle bir şeyin olmadığını çocuklarımıza doğru anlatabilmemiz lazım. Ya da torunlarımıza. Kadının hayatında erkeğin rolü çünkü çok büyük. Bunu yine biz belirliyoruz, biz anlatıyoruz. Erkek çocuğumuza o kadar çok değer veriyoruz ki diyoruz ‘Erkekler sert olur, acı yoktur. Sorumludur dolayısıyla kadın sorumluluk sahibi değildir. Erkek öncüdür kadın takipçidir, erkek üstündür kadın onun yanındadır, destekçisidir. Erkek güçlüdür, kadın zayıftır kadınlar daha az değerlidir.’ Böyle diye diye kafalarında aşağı görme, sahiplenme ve nesneleştirme oluyor. Bu temel psikolojik kodları çocuklarımızın kafasına öyle bir koyuyoruz ki bu ancak ve ancak kafada birleştiği zaman şiddet haline geliyor. Bu duyguları verdiğimizde çocuklarımıza erkek çocuklarımıza ben şiddet kullanabilirim anlamını taşıyormuş ve bu yüzden de bunun çözülmesi gerekiyor. Bu çözüm sadece kadınlarla değil erkeklerle de olacak. Başka türlü mümkün değil zaten.

 

‘Yeni ekonomi kadınların daha çok yer alması gereken bir ekonomi’

 

Yeni dünya düzeni, yeni ekonomiler kendi iş gücünü yaratıyor. Eskiden bir erkeğin güçlü olması yetiyordu. Gider hamallık yapardı, evine ekmek götürürdü. Ya da bir adamın küçücük bir sanatı olması bir terzi olması yetiyordu evine ekmek götürebiliyordu. Ama artık bunlar yetmiyor. Yeni ekonomi kas gücüne, boyuta duyarsız. Yeni ekonominin beklentileri başka şekilde. Yeni ekonomi sürat istiyor. Yeni ekonomi duygu istiyor. Sıkı iletişim istiyor. İyi bir hafıza istiyor, detay istiyor. Göz göze gelebilmenin yollarının bulunması gerekiyor yeni ekonomiyle iş yapmak isteyenlerin. Dolayısıyla yeni ekonomi aslında erkeklere çok uygun bir ekonomi değil. Kadınların daha çok yer alması gereken bir ekonomi. Kadının daha çok şansı var bu ekonomide. O yüzden kızlarımızı bu noktalara biraz itelememiz gerekiyor. Erkeklerin şuanda, şu sıralar ekonomik sıkıntı çekmelerinin arkasında yatan neden aslında ekonominin kendi değişimi içinde erkeklere daha az şans tanıyor olması. Bugün akıllı patronlar, eğer patron akıllıysa yapacağı ilk şey mutlaka ve mutlaka kadrosuna kadın çalışan almak olmalıdır. Ancak ve ancak bu şekilde yumuşak bir geçişle yeni ekonomiye ayak uydurabilir. Çünkü sürat istiyor, çünkü detay istiyor, çünkü duygu istiyor yeni ekonomiler. Bu yeni dünya düzeni bunu getiriyor. Çok şükür en azından bizden taraf olan bir şeyler çıkmaya başladı.

 

‘Kadın erkek beraber çalışmaya ihtiyacımız var’

 

Kadın erkek beraber çalışmaya ihtiyacımız var. Erkek çocuklarımızı doğru yetiştirmek zorundayız. Kadınlarımıza da kızlarımıza da bunu doğru anlatmak durumundayız. Çünkü kızlarımız da herhangi bir sosyal taciz noktasında sosyal, kültürel, psikolojik, fiziksel taciz noktasında ne yapacağını bilmiyor. Bilmediği içinde ya çığlık çığlığa kalıyor ya psikolojik bunalımlara düşüyor, travmalar yaşıyor. Bunu da çok doğru anlatmalıyız. Neyin yanlış, neyin doğru olduğunu, nereye gitmesi gerektiğini, nasıl baş etmesi gerektiğini ve öncelikle ve özellikle konuşması gerektiğini, bunu anlatması gerektiğini ayıp olmadığını anlatmamız gerekiyor. Çünkü bu tür baskılar altında kalan birçok insan dünyaya küsüyor.

Barışa yatırım yapabilmenin tek yolu kadınla barışmakla geçiyor. Erkeklerin bu çağımızda, bu dünyamızda kadınlarla barışması gerekiyor. Artık masaları paylaşmaları, fikirlerini paylaşmaları ve fikrimizi almaları gerekiyor ki bu çok önemli.” ZEYNEP KILBAHRİ



E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir