REKTÖR HOCA “BİRLİKTE YAŞAM”DERSİ VERDİ

inançların da insanoğlunun yaşamında ayrılmaz bir parça olduğunu dile getirdi. İnsanların birlikte yaşamda ihtiyacı olduğu en önemli duygunun da güven olduğunu dile getiren Özcan İslamiyet’in yayılmasındaki en büyük faktörün Hazreti Muhammed’in etrafında çok güvenilir bir insan olarak bilinmesi olduğunu ifade etti.” “Müslüman, diğer Müslümanların onun elinden ve dilinden kesin olarak emin oldukları kişidir” diyen Özcan, güven, adalet ve sevgi temellerinin insan hayatından eksik edilmemesi gereken unsurlar olduğunun altını çizdi.Konuşmasında, imanı bilgiye dönüştürebilmenin önemini de vurgulayan Özcan, “Eğer imanınız bilgiye dönüşür ve o bilginiz daha sonra eyleme dönüşürse iç huzuru içerisinde, sürekli kendinizi geliştirerek doğru kararlar verebilirsiniz. Ve orijinal yazımlınıza uygun bir hayat yaşama şansınıza sahip olursunuz. Hem mutlu olursunuz, hem de bizzat kendiniz bir değer olursunuz. Kendiniz bir değer olmakla yaşadığınız zamana ve çağa değer katmış olursunuz” ifadelerinde bulundu.

“Beraber yaşamaktan güven hissederiz”

Özcan şunları aktardı:

“Bazen öğrencilerimizle, bazen vatandaşlarımızla bu camianın içerisinde zaman zaman duhbet ediyoruz ama beni en çok heyecanlandıran bu tür vesilelerdir. Çünkü öyle bir kültüre sahibiz ki N’ola tacım gibi başıma tac eyleyim seni geleneğinin temsilcisiyiz. İnsanın kelime anlamı yalnız yaşayamayan bir varlık demektir. Ünsiyet kelimesi de aynı şeyi ifade eder. Biz var oluşumuz gereği mutlaka birlikte yaşayarak kendimizi güvende hissetme olan insanlarız. Birlikte yaşamanın da olmazsa olmazları vardır. Bunlardan bir tanesi güvenlik. Biz beraber yaşamaktan güven hissederiz. Aynı duyguları paylaşırız. Aynı duyguları paylaşınca da birlikte olmaktan huzur ve mutluluk duyarız. Bunlar birbirini tetikleyen kavramlardır. Bizler de aynı duyguları oluşturan en önemli faktör de inançlar ve değerlerimizdir. “Girmeden tefrika bir millete düşmanlık giremez. Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez” Mehmet Akif’in düşüncesi de budur.

“Din, cevap veremediğimiz sorulara yanıt bulma denemesidir”

İnanç nasıl bir şey? Bir kere öncelikle şüphesiz herkesin kendine göre bir inanç alanı vardır. Ama birlikte yaşadığımız uzun tarih boyunca insan toplulukları kendilerine en uygun yaşam formlarını seçerler. Biz de öyle yapmışız. 9. Asırdan itibaren yeni bir inançla tanışmışız. Esasen din, en temel ifadesiyle bizim kainat yolculuğunda cevap veremediğimiz hayati yolculuğa cevap denemesidir. Bu herkes için de geçerlidir. Yarın ne olacak? Bir an sonra ne olacak? Bilimin cevap veremediği alanlar. Tecrübenin cevap veremediği alanlar. Bizim kadere havale ettiğimiz alanlar. Ama en hayatisi de ölüm diye bir gerçek var. Öldükten sonra ne olacak? Başka bir hayat formu var mı, yok mu? Varsa, sonunda bizi bekleyen akıbet bedir? Bu dünyada sahip olduklarımızdan hesaba çekilecek miyiz? Bu dünyada bize verilen her ne varsa, bunun bedeli sorulacak mı? Bu dünyada yaptıklarımızın bir muhasebesi söz konusu olacak mı? Bu soruları uzatmak mümkün. Bu sorulara cevap denemeleri de, tarih boyunca dinleri oluşturmuştur.

“Kararlarımızı etkileyen 3 unsur vardır”

Bizim dünya üzerinde yaşarken kararlarımızı, faaliyetlerimizi ,bütün iş ve eylemlerimizi etkileyen 3 temel kavram vardır. Bunlardan birisi; inançlarımızdır. Biz hayatı yaşarken inançlarımızın etkisiyle karar veririz.  Bir olayla karşılaştığımız zaman helal mi, haram mı diye de  sorarız. Eğer bu soruyu soruyorsak zaman zaman doğrudan doğruya inançlarımız bizim karalarımızı etkiliyor demektir.Bir başkası; ekonomik ihtiyaçlarımız bizim kararlarımızı etkiler. Bir başkası da güvenlik ihtiyacı. Eğer bunların arasında bir denge oluşturabilirseniz, eğer imanınız bilgiye dönüşür ve o bilginiz daha sonra eyleme dönüşürse iç huzuru içerisinde, sürekli kendinizi geliştirerek doğru kararlar verebilirsiniz. Ve orijinal yazımlınıza uygun bir hayat yaşama şansınıza sahip olursunuz. Hem mutlu olursunuz, hem de bizzat kendiniz bir değer olursunuz. Kendiniz bir değer olmakla yaşadığınız zamana ve çağa değer katmış olursunuz.

“Hiç kimse hiç kimseyi kendi inandığı gibi olmaya zorlamayacak”

Benim çok sık verdiğim bir örnek var. Demokratik kültür diye idare edilen bir ortamın belki başladığı yer. İmanı tarif edelim, kalp ile tasdik; dil ile ikrar. Hiçbirimizin kalp denilen yeri tespit edip, onu zorlama şansı yok. Dolayısıyla bizzat imanın kendisinde bir gönüllülük esas. Hiç kimse, hiç bir şeye inanmaya zorlamayacak. Sakın ha böyle bir şey yapmayın. Hele hiç kimse hiç kimseyi kendi inandığı gibi zorlamayacak. Hiç kimse, hiç kimsenin inancını tarif etme kalkılmayacak. Hiç kimse, hiç kimsenin imanını taahhüt etmeye çalışmayacak. Bu toplumda çok yaygın olan hastalıklardan birisi. Böyle bir şeye hakkımız yok. Çünkü iman, kalp ile tasdik demektir. Kalp ise kendisine nasıl güveni gelirse o şekilde olanı tasdik eder. Kalbe zorla tasdik ettiremezsiniz. Zorla bir şeyi kabul ettiremezsiniz.Sadece zorla dile söyletebilirsiniz.

“Adalet; dünyadaki her şeye hakkını teslime etmektir””

Zemine güveni koydunuz. Diğer kriter ise adalet. Adaletin en yaygın tanımı şudur; Dünyadaki her şeye, taşa, toprağa bile, aklınıza gelen her şeye hakkını teslim etmek. Suyu gereğinden fazla kullanmamak, havayı kirletmemek, sokağa çöp atmamak, karıncayı incitmemek. Varlığa hakkını vermek gerekir. Çünkü bu dünyada herkesin ve her şeyin en az sizin kadar bu dünyadan yararlanma, paylaşma, bölünme hakkı var. Hele ki sevmediklerinize olan kininiz, duygularınız kesinlikle sizi haksızlık yapmaya sevk etmesin. Sizi kesinlikle adaletsizlik yapmaya sevk etmesin. "

Programın sonunda KYK Müdürü Selahattin Bulmuş, Rektör Özcan’a bir anı tabağı hediye etti.



E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir