İslamiyet’te Anne Kutsaldır!

 

Bu görevlerin başında Allah’a karşı görevlerimiz ile ailemize karşı sorumluluklarımız gelmektedir.
            Anne olmak ne zordur kim bilir. Bir erkek ve bir baba, anneliğin nasıl bir duygu olduğunu tabii ki tahmin bile edemez. Ancak, doğumhanelerde sancılar dayanılmaz hâle geldikçe, “Bir daha mı, aslaa!” diye inleyen anne adaylarının, çok geçmeden nur topu rahmet çiçeklerinin esintisiyle avunup, unutup, yeni anneliklere yiğitçe yelken açışlarındaki duygu yoğunluğu da o ölçüde tahmin edilemezdir.
            Annelik zordur. Bir hanım olup, annelik nimetini tadamama imtihanına tutulmak da zordur. Bir yetim çocuk olup da bir gün bile bir anne sıcaklığı yaşayamamak da zordur. Hem yetim, hem de öksüz olmak daha da zordur.
            Hz.Muhammed (sas) annesi Âmine olmak; dünyanın en tatlı, en şirin, en bereketli çocuğunun sırf şehirdeki salgın hastalıklardan etkilenmesin diye bir uzak köyde, bir sütanne elinde kalmasına ister istemez razı olmak zordur. Tam kavuştum derken, “Rabbim, acaba mürüvvetini gösterir mi?” diye düşünürken, ondan ayrılmak, onu da yalnız bırakıp gidivermek daha da zordur.
            Hz. İsa (a.s) annesi Meryem olmak da zordur. Dünyanın en iffetli, en betûl, en şerefli hanımlarından biri olup da, en dayanılmaz iftiralara uğrayıp, en büyük utançlara bırakılıp, hepsinden Rabbi’nden gelen teselli ile sıyrılıp, ferahlamak çok zordur. Oğlunuz, en temiz bir oğul olacak; ama ona da o nahoş iftira atılacak. Birileri, kısaca “babası belirsiz” demek olan o üç harfli bayağı kelimeyle, mübarek isminin “kabala” değerlerini denk düşürerek iğrenç iftiralarını “ispatlamaya” çalışacak ve siz bunları sabırla göğüsleyeceksiniz. İmran kızı Meryem olmak da, Meryem oğlu İsa (as) olmak da zor.
            Hz. Musa’nın annesi olmak… Canından bir can olan yavrusunu, kalbine verilen bir ilhamla Nil nehrine bir sepet içinde salıverip, Rabbi’nin hıfzına emanet edivermek zordur.
            Âsiye (r.anha) olmak… Firavun’un sarayında bir ehl-i iman olarak kalabilmek.Onun zehirli sofralarından, zehirli sohbetlerinden, şeytan avuntulu kibrinden etkilenmeden, Allah’ın emaneti olan                                                                                                                Musa’yı (as) en güzel şekilde yetiştirebilmek.Zor.Ya da tüm annelerin annesi olmasına rağmen kendisi anne şefkatini yaşayamamış olan Havva Annemizi (r.anha ) anlamak. O da zor…
            Bize kanından kan, canından can katarak aylarca karnında taşıyıp sonra da yaşadığımız dünyaya getiren, bununla da kalmayıp gecesini gündüzüne katarak büyütüp besleyen, hayatın gerçeklerini öğreten ve zorda kaldığımızda hep yanımızda olan o değerli varlığımıza ne kadar hürmet etsek azdır.
            Annemize karşı olan sevgimizi, saygımızı ve hürmetimizi, yılda yalnız bir gün olarak kutlanan anneler gününde değil, kişinin annesinin ve babasının hayatta olduğu müddet zarfında, yılın her gününü anneler günüymüş gibi kabul edip, onlara karşı görevlerimizi eksiksiz olarak yerine getirmeliyiz. İyi ve kötü günümüzde her an yanımızda olan, güldüğümüzde bizimle gülen, ağladığımızda bizimle ağlayan, yegâne varlığımız annemizi ne kadar sevsek azdır. Anne sevgisinin yerini dünyada başka hiçbir sevgi tutamaz.
            Yılda bir gün de olsa, huzurevlerinin loş köşelerindeki annelerini hatırlamaları Batılılar ve “Batılılaşmış” olanlarımız için önemli bir gelişme… Çünkü bugünkü Batı medeniyetinin dayandığı Eski Yunan ve Roma’da, özellikle Yunanlılarda kadın, çok hakaret görürdü. Bütün hürriyetlerden mahrum olarak herhangi bir şey gibi alınıp satılırdı. Miras hakkı yoktu. Kendi malını kullanma hakkına bile sahip değildi. Evlilikte hiçbir söz hakkı yoktu.
            Romalılarda da kadın; mülkiyet hakkına sahip değildi. Kazandığı her şey, aile reisinin sayılırdı. Roma kanununda köle olarak kabul edilirdi. Vatandaşlık hakkından mahrumdu, ona, herhangi bir ev eşyası gibi bakılırdı. Şey gibi alınıp satılırdı.
            İslâmiyet’ten önce Arapların kadına bakışı da neredeyse aynıydı. Fikir beyan etme hakkı yoktu. Mirastan mahrumdu. Zorla evlendirilirdi. Bir adam ölüp, geriye birkaç kadın bıraktığı zaman onun en büyük oğlu, öz annesi hariç, babasının öbür hanımlarıyla evlenebilirdi. Kızlarını diri diri gömerlerdi. İşte dünya bu haldeyken, Sevgili Peygamber’imiz gelip, on dört asır önce, “Cennet annelerin ayakları altındadır.” buyurarak kadının gerçek yerini ortaya koydu. İslamiyet’ten sonra, dünyanın en rahat anneleri İslam toplumundaki anneler oldu. Peygamber’imizin hicretin onuncu yılı, Veda Haccı’ndaki sözlerinden, son nasîhatlerinden biri, “Kadınlarınıza eziyet etmeyiniz! Onlar, Allah-ü Teâlâ’nın sizlere emanetidir. Onlara yumuşak olunuz, iyilik ediniz.” olmuştur. Peygamber’imiz en iyi insan olmak için de, hanıma karşı faydalı olmayı şart koşmuştur. Hadîs-i şerîfte “Müslümanların en iyisi, en faydalısı, hanımına karşı iyi ve faydalı olandır.” buyrulmuştur. Başka bir hadis-i şerifte de “Bir erkek, hanımını döverse, kıyamette ben onun davacısı olurum.” buyrulmuştur.
            Sevgili Peygamberimiz (a.v.s) “ kim ömrünün uzamasını ve rızkının bereketlenmesini isterse anne babasına iyilikte bulunsun” buyurmaktadır. Anne ve babasının gönlünü ve duasını alan kişi ne dünyada rezil olur, nede ahrette mahcup olur. Allah (c.c) bizi mahcup etmesin…

                                                                                                                                     Aydın OSMANOĞLU



E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir