MUHARREM AYI, NUH TUFANI VE AŞURE

 

Diğerleri Zilkade, Zilhicce ve Recep'tir. Muharrem ayı hakkında Peygamberimiz (sas)'den günümüze kadar ba­zı hadisler nakledilmiştir. Efendimiz (sas) Hazretleri bir hadisinde buyuruyor ki: "Ramazan orucundan başka en faziletli oruç Allah'a izafeten şereflendirilen Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farz na­mazlardan sonra en faziletli namaz ise geceleyin kılı­nan namazdır. "

"Aşure günü" Muharrem ayının onuncu gününe de­nir. Kelime olarak anlamı da "Onuncu gün" demektir. Ayrıca; "Hak Teâlâ o gün on peygamberine on ihsanda bulunmuştur. Veya Ümmet-i Muhammed'e ihsanda bulunduğu için bu güne aşure günü denilmiştir. Bu günün devamına da halk ara­sında "Aşure ayı"denilmiştir.

—Allah, Hz Musa (as) a, Âşura Gününde bir mucize ihsan etmiş, denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömüşmüştür. —Hz Nuh (as), gemisini Cûdi Dağının üzerine Aşure Gününde demirlemiştir. —Hz Yunus (as), balığın karnından Aşura Günü kurtulmuştur. —Hz Âdem (as) ın tevbesi Aşura Günü kabul edilmiştir. —Hz Yusuf, kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan Aşure Günü çıkarılmıştır. —Hz İsa (as), o gün dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir. —Hz.İbrahim’in atıldığı ateşten kurtulması,  —Hz Eyyub'un yaka­landığı ağır hastalıktan kurtulması, Bütün bu hadiseler yanında 10 Muharrem 61 (10 E-kim 680) yılında meydana gelmiş acıklı bir hadise var­dır ki, inançlı gönülleri sızlatır, onlara gözyaşı döktü­rür. Bu tarihte Kerbela denilen yerde Sevgili Peygamberimiz'in gözbebeği sevgili torunu, Hz. Ali ve Hz. Fatıma'nın değerli evladı Hz. Hüseyin, Emevi yönetimi tarafından zalimce, hunharca vurulmuş, şehid edilmiştir. Biz Müslümanlar bir yandan Hz. Nuh'un ardı sıra yürü­yen şuurlu mü'minlerin kurtuluş gününü aşure sofrala­rında anarken, Hz. Hüseyin'in canına kıyan ibni Ziyad ve Yezit gibi zalimleri lanetler, Hz. Hüseyin'i ve ehl-i beytinden o hadisede hayatını kaybedenleri rahmetle anarız.

Nuh Tufanı

Hz. Âdem ve Hz. İdris'ten sonra insanlarda hakikat­ten sapmalar başgösterince Cenab-ı Hak bunlar üzeri­ne Hz. Nuh'u peygamber olarak göndermişti. Hz. Nuh insanlara tevhid inancını anlatıyor, onları hak yola da­vet ediyor ve putlara tapmaktan men ediyordu.

Hâlbuki onlar Hz. Nuh'un tebliğ ve davetindeki ince­liği, güzelliği keşfedecek ruh yüceliğinden mahrum idi­ler. Kur'an-ı Kerim'de buyrulduğuna göre "Zalimdiler, azgındılar, fasıktılar, kötüydüler, kalp gözlen kapalıydı, vicdansızdılar, doğru yoldan çıkmışlardı, günahlara dalmışlardı…"

Azgınların Cevabı

İnkârcılıkta o milletin ileri gelen azgınları, Hz. Nuh'un kutsal çağrısı ile alay ettiler. "Sen de bizim gibi bir insansın… Hem baksana! Bizim içimizden sana ilk inananlar ayak takımıdır… Ayak takımı dışında sana kimsenin inandığını görmüyoruz… Bizden üstün bir ya­nınız yok…" dediler. Hz. Nuh'u ve çağrısına uyarak iman edip Allah'ın sevgili kulları arasına yükselen kim­sesiz, yoksul kişileri hor gördüler, onlarla aynı çatı al­tında bir arada bulunamayacaklarını söylediler, büyüklendiler… Onlar, üstünlüğün parada, malda, mülkte de­ğil yüksek insanlık ideallerine sahip çıkmada, tevhidde, güzel ahlâk sahibi olmada ve topluma yararlı işler yap­mada olduğunu kabul etmiyorlardı.

Hâlbuki onların ayak takımı diyerek küçük gördüğü kişiler, Hak Teâlâ katında onlardan kat kat faziletli kim­selerdi. Ancak Nuh kavmi ona deli demeye kadar azıttılar ve onun davranışlarını kontrol altında tutmaya, göz hapsine almaya karar ver­diler. Hz. Nuh, davasından yine de vazgeçmeyince bu sefer ölümle tehdit ettiler… Her şeye rağmen tahammül ve sabır gösteren Nuh Aleyhisselâm var gücü ile tevhid ve iman bayrağını dalgalandırıyordu. Ama hak yolu gö­ren göz, gerçeği duyan kulak, Hakk'ı zikreden kalp, doğ­ruyu savunan yürek azdı… Nihayet Hz. Nuh, Allah'a yal­varıp yakardı: "Rabbim! Milletim beni yalanladı, benim­le onların arasında Sen hüküm ver. Beni ve beraberim-deki insanları kurtar." (Şuarâ, 26/117-118) dedi.

