Mirasın Yeni Bir Yaşam Olsun!

Bilecik Ticaret ve Sanayi Odası’nda gerçekleşen panele konuşmacı olarak önemli konuklar katıldı. Organ bağışının önemi, ülkemizdeki son durumu ve çeşitli bilgilerin paylaşıldığı panelde organ bağışıyla eski yaşantısına dönmüş hastalar Hatice Sevdik ve Nejat Şirin de duygu ve düşüncelerini paylaştılar. Hastalar, önceki yaşantıları ve şimdiki durumlarını anlatırken duygulu anlar yaşadılar ve herkesi organ bağışı yaparak hayat kurtarmaya davet ettiler.

Programın açılış konuşmasını yapan Bilecik İli Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreteri Dr. Mustafa Yılmaz, “Bakanlığımız Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Müdür Yardımcımız Arif Kapuağası’nın önderliğinde başladığımız bu panel hazırlığına Bursa Koordinasyon Merkezimiz, Bursa İl Sağlık Müdürlüğümüz çok büyük destekler verdiler. Bilecik İl Müftülüğümüze de desteklerinden dolayı çok teşekkür ediyorum. Şeyh Edebali’nin bir sözü panelimize çok ışık tutuyor, ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.’ Yaratılmışların en şereflisine hizmet etmek, onun yaşamasına vesile olmak çok kıymetli bir görev olsa gerek. O yüzden sağlık çalışanlarının yaptığı hizmetler çok kayda değer hizmetler. Bu hizmetlerin biz artarak, her geçen gün daha da büyüyerek dünya çapında takdir edildiğini görüyoruz. Bu bizi onurlandırıyor. Bu bakanlığın bir üyesi olduğum için, bu milletin bir evladı olduğum için de inanın göğsümü kabartıyor. İnşallah hep beraber çok daha güzel hizmetleri hep birlikte yapacağız. Allah hizmet edebilmeyi hepimize nasip etsin diyorum.”

Panele konuşmacı olarak katılan İl Müftü Vekili Ahmet Tokgöz, “Organ Bağışının Dini Boyutu”nu anlattı. Tokgöz yaptığı konuşmada organ bağışına dini açıdan olumlu bakıldığını belirtti. Tokgöz şunları aktardı:

“Dinimizde insana hayat veren Allah’tır, ölümü hayatın sonunu da yine takdir eden Allah-u Teala’dır. Bu aradaki ölümle doğum arasındaki hayat dinimizde kutsal kabul edilmiştir. Çocuğunki de yaşlınınki de engellininki de sağlamınki de tümü kutsal kabul edilmiştir. Diğer canlılarınki de aynıdır. Bize zararı dokunmayan, bizim hayatımıza kastetmeyen diğer canlıların da meşru kurallar hariç öldürülmesi caiz değildir. Meşru kurallardan kastım avlanma usulleri, helal kesim usulleri, ihtiyaç gibi konular. Zevk için diğer canlıların da hayatına kastedilmez dinimizde. Hayat kutsal olunca yaşayan bir insanın ne kadar kutsal ise insanın ölmüş bedeni de kutsaldır. Dinimizdeki bakış açısı budur.

 

‘Öldükten sonra organlarımızı bağışlasak bile tekrar dirildiğimizde organlarımız bizimle olacak’

 

Öldükten sonra dirilme olayı var. Bu bizim inancımızın 6 maddesinden bir tanesidir. Biz öldükten sonra tekrar dirileceğiz ve azalarımızla dirileceğiz. Yani şu andaki gözümüz, kulağımız, elimiz, ayağımız, kalbimiz, beynimiz neyse onlarla beraber dirileceğiz. Bu organlarımızı başka birine vermiş olsak bile o yine biz öldükten sonra bize geri gelecek. Biz dirildiğimiz zaman bizim elimiz yine bizim elimiz, bizim kalbimiz yine bizim kalbimiz olacak. Bu gerçek bilindiği içindir ki dini kesimlerin bazılarında organ nakliyle ilgili veya hastalıkların tedavileriyle ilgili konularda şüpheler ve tereddütler meydana gelmiştir. Nedir onlar? İnsanlar diyorlar ki, ‘Öldüğüm zaman benim gözüm veya kalbim başka bir insanın üzerinde olacak o yaşayacak ve o insan o yaşadığı süre içerisinde benim parçamı kullanacak. İyilik de yapabilir kötülük de yapabilir. Ben bundan mesul olmak istemiyorum.’ Bu tereddütler yani kısmen haklı gibi görünse de esas itibariyle öldükten sonraki dirilme meselesi hesap verme olayı Allah’ın huzuruna çıkma yaptıklarından hesap verme olayı sadece aza ile değil, elle, kolla gözle kulakla kalp ile değil, beyin, şuur, iradeli hareket ve beynin kullanılması şeklinde bir bütün olduğundan bu tereddütlerin fazla önem arz etmediği kabul edilmektedir.

Türkiye’de aşağı yukarı bizdeki bilgilere göre 1950 yılından bu tarafa bu organ nakliyle ilgili konular Diyanet İşleri Başkanlığı’na hep sorulmuştur. İlk tereddüt kan nakliyle başlamıştır. Acaba kan nakli caiz midir? Bir başkasının kanı bir başkasında kullanılabilir mi? İlk defa ortaya çıktığı zaman aynı şüpheler o zaman da konuşulmuş. Hatta meseleye, ‘Bu organ verdiklerimizden bazıları günahkardır, bazıları Müslüman değildir, bazıları gayrimüslimdir ben niye bir gayrimüslimi yaşatayım’ diye bakanlar da olmuştur. Halbuki Kur’an-ı Kerim’deki bu konuya ışık tutan ayette, bir can diyor inanmış bir can değil herhangi bir can bu Müslüman da olur Müslüman olmayan da olur, ateistte olur başkası da olur. Eğer onu haksız yere ve suçu günahı yokken öldürürse bütün insanlığı öldürmüş gibidir. Fark etmiyor yani inançlı-inançsız diye bir ayrım yok. Aynı şekilde bir canı yaşatırsa bütün insanlığı yaşatmış gibi olur. Yani inanmış, inanmamış gibi ayrım yapılmamaktadır. Dolayısıyla bu tereddütler de fazla destek bulmamaktadır.

Türkiye’de Din İşleri Yüksek Kurulu yani Diyanet İşleri Başkanlığı’nın en yüksek dini danışma kuruludur. Suudi Arabistan’da benzeri bir kuruluş var, Kuveyt’te benzeri bir kuruluş var, Mısır’da benzeri bir kuruluş var. İslam ülkelerinin önderleri yani ileri gelenleri sayılıyor. Onların da konuyu tartıştıktan sonra aldıkları kararlarda görüşleri olumlu olarak yansımıştır. Yani nakil yapılabilir caizdir denilmiş. Bizim Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da görüşleri tereddütlere rağmen dini konularda bilgili sayılan kişilerin şahsi görüşlerinin farklı olmasına rağmen Diyanet İşleri Başkanlığı olumlu görüş bildirmiş organ naklinin belli koşulları yerine getirmek suretiyle caiz olduğuna karar vermişler. Bu Diyanet İşleri Başkanlığı’nın resmi sitesinde konuyla ilgili açıklama var, yıllardan beri mevcut. Eski 1952 yılındaki kararda da olumlu görüş beyan edilmiş daha sonraki yıllarda da yine olumlu görüş beyan edilmiştir. Aşağı yukarı 1980 yıllarından bu tarafa bu organ nakli konusu daha güncel olduğu için o konuyla da ilgili özel bir karar vardır. Orada da olumlu görüş vardır.

 

‘Rıza çok önemli’

 

Fakat koşullara dikkat etmek gerekiyor. Ölüden organ nakli yapmanın koşulları, canlıdan organ nakli yapmanın koşulları, kişinin kendinden yine kendisinin bir başka azasına nakil yapmanın koşulları var. Ölüden nakil yapmanın caiz olmasıyla ilgili şartlar, bir kere zaruret bulunması gerekiyor. Başka türlü tedavi olamayacağına doktorların karar vermesi, konunun uzmanlarından hastanın bu nakil yapıldığı zaman iyileşebileceğine dair heyetin inancının yüksek olması. Boşu boşuna nakil yapmış olmak için yapılmaz zaten de. Ama heyetin böyle bir inancının olması lazım, ‘Bunu yaparsak büyük ihtimalle hastayı kurtarırız veya yaşatırız’ diye. Ölümünden önce kendisinin aksi bir beyanı olmaması lazım. Yani, ‘Ben öldükten sonra kesinlikle organlarımı vermem, kimse almasın’ diye beyanı olmaması lazım. Herhangi bir beyanı yok ise kendi rızası varsa zaten problem yok. Kendi beyanı yok ise ‘Benim azalarım, organlarım alınabilir’ diye mirasçılarının rızasının alınması gerekiyor. Ölüden alınmasının şartları. Tıbbi ve hukuki ölümün kesinleşmiş olması. Tıbbi ölüm ile hukuki ölüm farklı bir şey dini ölüm farklı bir şey. Organın bir ücret veya menfaat karşılığında verilmemiş olması gerekiyor. Bu zaten gayet açık, herhangi bir ticarete meta olmaması alışverişe konu olmaması, ima yoluyla da olsa bile ister pazarlık öncesinden yapılmış olsun ister sonrasında yapılmış olsun hiç fark etmez. Böyle bir pazarlık olduğu zaman caiz değil. Bir de alıcının da buna razı olması diye bir şart var. Ümitsiz bir insanın hayata ulaşması çok kıymetli bir şey. Hayatta eğer sağlıklı bir şekilde bir nefes alıyorsanız bunun kıymeti hiçbir şeyle ölçülmez. Onun için saygımız sonsuz, doktorlarımız, sağlık çalışanlarının tamamı o acılı günlerimizde yanımızda. Acılarımızın dindirilmesi için hastalarımız hepimiz dahil her şeyi feda etmeye razılar.

Bir de diriden, canlıdan nakil yapmanın dini şartlarını söylersek, onlar da birbirine benziyor. Yine zaruret halinin bulunması, vericinin izin ve rızasının bulunması, organın alınmasının vericinin hayatını ve sağlığını bozmayacak olması ve bu durumun rapor ile belgelendirilmesi. Yine konunun uzmanlarının başarılı olacağına inançlarının fazla olması, boşu boşuna değil bir inançla yapılması. Yeterli tıbbi ve gerekli şartların bulunması, organ vermenin belli bir ücret ve menfaat karşılığı olmaması, yine kişinin kendinden kendine organ nakli. Bunda da aynı şekilde doktorlarımızın yapacakları işlemin başarılı olacağına inanmaları ve menfaat karşılığı veya hastanın içinde bulunduğu zor durumun istismar edilmemesi gibi şartlar var. Bu da şuradan kaynaklanıyor. Kur’an-ı Kerim’deki bir ayette sizi yaratan da Allah’tır öldüren de Allah’tır gibi açıklamalar var. Bu ayetteki espri şu, insan bütün hayatına hakim olabilir. Malına hakim olabilir, yalnız iki şeyine hakim değildir diye bir hüküm var. Biri canı diğeri namusu. Yani şunu diyemez bir insan, bu can benim istediğimi yaparım diyemez.”

Tokgöz’ün ardından Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Müdür Yardımcısı Uzm. Dr. Arif Kapuağası “Türkiye’de Organ Nakli”, Bursa Organ ve Doku Nakli Bölge Koordinasyon Merkezi Sorumlu Hekimi Dr. Yavuz Selim Çınar “Bölgemizde Organ Nakli” ve Bursa Özel Acıbadem Hastanesi Prof. Dr. Remzi Emiroğlu “Organ Nakli ile Yeni Bir Hayat” konulu sunumları yaptılar.

Panel sonunda konuşmacılara üzerinde Osmanlı Arması bulunan tablo hediye edildi.  ZEYNEP KILBAHRİ



E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir