Rektör Özcan: “İstedik Ki Buradan Yolcularımızı Böyle Güzel Bir Mabet Karşılasın”

 

Bilecik Üniversitesi Ulu Çınar Camii açılış töreni dün saat 12.30’da yoğun katılım eşliğinde gerçekleşti. Almanya’da yaşayan Bünyamin Ateş’in bağışladığı arsaya inşa edilen camide ilk cuma namazı kılındı. Eski Diyanet İşleri Başkanı Dr. Tayyar Altıkulaç ve Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hayrettin Kahraman da törene katılan isimler arasında yer aldı.
Törenin açılış konuşmasını yapan Bilecik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Azmi Özcan “Bugün burada hayırlı bir iş için toplanmış bulunuyoruz” diyerek başladığı konuşmasında şunları aktardı:
Bu topraklardan bir medeniyet yükseldi ve o medeniyetin 3 ayağı var. Birisi ilim ayağı, birisi irfan ayağı, birisi de hükümet ayağı.
Hükümet ayağını Osmangazi, ilim ayağını Dursun Fakih, irfan ayağını da Şeyh Edebalı temsil ediyor. Ve bunlar birer ulu çınar gibi sonsuzluğa yükseldiler. Bilecik’te eksik olan bilim ayağı Bilecik Üniversitesi’yle yolculuğuna başlayınca biz de istedik ki burada da bir ulu çınar yükselsin ve Ulu Çınar Camii kurulsun.
Çocuklarımızın zihni engin olsun. Gönülleri dingin olsun. Hem bize hem insanlığa hayırlı hizmetler versin. Hepimiz onlarla iftihar edelim. İstedik ki buradan yolcularımızı böyle güzel bir mabet karşılasın. Ferahlık bulsunlar. Dileyen gönlünce ibadet edebilsin. Bugün burada ilk hutbeyi ilk cumayı hep birlikte idrak edeceğiz ve sonsuzluğa bir adım daha atabileceğiz”
Özcan’ın ardından konuşan Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hayrettin Kahraman “Uzun zaman Türkiye’de ilimle din arasına bir kara kedi girdi. İlim ve bilimle uğraşanlar dinden uzak kaldılar.” dedi.
Kahraman şu ifadeleri kullandı:
“Dinle uğraşanlar da dünyada olup bitenden ve maddi ilimle alakalarını layık olduğu ölçüde yürütemediler. Böyle bir dengesizlik oldu. Halbuki bize bu cennet vatanı fethedip emanet eden ecdadımız  hep bir yanında irfanımızı temsil eden bir zat oluyordu bir yanında da ilmimizi temsil eden ulemadan biri oluyordu. Onlar iki ışıktan aydınlık alarak yollarında yürüyorlardı. Yani ilimle din barışıktı . Zaman zaman bunların arasında kara kedinin girmesi arızadır. 
Şimdi ülkemiz normalleşiyor. Bu normalleşme içerisinde ilimle din arasında ve din alimleri ile dünya alimleri arasında sıkı bir irtibatın, dostça bir alışverişin ve üzerimize yüklenmiş olan bu ağır yükü birlikte taşımanın hamlesine başlamış sayılırız.
Bir ayeti kelimede insanın yaratılıştan itibaren onun ihtiyaçları ve kabiliyetleri içinde maddi bir takım ihtiyaçlar ve bu ihtiyaçları giderecek kanunlar koyduğunu hem de insanların bununla yetinemeyeceğini insanların dinle sanatla ahlakla insan olduğu ve bu ögelerle diğer canlı varlıklardan ayrıldığı için insanın aynı zamanda manevi ihtiyaçlarının yapısında manevi bir tarafının da olduğunu işte bu iki yapının yaradılıştan birbirine uygun olması lazım geldiği peygamberler vasıtasıyla gönderdiği hak dinlerinin de bu özelliği taşıdığı ifade ediliyor.
Biz buna sağlam din, halif din, bütün paygamberlerin tebliğ ettiği ve genel anlamıyla hepsinin anlamı İslam olan din ile insan yaratılışı yani fıtrat arasındaki ahenk tevekkül ediliyor.
Bu normalleşme içerisinde ülkemiz yeniden her türlü inanca her türlü hayat tarzına sahip olan kesimleri önce birbirlerine tahammül etmeyi öğrenecekler. Bu birinci şart. Birbirlerine tahammül edemeyen kesimlerle bir milli bütünlük oluşmaz. Birbirinden nefret eden birbirini yok etme arzusu içinde olan böyle bir hedef taşıyan kesimlerle bir bütünlük olmaz. Böyle bir ülkenin insan varlığına da güvenilmez.  İslam, kendine inanmayanları yok etmek veya ezmek onları ikinci sınıf vatandaş haline getirmeyi istemiyor bizden. Onun için bizim bir tahammül sorunumuz yok. İnşallah kendilerini dinden biraz uzak gören inancı ve hayat tarzı itibariyle dinle pek içli dışlı olayan insanlar da bu sefer dindarlara tahammül etmeyi öğrenirlerse burada bir bütünlük oluşacaktır. Herkes bu ülkede Allah’ın lutfettiği nimetlerden istifade ederek birbirlerine düşmeden kırmadan yok etme arzusu taşımadan güzel aydınlık ufuklara doğru ilerleyecekler. Bu güzel mabedin böyle bir mekanda inşasını bu yürüyüşün çok önemli bir alameti olarak görüyorum ve katkıda bulunan insanları canı gönülden tebrik ediyorum.
“İlim ve dinin buluşması, milli, manevi değerlerimiz ile normal hayatımızın bir arada yürümesi çok çok önemli” diyerek konuşmasını sürdüren Bilecik Valisi H. İbrahim Akpınar şunları söyledi:
 
“Sadece bizim gibi düşünenlere değil, bizim gibi düşünmeyen tam tersimiz düşünenleri de kavramam kucaklaşmak onlarla beraber yaşamak onların tarzlarına da saygılı olmak herkesime düşen bir görev. Sadece dindarlara ya da hiçbir dine inanmayanlara ait olan bir görev değil, herkese ait olan bir görev. Birbirlerimizin düşüncelerine inançlarına kılık kıyafetlerine yaşam tarzlarına saygı göstermeliyiz. Üniversitemizin hemen kenarında yolumuzun kenarında güzel bir eser meydana geldi. Bu eserin en başta düşünce aleminde oluşturanlardan düşünenlerden arsasını bağışlayanlardan binanın yapımında maddi manevi desteğini verenlerden tüm çalışanlardan Allah razı olsun. İlimize güzel bir eser kazandırılmış oldu. Sevgiye kardeşliğe barışa sulh ve selamete katkıda bulunan mabet olması dileğiyle hayırlı uğurlu olsun” HASAN GÜNER


E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir