TECRÜBELİ KAPTAN YILLAR SONRA KONUŞTU

“Bilecikspor’u öyle bir yere gönderdiler ki çok uğraşsak da getiremeyeceğiz galiba oradan”

Bilecikspor’un efsanevi kaptanlarından, eski antrenörlerinden “Braçet Hüseyin” lakaplı Hüseyin Yenice gazetemize önemli açıklamalarda bulundu.

 

Bilecik’teki futbolun dünü, bugünü ve geleceğine dair açıklamalarının yanı sıra Bilecikspor’dan Seydişehirspor’a transferinin ilginç hikayelerini anlatırken Amatörspor kulüplerinin durumu hakkında tarihe not düşecek vurgulamalarda bulundu.

 

Efsanevi kaptan Yenice’nin 1960’lı ve 70’li yıllarda Bilecik’te futbolun ne durumda olduğunu, Hisarspor, Bilecikspor, Ertuğrulspor ve Gençlerbirliğispor’dan örnekler vererek Bozüyükspor’un düştüğü durumları değerlendirerek, başta yerel yöneticiler olmak üzere Amatör sporların önemli yerlere gelmesi için sporsever insanlarımızın, ilimizin ileri gelenlerinin neler yapması gerektiğine dikkat çekti. Ayrıca Yenice gençlerin sigara, alkol ve uyuşturucu gibi bağımlılardan kurtulup spora yönlenmeleri konusunda neler yapılabileceğini, yöneticilere ve ailelere ne gibi sorumluluklar düştüğünü de anlattı.

Bugünlerde zor günler geçiren Bilecik amatör sporlarının, ASKF Başkanı Nusret Tosun öncülüğünde kulüpler arası dayanışma sağlandığını ve bunun meyvelerinin de ileriki yıllarda mutlaka toplanacağını belirtti.

 

Bilecikspor’un tecrübeli kaptanlarından Hüseyin Yenice amatör spor kulüplerinin mutlaka altyapıya  ve kurumsallaşmaya önem vermesi gerektiğinin altını çizerek spor yapan gencin kötü alışkanlıkları olmayacağını ve hastalıklarla boğuşup doktorlara gitmeyeceğini anlattı.

 

Eski Bilecikspor kaptanı Hüseyin Yenice’nin spor camiasında yankı bulacak bu önemli açıklamalarının ilk bölümü:

 

“Bilecikspor 1969 yılında kuruldu. Lisansımızı çıkaran Hisar Gençlik onunla birleşince biz de Bilecikspor’a katılmış olduk”

“Bilecik doğumluyum. Orta öğretimi burada tamamladım. Spor’a, merakımızdan dolayı küçük yaşta başladım. Burada Hisar Gençlik’te oynadım, ondan sonra okul takımında oynadım. Okul takımında olan şampiyonlukta Türkiye yarışmalarında Bilecik’i temsilen katıldık. Bunlardan dolayı da futbola devam ettim. Daha sonra Bilecikspor kuruldu 1969 yılında. Lisansımızı çıkaran Hisar Gençlik onunla birleşince bizde Bilecikspor’a katılmış olduk kulübümüzle birlikte fakat bizim yaşımız küçük olduğu için 69’da bizi Küplüspor’a gönderdiler. Bir sene orada kaldık, tecrübe edindikten sonra tekrar geriye aldılar. Bizim dönmemizle birlikte o zaman Bilecik’te bir aşama kaydedildi. Şöyle bir aşamaydı. Beşiktaşlı Yüksel hoca vardı eski “Tatar Yüksel” derlerdi. Bu Eskişehir Demirspor’u şampiyon yapmıştı. Bilecik’e antrenör olarak geldi, gelince bir antrenman nasıl yapılır, bir profesyonel takım nasıl antrenman yapar onu gördük biz. Gördükten sonra antrenman yapmayı öğrendik. Bizi gören ilçe kulüpleri de maçtan önce sahaya çıkıldığı zaman ne yapılacağını öğrendi.

 

“Bizim dönmemizle birlikte 1970-71 yıllarında Bilecik’te bir aşama kaydedildi”

Mesela bir futbolcu biz sahaya çıktığımız zaman gelen topa vurur koşar kendi kendine, hiçbir şey bilmezdi. Biz bunu bir okula yeni başlamış çocuklar gibi profesyonel bir hocanın önünde görünce biz ısınma hareketi nedir, bir antrenman nedir, antrenmanın bölümleri nelerdir öğrendik. Bizim zamanımızda 1970-1971 yılında başladı bu. Bizim Bilecik’in çevresi dahil antrenmanı bölümlerden ibaret, çalışma şekillerinden ibaret olduğunu bilmiyor ve görmemiş, biz de görmemişiz. Biz yeni bir okula başladığımızı zannettik, bu okulu bitirmek için büyük bir heyecanla uğraştık.  Gece gündüz aklımız, fikrimiz yarın ki antrenmandaydı. Bunlar nelerdi?

Mesela kuvvet idmanı, hız idmanı, ağırlık çalışması nedir? Biz bunları yeni okula başlamış gibi heyecanla hep yaptık. Sonra sahaya çıktığımız zaman artık bir ısınma hareketi nedir, bunların o zaman ki anlatımları açma germe hareketleri neye hazırlıktır? Biz bunları da öğrendik. Biz onlarla birlikte kendimizi herkesten üstün gördük. Çünkü biz futbolun en iyi şeylerini öğrenmiş duruma geldik. Bizi gören ilçe takımları da maçtan önce ısınmaya başladılar. Yoksa bizim ilçe takımları birden hiç ısınmadan maça hazırlanırdı. Bilecikspor böyle bir başlangıca da imza attı antrenör getirmekle. Daha sonra bu hoca çok güzel eğitimci, öğretimci gibi oldu bizim için.

 

“Davudoğlu da bize profesyonelliğin kazançlarını öğretti”

Ondan sonra başka bir hoca daha geldi 1973-1974 sezonunda. O da Davıdovic diye bir hocamız, Yugoslav’dı. O da bize profesyonelliğin kazançlarını öğretmeye başladı. Biz öbürkünde futbolculuğun hazırlıklarını öğrendik, futbolcu olmayı öğrendik, profesyonellikte neler yapılır onu öğrendik. Büyük takımların yaptıklarını yapmaya başladık antrenmanlarda, ısınmalarda. Gelen profesyonel hoca da Davudoğlu da bize bir maç nasıl alınır, forvete, hücuma çıktığın zaman o topu geriye kaçırmanın cezası nedir? Bir daha geriye geleceksin, kapacaksın, uğraşacaksın bir daha geleceksin. Bittiği yer neresidir? Ceza alanın karşısı ceza verme yeridir, ceza alanına giriyorsun, ceza vereceksin. Ne vereceksin buradan? Gol atacaksın. Gol atmak için neler yapacaksın? Attırmamak için, rakip topçuya karlı çıkmak için faul yaptıracaksın, çalım atacaksın, yani onu kandıracak bütün hareketleri yapacaksın. Cezalandıracaksın onu ceza sahası içinde. Yani daha profesyonelce bilgiler verdi bize. Biz Mustafa Davudoğlu hocadan da çok şey öğrendik.

 

“Böyle büyük bir aşama kaydedince Eskişehir’in en iyi topçuları kimlerse onları getirdik”

 Bu sefer civar il takımlarından özel maçlar almaya başladık ve bunlardan korkmamaya başladık. Biz böyle büyük bir aşama kaydedince Eskişehir’in en iyi topçuları kimlerse onları getirdik. Eskişehir Demirspor genç takımı Türkiye şampiyonu olmuştu oradan 2 tane en iyi topçu bize geldi. Bursa’nın en iyi topçularından golcüleri Yenişehirli Cevat denen bir topçu vardı onu bize getirdiler, Adapazarı’nın en iyi topçusu Hicri. Biz bunlarla da oynamaya başladık. Artık vilayet takımlarının karşısına çıkmaya başladık. Böyle bir hızlı yaşama başladık biz Bilecik’te futbol olarak, bilinçli şekilde. Sonra biz bunları devam ettirirken o çalışma hızında olan Bilecikspor’a yaratıcı olan yöneticiler herhangi bir şeyden dolayı kırıldılar.

 

– Kimlerdi o yöneticiler?

Korkmaz Ayvaz, Dişçi Kayhan Güven, Yaşar Aslım. Bunlar esnaflar, memur takımı daha bilinçli böyle. Yüksek hocayı onlar getirdiler, sonra Mustafa Davudoğlu’nu da onlar getirdiler. Bize arka arkaya antrenör gelmeye başladı artık. Öyle bir ağabeyimizin bizi koşturduğu o futbol takımı kapandı, her şey değişti. Şehrin şekli de, anlayışı da değişti, seyirci de değişti. Bu sefer seyirci hırçınlaştı. Mesela biz berabere kaldık mı seyirci saldıracak duruma geldi. Öyle bir yükün altına girdik yani. O zamanlar bitti.

 

“Ben futbola 1968’de başladım, 1975’te bıraktım”

Benim futbol hayatımızda iki tane antrenör. Ben 1968’de başladım, 1975’te bıraktım. 1975’te bıraktıktan sonra askere gittim 1976’da. Seydişehir’e – Konya’ya gittik zaten biz oraya transfer olduk. Bilecikspor’dan koptuk.

“Çok zor olan bir işti ama çok kolay bir şekilde Nevşehir’de antrenör kursuna gittik”

Biz Konya’dan geldikten sonra biraz futbolla ilgilendik. Askere gittik geldik, döndükten sonra burada profesyonellik daha da oturmuş. Eskişehirspor’dan o zaman Abdullah Gegiç vardı çok müthiş bir hoca, antrenör. Onun yardımcısı Abdullah Matay. O da meşhur bir adam, o geldi Bilecik’e. Biz de askerden gelmişiz 1980’li yıllar falan. Ondan sonra 1982-83 yıllarıydı tam hatırlayamayacağım. Biz de tabi o işin içinde daha değişik düşündüğümüz için ve birilerinin isteği üzerine veya benim kendi tercihim üzerine antrenör yardımcısı olmamı istediler. Baktım o da değişik bir iş. Biz tabi onun yanında görev alınca Tamer Güney vardı o zaman eğitim dairesinde Bilecik’te. Ondan sonra bu kişi buraya geldi. Dediler ki “Bilecikspor’u gel bir gör”. O da geldi dedi ki “Bu iş böyle bir yürümez” dedi bize. O zaman her lokantaya bir topçu vermişler, yemeğini yiyorlar, orada yatıyorlar. Ben bir gün oraya bir girdim. Dindar Palace vardı. Girdim, bir baktım ayakta olan arkadaşlar vardı futbolcu Aslan’dı ismi soyadını hatırlayamayacağım. Bu çocukların üzerine camdan kar girmiş, battaniyelerin üzerine.

 

“Tamer Güney dedi ki “Bu iş böyle olmaz, bu yerler temiz olacak, bir de lokantalarda yeme işi olmaz”

Böyle bir yaşantının içindeyken Tamer Güney dedi ki “Bu iş böyle olmaz. Bu yerler temiz olacak, bir de lokantalarda yeme işi olmaz. Bir aşçı pişecek yeme işi burada olacak. Profesyonel takım böyle, yemeği bir yerden olur, programlı olur” dedi. O da iyi bir şey ama yapacak insan yok. Biraz daha aylar, yıllar geçince Abdullah Matay gitti. Ben görev aldım Bilecikspor’da. Aldım ama ilk sezon sonuna kadar yönettik. Baktım bu olmayacak, biz girmişiz işin içine. Tamer Güney ile haberleştik. Bize çok büyük bir imkanı sağladı. Çok zor olan bir işti ama çok kolay bir şekilde Nevşehir’de antrenör kursuna gittik. O zamanlar Türkiye’de 3 yer açıldı. Bursa’da, Trabzon’da, Nevşehir’de. Bursa’daki 30 kişi, Trabzon’da 30, Nevşehir’de 30.

 

“Türkiye’de 90 kişiye kurs veriliyordu, biz onların içine girdik”

Koca Türkiye’de 90 kişiye kurs veriliyordu, biz onların içine girdik. Gittik oralarda kurstan geldik ve devlet memuruyuz, kendi maaşımızla oralara gittik. Diploma aldık, geldik, Bilecikspor’da sözleşme yaptık. Devam ettik Bilecikspor’u çalıştırmaya. Tabi o zaman ki heyecanımız, hırsımız, bilgimiz hepsi bir araya girdi. Biz para falan almıyoruz kendimiz fakat futbolculara verilmediği zaman üzülüyoruz öyle bir antrenörüz. Derken Polatlıspor’dan, Gölcükspor’dan, Kütahya Termik, Akyazı bu gibi takımların olduğu gruptayız. 5 tane şampiyonluğa oynayan takım var. Hepsi 2. Lig’e çıkacaklar. Biz böyle bir dikenlerin içindeyiz ve ben o takımı çalıştırırken Akyazı’ya gidiyoruz 0-0, Bozüyük’e gidiyoruz biz noter masrafımızla 510 lira harcamış bir takımız, Bozüyükspor 90 bin liralık bir takım onunla 0-0 kalıyoruz. Beypazarı’na gidiyoruz, orada berabere kalıyoruz. Bir de birinci devreyi hiç deplasmanda yenilmeden bitiriyoruz. Sonra ikinci devre geldi Başkan Pamukçuoğlu var falan.

 

“Asker adamı alıp, notere götürüp sözleşme yapacaksın, nasıl olacak bu iş?”

Bir de bu takımı nasıl koruduğumuz çok önemli. 6 tane Bilecik topçumuz var, Cengiz Şimşar, Kenan Bozan isimli. Bunların içinden 8 tane asker alıyoruz alaydan. Asker adamı alıp, notere götürüp sözleşme yapacan. Nasıl olacak bu iş?

Alay Komutanına çıkıyoruz. Yönetici de olduk. Buna ihtiyacımız var. Diyor ki tek çare genelkurmay, Kara Kuvvetleri Komutanı Nejat Öztürk, hanımı da buralı. Yakınlarıyla irtibat kuruyoruz. Hanımı dahil çok büyük bir hizmet vererek “Burada duruyorsak, Bilecik için uzakta değiliz” dediydi telefonla aradığımda. Genelkurmay özel olarak buraya bir yazı gönderiyor 7-8 topçuyu biz alıyoruz. Orada maçlar tertip ettik, buradaki bölge hakemlerine rica ettik, maçlar yaptırdık, biz seçtik. Sarıyer falan fark etmiyor o zaman Sarıyer meşhur bir takım. Bizim gösterdiğimiz bize gelecek. Sarıyer’li Sercan vardı meşhur onu da seçmiştik. Biz 8 tane adam aldık böyle. Bunlarda öyle bir futbolcular ki Konya – Ereğli’den gelmiş, İstanbul’dan birkaç takımdan falan. Biz bir takım oluşturduk askeriyenin yardımıyla, Bilecik halkının çalışmasıyla. Bu takımla biz hiç ilk devre yenilmedik. Böyle bir takım olunca Bilecik’ten bazı insanlarımız Bilecik’li olduğunu gösterdi. ‘Bu takım şampiyon olabilirmiş’ dediler. Niye olabilir?

‘Eskişehirsporlu İlhan vardı. O gelirse ben bu takımı şampiyon yaparım’ demiş. O zaman ona ‘seninle konuşmak istiyor yöneticiler’ dediler. ‘İlhan hocayı çağırdık bu takımı kesin şampiyon yapacak’ dediler. Aklımda kalan bir şey “yapmazsam 1 milyonluk senet veririm kulübe” falan esprisi veya ciddiyeti olan bir şey. Sen de yardımcısı olacaksın dediler. Dedim ki “ben birinci ligi çalıştıran, ikinci ligi çalıştıran bir antrenör gelirse yanında çalışırım ama üçüncü ligi çalıştıran bir antrenör gelirse ben onun yanında yardımcı olmam dedim, ben ayrılırım”

 Biz kendimiz para almazken, topçulara para verildiğine sevinirken hiç unutmam HalkBankası’na gittik bir arkadaşla birlikte 750 bin lira parayı çektik İlhan’a getirdik, verdik. Neymiş takımı şampiyon yapacakmış. Geldi, geçti ben ayrıldım. Bu olay 1986-1987’de oluyor.

 

“Bizi hiçbir şey yapmadan görevden aldılar şampiyon yapamadık diye”

Tribünde oturuyorum, o zaman Başkan Pamukçuoğlu’ydu. Dediler ki “seni soyunma odasına çağırıyoruz”. “Ne oldu” dedim. “İlhan Hoca ile bir problem var” dediler. Bölgeden de bir adam vardı Biz 6 tane amatör oynatıyoruz bunun dediler o zaman ki kurallara göre 3 tanesi Bilecikli olacak, kendi yetiştirdiğin topçu olacak. Diyelim 4 tane Bilecik’ten 3 tane dışarıdan. İlhan Hoca dedi ki “amatör oynatma durumum varsa ben bunun 4-5’ini dışarıdan aldığım, transfer ettiğim amatörü oynatırım dedi, buna kimse karışamaz” dedi. Beden terbiyesinden biri de “hocanın dediği doğru” dedi. Dedik ki hocam oynatma. Kural dışı olacak dedik. Oynatırım dedi. Maç oynandı 1-0 aldı Bilecikspor maçı. Beypazarlı topçular bir hareketler yaptılar tribüne. Ben o zaman dedim ki “Beypazarlı topçuların niye böyle hareketler yaptığını anladınız mı?” dedim. Maçı aldık diyorlardı. O maç 3-0 hükmen mağlup olduk. Bunu ben yapsaydım, bizi hiçbir şey yapmadan görevden aldılar şampiyon yapamadık diye. İkinci haftada Eskişehirspor’da top oynamış bir profesyonel antrenör Bilecikspor’u 3-0 yendirdi.

 

“Verdiklerini istemiyorsun, verdiklerini heba etmesinler istiyorsun”

Böyle bir şeylerden bunlar bize kırgınlık yaratmaya başladı. Ne oldu? Çekilmeye başladık. Şimdi veriyorsun, verdiklerini istemiyorsun, verdiklerini heba etmesinler istiyorsun. Bize bu bir yorgunluk getirdi. Zaten devlette uğraşıyoruz. Bizim fazla bir çırpınışımız olmaz. Döndük geldik, o günler bu günler derken millette de bir soğuma başladı falan. Futbolcu kıtlığı var, altyapıdan futbolcu zaten yetişmiyor. Yetiştirme programı ve sorumlusu yok, çalıştıranı var çalışan gözüküyor ama neticesi olacak mı, olmayacak mı belli değil. Bir şeyin baştan neticesi belli değil sonra ulaşmak ne zaman ulaşılacağı belli değil zaten. Böyle bir futbol akışı gidiyor Bilecik’te.

Bizlerde çekildik bu işlerden. Gel zaman git zaman çok kuvvetli idareciler geldi. Onların sadece o gün ki memnuniyeti, o gün ki millete verdiği neşeler, hizmet o şekilde oluştu. Bilecikspor’u kötü bir durumdan iyi bir duruma getirme, anlattıklarımın bir durumu olmalı. Hazır bir takım, oluşum var. Onlar sadece güç katkısı yapacaklar, bir kariyer katkısı yapacaklar. Onları yaptılar, ettiler ve her şey kötüye gitti.

 

“Bilecikspor’a ben yönetici olacağım diyen kişinin önce maddi gücü olacak”

Ben şimdi kırgınlığımı dışıma çıkartıyorum, ona göre konuşuyorum. Bu memlekete gelen Bürokratlar, Valiler, Emniyet Müdürleri ve en son Belediye Başkanımız. Bunlar Bilecikspor’a ne gerekiyorsa imkanları iyi verdiler, yarattılar, hep onların üzerine yıktılar. Siz varken biz napacağız? “Napacağız” diyenler yöneticiler, yönetici olmuş kişiler. Fakat yönetici olan kişilerin bazıları hariç çoğu Bilecikspor’dan çok maddi ihtiyaca, maddi güce ihtiyaç duyan kişiler. Bilecikspor’a bir şeyler verecek kişiler değil. Bilecikspor’a ben yönetici olacağım diyen kişinin önce maddi gücü olacak, arkadan manevi gücü gelir zaten. Ama maddi gücü olmayanlar ben bu işte varım deyince Valilerimiz, Emniyet Müdürlerimiz yardımcı olurken hele şu son zamanlarda Belediye Başkanımız. Bu Başkanımız da yaptı ama sonra ne oldu. Bilecikspor bulunmayacak ve görünmeyecek kadar derinliğe gitti. Belediye Başkanı istese zaten gönderemez oraya. Ama onu oraya gönderenler biliyorlar kendilerini. Ben onları yine kötülemiyorum. Neden? Onlar bilememenin cezasını çektiler, biliyoruz diye gözükmenin cezasını çektiler. Öğrenmeden ve onun detaylarına inmeden, çalışmalarını yapmadan, bilgilerini almadan ben biliyorum, ben varım demek öyle maneviyattan gelen bir istek ve cesaret.

 

“Sporun ne olduğunu anlatamayan kişilerin ortada gözükmeleri, bu işe soyunmaları bu gençliğe bu kaybı uğrattı”

 Çıkar amaçlı yapmadılar, sadece o günler için bir şeyler yapmak için uğraştılar ama bir insan herhangi bir hazırlığı olmadan, herhangi bir işi yapmaya kalkamaz. Öyle bir hakkı yok. Onlar o hakkı gördüler kendilerinde. Yapmak istediler, istek ihtiyacı gördüler. Memlekete bir hizmetin hazırlığı içinde gelmediler. Spor işi, başkanlığı yapacaksın futbolcu transferini nasıl edeceksin, paran yok, bilgin yok. Ondan sonra Başkana yüklendin, Emniyet Müdürüne yüklendin, ee yardım etmeseler bir türlü yardım etseler bin türlü. Böyle bir Bilecik’in kapasitesinden kaynaklanan bir şey tabi bunlarda. Ne oldu? Çok güzel bir uğraş, toplumu bir araya getirecek, topluma eğitim verecek sporun gençlere ne gibi bir tazelik, heyecan, hırs, yararlılık, disiplin, sıhhat getirecek kadar bir çalışma olduğunu anlatamayan kişilerin bu işlere ortada gözükmeleri, soyunmaları bu gençliğe bu kaybı uğrattılar. Yoksa bugün bizimde geçtiğimizde aldığımız derslere göre bir genç çocuğun spora başlaması tırnaklarını kesmesinden başlar, sağlıktan başlar. Tırnak denen şey en ufak bakımsızlık durumunda, tırnağa ve ayak sinirlerine vereceği zararı topçu yıllarca anlayamaz. Öyle öğrettiler bize. Bir isteksizlik, bir kırgınlık başlatır, ayakta bir ağırlık başlatır, tembellik başlar. Bu ufak bir şey. Daha mesela bilinçsiz idmana geçersin, şudur, budur.

Spor böyle güzel bir şey. Sporcu futbol oynarken ceza almama düşüncesiyle oynadığı zaman rakibe karşı, seyircisine karşı daha faydalı olan bir sporcu olur, ceza almadan futbolu yürütür. Bunda bir kendini ayarlama, kendini düzenleme ve daha terbiyeli, daha kontrollü bir insan olmaya da sevk eder. Spor da kontrollü olan bir insan yaşantısına da kontrollü olur. Disipline kendini vermiş bir topçu bir büyüğünün yanına girdiği zamanda ayak ayak üstüne atmadan oturur. Bir büyüğünle herhangi bir muhabbete girdiği zaman vücuduna bir şekil verir. Bir rakibine girdiği zaman nasıl şekil veriyorsa faul yapmadan girecekse bir büyüğünü gördüğü zaman yayılmış vaziyette bulunmaz. Bunlar birbirini takip edilerek olur. Biz bunları gördük, anlattılar, hissettik. Spor böyle bir şey, sporu kaybetmek çok kötü bir şey. Ama sporu yaşatmak da hepsinden zor bir şey. İstemek yetmiyor, çalışmanın bir kısmı da yetmiyor. Hem çalışmanın çoğunluğuna sahip olacaksın, isteğinde çoğunluğuna sahip olacaksın, zamanla paylaşacaksın ama hiçbir zaman lakayitlik de art düşünceler olmayacak. Art düşünceler insan hayatında anladığım kadarıyla en büyük zehirler gibime geliyor. Nerden gireceği, ne zaman gireceği belli olmaz. Art niyet böyle bir şey, bu sporda da olabilir, evlilik hayatında da olabilir, iş hayatında olabilir.

 

“Bu işi bilmeyerek yapanların Bilecik’e ve kendilerine verdiği ceza bu”

 Ben Bilecikspor’a art niyetin zamansız girdiği zamanları gördüm. Gördüm bir şey yapamadık. Çünkü toplu hareketlerin, toplu çalışmaların yapıldığı yerlere ferdi şekilde herhangi bir hamle yapılmaz. Şu anda Bilecikspor, biz duyduk, ettik. Ben görmedim ama evrakların yok edileceği şekle kadar geldiyse, Bilecik’teki, büyük makamlardaki Bilecikspor’a yardım etmiş insanlarımız onların yardım ettiği hallerde Bilecikspor bu duruma geldiyse, halka bu çalışmaları sunmak için büyük yardımlarda bulunan bazı değerli bürokratlarımız, makamlarda bulunan kişilere toplumu bize faydalı olmadı diye galeyana getirmekle değil kendi yaptıkları hataları saklama peşindeler onlar. O yaptı, bu yaptı, onun yüzünden oldu yok. Bu işi bilmeyerek yapanların Bilecik’e ve kendilerine verdiği ceza bu.

O zamanlar amatör spor kulüpleri bugüne göre daha canlı, daha hareketli, daha topluluk yaratacak bir çalışma ve heyecan içindelerdi. Şimdi Bilecik’te olan kulüplerin binalarını bilmeyen bir sürü vatandaş vardır. O zamanlar bir tesis halindeydi lokal şeklinde falan. Daha çok millet onu gece gündüz düşünebilecek duruma sahipti. Şimdi millet haftalarca düşünmese de olur kulüp nerdedir, maç ne zaman olur. Bir değişim oldu insanlarda, bu gibi faaliyetlerden uzaklaşma oldu.

 

“Önce yöneticilik yapacak insan lazım, sonra öğreticilik yapacak insan lazım”

Bu durumlardan nasıl kurtulabiliriz? Ben bir şeyden çok etkilendim. Burada bir veya iki sene evvel bir amatör final maçı seyrettim. Osmanelispor ile Bilecik Özel İdarespor arasında oynanan bir maçtı. Osmaneli’den çok iyi bir seyirci kalabalık olarak gelmişler. Çok büyük heyecan ve hırs içindeler, futbolcuları öyle. Çok iyi de bir maç seyrediyorum. Her iki tarafta da futbolun olumlu hareketlerini yapacak kabiliyetli topçuları da gördüm. Fakat derken maç oynanırken Osmanelispor yenildi, Özel İdarespor maçı aldı. Alan takımın futbolcuları seviniyor, kaybeden takım o kadar üzülüyor ki. Öbürküler de bana göre o maç esnasında hak etti, alması lazımdı ama olmadı. Sonra aradan on gün geçti bir şey duyduk. Dediler ki Bilecik şampiyonu var ya Özel İdarespor Bilecik’i temsilen maçlara gidemedi. Neden dedim. Dediler ki belirli bir parayı yatıramadılar, o yüzden gidemediler. Eskiden amatör takım maçları oynanırken bir Bilecik futbol şampiyonunun Bilecik’i temsilen herhangi vilayete gidememe olayı bir güç olsa dahi engelleyemez. Şimdi Bilecik’in şampiyonu gidememiş maçlara. O zaman Özel İdare’nin şampiyon olmuş takımının günahı nereden kaynaklanıyor? Osmaneli gibi halkıyla bütünleşmiş, bir güç oluşmuş takımın gidememesinin kaderi nereden kaynaklanıyor? Bu ne biçim kader, bu neyin nesidir sporun neresinde var böyle bir olay? Her şey bir neticeye ulaşmış, her uğraş bir netice vermiş, halka bir şampiyonluk, bir sevinç, ondan sonra derin bir kuyuya düş.

 

“Böyle bir adamın antrenörlük yaptığını gördüm Bilecik’te”

Önce yöneticilik yapacak insan lazım, sonra öğreticilik yapacak insan lazım. Yöneticilik yapacak kişi öğreticilik yapacak kişiyi bulacak. O bu işi sevecek, insanı yönden de sevecek, yaşam olarak da sevecek, içinde olacak. Bu şekilde olan insan bildiği bir şeyi öğretmeyi ister. Yönetici kişinin spor geçmişi olmasa da sporu sevmesi yeter ama eğitimciliğini yapacak kişinin spor geçmişi olacak. Bugüne kadar da gerekli katkıları almış olacak. Mesela ben spordan ayrılıncaya kadar zor ayrıldım. Neden? Yenileme seminerlerini bırakamadım. Diplomam var diye bırakamadım. Bir gün lazım olur, bir yere faydalı olurum diye bırakamadım. Ne kadar seminer varsa cebimizden para verdik, gittik ama bir şey bizi geriye itti bir spor öğreticiliği olarak. Spor yöneticileriyle buluşamadık, onlar bizimle buluşmak istemediler veya yanlış söylemeyim buluşmak kısmet olmadı onlarla. Derken biz çekildik. Gelenlere baktık, gelenlerde biz hiçbir hazırlık görmedik. İnanır mısınız ben bir amatör spor maçını seyrediyorum burada.  O insanın futbol içinde olacağını söylesinler ben kıyamet kopmuş derim. Böyle bir adamın antrenörlük yaptığını gördüm Bilecik’te. Ben o adamın elinde, yanında topu görmedim ama bir sahanın içinde antrenörlük yaptığını gördüm. İş bu kadar karışmış. Oraya nerden, nasıl gelmiş. Oradakiler biliyor da ben sormak istemedim nasıl geldiğini ayıp olur diye. Sevdiği için, kimse olmadığı için gelmiştir. O kadar tehlikeli ki orada maç yapılıyor o antrenör o futbolcuların başındaysa yarı sağlıkçı olacaksın. Futbolcunun karnını tutmasından, futbolcunun teklemesinden gözün görecek onu. O tarafa bakarken topallayan topçuyu görmüyorsan antrenörlük, teknik adamlığın sorumluluğuna girememişin demektir ve tehlikeli bir sorumluluğa girmiş durumdasındır.

 

“Bana futbolu açarsan hiç yemeden içmeden günlerce konuşurum”

Her şeyi izleyeceksin. sekiz-on tane göz yetmez, bin tane göz lazım adama. Heyecanla gelip her şeyi görürsün ama bunlardan haberin yoksa zaten önündeki olanı da göremezsin. Böyle bir şey futbol. Oraya ben sadece görevliyim diye girmemelisin, esasında bilmiyorsan hiç girmeyeceksin bu işe. Birinin canını yakarsın, hayatına mahal olursun. Sağlık kursları boşuna mı var? Şimdi o şekilde gidiyor. Bizim amatör spor düzeninden bahsetme hakkımız bile yok. Onlara da niye böylesiniz demeye hakkımız yok. Bilemeyebilirler, imkan bulmayabilirler hepsi var. Çünkü neden? Bilmiyorum bunların antrenmanları var mıdır, haftalık idmanlara çıkıyorlar mıdır? Beslenmeye kadar gitmiyorum artık ayıp olur orasını söylemesi. Futbolun beslenmesi, futbolun sağlığına kadar gidiyor mudur başındaki eğitici? Bazen hafta sonu maçlarına gidiyorum, çok önemli olanlara gidiyorum. Uzaklaşmışız yani bunu saklamaya gerek yok. Oraya beni götürecek bir neden de göremiyorum ama bana futbolu açarsan hiç yemeden içmeden günlerce konuşurum. Neden? Çok uzun yıllarımız bu sporla geçti.

 

“Biz buranın böyle kırık çizgilere dolu olduğunu bilmiyorduk”

Benim bir tane arkadaşım dedi ki bak ben üniversite imtihanına gidiyorum dedi. Kazanırsam dedi devlet mühendisliğini tercih edeceğim. Bende dedim bir yere transfer oldum, oraya gidiyorum. Sen okuyup mühendis olursun, ben senin 5 sene okuyup alacağın parayı ben şimdi gidecem alacağım dedim. Hakikaten de gittim aldım ama biz yanlış yapmışız okula gitseymişiz keşke. Biz buranın böyle kırık çizgilere dolu olduğunu bilmiyorduk. Biz sporu çok güzel sakin, insan hayatını var eden, canlılık veren çok büyük katkılarda bulunan bir yaşantı olduğunu biliyorduk. Bunun için de yükselmek istiyorduk. Spor çok güzel bir şey.

 

“Eskiden spordan anlayan biri gelmiş Bilecik’e derlerdi, o zaman evinden çağırırlardı”

O kadar spor kulüpleri var, yöneticileri var. Biz eskiden spordan anlayan biri gelmiş Bilecik’e derlerdi. O zaman evinden çağırırlardı, gel kulüpte görev al diye. Şimdi ya çok bol spor adamı, veya bu spor yöneticilikten, antrenörlükten anlayan çok Bilecik’te. Bolluktan sıkıntı çekiyorlar, kimseyi aramıyorlar. Öyle gibime geliyor, ihtiyaç yok. İhtiyaç olsa iş değişir.

“Ertuğrulspor Bilecik ilinde ilçeleri dahil Bilecikspor’a en büyük darbeyi vuracak takımdı”

O zamanlar Ertuğrulspor Bilecik ilinde ilçeleri dahil Bilecikspor’a en büyük darbeyi vuracak takımdı. O zamanlar Bilecikspor’a ilçelerde de darbeyi vuracak takım yoktu, bir Bozüyükspor vardı. Ertuğrulspor’da her an bunu yapabilecek takım vardı. Bilecikspor dış vilayetlerin en iyi topçuları almış bir takım. Böyle bir takım var Bilecik ilinin takımı, bizlerde varız. Bizde bide şöhretli adamlarla birleşmişiz. Biz de Türkiye çapında antrenör var, bizde dışarıdan Yugoslav antrenör var. Ertuğrulspor’da böyle bir şey yok. Ertuğrulspor yaptıkları idmanla sabaha kadar biz bu maçı alacağız diye aralarında muhabbet ederek, şarkı söyleyerek sabahı yapan adamlar.

 

“Yerli topçuları biz bu maçı almasak işin ucunda ölüm var gibi oynuyorlardı”

O arkadaş birliği içinde çıktıkları zaman ya biz aldığımız idmanlara göre top oynamak istiyoruz, onlar bizden daha çok uğraş veriyorlar. Allak bullak ediyorlardı ortalığı maçı rahat rahat alıyorlardı bizden. Tribünün yarısı İstasyon yarısı Bilecik’ten oluyordu. Ama o maçları da seyreden zevkten altı köşe olur. Ertuğrulspor öyle bir inanç, acayip bir güç yaratıyorlardı. Onlardan da topçu alıyorduk ama onların yerli topçuları biz bu maçı almasak işin ucunda ölüm var gibi oynuyorlardı. Bizde bu maçı nasıl olsa alırız diye oynuyorduk ama olmuyordu. Onları tabi rahat rahat yendiğimiz günlerde oldu. Bunlar ilk aşamalarımızdı bizim. Ondan sonra tabi belirli bir çalışmanın neticesinde bir şeye hakim olmanın kaçınılmaz tarafı, maça hakim olduğumuz zamanlarda oldu.

 

“Lokal yaptık orayı, o tesisler halen duruyor”

Geldik, ettik tesisleşti kulüp. Tesislerimizi 1986’nin Eylül ayında Tahsin Aydın vardı Vali Yardımcısı, Vali yoktu o gün izine çıktı. Tesisleri istiyorduk biz. Özel İdare ve encümen karar aldı onlara müracaat ettik, birinci katı istiyoruz dedik. Özel İdare’de o zaman İl Genel Meclisi Başkanı Erol Kırmacı ağabeyimiz vardı. Verdireceğim size dedi ve geldiler oraya toplandılar bize anahtarını verdiler. Ondan sonra oraya bir soba getirdik. Lokal yaptık orayı. Bilecikspor öyle kuruldu, o tesisler halen duruyor şimdi. Bilecikspor’un oradaki yaşamı, geçirdiği yıllar ayrı bir şey tabi. Kapanacak hale gelmesinin de bir sebebi vardır, şu hale gelmesinin. Tesisler oldu tesisleştik, profesyonelleştik, Bilecik’ten çok arkadaşımız bu işin içine girdi futbolcu olarak, ben daha görevimi biraz daha antrenörlük olarak devam ettirdim. Çok heyecanlı, memlekete çok katkısı olan, psikolojik yönden çok katkısı olan bir uğraş içinde girdik. O heyecan, o samimiyet, o beraber kazanma, beraber sevinme hırsı işte şu son on yıl içerisinde geriye gitmeye başladı derken on yılın sonunda tamamen bitti ve de öyle bir yere gönderdiler ki ne bileyim çok uğraşsak da getiremeyeceğiz galiba oradan.”  

Röportajın devamı önümüzdeki günlerde..

CANER ALKAN



E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 Yorum

  1. 14 Aralık 2014, 00:00

    BİLECİK SPOR –

    HÜSEYİN ABİ YORUMLARINLA BİZİ HÜZÜNLENDİRDİ GEÇMİŞ YILARI CANLANDIRDIN SENİNLE GURUR DUYUYORUZ

    Cevapla
  2. sporcu – braçet hüseyin abi sağol varol.ne güzel şeyler anlatmışsın abicim.bizleri çok eskilere götürdün maziyi hatırlattın.ne günlermiş ah o günler.bu arada değişim gazetesini de yürekten kutluyorum.böyle ilimize hizmet etmiş değerli insanları bulup onlara fırsat veriyorsunuz.bileciksporda kaptanlık yapmış,ter dökmüş,forma giymiş tecrübeli futbolcularla röportajlarınızın devamını görmek istiyoruz.spora ve sporcuya tek değer veren gazete DEĞİŞİM..

    Cevapla