KADİR GECESİ, KADER GECESİDİR

 

Üç aylar ile başlayan rahmet ve bereket mevsimi, Ramazan-ı Şerif ile birlikte adeta bir sağanak yağmura dönüşür, kadir gecesinde ise bu rahmet ve bereket, sağanağı da geçer, coşkun akan bir sel haline gelir.
İnsanın her güzel ameli, amel defterine en az on kat olarak yazılır. Bir gün oruç tutar, ama sevap olarak amel defterine on gün oruç sevabı yazılır. Ancak Recep ve Şaban ayları, bünyelerinde taşıdıkları feyiz ve bereketten dolayı, ilahi rahmeti sair zamanlara göre daha çok çekerler. İslam büyükleri, insanların salih amel dediğimiz güzel amellerinin Recep ayında bire yüz, Şaban ayında bire üç yüz olarak karşılık göreceğini haber vermişlerdir. Aynı şekilde yüce kitabımız Kur’an’a ev sahipliği yapan Ramazan ayında ise amellerimizin bire bin; Kur’an’ın bizzat indiği gece olan Kadir gecesinde ise bire bin ile değil; bire binler ile karşılık bulacağını haber vermişlerdir. Orman ne kadar gür ise, yağmuru da o kadar çok olur, yağmuru o nispette çeker getirir. Ramazan ayında bu muazzam lütfu çekip getiren ise, yüce kitabımız Kur’an’ın Ramazan ayını ev sahibi olarak seçmesi ve Kadir gecesinde ise fiili olarak dünyamızı şereflendirmiş olmasıdır. 
Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, Ramazan ayına misafir oldu, onu on bir ayın sultanı yaptı. Daha önce hiçbir özelliği olmayan sıradan bir geceyi de Kadir gecesi yaptı, kadrini kıymetini artırdı. Daha önce kıymeti bir olan gece, içinde Kadir gecesi olmayan bin aydan daha hayırlı hale geldi. O halde biz de kıymetimizi bir iken bine çıkarmak istemez miyiz? Eğer bu isteğimizde samimi isek, o zaman Ramazan ayının ve Kadir gecesinin takip ettiği yolu takip edelim. Ramazan ayı gibi, Kur’an’ı gönlümüzde bir aylığına değil, bir ömür boyu bir daha onu hiç bırakmamak üzere misafir etmeye karar verelim. Bu kararı verdiğimiz gün, Ramazan ayını on bir ayın sultanı yapan Kur’an, bizi de alemlerin sultanı yapacaktır. O zaman gecemiz gündüze, kara bahtımız da bahtiyarlığa dönüşecektir.  
Yanılmayalım, Ramazan ayının 27. gecesi, bizim için değil; o gece için Kadir gecesidir. Biz, ne zaman gönül kapımızı Kur’an’a açar onu içeri buyur eder, emir ve yasaklarına riayet eder, onun telkin ve tavsiyeleri istikametinde bir hayat yaşamaya başlarsak,  işte o gece bizim Kadir gecemiz olacaktır. Bu gece de Ramazan’ın 27. gecesi olmaz da, üç ay sonra, beş ay sonra herhangi bir gece olabilir.  Cenab-ı Hakk’ın,  ruhlarda deprem tesiri yapacak, insanın duygu ve düşünce dünyasını derinden sarsacak bir hitapla;“Sen, Kadir gecesinin ne olduğunu bilir misin?” diye vurucu bir ifade tarzı kullanması başka ne ile izah edilebilir?  Yine Peygamber Efendimiz s.a.v.’in;“Kim Kadir gecesini kamil bir iman ile, mükafatını da Allah’tan bekleyerek ihya ederse, geçmiş günahları bağışlanır”  buyurarak, insanı geçmiş günahlarının yükünden kurtaracak; hayatında yeni bir beyaz sayfa açtıracak güçte bir gecenin, bünyesinde çok derin sır ve ilhamlar taşıdığına işaret etmemiş midir?
Kadir ile kader aynı kökten gelen iki kelimedir. Bu iki kelime bize kök manalarından biri kıymet olan kader kelimesi ile insan kaderi arasında doğrudan bir bağ olduğunu gösterir. Bu anlamda Kadir gecesi, kader gecesidir. Kur’an’ın inmeye başladığı bu gece, bizim için bir muhasebe gecesi olmalıdır. Sıradan bir geceyi Kadir gecesi yapan Kur’an’a ben ne kadar kadir kıymet veriyorum?  Kur’an’a kadir kıymet verme adına, onu evde kılıfının içerisinden hiç çıkarmadan ve katını açmadan duvara asarak ona kabirdeki bir ölü gibi mi davranıyorum?  Yoksa cenaze merasimleri başta olmak üzere, dirilere inmiş olan Kur’an’a, ölülere okunan bir merasim kitabı muamelesi mi yapıyorum?  Yoksa o ilahi hitabın sahibi Cenab-ı Hak ile konuşmak için, onu bir taraftan edeple okuyup bereketlenirken; diğer taraftan da içindeki derin manaları tefekkür ederek anlamaya ve hayatımda anlamlandırmaya mı çalışıyorum? Bu manada sorular daha da çoğaltılabilir. Kadir gecesinde yapacağımız tüm ibadet ve tatlarımız, namazlarımız, niyazlarımız, tevbe ve istiğfarlarımız, kısaca tüm ibadetlerimiz, hep bu sorgulama ekseninde şekillenmelidir.
“Gerçekten bu Kur’an en doğru olan yola götürür” (İsra-15) ayet-i celilesi, bizim Kur’an’a nasıl bir muamele yapmamız gerektiğini gösteren yüzlerce Kur’an ayetinden sadece bir tanesidir. İnsanın, ayette ifade edildiği gibi en doğru yola gitme ihtimali olduğu gibi; en yanlış yola gitme ihtimali de vardır. Kur’an’ın bizi en doğru yola götürebilmesi için, bizim de ona en emin bir rehber muamelesi yapmamız gerekmektedir. Ama ona sadece bir merasim kitabı muamelesi yaptığımız,  Kur’an’ın ifadesi ile onu arkamıza attığımız,(Bakara, 101) ehemmiyet vermediğimiz zaman; o da bizi hem dünyada hem de ahirette arkaya atacak, bize ehemmiyet vermeyecektir.
Ruhen ölmüş bir Mekke toplumuna Kur’an indi, onu kabul ve red noktasında, insanlardan kimi onu kabul etti, sinesini açtı, kimi reddetti, sinesini kapattı. Sinesini açanı Kur’an elmas ayarına çıkardı, reddedeni kömür seviyesinde bıraktı. Kız çocuklarını diri diri toprağa gömecek kadar kendini kaybetmiş, yolunu şaşırmış bir toplumdan, Akif’in dediği gibi; “Kenar-ı Dicle'de bir kurt aşırsa bir koyunu, Gelir de adl-i İlâhî sorar Ömer'den onu!” diyecek kadar derin bir vicdan ve yüksek irfan sahibi bir altın nesil, bir sahabi nesli çıkardı. İşte bu açıdan Kadir gecesi, bizler için bir kader gecesidir.
Kadir gecesine kadir kıymet veren, kendisi de kadre kıymete eren kullardan olmanız dileğiyle, Kadir geceniz mübarek olsun.
 
Mevlüt GÜDER – Bilecik İl Vaizi


E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir