“KİTAPSIZ BİR HAYAT DÜŞÜNEMİYORUM”

 

Bilecik’te sıra dışı bir okuyucu Bedriye Engin. Gölpazarı’nın Kurşunlu Köyü’nde tarım hayvancılıkla uğraşan, 50 yaşındaki Bedriye Engin, ortaokul mezunu ve 6 senedir pazarcılık yapıyor. Kütüphane Haftası’nda “En Çok Kitap Okuyan Yetişkin Ödülü”nü alan Engin, Kültür Bakanlığı tarafından “Sıra Dışı Okuyucular” üzerine yapılan belgesel çekiminde Bilecik’i temsil etti. Belgesel çekimlerinde yapılan röportajda kitap okumanın onun için vazgeçilmez bir şey olduğunu söyleyen Engin, kıskanç biri olmadığını fakat sürekli kitaplarla beraber olan kütüphane çalışanlarını kıskandığını belirtti. 
Kütüphane Müdürü Pınar Dengiz, pazarda alışveriş yaptığı sırada, Bedriye Hanım’ın tezgahında kitapları görmesi üzerine onunla tanıştığını ve kütüphaneye davet ettiğini söyledi. Gerçekleşecek belgesel çekimleri için “Sıra dışı” bir okuyucu olan Bedriye Hanım’ın ismini verdiklerini belirtti. Bedriye Hanım’ı sıra dışı yapan şeyin bütün imkansızlıklara, hayatındaki bütün yokluklara rağmen yaklaşık 40 senedir aralıksız olarak okuma alışkanlığını sürdürmüş ve okumaktan vazgeçmemiş olması olduğunu aktardı.
28 Kasım 2011 Pazartesi günü Bilecik Halk Kütüphanesi’nde gerçekleşen röportajda Bedriye Hanım okuma sevdasını, Bilecik Kütüphanesi’yle tanışmasını ve kitap okumak için neler yaptığını anlattı. Bedriye Hanım, kitap okumaya ne zaman başladığını tam bilememekle beraber “Kendimi bildim bileli okuyorum.” diyor. Kitap okumadan, kitapsız bir hayat düşünemediğini belirten Bedriye Hanım, hiç kitap okumayan kişileri anlayamadığını ifade etti. Kitabın kendisine maddi bir fayda sağlamadığına değinen Bedriye Hanım, “Hayvancılıkla uğraşıyorum, okuduklarımı kullanabileceğim bir işle uğraşmıyorum. Ama kitap okumaktan zevk alıyorum.” diye ekledi. Her tür kitabı okuduğuna değinen Bedriye Hanım kitap ayrımı yapmadığını uçlarda gezdiğini, bu konuda da beynine güvendiğini çünkü beyninin okuduklarını çok iyi harmanladığını söyledi. Eskiden okumak istediği kitapları temin etmesinin çok zor olduğunu söyleyen Bedriye Hanım, artık kütüphane ve müşterileri sayesinde kitaplara çok rahat ulaşabildiğini belirtti. Her Bilecik’e pazara geldiğinde sergisini bırakıp kütüphaneye gİdip hızla istediği kitapları seçerek pazara geri döndüğünü ifade eden Bedriye Hanım bazen hızlı seçim yaptığı için aynı kitapları aldığı günlerin olduğunu ekledi. Bedriye Hanım konuşmasının devamında şunları aktardı: 
 
‘ÇOCUKLARIMIN ÜYELİK
KARTIYLA KİTAP ALIYORDUM’
 
“ Bilecik pazarına gelmeden önce kitaplarımı Gölpazarı Kütüphanesi’nden temin ediyordum. Eskiden kütüphaneye üye olmak gibi bir lüksüm yoktu. Çocuklarımın üyelik kartıyla kitap alıyordum ya da çocuklarıma okumak istediğim kitapların isimlerini yazıp varsa getirmelerini istiyordum. Yıllarca böyle okudum.
Bilecik’te pazara başlamam bir tesadüf eseri gerçekleşti. Tereyağı yapıyorum ve çok güzel yapıyorum. Yaptıklarımı gelen misafirlerime hediye ediyordum. Bir gün bir misafirime hediye etmek için alırken hepsi düştü. Misafirimde bunları satmamı önerdi ve öylece Bilecik pazarına geldim.
Bilecik’e gelince müdüre hanımla tanıştık. Müdüre Hanım sergimden alışveriş yaparken kitaplarımı gördü ve kime ait olduklarını sordu. Benim olduklarını söyleyince,‘Kendin seçip farklı kitaplar okumak istersen kütüphanemize bekleriz.’ dedi. Bu sayede Bilecik Kütüphanesi’yle tanışmış oldum ve orada olmaktan çok zevk alıyorum. Sergimi bırakıp hızlıca kütüphaneye gidip kitaplarımı alıp geri dönüyorum. Ayda bir kere gidip 12 kitap birden alıp dönüyordum. Bana böyle bir ayrıcalık tanıdıkları için teşekkür ediyorum.
 
‘ALDIĞIM ÖDÜL HAYATIMI DEĞİŞTİRDİ’
Bilecik Valisi Kütüphane Haftası’nda ‘En Çok Kitap Okuyan Yetişkin’ ödülünü verdi. Bu ödül hayatımı çok değiştirdi. Benimle tanışmak için Edebiyat Öğretmenleri, Dekanlar geldi. Beni ziyaret ettiler. Belki de ayağında şalvarı pazarcılık yapan bir bayanın kitap okumasını yadırgadılar, onlara değişik geldi. Gazeteciler gelip röportaj yaptılar.
50’nin üzerinde bakmakla yükümlü olduğum hayvanım var ama kendime kitap okumak için zaman ayırıyorum. Yemeğimden işimden çalıyorum ama yinede kendime o zamanı ayırıyorum. İşimi hızlı yapıyorum. Her şeyi bitirdikten sonra dinlenene kadar, devekuşu gibi kitaplarıma gömülüyorum.
Kitap okumak için belli bir yerim yok. Köşeme çekilip çayımı kahvemi alıp kitap okumuyorum. Sadece kitap okumak için 17 sene küçükbaş hayvan baktım. Küçükbaş hayvan gezmek, otlamak ister. Onlarla beraber bende kırda bulunuyorum ve kitabımı daha rahat okuyorum. Baharda kitap okumak daha rahat oluyor. Günde 5 saat hayvan otlatıyorum. O sırada rahat rahat kitap okuyorum. Birde arılar oğul vereceği zaman bütün gün kitabımı alıp başında beklerim. Arıların oğul vermesi neredeyse bütün gün sürüyor.
 
‘BENİM HAYVANLARIM 
ÇOK KÜLTÜRLÜDÜR’
 
Okuduğum kitaplardan edindiğim bilgileri paylaşabileceğim birisini bulduğumda hiç susmadan paylaşırım. Tarlada çalışırken eltime anlatırım, zevkle dinler. Türkçe isimleriyle kayınvalideme anlatırım. Hiç kimse bulamazsam hayvanlarıma anlatırım. Ahıra girdiğim zaman okuduklarımdan etkilendiğim şeyleri konuşurum. Benim hayvanlarım çok kültürlüdür, Stendhal’dan Dostoyevski’den haberdardırlar.
Arkadaşlarımdan okuma alışkanlığı kazandırdığım birkaç kişi var. Bazıları çok bağlanamadılar ama yeni başlayıp devam edenler var. Onlar için özenle, sıkılmayacakları kitapları seçiyorum ve okumaları için onlara veriyorum. Okumayanların yanında bilgimi hiç paylaşmıyorum, paylaşma gereği görmüyorum. Faydası olmayacaksa hiç kimseyle paylaşmıyorum, yeri geliyor kocama bile anlatmıyorum.
İnsanları kütüphaneye çekmenin yöntemlerini çok düşündüm. Bu konuda köy taramaları yapılabilir. İlgi çekici etkinlikler yapılabilir. Gezici kütüphanecilik tekrar gündeme getirilebilir. 10 sene önce kendi köyüme bir kütüphane yapılmasını istemiştim. Ama ilçeye yakın olduğu için yapamayacaklarını söylediler. Bende bir daha bu tür bir girişimde bulunmadım. Köyümüze bir kütüphane yapılmasını hala çok istiyorum. Yaz mevsimlerinde köyümüz kalabalık oluyor. Gelen gençler bana gelip kitap istiyorlar. Kütüphane olsa da hep beraber faydalansak ne güzel olur.
Okuduğum kitaplarda kendi kendime oyunlar türetiyorum. Diriliş’i okuduğumu düşünürsek Çanakkale Savaşı’nı anlatan bir kitap. Orada ‘Ben bu hikayenin içinde ne yapabilirim?’ diyorum. Kendime görev veriyorum. Hızlı kitap okuma teknikleri geliştirdim. Zamanım kısıtlı olduğu için hızlı okumam gerekiyor, bende kendimi öyle alıştırdım. Hızlı okuma alışkanlığı kazanmamla beraber farkında olmadan hızlı yazma alışkanlığını da kazanmışım. Karşımda konuşan kişinin söylediklerini kağıda dökebiliyorum. 
Osmanlı Tarihi mastırı yapıyorum. Şu anda Yavuz Sultan Selim’deyim. Koskoca imparatorluk nasıl yükselmiş merak ediyorum. Aslında bu, kendi kendime vermiş olduğum bir ödev. 6 senedir sürmekte. Kitaplar ağır olduğu için yavaş ilerliyorum. Tabi bu sırada okuduğum diğer kitapları okumaya devam ediyorum.
Karşımdaki kişiyle biraz sohbet ettikten sonra o kişinin kitap okuyup okumadığını anlayabiliyorum. Kendimi teste tabi tuttum ve hep haklı çıktım.
 
