“ŞU AN HER ŞEY VAR AMA İÇİNDE FUTBOLCU YOK”

Gazetemiz muhabiri Erhan Toka’nın sorularını cevaplayan 58 yaşındaki emektar kaptan Hakkı Bolu geçtiğimiz gün gazetemizde yayınladığımız röportajın devamında ASKF Başkanı Nusret Tosun’u ve Futbol İl temsilcisi Engin Toku’yu neden çok başarılı bulduğunu da açıkladı.

 

Bilecikspor’un eski yıllarını ve şimdiki durumunu değerlendiren kaptan Bolu önemli tavsiyelerde bulundu. Merhum kulüp Başkanı Cavit Cici, merhum aşçı Osman Gezer’in yanı sıra Şeref Büyükdumanlı, Ahmet Boduroğlu, Akif Ata gibi yönetici ağabeylerinin çok büyük özverilerle yaptıkları çalışmaları anlatan kaptan; muhtarlığı döneminde mahallesinde oluşturduğu “Mahalle Takımı” projesinin neden hayata geçirilemediğini, şu andaki Amatör spor maçlarını, amatör spor kulüplerini, gençlerin spor sahalarına çekilmesi için ailelerin, beden eğitimi hocalarının, yerel yöneticilerin neler yapmaları gerektiğini açık bir dille ifade ettiği röportajımızda spora ve futbola yönelik çok önemli ve spor camiasında ses getirecek açıklamalarda bulunan kaptan Hakkı Bolu’nun röportajının devamı:

 

 “Ayakkabının altı yok ağabey”

Hiç unutmam bir maçta Yükseliş spor maçında mesela kornerleri ben atardım takımda. Kornerden attığım çok goller vardır ve final golleriydi hepsi ama o maç bitti eve gittiğimde ayaklarım donmuş. Kardeşime ayakkabıyı çıkart dediğimde de dedi ki ayakkabının altı yok ağabey. Hangi ayakkabıyı çıkartacağım? Meğer altı kopmuş, gitmiş buzda, çamurda. Ben sadece üstümle sürekli topa vurmuşum, ayağım olmuş mosmor. Biz böyle futbol oynadık. Bunları unutamıyoruz. Sabahları bizim saat 10.00’da maçımız olurdu Edebali stadında. Kışın tüm saha buz ve kum. Üzerine zaten ezilmiş, tarla gibi olmuş bir sahaydı. Sonrada güneş açsın diye bekliyorduk ki buz çözülsün, sağ normale gelsin. Bizim sağ bek arkadaşımız vardı diz kapağı kendiliğinden açıldı. Öyle de maçlar oynadık. Ben şimdi bakıyorum futbol oynayanlar iyi şartlarda oynuyor.

 

“Beden eğitimi öğretmenleri kulüplerin lisans çıkartması için teşvik edecek”

Ben maçlara epeyden beri gitmiyorum. Köy hizmetlerinin bölgesel lig maçlarına gittim, birkaç tane de amatör maça gittim, zaten 5-6 sene de gözlemcilik yaptım, ondan sonra bıraktım gözlemciliği de. Gözlemcilik yaparken de amatörün iyice bittiğini gördüm. Biz nasıl 1976 yıllarında böyle başarılı, şimdi okul takımları yine var. Okul takımlarını beden eğitimi öğretmenleri kendi aralarındaki diyalogla en iyi öğrencilerine, en iyi top oynayanlarına kulüplerin lisans çıkartması için teşvik edecek, oradan başlayacak. Zaten futbolcu olmazsa yöneticiye gerek yok. Futbolcu çıkacak ki yönetici de onu idare etmek için bir yönetim kurulu oluşsun. O kulüpte ya da bir kulüpte toplanılacak, yetenekler bir kulüpte toplanacak. Ne olacak? Bölgesel lige girilmesi şart. Burada daha küçük çocuklar da onu hedef görmeli.

 

“Şu an her şey var ama içinde futbolcu yok”

 Ben mesela burada rahmetli Erol Kaptan vardı, bir Vedat Özbey vardı. Ben bunları kendime idol olarak almıştım. Mesela ben Beşiktaş’ı tutarım ama Fenerbahçeli Cemil kadar güçlü olabilmek için her gün çalıştım, her gün kros yaptım. Ben sanat okulunda ağırlık toplarıyla idman yaptım ama o yüzden de sahaya çıktığım zaman istediğim mesafeye istediğim şekilde topa vurabiliyordum. Çalışmadan hiçbir şey olmaz. Sadece formayla, giyimle, malzemeyle olmaz. Şu an her şey var ama içinde futbolcu yok. Çünkü azim yok, istek yok, hedef yok. Bizim zamanımızda herkesin bir hedefi vardı, herkesin bir idolü vardı. Benim özel seyircilerim bile vardı. Gölpazarı’ndan gelen seyircilerim bile vardı ve yıllar sonra o çocuk astsubay olmuş, Batman’da astsubaylık yapıyordu. Daha geçen sene benden arsa istedi. Tanıştık, dedi ki “Hakkı ağabey ben seni seyredebilmek için Gölpazarı’ndan geliyordum” Demek ki biz bir şeyler verebilmişiz, sevdirebilmişiz kendimizi, iyi de futbol oynadık.

 

“ Ahmet ağabey gibi santrafor 1. Lig’de yok”

Özel seyircimiz vardı, herkesin ama. Şerafettin Yılmaztürk’ün de özel seyircisi vardı. Herkes gelirdi ona bağırırdı. Niye? O çocuklarda daha sonra onu örnek alıp gelirlerdi. Mehmet Çay. Orta sahada oynayan bir adam Ertuğrulspor’lu Mehmet Çay gibi top oynamak isterdi. Santrafor. Bozüyüksporlu kulaksız Ahmet gibi oynamak isterdi. Şu an Ahmet ağabey bizden büyüktür. Ahmet ağabey gibi santrafor 1. Lig’de yok. Mesela Burak Yılmaz en iyi santrafor deniyor ama hayır Ahmet ağabeyin onda biri kadar santraforluğu yok. Ahmet ağabeyin iki ayağı da vardı. Kafa topları vardı. Bir kere deparda kimse yakalayamazdı. Şimdi öyle bir futbolcu yok. Ben çok çalıştım. Sadece idmanlarda değil, sabah saat 5’te kalkar kros yapar ondan sonra okula giderdim. Çünkü sahaya çıktığım zaman beni kimsenin tutmasını istemiyordum, herkesi geçmek istiyordum. En iyi lider olmak istiyordum. Her yerde de lider oldum. Orda da, Gençlerbirliği’nde de takım kaptanlığına kadar yükseldim, takımın idareciliğini de yaptım, ağabeyliğini de yaptım, genç takımın antrenörlüğünü de yaptım. Şu anda da sağ olsunlar o çocukların hepsi hala daha görürler, anlatırlar, anarlar. Çünkü onları sürülmüş tarlalarda koşturdum, kondisyon kazandırdım, kendim gibi olmalarını istediği için. Şu an onların hepsi mutlular, hepsi çoluk, çocuk, torun sahibi şu an ama derler ki Hakkı ağabey sen başkaydın. Bundan da ben çok gurur duyuyorum, seviyorum da. Çok güzel yıllarımız, günlerimiz geçti.

 

“İdareciler düzgün yönetmediği için bu hale geldi”

Seyirci sağ olsun baklavamızı getirirdi, Erdoğan Toka ağabeyimiz meyvelerimizi getirirdi. Zaten Bilecikspor deyince Erdoğan Toka en başta gelirdi. Hakikaten kasasındaki on kuruşu dahi Bilecikspor’a vermiştir. Ondan sonra millet Bilecikspor’dan nemalanmaya çalışıyordu. Eskiden nemalanmak yoktu, eskiden vermek vardı. İşte o yüzden de çok güzeldi. Daha sonraki yıllar ben gördüm, yaşadım da. Herkes deplasmana gitmek için Belediye otobüsüne biniyordu. Şu an ki Bilecikspor tesislerinin olduğu yer Saray Oteliydi. Biz orada kamp yapardık Bilecikspor’da oynadığım zaman. Daha sonra bu tesis Bilecikspor’a verildi. Bu kadar olanaklar vardı. İdareciler düzgün yönetmediği için bu hale geldi. Eğer eskisi gibi düzgün yönetilseydi, birkaç kişi düzgün yönetilmesini istedi ama etrafındakiler iyi değildi.

 

“Arkadaşlık bağı olmayan bir takım hiçbir zaman galip gelemez”

Gençliğe önem verilmedi. Biz nasıl okul takımlarından geldiysek, Bilecikspor’u oluşturduysak, Gençlerbirliği gibi sıfırdan bir kulüp yaratıldıysa okul takımından oldu bunlar. Beş yıl sonra biz anca galibiyetle tanışmaya başladık. Bilecikspor’u biz beş yıl sonra yenmeye başladık. İlk yıl zaten yenemezdik, öyle bir gücümüz yoktu. Ama çalışarak, azmederek, arkadaşlık bağları çok önemli her takımda. Arkadaşlık bağı olmayan bir takım hiçbir zaman galip gelemez. Biz hala daha yaşımız 58’e geldi. Şu an hala birbirimize saygı duyarız. Yüksel Yıldız ile, Muhsin Özkay’la, Semih Kaya’yla, Gürsel Bayındır’la, Ahmet Yılmaz’la, Cengiz Şenşar’la … Hala daha ararız birbirimizi. Kulüpçülük demek cemiyet demek. Bu cemiyetin içinde de herkes yapıcı olacak. Eskiden ben Gençlerbirliği’nde kaptanken daha sonra Akif Ata Bilecikspor’dan geldiler benden büyük olduğu için kaptanlığı ona verdim. Niye? Benden büyük diye. Saygı duyduğum için. Yoksa o kulübün en köklü, en eski futbolcusu bendim. Hiçbir alınmam da olmadı. Kaptanlığı Akif hocaya verdim. Onunla beraber devam ettik. Şerafettin Yılmaztürk’e verdik ama arkadaşlık, ağabey kardeş ilişkilerimiz hala devam ediyor. Bunların hepsi kulüpçülüğün ne olduğunu bilmek, dernekçiliğin ne olduğunu bilmek, insanların birbirine sevgi ve saygısı en başta.

 

“Bu öğretmenlerin içinde çok kaliteli insanlar var”

Eğer bu altyapıyı sağlarsak, okul takımlarından başlayacağız, okuldaki beden eğitimi öğretmenleriyle başlayacağız. Bu öğretmenlerin içinde çok kaliteli insanlar var. Mesela Sedat Memiş hoca var. Osmanelispor’da oynadı, Kemalpaşa’da oynamış bir arkadaşımız. Bu arkadaşımla benim hala görüşmelerim devam ediyor. Ben hakemdim maçını yönetiyordum ama onun oynadığı futbol, onun oynadığı çocuklara verdiği, zevk, şevk başkadır.  

 

“Bunlar el atacaklar, yan yana gelecekler”

Bizim mesela Bilecikspor’da oynamış Dilaver Tetik, Yusuf Gergin, Hasan Kol el atacaklar. Bilecik’in kendi çocuğu bile var artık. Bunlar el atacaklar, yan yana gelecekler, Bilecikspor’a veya Bilecik’in diğer takımlarına hangisiyse hiç önemli değil altyapıyı oluşturacaklar. Ondan sonra idarecilere sirayet edecek. Diyecekler ki biz takımımızı oluşturduk. Bunu İl Özel İdare’sinde mi olur, Bilecikspor’un adı altında mı olur. Ben mesela duydum, yine Bilecikspor’a verilmiş tesis. Çok sevindim. Hakikaten orası güzel bir lokal olsun, o gençler oraya gitsinler, sokaklarda artık gerek yok.

 

“Ahmet Uzun hoca hiçbir tesisi yokken o çocukları kahvede soyunduruyordu”

Hatta Ahmet Uzun hocayı saygıyla anıyorum, seviyorum da. Yıllar boyu takip ettim. Bu adam hiçbir tesisi yokken o çocukları kahvede soyunduruyordu, kahveden maça götürüyordu. Benim evim orada olduğu için biliyorum geceleri bile idman yaptırıyordu o çocuklara. Sigortası yatıyor biliyormuş ama sonunda sigortasının yatmadığını öğrendi. Hiçbir menfaat gözetmeden sadece amatörce ve kendini vererek. Ben onun nasıl çalıştığını da kendim şahidim. Gerçekten o jenerasyon bile devam etseydi şu an Bilecikspor bu halde olmazdı. Çünkü o toparlıyordu, yan yana getiriyordu.  Yan yana getirebilmek çok büyük bir kabiliyet.

 

“Kulüp adına konser getiriyorduk, tombala oynatıyorduk…”

Bizim sosyal faaliyetlerimiz de çok güçlüydü. Başkanımız Mehmet Bayındırdı. Mesela o zamanlar kulüpler konserler getirirlerdi birlik sinemasına. Niye? Yılda bir – iki sefer getiren buradan kalacak bilet fiyatlarından bir para kalırdı, onunla geçinmeye çalışırdık. Yani biz kimseden öyle bir para almazdık. Bu da çalışmanın ürünüydü. Salih Korkmaz ağabeyimiz vardı mesela. Allah rahmet eylesin. Her kulübe, Bilecikspor’a, Gençlerbirliği’ne, Küplüspor’a, Ertuğrulspor’a herkese yardımcı olmuştur. Ben mesela Bilecik’te en az 3 sefer yılın sporcusu seçildim. Milliyet Gazetesinin muhabiriydi İsmail ağabey ve verilen oylarla benim fotoğrafım Milliyet Gazesinin, yurdun dört köşesinden çıkmıştır. Kulüpten konser getiriyorduk, tombala oynatıyorduk, buradan elde edilen gelirlerle ayakta kalabiliyorduk, malzeme alabiliyorduk. Çünkü başka türlü malzememiz yoktu.

 

“Bu insanlara sponsor olan Salih Korkmaz ağabeyimiz vardı”

O zaman belediye falan hiç yardımcı olmamıştı. Şimdi yine Bilecikspor’un zamanında gördük Belediye otobüs veriyordu ama bizim zamanımızda öyle bir şey de yoktu. Yöneticiler kendi inisiyatifleriyle kulüpleri yönetmeye çalışıyorlardı. Kendi buldukları düşüncelerle, sosyal ilişkilerle. Mesela Mithat Körler’i getirirdik, Nukhet Duru’yu, Bedia Akartürk’ü, Nuri Sesigüzel getirirdik. Birlik sinemasında çok seyrettik bunları. Bu insanlar kolay kolay getirilemezdi ve bu insanlara sponsor olan Salih Korkmaz ağabeyimiz vardı. Çünkü bunun besteleri hala daha okunuyor. Aynı zamanda bestekardı, Milli Eğitim’de memurdu ama sosyal çevresi genişti. Konser geleceği zaman Salih ağabey İstanbul’a giderdi ve o konseri buraya getirirdi. Biz de kulüpteki futbolcular o konserlerde görev alırdık, insanlara yerlerini gösterirdik. Yardımcı olurduk, temizliğini de yapardık, bu şekilde kulüplerimiz para kazanırlardı.

 

Toka: İl dışında olan, hayatta olanlara buradan söyleyecekleriniz var mı?

 

Bolu: “Kulübün ilk kurucuları bunlar”

İl dışında mesela şeref ağabeyimiz var. Şeref Büyükdumanlı. Kulübün ilk kurucuları bunlar. Şimdi Şeref ağabeye teşekkür ederiz hala daha bunun muhabbetini yaptığımız için. Cavit Cici vardı, rahmetli oldu Osman Gezer vardı, Hasan Yalova vardı bizim Gençlerbirliği’nde. İsmail Çakır vardı, rahmetli oldu. Ahmet Boduroğlu muhasibimiz vardı. Akif Hoca mesela Bilecikspor’dan geldi kulübün her türlü işleriyle ilgilendi, formalarını topladı, eksiklerini giderdi, tamir ettireceklerini tamir ettirdi. Şimdiki gibi öyle fazla formamız zaten yoktu. Onları biz Cumartesi – Pazar maçımız varsa Salı günü herkes evde yıkatır, şortu, tozluğunu hepsini ayakkabısı dahi kulübe getirir teslim ederdi. Kulüpte dolaba konardı, maç günü tekrar dağıtılırdı. Hürriyet Diker, Celal Diker ağabey kardeş yıllar boyu oynadık. Yalçın Bingöl, kaleci Ali Pakel, Gürsel Pakel, Cengiz Şenşar, Saim. Saim mesela süper bir santrafordu. Hayati Kavuşdu. Gerçekten iyi futbolcuydu. Gürsel Bayındır olsun. İyi bir stoperdi. Hasan Yenice orta sahada.

 

“Kemal Cici idmanları sevmediği için pek gelmezdi”

Bize mesela zamanında İstanbul’dan kaleci geldi. Turan isminde bir arkadaşımız. O İstanbullu reklamcı bir arkadaşımız bizden hiç beş kuruş talep etmeden Bilecik’e her hafta sonu sadece yol parası alarak geldi, yıllar boyu kaleciliğimizi yaptı. Ali Ekiz hocamız var. Kendisi Ertuğrulgazi Lisesi’nden çok başarılı öğrenciler çıkartan bir hocamız. Üniversiteyi kazanımdan ilk yıllar üniversiteyi Bilecik’ten kazanan, bedava kurs veren Ali Ekiz hocamız. Sosyal yaşama çok büyük katkı veriyordu. Ertuğrulgazi Lisesi’nde üniversite kazanan kaç kişi varsa Ali Ekiz zamanında, Hidayet Kumtepe zamanında kazanmıştı. Allah rahmet eylesin o vefat etti. Ali hocam dershane sahibiymiş duyduğum İstanbul’da hala devam ediyor. Burada bizim çok güzel arkadaşlıklarımız vardı. Mesela Söğütspor’lu Halil. Geldi bizde 1 yıl top oynadı Gençlerbirliği’nde. Hiçbir şey talep etmeden. En süratli takim bizim Gençlerbirliği’ndeydi. Satberk sağ açıktı, Yüksel Yıldız santrafor ben sol açıktım. Bizi kolay kolay tutacak kimse yoktu. Kemal Cici idmanlara pek gelmezdi, sevmezdi idmanları o yüzden de  babası kulüp başkanı olmasına rağmen kadroya giremezdi. Çünkü Şeref hoca çok disiplinli bir insandı.

 

Toka: Bilecik’te Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu Başkanı Nusret Tosun ve Futbol İl Temsilcisi Engin Toku’nun çalışmaları hakkında neler söylemek istersiniz?

 

Bolu: “Şu an iyi işler yapıyorlar takip ediyorum”

Şu an izlediğim kadarıyla helal olsun, tebrik ediyorum. Önleri açık olsun zaten. Nusret ve Engin kardeşimi çok severim. Bilecikspor’da beraber oynadık. Yıllar boyu beraberiz. Şu an iyi işler yapıyorlar takip ediyorum, ikisi de gayet güzel faaller, kulüplere gidiyorlar, ziyaret ediyorlar. Zaten burada olduğun yerde bu iş olmaz. Her ay bir kulübe gidip toplantı yapıyorlar. Bilecik eğer bir yere varacaksa böyle varılmalı. Amatör nasıl diyoruz alttan, okullardan gelmeli diye. Eğer amatör spor kulüpleri başkanı sadece Bilecik’te oturursa olmaz bu iş. Kulüpleri tek tek dolaşacak, oradaki başkanlarla diyalogu çok iyi olacak, onlara yardımcı olacak, bunların ihtiyaçları karşılanacak. Daha sonra da bir gün olacak Bilecikgücü adı altında bir takım şart.

 

“Takımda en az beş kişi kendi altyapından olması”

Bakın Bozüyükspor da gitti. Çünkü transfer yaparken kendini aşacak transferler yaparsan ben yıllar boyu bilirim Ahmet Berberoğlu benim futbol arkadaşım, kulübün başkanlığını, belediye başkanlığını yaptı. Hatta bir maçına gitmiştim, Şanlıurfa’dan bir topçu almışlardı 500 bin liraya. Çok büyük paraydı. Karşıyaka maçlarını seyrettim o kişinin o parayı nasıl aldığını hayret ettik. Çünkü Bozüyük’te de bir sürü futbolcu arkadaşım vardı. Biz o futbolu zaten mislisiyle oynuyorduk. Bu kadar paralar har vurup harman savurulmuş. Ondan sonra tabi ki batacak. Takımda en az beş kişi kendi altyapından olması şart. İskelet kendi memleketinden, kendi çocuğundan olacak. Yoksa başarılı olamazsın. Parayla bir yere kadar. İdarecilerin her zaman iyiyse takım iyi bir yere gelir.

 

Toka: Gençlerbirliği ile Bilecikspor arasında rekabet var mıydı?

 

Bolu: “Çok tatlı bir rekabet vardı”

Tabi ki de. Çok tatlı bir rekabet vardı. Bilecikspor kendinden o zamanlar da yapmamış. Bilecikspor tabi ki çok göze batan insanları çağırdı ama diğerlerini çağırmamış. Beni çağırdı. Ben tabi göze battığım için çağrıldığımı biliyorum. Diğer arkadaşlarımı mesela ben götürdüm.  Gürsel Bayındır’a kimse gel Bilecikspor’da oyna dememiş, Ali Pakel’e, Gürsel Pakel’e, Cengiz Şenşar’a denmemiş. Bilecikspor, Bilecikspor olduğu zaman Cengiz Şenşar gol kralı oldu. Bilecikspor’a gitti, futbol oynadı, gol kralı oldu, profesyonel Ligi’nde dahi oynadı. Ama altyapıdan hiç kimseyi çağırmamışlar. Ne yapıyorlardı? Eskişehir’den futbolcu getiriyordu çünkü gücü vardı, oradakilerle bir irtibatı, sosyal ilişkileri vardı. Bilecikspor hazır topçularla bakılmış hep. Hazır yetişmiş, tecrübeli futbolcu bakmış. Hep galip gelebilmek için. Maalesef günlük düşündüler. Çünkü benim ilk lisans çıkartmam 1973-74 yıllarıydı. Bilecikspor kulübünün lokali dahi yoktu. Şimdiki emniyetin orada bir kahve vardı. Orası Bilecikspor lokaliydi. Ahmet amcanın kahvesiydi. Daha sonradan Vedat ağabey falan el attı. Bu işin içine girdikten, top oynadıktan, yönetici olarak işin içine girdikten sonra kendi binasının altında bir yer verdi, öylelikle Bilecikspor’un bir lokali oldu. Bilecikspor’un da o lokali olmasa takım kapanırdı fes olurdu.

 

“Ben mahalle muhtarlığımda bile bunu yapmaya çalıştım”

Ben Ertuğrulgazi Mahallesi muhtarlığını yaparken de bu işlere çok önem vermiştim. Ben Ertuğrulgazi ilköğretime sponsorluk yaptım, onlara toplar aldım, 15 tane top hediye ettim, 8 tane basketbol topu hediye ettim ama kimlerle ASKF Başkanı ile istişare ederek. Sağ olsun o da bana yardımcı oldu bana top verdi. Ben de götürdüm okula bunları hediye ettim. Ben muhtar seçildiğim zaman mahallemde atıkların atıldığı, odun kırıklarının bulunduğu bir alanımız vardı. Orayı temizlettim sağ olsun Belediye Başkanı Selim Yağcı temizletti oraya iki tane kalemizi kurduk. Ben kendi elimle çizgilerini çizdim, ağlarını kendi elimle taktım ve futbol sahası yaptım. O çocuklar ona heves ederek oraya gelmeye başladılar.  Tabi herkes aynı olamaz. Ben futbolu sevdiğim, futbolcu olduğum için belki mahallemde takım kurmaya kalktım. Daha sonra diğer muhtar arkadaşlara dedim ki gelin sizler de takımlar kurun mahalle müsabakalarına başlayalım. Eskiden olurdu. Oradan gelir zaten. O çocuğa sen karşı takımı yenmek için bir medeni cesaret, bir idman bir şeyler, düşünce vermezsen o çocuk başka yere kayar. Ben mahalle muhtarlığımda bile bunu yapmaya çalıştım ama karşımızda hiç takım oluşmadı. Diğer muhtar arkadaşların öyle bir şeyle zaten alakaları, ilgileri yoktu.

 

“Rekabet olan yerde kaynaşma olur”

Herkes muhtarlığı maaş olarak, mühür olarak gördükleri için hiçbir şey yapmadılar. Yoksa ben mahalle takımı kuracaktım, zaten beden eğitimi öğretmenimiz vardı mahallede. Sedat Memiş hocama yaptıracaktım. Sponsor da bulmuştum, yaptırıp mahalle müsabakalarına başlayacaktık. Bu böyle başlar. Önce amatör olarak onların içinden bir iki tane ama ne olurdu mahalle takımından Bilecikspor’a, takımlara verirdik, lisans çıkarttırırdık. Kaynaşma olurdu, rekabet olan yerde kaynaşma olur zaten. Rekabet yoksa başka hiç bir şey olmaz. Ben futbol oynadığım için çok memnunum, hakemlik yaptım, yıllar geçti, klasmanda o kadar hakemlik yaptık. Şu an gidiyorum bazı yerlerde tesadüf karşıma çıkıyor. Diyor ki hocam biz seni biliyoruz, tanıyoruz. Diyaloglar, samimiyetler böyle başlıyor.

 

“Bizde ışıklar kapalı, giden kimse yok”

 Sen çok iyi takım kurabilirsin, idareciler, Belediye Başkanımız, Valimiz, sanayicimiz, bürokrasimiz, siyasetimiz, arkasında olmazsa bu takımın hiçbir şey olmaz. Arkasında destek şart. İlk başta evdeki anne, baba daha sonra mahalli idareciler. Desteklemezse insanlar şahsi olarak da, takım olarak da bir hedefe ulaşamazlar. Çalışmak zaten her şeyde bir numara.

Sporun her dalı olur. Kapalı spor salonumuz boş duruyor. Bir zamanlar buraya İsmail bey diye şube müdürü atanmıştı, Adapazarı’ndan gelmişti. Ben bu arkadaşla oturup kalktım, muhabbet ettim. Bana Adaparı’nda kapalı spor salonlarının kaç tane varsa bana gösterdiği programda hiçbirisinin boş 15 dakikası dahi olmadığını söyledi. Hangi spor branşını sorarsanız sorun Adapazarı’nda böyle bir altyapı vardı. Eskişehir, Bursa öyle. Bizde ışıklar kapalı, giden kimse yok. Buranın canlanması için bu gençlik bilgisayar başından kaldırılacak. Çünkü çok kötü bir alışkanlık haline gelmiş. Bizim de çocuklarımız yetişti, torunlarımız yetişiyor artık. Şu an hakikaten durum kötü.

 

“Bir dönem daha devam etmek istiyordum spora olan aşkımdan dolayı”

Bu gençliği yavaş yavaş spor salonlarına götürmenin yollarını bulmamız lazım. Önce veliler. Ben bazı velileri görüyorum. Geliyorlar, çocuklarına basket attırıyorlar, basket topları, formalar almışlar, malzemeleri çok güzel. Mesela bizim beden terbiyesindeki tenis kortları gündemde. Ben muhtarlığım döneminde beden terbiyesine oradaki gişelerin kaldırılması, giriş kapılarının kaldırılması. Çünkü oraların beden terbiyesinin malı olduğu, güzelce oralara tören alanı yapılması için Atatürk büstünde ben ön ayak olmuştum muhtar olduğum dönemde. Hatta oradaki büstün alınmasını ben sağladım, ben verdim parasını. Şimdi orada iki tane tenis kortu, bir tane basket sahası var. Oradaki giriş büfelerini kaldırdılar, iki – üç tane saha elde edildi. Şu an görüyorum ufak çocukları, onlarda mutlu. Çocuk çünkü spor yapıyor. Yazları mesela plaj voleybolu yapılabilir. Bazı kişilerin yönlendirmesi şart. Ben muhtarlığı bunlar için istemiştim. Girdim, kazandım. İkinci dönemimde ne oldu, oldu kazanamadık ama bir dönem daha devam etmek istiyordum spora olan aşkımdan dolayı. O zevki şimdiki çocuklar tatsın diye ben elimden gelen her şeyi yaptım.

 

Son olarak bu fırsatı bana sağladığınız için önce size daha sonra Değişim Gazetesi sahibi Mehmet Ergün bey’e teşekkür ediyorum. Gayet iyi bir konuya el atmışsınız. Ben takip ettim, diğer ağabeylerimizle yapılan röportajları okudum, teşekkür ediyorum, başarılarınızın devamını diliyorum. İnşallah gençlerimiz bu okuduklarından, söylediklerimizden bir şeyler alırlar, kendilerine bir yol çizerler.

 

Gençlerbirliği spor kulübüne ait eski fotoğrafları röportajın ilk bölümündeki “Eskiden futbol vardı şimdiler de top var” başlıklı haberimizde bulabilirsiniz.

 

CANER ALKAN

 

 



Bir Cevap Yaz admin İptal

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 Yorum

  1. didimi sisimi cicimi – Didi kadar teknik sisi kadar kivrakti kemal antraman yapmasina gerek yoktu cokta centilmendi ayagindan topu alsa sesi cikmazdi

    Cevapla
  2. AH O GÜNLER – HAKKI ABİ BİZİ TAAAA O YILLARA GÖTÜRDÜN SAĞOL VAROL.AĞZINA SAĞLIK KAPTAN.NE GÜZELDİ O GÜNLER.DEĞİŞİM GAZETESİNE VE ERHAN BEYE DE AYRICA ÇOK TEŞEKKÜRLER.BU TÜR HABERLERİN DEVAMINI BEKLİYORUZ.

    Cevapla