Yüce Allah, peygamberinin duasını kabul buyurdu ve ona evvela bir gemi yapmasını vahyetti. Böylece inananlar, Hz. Nuh'un denetiminde gemi yapımına baş­ladılar. Gemi yapımı ilerledikçe sapık ve azgınlar Hz. Nuh ve ona bağlı mü'minlerle alay ediyorlardı… Hz. Nuh ise, bir gün alay etme sırasının kendilerine gelece­ğini, o zaman azgınların yok olacağını hatırlatıyordu… Fakat inkârcılarda hâlâ uyanış belirtisi yoktu. Onlar, "Haydi bakalım, çok konuşup durduğun azap gelsin de görelim."diye alay etmeye devam ediyorlardı.

Tufan Başlıyor

Cenab-ı Hakk'ın emri üzere her cinsten birer çift ile mü'minler, kendileri gibi inançlı aile fertleriyle gemiye bindiler. Adeta gök kapıları açıldı, sular boşalmaya baş­ladı. Yeryüzünden de kaynaklar fışkırdı. Her iki su kay­nağı karışıp birleşti. Hz. Nuh'un oğullarından biri de inanmayanlar arasındaydı. Babası onu son defa uyar­mıştı… Fakat o böyle bir felaket gelse bile dağların te­pelerine tırmanarak kurtulabileceğini sanıyor, bir türlü iman etmeye yanaşmıyordu. Mü'minler, geminin içinde emniyette iken; Hz. Nuh'un inanmayan oğlu da dâhil olmak üzere sapıklar, münkirler, birer birer boğuldular; alay ettikleri azap, onları enselerinden tutup ölüm der­yasına atıverdi.

Hz. Nuh, gemi sakinlerinin bereketli, sakin bir yere indirilmesi için dua etmişti, duası kabul edildi. Zira o, duası kabul edilenlerdendi. Cenab-ı Hak emir verdi: "Ey arz, suyunu yut! Ve ey gök, yağmuru tut!" (Hûd, 11/44) Bu emir üzerine göğün gürlemesi, yerin fışkırma­sı kesildi, gemi Cudi dağı üzerine oturdu.

Kıssadan Hisse

Kur'an-ı Kerim'in ayrıntılı bir şekilde nakletmiş oldu­ğu bu kıssadan çıkarılması gereken hisse: "Zalimlerin, azgınların, sapıkların, gerçekleri duymazlıktan, gör­mezlikten gelenlerin, peygamberi ve ona uyan yoksul­ları hor görenlerin, Allah'ın ayetlerini çiğneyenlerin her zaman acıklı bir akıbete yuvarlanacakları; Allah'a ve peygamberine iman edenlerin ise daha başarılı ve mut­lu olacakları, inanmış gönüllerin daima İlahi yardıma erişeceğidir.

Aşure Tatlısı

Rivayette iman edenler sel felaketinden, tufandan kurtulduklarında azıklarını açtılar; buğday, nohut, fasulye vs. yiyecek maddelerinden karıştırarak pişirdiler… Pişiri­len aş öyle bereketlenmişti ki, herkes doymuştu. Aradan nice bin yıllar geçmesine rağmen iman edenlerin kurtuluş günü, zaman içinde aşure denilen bir tatlı yaparak anılır ve yaşatılır oldu. Özellikle Müslü­man milletimizin örf ve âdetleri arasında aşure tatlısı yaparak eşe dosta, konu komşuya ikram etme hususu vazgeçilmeyecek ölçüde yerleşmiştir. Her yıl 10 Muharrem'den başlayarak bir ay süre içinde köylüsü ile kentlisi ile Müslüman aileler aşure sofralarında bir ara­ya gelerek Hz. Nuh'a inananların kurtuluşunu ve sapık­ların acıklı akıbetini hatırlatırlar; bundan, kendilerine ders ve ibret çıkarırlar.

Pek çok geleneklerimiz vardır ki, yediden yetmişe bütün millet fertlerini birleştirir, kaynaştırır, dayanış­maya, işbirliğine vesile olur. Aşure geleneğimiz de bir tatlı ikramı gibi görünmekle beraber, sembolize ettiği manevi hadise ve meydana getirdiği kardeşlik atmosfe­ri bakımından mühimdir.

Müslümanlar bu ayda olan tarihi olayları tetkik ile iç yüzünü iyice öğrenmeli ve bunlardan gere­ken ders ve ibreti çıkarmaya çalışmalıdırlar.

Aydın OSMANOĞLU

 



E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir