KUL HAKKININ ÖNEMİ

 

Birlikte yaşarken en çok dikkat edeceğimiz husus “hak” kavramanın derinliğidir. İnsan; Allah’a ve diğer insanlara karşı sorumludur. Ömrümüz boyunca secdede kalsak yine de Allah’ın hakkını ödememiz mümkün değildir. Bizim yaptığımız ibadetlerin tümü bir parmağımızın veya küçük bir organımızın şükrü bile değildir. Ancak Allah kitabında sürekli “affedici” olduğunu beyan etmiştir. Onun affı ile huzuruna çıkacağız inşallah. 

Allah kendi hakkını affedecektir. Affı imkânsız değilse de ona yakın bir hak daha vardır. Hepimiz her zaman ve her yerde bu hakka müthiş derecede dikkat etmeli ve bu haktan borçlu olarak huzura ilahiye çıkmamalıyız.

Şöyle ki: Hizmet almak için bir müesseseye vardık. Bizden önce bazı insanlar gelmişler ve sıra oluşturmuşlar. Hemen o sıraya durmamak için bir tanış veya ön sıralara geçebilmek için fırsat araştırması yaparız. Veya bir külfete karşılık nimet dağıtılıyordur. Külfet gösterirken en hafifini göstermeye ancak nimetini alırken tabiri caiz ise aslan payını almaya çalışırız. Veya ikamet ettiğimiz apartmanda; bir bedel ödenecekse en sonra ödemeye ancak bir nimet alınacaksa en önce almayı deneriz. Veya üç arkadaş sohbet ederken içimizden biri ayrıldıktan sonra ayrılan kişinin istemeyeceği şekilde konuşur gıybetini ederiz. Veya devlet ile iş yaparken; alacağımızı fazla alır, bedelini öderken az öderiz. Veya devlet bizi bir bedel ödeyerek belirli saatler için kiralamış iken işimize gelirken yavaş ve geç geliriz, oradan ayrılırken seri ve erken ayrılırız.

Bunlardan birisi bizde var ise ki, hepimizde az ya da çok vardır o zaman vay halimize. Bunların hepsi kul hakkıdır ve hesabını verebilmemiz çok zordur. Öyle ki “Bir kimseden haksız olarak alınan bir kuruşu, sahibine geri vermek, yüzlerce lira sadakadan kat kat daha sevaptır. Bir kimse, Peygamberin yaptığı ibadetleri yapsa fakat üzerinde başkasının bir kuruş hakkı bulunsa, bu bir kuruşu ödemedikçe cennete giremez”. Şu hikâye bu bir kuruşu çok güzel izah ediyor. İngiltere’ye bir din görevlisi gönderilir. Görevini layıkıyla yapmaya çalışan hoca efendiye hemen görevinin arifesinde bir seyahat esnasında para üstü olarak yirmi sent fazla para öder şoför. Görevli yirmi sentin fazla olduğu anlamıştır. Yeni olması ve İngilizcesinin çok zayıf olması sebebiyle yirmi senti nasıl iade edeceğini düşünür. Nefis ve şeytan devreye girer; zaten dil bilmiyorsun. Nasıl iade edeceksin. Yirmi sent dediğin nedir ki, daha fazlasını caminin yardım sandığına atarsın. Baksana şoförün umurunda bile değil der. Yolculuğu bu gelgitler içerisinde sürdürür. Vasıtadan inerken dilinin döndüğü kadar amiyane tabirle tarzanca:

-Yanlışlıkla bana yirmi sent fazla ödeme yaptınız der ve iade eder. Şoför tebessüm eder ve:

-Sen Londra’da bulunan şu caminin yeni imamısın değil mi diye sorar. Hoca evet deyince: 

– Çoktandır İslam ile şereflenmeyi düşünüyordum. Seni görünce bir İslam temsilcisini denemek için yirmi sent fazla verdim. Yakın bir zamanda seninle sohbet etmek ve Müslüman olmak için camine uğrayacağım der ve oradan ayrılır. Şoför gider. Ama bizim imamın ayakları tutmaz olur. Yerinde kımıldayamaz. Allah’ım az kalsın yirmi sent karşılığında dinimi satıp ebedi âlemimi mahvedecektim. Bu çetin imtihanda bana başarı nasip ettiğin için sana şükürler olsun der.

Kul hakkının rakamları çok küçük de olsa vebali çok büyüktür. Bunlardan en önemlisi devlete karşı olan borcumuzdur. Devlette yaşayan ve ilerde yaşayacak olan herkesle helalleşmek gerekir. İkincisi sırada ise Müslüman olmayanın hakkı vardır. Çünkü Müslüman olan hakkını helal edebilir veya Allah o hakka karşılık çok fazla hasene vererek affettirebilir.

Ya Rab! Kul hakkına girmekten bizleri muhafaza buyur. Rahmetine nail olacak bir hayat yaşayıp cümlemizi sevdiğin, sevdirdiğin ve sevindirdiğin kullar zümresine ilhak eyle. Âmin… 



E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. 11 Ocak 2013, 00:00

    sümme haşaaa – başbakan olduktan sonra biri 95 m diğeri 170 m olan 2 gemicik acaba alınteri ilemi alındı

    Cevapla