“OSMANLI’NIN ŞEKİLENMESİNDE AHİLERİN BÜYÜK ROLÜ VARDIR”

featured

Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Sürekli Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen “Tarih ve Kültür Sohbetleri” etkinlikleri devam ediyor.

Tarih ve Kültür Sohbetleri’ne bu hafta Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Osmanlı Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Ahmet Önal konuşmacı olarak katıldı.

Gerçekleştirilen programa Bilecik Valisi Ahmet Hamdi Nayir, Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Rektörü İbrahim Taş, POMEM Müdürü Sadettin Aksoy, davetliler ve öğrenciler katıldı.

Programda konuşan Yrd. Doç. Dr. Ahmet Önal; Ahilik kavramını, Ahilik Teşkilatının tarihini, Selçuklu Devleti ve Osmanlı Devleti zamanındaki uygulamalarını ve tarihteki önemini anlattı. Yrd. Doç. Dr. Önal, yaptığı konuşmada şu ifadelere yer verdi:

“Müslüman ve Türk dünyasının coğrafyasının ve kültürünün içerisinde çok önemli bir yer işgal eden ahilik kavramı üzerinde derinlemesine ve ahlaki boyutuyla ele alarak bir konuşma gerçekleştirecek.

Ahiliğin günümüzdeki muadilleriyle araştırılmaya çalışılması veya batıdaki örgütlenmelerle kıyaslanması ahiliği tarihsel serencam içerisinde tam yerine oturtmamızı engelliyor.

Ahilik bazı araştırmacılara göre bir tarikat, bazı araştırmalara göre de mesleki bir cereyan. Burada sanırım metodolojik olarak yapılan bir hata var. Eğer ahiliği bir esnaf örgütlenmesi olarak değerlendireceksek, bu sonuca bakarak sebebi tayin etmektir. Ahiliğin son aldığı hareketle, ilk anlarını ortaya koyabilme iddiasıdır. Ahiliği sadece bir sufi cereyan olarak değerlendirecek olursak da bu da ahiliğin ilk ortaya çıktığı ve yavaş yavaş tekamül ettiği dönemlerle sonucu birbirine bağlamaktır. Yani ahilik ne salt bir esnaf örgütlenmesi, ne de sadece bir tarikat yapılanmasıdır. Ahilik ikisinden de farklı bir şeydir. Hem ikisini de bünyesinde barındıran, hem de ikisinden de farklılaşan yönleri bulunmaktadır.

Diğer bir konu da ahiliğin nerede doğduğu meselesidir. Burada karşımıza Bizans çıkıyor. Bizans’taki lonca teşkilatının Türk İslam alemine uyarlanması olarak değerlendiriliyor. İkinci yaklaşım, cahiliye dönemindeki Arap kaynaklarından çıkıp, daha sonra Irak ve Horasan coğrafyasında gördüğümüz süreçlerle irtibatlandırılır. Yani İslam öncesindeki Arap topluluklarına kadar bir köken aranma meselesidir. Üçüncü olarak ise ahiliğin özgün bir Türk müessesi olduğu. Türklerin medeniyet dünyasına armağan ettiği bir kurum olduğu iddiası vardır.

Aslında bu tür müesseselerde başlı başına bir menşei aranması meselesi metodolojik olarak çok önemli. Çünkü ihtiyaçların aynı olduğu ve imkanların da birbirine benzediği toplumlarda benzer hüviyette kurumların ortaya çıkması tabiidir. İhtiyaç ancak imkan nispetinde karşılanabilir ve imkanların elverdiği ölçüde de müesseseleşebilir. Dolayısıyla benzer kurumlar, benzer ihtiyaçlarla karşı karşıya kalmış ve bu ihtiyaçlarını karşılayabilmek için de imkanları benzer olan farklı toplumlarda benzer mahiyetler göstermesi olağandır. Dolayısıyla ahilik müessesiyle ilgili salt bir merci aramak aslında çok da doğru değildir. Fakat yine de tarihi tekabülü içerisinde inceleyecek olursak, ahiliğin çok iddia edildiği gibi, biraz da gururumuzu okşadığı şekilde özelde Anadolu, genelde Türk tarihinin nevi şahsına münhasır bir müessesi olduğunu söylemek çok doğru değildir.  Bu tartışmalar genelde kadim eserlere, Türk İslam dünyasının ilk eserleri; Divan-ı Lügat-ı Türk, Atabetü’l-Hakayık gibi eselerdeki akı sözcüğünün; cömert, iyiliksever, yardımsever manasına gelen akı kavramının, Arapça’da kardeş anlamına gelen Ahi ile  benzeştiği, “k”nin zamanla “h”ye dönüştüğü, böylece ta ki Türklerin İslam’la tanışmasının ilk anından itibaren ahilik müessesinin Türk dünyasında gelişip büyümeye başladığı şekilde değerlendiriliyor. Ancak kavramın anlam olarak benzeşmesi, müessese olarak da benzeşmesi anlamına çoğu defa gelmez. Etimolojik kavram üzerinden bir değerlendirme, bir müesseseyi değerlendirmek için çok da yeterli olduğunu açıkçası düşünmüyorum.

Bizans’taki lonca teşkilatıyla ahiliğin benzeşip benzeşmediği meselesine değinmek istiyorum. Bizans’taki lonca teşkilatlanması daha ziyade bir esnaf örgütlenmesi olarak karşımıza geçiyor. Oysa ki ahilik tarihi tekamülü içerisinde tasavvufla hemhal olmuş, fütüvvet sisteminden doğmuş, sonraki süreçte ancak esnaf örgütlenmesine münhasır hale gelebilmiş bir kurum olarak Bizans’taki lonca teşkilatından önemli ölçüde farklılaşabiliyor.



E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir