• İmsak 00:00
  • Güneş 00:00
  • Öğle 00:00
  • İkindi 00:00
  • Akşam 00:00
  • Yatsı 00:00
  • İFTARA KALAN SÜRE 00:00:00
İMSAKİYE 2024 - Bilecik

“Milletimizin Menfaati Neyi Gerektiriyorsa Onu Yaptık”

2013 yılının son İl Danışma Toplantısı’nda konuşan Poyraz, yaşananların bir kumpas olduğunu belirtti ve “Biz kendi menfaatimiz kendi milletimizin menfaati neyi gerektiriyorsa o noktada kararlarımızı aldık, almaya devam ediyoruz.” dedi.

Poyraz şunları aktardı:

“AK Parti kadroları olarak AK Parti Teşkilatları olarak aslında farkında olduğumuz, hissettiğimiz, gördüğümüz, birlikte yaşadığımız bu sürecin perde arkasında neler var neler amaçlanıyor, niye beraber yürüdüğümüz birlikte olduğumuz bir kısım gruplar veya o grupların içindeki bir kısım insanlar nasıl tezgaha getirildi? Nasıl kumpasa getirildi, nasıl oyuna getirildi? Onları konuşmamız gerekiyor. Onları birlikte kamuoyuyla paylaşmamız gerekiyor. Tabi iktidar milletvekili olarak, iktidar partisi olarak belli sınırlamalarımız var, belli sorumluluklarımız var. Biz muhalefet milletvekili veya muhalefet partisi gibi elimize gazete kupürlerini alıp sağda solda istediğimiz gibi esip gürleyemeyiz. Veya biz konuşalım da dediğimiz lafın o an basın vasıtasıyla kamuoyuna etkisi olsun, partimize bir takım getirileri olsun doğru yanlış hiç önemli değil. O an, o gün için hedeflenen çıkar neyse biz onu sağlayalım o bize yeter. Memleketin faydası, çok önemli değil. Doğrular çok önemli değil. Bizim için esas olan hele hele önümüzde bir seçim var bu seçimlerde kendi partimizin oyunu yukarı kaldırmak hedef bu olsa gerek deyip bir muhalefet partisi milletvekili muhalefet olmanın verdiği o dayanılmaz hafiflikle esip gürleyecek hiç değiliz. Belli sınırlamalarımız var.

 

‘Biz kalpleri kazanmaya geldik’

 

Bir kere ortada bir hukuk var. Hukuk devleti var. O zaman konuşurken hukuk devletinin gereği neyse devam eden, başlayan bir takım yargılamalar varsa onları da gözetecek şekilde konuşmamız lazım. Şunu da söyleyebilirsiniz, ‘Esas hukuku koruması gereken başta Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu hukuku çiğniyorsa, ayaklar altına alıyorsa devam eden bir davayla ilgili olarak yetki gaspında bulunuyor’ diyebilirsiniz. Biliyorsunuz bir yönetmelik değişikliği oldu ve yönetmelik değişikliğiyle ilgili olarak HSYK bizim geçmişte genelde başka başka yerlerden duyduğumuz alışık olduğumuz bildiri tarzında açıklamayı yetkisi olmadığı halde anayasayı kanunları çiğneyerek yaptı. Ama ne olursa olsun öncelikle AK Parti kadroları olarak doğrunun ne olduğu noktasında duruşumuzla bir kere bunu göstermemiz gerekiyor. Peki başka savunmamız var mı? Elbette var. Yani biz kalpleri kazanmaya geldik, gönülleri kazanmaya geldik. Gönülleri kırmaya, dağıtmaya, insanları üzmeye asla ve asla gelmedik. Kuruluşumuzdan bugüne kadar da iktidarda olduğumuz dönemlerde de hem merkezi yönetimde hem yerel yönetimlerde de vatandaşımıza hizmet ederken bir taraftan hizmet esasını ama daha da önemlisi vatandaşımızın gönlünü kazanma noktasında, kalbini kazanma noktasında hassasiyet gösterdik, çalışmalarımızı buna göre yaptık. Hele hele aynı dava etrafında kenetlenmiş, aynı hedefe yürüyen insanlar olarak beraber yürüdüğümüz bu yolda bize yarenlik edenlere karşı eğer bir tavır takınacaksak o zaman haliyle cümlelerimizi de seçerek konuşmamız gerekiyor.

 

‘Yanlışlık varsa anlatılması gerekiyor’

 

Çok şey söyleniyor. İhanet deniyor, aldatılmışlar deniyor, kandırılmışlar deniyor. Ama ne olursa olsun biz biliyoruz ki şu anda muvaffak olduğumuz, konuştuğumuz bir kitle var ve bu kitle biliyoruz ki bizim gibi düşünüyor bizim gibi inanıyor ve bu ülkenin, bu milletin menfaati ne yöndeyse o noktada çalışmalar yapıyor. Bunu Bilecik’te de yapıyorlar, bunu diğer 80 vilayette de yapıyorlar. Bunu dünyanın diğer kıtalarında da yapıyorlar. Oradaki kardeşlerimizi oradaki arkadaşlarımızı kırmak bizim en son düşüneceğimiz şey. Ama ortada da bir yanlışlık varsa o yanlışlığı da önce kendimizin dört başı mamur bir şekilde bilmemiz anlamamız ve bu kardeşlerimize de anlatmamız gerekiyor. Eğer birileri tarafından birileri oyuna getiriliyorsa ortada bir kumpas varsa ve Müslüman Müslüman’a kırdırılıyorsa karşı karşıya getiriliyorsa Müslüman bir kere feraset sahibi olacak. Dolayısıyla birilerinin tezgahına gelip birileri oyununa gelip başkasına zarar vermeyecek. Peygamberin hadisi apaçık ortada, ‘Müslüman diğer Müslüman’ın kendisinden emin olduğu kişi’ şimdi biz birbirimize karşı kendimizi emin olarak hissedemiyorsak birileri hissettirmiyorsa bilin ki ortada büyük bir tezgah vardır, büyük bir fitne vardır.

 

22 yıllık tecrübem var

 

Ortada ne var? Hani hukuk dedik, kalp kırmayalım dedik. Ama kamuoyunda konuşulan bir sürü iddialar var. Açıkça şunu söyleyeyim. Burada çıkıp ta sizin karşınızda bu şekilde derli toplu ve sınırlarını da gözeterek konuşacak adam sayısı pek fazla yok. Maalesef çok fazla yok. Kendimi övmek için söylemiyorum ama bu konu benim konum. Çünkü ortada konuşulan Halk Bankası’ndan tutun da diğer bütün olaylara kadar benim ömrüm zaten bunlarla geçti. Ben 11 yıl Maliye Bakanlığı’nda Sayıştay Başkanlığı’nda bütün bu kamu kuruluşlarının denetimini yaptım, yüzlerce rapor yazdım. 11 yılda bunların raporlarını okuyan adam oldum. 22 yıllık tecrübe var. Bir takım şeyleri bilmiyor muyuz biliyoruz. Ama devlet menfaati diye bir şey var, milletin menfaati diye bir şey var. Şu hafızalarınızı bir yoklayın. 20-25 sene önce İran’la Irak birbiriyle savaşa tutuşturuldu. İran’a ambargo vardı ve seneler sonra anlaşıldı ki aslında İran’a ambargoyu en başta koyanlar bozmuştu. İran’a silah satışları yasaktı, her türlü ticaret yasaktı ama en başta Amerikan şirketleri İran’a dolaylı olarak silah ticareti yapmıştı. Alman şirketleri silah satmışlardı. İş işten geçti her şey bitti, sonradan batı kültüründe vardır günah çıkartmak. Günah çıkartmak tabirinden birkaç kişiyi de feda ederek kendi sistemlerini tekrar toparladılar.  Türkiye’de biliyorsunuz o dönemde bize de dediler ki ‘Siz ambargo koyacaksınız.’ Sonra arkasından Irak’la ilgili olarak Körfez Savaşı’nda bir sıkıntı oldu. Dediler ki, ‘Ambargo koyacaksınız. Petrol vanalarını kapatacaksınız.’ Güzel de bizim Güneydoğu’da, Doğu Anadolu’da petrol ticaretinden yüzlerce milyar dolarlık kazançlarımız var. ‘Olmaz kapatacaksınız’ dediler ve kapattık. Zararı kim çekti? Millet çekti. Şimdi aynı şey tekrar gündeme geldi. Dendi ki ‘İran’la bütün ticareti keseceksiniz.’ Sayın Başbakanımız dedi ki, ‘Bizim İran’la doğalgaz alışverişimiz var. Biz oradan doğalgaz alıyoruz. Bunu almadığımız zaman bu zararı nereden karşılayacağız?’ Bu ısrarlar üzerine bir istisna oldu, İran’dan doğalgaz almaya devam ettik. Yıllardan beri devam ediyoruz. İran’dan doğalgaz alıyoruz da para akışı nasıl gidiyor? Biz doğalgazı alıyoruz. Siz burada doğalgazı kullanıyorsunuz. Gidiyorsunuz Beygaz’a fatura ödüyorsunuz. Fatura Beygaz tarafından Botaş’a ödeniyor. Botaş sizden topladığı, tüm Türkiye’den topladığı faturaları euroya çeviriyor ve Halk Bankası’ndaki hesaplarına yatırıyor. Orada ambargoyla ilgili olarak bir açık kapı var. Bizim arkadaşlar sağ olsunlar onu da bulmuşlar. Geçtiğimiz yaza kadar da İran’a karşı biz doğalgaz bedellerini dolaylı bir ticaretle altın karşılığı ödemişiz. Ambargo kapsamı dışında kalan bir konu daha var. O da temel gıda maddeleri. Şu son 3-4 yıl içinde Türkiye’de İran menşeili vatandaşlar veya İran vatandaşıyken Türk vatandaşı olan çifte vatandaş konumunda olan kişiler tarafından kurulan 2 binin üzerinde şirket var. Bunlar da geliyorlar, burada piyasada ne lazımsa alıyor. Para nereden ödeniyor? Benim bankada hesabım var. Şu anda Türkiye’de İran adına bu işleri takip eden onlarca kişi var.”

Konuşmasına kanunlarla yetkili kurumlara organlara verilmiş olan yetkilerin kullanılmasının suç gibi gösterildiği bir sürecin yaşandığını söyleyerek devam eden Poyraz şu ifadeleri kullandı:

“Ya Halk Bankası’nın yaptığı ortada. Şimdi bu Halk Bankası’nın yaptığı ticaretin başka başka yönleri var mı? Var tabi. Biz İran’la olan doğalgaz ticaretinin karşılığı bu yöntemi uygulayınca Hindistan’ın da İran’la olan petrol ve doğalgaz ticaretinden kaynaklanan 5 milyar dolar civarında bir borcu var. İran dedi ki,’Halk Bankası’na yatırın biz oradan alacağız.’ Onlar da dediler ki, ‘O zaman böyle bir yöntem varsa bizim yaklaşık 1 milyar dolar yıllık 12 milyar dolar doğalgaz alışımız var. Bunu da Halk Bankası’ndan yapalım ödemeyi.’ Bu görüşmeler yapılıyordu. Onu bir tarafa bırakın Kuzey Irak’la ilgili olarak Musul, Kerkük petrollerinin dış pazara açılması noktasında görüşmeler planlandı ve buradaki petrol satışından elde edilen gelirlerin Halk Bankası’nın hesabında toplanması mutabakatına ön görüşmelerde varıldı. 2018 yılından yıllık 100 milyar dolar civarında bir rakamdan bahsediyoruz. Yani oradan ihraç edilecek Türkiye’den gidecek olan petrolün gelirlerini yıllık toplamının 100 milyar dolar olduğu bir kaynaktan bahsediyoruz. Bu para Türkiye’de Halk Bankası hesaplarında duracak.

Şimdi öyle bir tezgah öyle bir kumpas ortaya kondu ki. Bazı şeyleri taşların olduğu gibi yerine oturması lazım. Bunlar bu tarafta bu hazırlığı yaparken öncesinde başka gelişmeleri yaşamadık mı biz? Türkiye şu son 10 yılda ama özellikle son 5 yıldır uyguladığı ekonomik politikada uluslararası ilişkilerde uyguladığı politikada bir anlamda şudur, bizim köklü bir medeniyetimiz var. Geçmişimiz var, tarihimiz var. Biz 3 kıtaya hakim olan bir devletin mirasçılarıyız. Dolayısıyla bu coğrafyada binlerce yıllık geçmişimiz var, ilişkilerimiz var. Kusura bakmayın bu coğrafyada biz de varız. Dolayısıyla burada karar alınacaksa masanın bir tarafına da biz oturacağız ve kendi bağımsız dış politikamızı uygulamaya başladık. Daha önce iktidarların işi kolaydı. NATO’ya girdik, bir olay mı oldu? NATO şu tarafa bakacaksın diyor bakıyorduk. NATO ne karar alıyorsa bizim dış politikamız öyle şekilleniyordu. Bir bakın bakalım gerçekten öyle miyiz? Kaç yerde karşı karşıya geldik. İran’a ambargo konusunda Birleşmiş Milletler kararı noktasında Türkiye’nin tutumu neydi, NATO’nun ve Amerika’nın tutumu neydi? Mısır konusunda Türkiye’nin tutumu neydi, Amerika’nın tutumu neydi? Suriye konusunda tutumumuz neydi?

Biz kendi menfaatimiz, kendi milletimizin menfaati neyi gerektiriyorsa o noktada kararlarımızı aldık, almaya devam ediyoruz. Birileri bundan rahatsızlık duymadı mı, duydu tabi. Bizi kontrol etmeye çalıştılar, baktılar ki olmayacak, biz bunları nasıl nasıl iktidardan uzaklaştırırız dediler. Klasik iktidardan uzaklaştırma yöntemleri var. Eğer siz seçilmiş bir iktidarı sandıkta deviremiyorsanız sandık dışı yöntemleri kullanırsınız. Az ama örgütlü olan bir kısım sivil toplum örgütlerini, meslek odalarını, öğrencileri, dernek, vakıfları harekete geçirirsiniz. Sokağa dökerseniz, sokak olaylarıyla o ülkenin gündemini belirlemeye çalışırsınız, iktidarı yıpratmaya çalışırsınız ve sonuçta da iktidarı devirmeye çalışırsınız. Gezi olayları budur. Şimdi aynısını Ukrayna’da yapıyorlar. Şimdi ikinci bir senaryo. İkinci senaryo devletin içinde kümelenmiş paralel bir yapı biçiminde oluşturulmuş olan bir grubu kullandılar. Grubun içindeki bir kısım insanları kullanıyorlar. Hani beraberdik, birlikte hareket ediyorduk. Onlar Türkiye’deki demokratikleşmeyi destekliyorlardı. Türkiye’deki baskı rejiminin karşısındaydılar. Ne oldu? Sadece şu anda hüsnü zanlı bir şekilde o kardeşlerimizi incitmeden birkaç kelime söylemek istiyorum. Evet hepsine çok teşekkür ediyoruz, Allah razı olsun. Dünyanın dört bir tarafında bu ülkeyi tanıtmak için çaba sarf ediyorlar, gayret sarf ediyorlar, orada Afrika’nın uçsuz bucaksız alanlarında Orta Asya’da hatta Amerika’da bile benim bildiğim 200’ün üzerinde okulları var. Bu kadar büyük bir yapı. Peki bu kadar büyük bir yapının olduğu bir kitle, bir grup aynı zamanda da çok büyük korunması gereken menfaatlere de sahiptir. Yani eğer bugün ‘büyük devlet’ diye tanımladığımız ülkelerden biri çıkıp derse ki ‘Kusura bakmayın, bu Tayyip Erdoğan’ın politikaları bizi rahatsız ediyor. Biz bunlardan rahatsızlık duyuyoruz. Dolayısıyla politikaların değişmesi lazım. Değişmiyorsa bu politikacının değişmesi lazım.’ Bir taraftan bakacaksınız dünyanın 4 bir tarafında olmak üzere yüzlerce binlerce okul var, yurt var, dershane var. O zaman sizin politikanız haliyle başta Amerika olmak üzere uluslararası dengelerle, uluslararası güçlerle uyumlu olmasını istersiniz kendi ülkenizin ve sizin kendi politikanızın. Hoşgörü diyoruz ya, diyalog diyoruz ya işte bunların bu şekilde çözülmesi lazım.

 

‘Plan 4 aşamalıydı’

 

Yapılmaya çalışılan şey şu. 4 aşamalı bir plan var. 1, bir kere 1,5 yıldır bu hazırlık yapılmış. Oturulmuş çalışılmış. Hedefe de bir taş attığın zaman 3-5 kuş vuracak şekilde merkezi Halk Bank olmuş, Halk Bankası’nın yanına emlak gayrimenkul ortaklığı TOKİ var onun yanında da bir tane belediye var ve bu arada da işte Türk vatandaşlığına geçen ya da geçirilen kişiler olarak da yine birileri sokuşturulmuş. 1. Şok darbe şu, öyle bir şey yapacaksın ki millet bunu 1 hafta konuşacak. ‘Vay be demek bakan oğulları bile bunun içinde. Yolsuzluğa bak be, 85 milyar euro yolsuzluk var.’ Ya siz sayı saymayı bilmiyorsunuz ya da dayak yememişsiniz. Böyle bir şey olabilir mi? 85 milyar euro yolsuzluk dediğiniz zaman aşağı yukarı Türkiye’nin 1 yıllık ihracat tutarından bahsediyorsunuz demektir. 85 milyar euro peki bunun ana parası ne kadar? 85 milyar euro dedikleri benim anlattığım ambargo çerçevesinde Halk Bankası’nın İran, Hindistan ve Kuzey Irak petrolleri çerçevesinde toplanan paradan bahsediyoruz. ‘Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluğu.’ Kimse kusura bakmasın, böyle bir şey yok. Böyle bir rakam yok, böyle bir para yok. Ama şu var. Şu anda dün gazetenin birisi yazıyordu. Bu operasyonunun bu ülkeye maliyeti yaklaşık 105 milyar doları geçti. 28 Şubat döneminde Müslüm Gündüz vardı, Fadime Şahin vardı. O dönem 28 Şubat’ın hedefi muhafazakar kesimi toplumun gözünden düşürmekti. Orada Müslüm Gündüz, Ali Kalkancı, Fadime Şahin sembol isimdi. Şimdi ayakkabı kutusu, para sayma makinesi.

 

‘Yapmak istersen kimsenin ruhu duymaz’

 

Açıkça şunu söyleyeyim bazen perde arkasını görme noktasında daha gayretli olmamız lazım. Yani koskoca Halk Bankası Genel Müdürü’nün evinden 4,5 milyon dolar bulunmuş. Bu ülkeye hangi işlemlerimiz özellikle hayır işlerimiz kayıt altında yapılıyor. Biz hep birlikte oturup himmet geceleri yapmıyor muyuz? ‘Arkadaşlar pamuk eller cebe. Sen kaç para vereceksin?’ deyip insanlardan o an para toplayıp o an üzerinde yanında parası olmayanlardan senetler çekler almıyor muyuz? O paralar hangi kayda giriyor. Dünyanın 4 bir tarafındaki eğitim hizmetleri yapılırken bütün transferler kayıtla mı yapılıyor yoksa emin kişilerdir bildiğimiz insanlar milyon dolarlarla o paraları elden götürmüyor mu? Kimi kandırıyorsunuz siz? Şu küçücük Bilecik’te bile bu şekilde toplanan paraların haddi hesabı yok. Hepsini biliyoruz biz. Kimin, nereden, ne kadar para topladığını, bu paraların nereden, nereye, nasıl gittiğini hepsini biliyoruz. Ama hayır işi diyoruz sesimizi çıkartmıyoruz.

Ben bu bankanın denetiminde 10 yıldan fazla bulundum. Ziraat Bankası, Halk Bankası, Enzim Bank, Kalkınma Bankası. Bir banka genel müdürü yolsuzluk yapmaya kalksın ki 2003 yılında yine KİT Komisyonuna geldiğimizde aynı Halk Bankası’nın raporları bizim önümüzdeydi. Bahattin Şeker iyi dinle bunu, MHP’nin de koalisyonda olduğu Hüsamettin Özkara Halk Bankası bağlıyken o bankanın genel müdüründen bahsediyorum. Sadece şöyle bir şey söyleyeyim. 100 TL kredi verilmişse 94 TL’si takipteydi. Şimdi biz gelmişiz Halk Bankası’nın değeri 1 milyar doların altındaydı 2002 yılında. Aynı Halk Bankası’nın şu andaki değeri bütün bu değerlere rağmen 25 milyar doların üzerinde. 22 yıldır bu denetim işini yapıyorum. Yapmak istersen hiç kimsenin ruhu duymaz. Dolayısıyla kimse kimseyi kandırmasın. Türkiye’de özellikle hayır işlerinde sistemin nasıl işlediğini biz çok çok iyi biliyoruz. 4 aşamalı plan dedik. Birinci aşamalı plan Halk Bankası ve yanında emlak gayrimenkul yatırım ortaklığı, vakıftaki fondu. Ne olacaktı? Öncelikle ertesi gün bakanların istifası olacaktı. Biz AK Parti olarak şunu yapacaktık. Onların beklediği oydu. Ya yapmışlar yaptılarsa kesin cezasını şudur budur savunma yapacaktık.Cuma günü ikinci operasyon dalgası gelecekti. İstanbul’da 4 tane AK Parti ilçe belediyesine yapılacaktı bu operasyon. Sonra üçüncü operasyon dalgası gelecekti. Şu anda 41 kişiden oluşan bir liste gözaltına alınacaktı. Gezi olaylarında birileri çıktı Bülent Arınç Bey’le görüştü. Dışarıya çıktı bir bildiri okudu. Havaalanı istemiyoruz, 3’üncü köprüyü istemiyoruz. Bakın birinci operasyonda başaramadılar ama buradan öyle bir şey yapıyorlar ki bu arkadaşlarımızın çalıştırdığı insan sayısı 100 binin üzerinde. 41 tane Türkiye’nin en baba projelerini yapan, yapmaya devam eden şirketlerin yönetim kurulu başkanlarını bir tane savcı tek bir kararla alıyor. Bitti mi, hayır. Biz bu şaşkınlığı yaşarken nihai son vuruş şok dalga. Sayın Başbakanımızın oğlu Bilal Erdoğan’ı da içeri alacaklardı. İmar değişikliği konusunda talepte bulunmuş talepler de menfaat temini var. Al bakalım göz altına. Sonra mümkünse hedef bizzat Başbakanın kendisi. Bir tek savcının bu kadar kapsamlı bir operasyonu düşünmesi, altyapısını oluşturması mümkün değil. Biz giderdik bir belediyeyi denetlemeye zamanında 3 ayda uğraşırdık 3 kişi. Daha ilk dalgada ifadeler bitmemiş. Sen emniyete 500 küsür sayfalık fezleke gönderiyorsun.”

Yanlışta ısrar edenle mücadele sonuna kadar devam edecek. İnşallah önümüzdeki 10-15 gün içinde Türkiye’de çok şeylerin edğiştiğni hep birlikte göreceğiz. Bir oyun kuruldu. Bir kumpas kuruldu Allah’a şükür bu oyun bozuldu. Belki siz bilecik’te bunun tamamını hissetmemiş olabilirsiniz. Bütün bu yapılmaya çalışanlar milli iradeye karşı yapılan bir darbedir. Şu anda yapılmaya çalışılan da darbe idi. Bu önemli ölçüde bertarf edildi. Bundan sonra hasar tespiti yeni tedbirleri alınması ve bu noktada kastı olanlar varsa da kastıyla hukuk önünde hesaplaşma süreci başlayacak.” dedi. ZEYNEP KILBAHRİ


Reklam
Mustafa Cilali


E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. 31 Aralık 2013, 00:00

    BU SÖZLER POYRAZI YAKAR – Fahrettin Poyraz:”Şuanda Türkiye’de İran adına bu işleri takip eden onlarca kişi var. Daha detayına, daha ayrıntısına girerim ama gerek yok. Ya biz enayimiz? Sonuçta burada bir ticaret var. Bu ticaret bugüne kadar meşru bir şekilde devam etti. Bu ticarete ortak olanlar olmuş mudur? Bir şekilde. Bakanların çocukları şunlar bunlar. Çağlayan dediğiniz kişi daha önce Ankara Sanayi Odası Başkanıydı. Zaten ticaret yapıyor. Bu ticaretin bir yerlerinde İran’a bu mallar gidip gelirken, bir şekilde olaya müdahil olup bu alım satımlarda yardımcı olmuş olabilir mi? Olabilir…”

    YUKARIDAKİ SÖZLERİ F.POYRAZ PAZAR GÜNÜ SÖYLEMİŞ.BİLECİKTE İKTİDAR YOKTU BİLİYORDUK DA MUHALEFET VE UYANIK MEDYA DA YOKMUŞ.ADAM İTİRAF EDİYOR.BAŞBAKANIN SÖYLEMEĞE KORKTUĞU SÖZLERİ SÖYLÜYOR.HİÇ KİMSENİN UMURUNDA DEĞİL.BAKAN ÇOCUKLARI BU İŞİN İÇİNDE DİYOR.TİCARET YAPIYORLAR DİYOR,ANLAMADINIZ MI HALA.

    Cevapla