 ‘BÜTÜN KADINLAR BENİM GİBİ OLSA TÜRKİYE KALKINIRDI’
 
Ben ev hanımı değilim, ev hanımlığını hiç tasvip etmiyorum. Bütün kadınlar benim gibi olsa Türkiye kalkınırdı. Ev hanımlarının bütçeyi rahatlatanına, eşinin rahatını sağlayanına, hakikisine sözüm yok. Öğlen uyanıp öğleden sonrada günlerde gezen, benim beğenmediğim ev hanımı profili. Bu ev hanımlığı değil. Ben bütün gün dışarıdayım. 30 yıldır traktör kullanıyorum. Yaz mevsiminde direksiyondan dolayı elim dümdüz oluyor. Düz yolda da kullanmıyorum, dağda bayırda kullanıyorum. 
 
‘KÜTÜPHANE MEMURLARINI
KISKANIYORUM’
Kıskanç biri değilim ama annesi – babası sağ olanları kıskanıyorum birde kütüphanede çalışan memurları kıskanıyorum. Bu çalışma ortamı tam bana göre, keşke böyle bir ortamda çalışsam ne rahat kitap okurdum diye düşünürüm. Kitaplar içinde oldukları için kıskanıyorum, istedikleri zaman kitaba ulaşabiliyorlar.
Okumak istediğim kitaba bir şekilde ulaşıyorum. Parayla aldığım tek kitap Parma Manastırı. Kitap almak gibi bir lüksüm hiç olmadı. 10 sene önce televizyonda ‘Kızım Olmadan Asla’ kitabının reklamını görmüştüm. Okumayı çok istemiştim. Eltimin bir akrabası köyümüze gelmişti ve yanında kitap getirdiğini fakat okumaya fırsatı olmadığını söylemişti. Kitaba baktığımda benim okumak istediğim kitap olduğunu görünce hemen alıp okumuştum. Kitabın sahibi ertesi gün gidecekti ve o gitmeden kitabı okuyup teslim etmiştim.
Gittiğim yerlerde benim ilgimi oranın kütüphanesi çeker. Acaba nasıl diye düşünüyorum, bende onları merak ediyorum.  Geçtiğimiz günlerde özleyip Gölpazarı Kütüphanesi’ne gittim. Bir kitap aldım, incelemeye başladım. Daha önce okumuşum hissi verdi. Yaşımdan dolayı yazarları ve kitap isimlerini hatırlayamıyorum. Eskiden bilgisayar kayıt sistemi olmadığı için okuduğumuz kitapların arkasına imza atardık. 1983 senesinde o kitabın arkasına imza atmışım, yani kitabı okumuşum. Demek ki o senelerde de okuyormuşum.
Anneler Günü’nde kızım bana yüzük hediye almış. Tabi ben hiç mutlu olmadım. Beni takı, kıyafet hiç mutlu etmez. ‘Ben yüzük istemiyorum kızım, ‘Pardayanlar’ın serisini istiyorum’ dedim. Kitap istedim. Bana Anneler Günü’nde kitap alın dedim. Hep kitap alırlar.
Türkiye genelinde gerçekleşen ‘Kadın Çiftçiler’ yarışmasında 4 senedir Gölpazarı’nı temsil ediyorum. Son yarışmada dördüncü oldum. Bana göre bu yarışma çok adil değil. Sebebi, ben kadın çiftçiyim, üreticiyim. Bir ton bal yetiştiriyorum. Yarışma profiline uyuyorum. Ama yarıştığım kişiler benim bazımda değiller. Gencecik üniversite mezunu kızlar. Çiftçi belgesi olunca yarışabiliyorlar. 12 kitaba çalışarak 500 test üzerinden yarışıyoruz. Genç olunca ezberliyorlar tabi. Onun için birincilik alamıyorum.”
Son olarak kütüphanelerin çok güzel yerler olduğunu, parayla alıp okuyamadığımız kitapları alıp buradan okuyabildiğimizi, çok güzel sessiz bir ortam olduğunu, bu özellikleriyle kendisini cezp ettiğini ve herkesin bundan faydalanması gerektiğini düşündüğünü söyledi.
ZEYNEP KILBAHRİ


E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir