‘TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNDE GÜNCEL GELİŞMELER’ KONUŞULDU

AB ile Türkiye arasındaki ilişkilerin sürecindeki gelişmelere, AB ile ilişkilerin başlama süreci ve temel hukuk belgelerine aynı zamanda AB’den ne gibi haklar talep edebileceği konularına değinen Ercan şu şekilde konuştu:

“O zamanki adıyla Avrupa Topluluğu’na 1959 yılında ortaklık için başvuruda bulunuldu ve bu başvurudan 4 yıl sonra Ankara anlaşması imzalanmıştır. Ankara Anlaşması ilişkilerimizin genel çerçevesini belirler. Asıl önemli olan 1973 yılında yürürlüğe giren Katma Protokolü’dür. Bizim 1980’lerden önce Avrupa Topluluğu Adalet Divanı’na yapmış olduğumuz başvurularımız bu iki metin çerçevesinde. Ankara Anlaşması ilk imzalandığı zaman 1964 yılında yürürlüğe girdiğinde üç aşama ön görmekteydi. Birincisi 1964 ve 1973 yıllarını kapsayan hazırlık dönemi. Hazırlık dönemine nişanlılık dönemi de diyebiliriz. Bu dönemde Avrupa Topluluğu bize hiçbir görev ve sorumluluk yüklememiş. Sadece kendisi Türkiye’nin ekonomik yapısını, kendi ekonomik yapılarına yaklaştırmak için bir takım yardımlarda bulunmuştur. 1973 yılında geçiş dönemi başladığında taraflar ortak yükümlülük altına girmiştir. Ankara Anlaşmasının 28.maddesi şunu ön görmüştür; Avrupa Birliği’ne tam üyelik için başvurduğumuzda, Türkiye Avrupa Topluluğu ekonomik kriterlerini yerine getirdiği anlaşılır ise tam üyelik noktasına gelip gelmediği incelenecektir. Hiçbir zaman tam üyelik sözü verilmiyor. Bu şu anlama gelmektedir; ‘Herhangi bir sıkıntı çıkarsa biz Türkiye’ye tam taahhüt vermemiş oluruz’.Katma Protokol de Gümrük Birliği taahhütlüdür.

 

SERBEST DOLAŞIM HAKKIMIZ

 

“Son zamanlarda gündemde olan bir konu olan, serbest dolaşım. Ankara Anlaşması’nın 36.maddesinde ‘Türk vatandaşları kademeli olarak 12 ve 24 ay sonunda serbest dolaşım hakkını elde edecektir’ olarak belirtiliyordu. Yalnız hem Avrupa Birliği hem Türkiye üzerine düşen görevini yerine getirememiştir. Türkiye’de yaşanan ekonomik krizler ve askeri darbeler ilişkilerin sıkışmasına neden olmuştur. AB’de bu sürece bakarak Türkiye’nin sahip olduğu nüfusu, kültürü ve Avrupa vatandaşlarının tepkisi nedeniyle süreci bu zaman kadar uzattılar.

1973 yılında yürürlüğe giren Katma Protokol Gümrük Birliği’ni öngörüyor. Gümrük Birliği demek, malların, sermeyenin, hizmetin ve kişilerin serbest dolaşımı demektir. Normalde 1986 ve 1996 yılı itibariyle biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları elimizi kolumuzu sallayarak Avrupa sınırları içinde dolaşmamız gerekiyordu. Hem Ankara Anlaşması’nda hem de Katma Protokolde belirtilen takvim bunu ön görüyordu. Avrupa ile Türkiye arasındaki ilişkiler sadece bakanlar, cumhurbaşkanları veya başbakanlar arasında yürütülmüyor. Bunları koordine eden başka organlar da var. Bu organların içinde en yetkilisi olan ortaklık konseyi var. Gümrük iş birliği komitesi ve ortaklık konseyinin yılda belirli aralıklarla toplanmaları gerekiyor. Aynı zamanda serbest dolaşımın önünü açmaları gerekiyor. Türkiye’nin ekonomik bakımdan gelişme kat etmemesi,  1974 yılında ortaya çıkan enerji krizi hem de Türkiye’deki darbe birleşince 3 yılda bir toplanması gereken Türkiye ile AB arasındaki organlar 1993 yılına kadar toplanamadı.

 

‘AB Türkiye’ye çifte standart uyguluyor’

 

Bizim AB’ye yönelik birçok hakkımız var. Ne İngiltere’nin ne Fransa’nın ne de Almanya’nın Türklere kesinlikle vize uygulama hakları yoktur. Bunun hukuki dayanağı da Avrupa Adalet Divanlığı’nın vermiş olduğu kararlardır. Adalet Divanı’nın 1986 yılında verdiği karar da ‘Avrupa üyesi olan bir devlet Katma Protokol yürürlüğe girmeden önce Türk vatandaşlarına nasıl bir prosedür uyguluyor ise Katma Protokol devreye girdikten sonra da onu devam ettirmek zorundadır. AB hukukunda bu vardır. İngiltere, Fransa, Almanya bugün AB içerisinde Avusturya’da dahil 15-17 ülke Türkiye’ye vize uygulamamıştır. Hatta 2.Dünya Savaşı sonrasında Almanya, Türk vatandaşlarını vizesiz olarak kendisi davet etmişti. Fakat 2000’li yıllardan sonra Avrupalı devletler Türklere verdikleri sözleri yerine getirmiyorlar. Bizden sonra AB’ye aday adayı olup da bugün tam üye olan ülkeler var. Bunlar bizden çok mu iyiler? Kesinlikle değil. 2004 yılında Türkiye’den sonra aday olan ülkelere bakarsak bugün ekonomik krizle uğraşıyorlar. Türkiye’de demokrasi ve insan haklarının eksik olduğunu belirtiyorlar. Diğer Avrupalı ülkeler ile bizim ülkemize farklı tavır sergileniyor. Bundan şu anlaşılıyor ki AB Türkiye’ye çifte standart uyguluyor. Biz AB’nin bu oyalamalarından usandık. 1999 Helsinki zirvesinde bize adaylık statüsü verdiler hala oyalıyorlar. AB Türkiye’ye tarafsız bakamıyor. Ermenilerle sorun var, protokol imzalanacak dendi onu da yaptık. Kıbrıs’ta referanduma gidilecek dendi onu da yaptık ama yine suçlu ülke Türkiye oluyor. Söz konusu enerji politikaları olduğu zaman o zaman Avrupalı diplomatlarımız ‘Türkiye’ye ihtiyacımız var.’ diyor. Türkiye senin ihtiyacın olduğun zaman kapısını çalacağın bir ülke değil. 1997’de adaylık işini ağzına almazken 1999 ‘da adaylık verdi. Bunun arkasındaki sebep şudur, o zaman Kıbrıs’ında AB’ye tam üyeliği söz konusuydu. 1960 Kıbrıs Anayasası’nda ‘Türkiye ve Yunanistan’ın olmadığı hiçbir uluslar arası örgüte Kıbrıs üye olamaz’ maddesi vardır. Kıbrıs’ın tam üyeliği için Türkiye’yi ikna ettiler ve Kıbrıs’ın önü açıldı.

Bir ülke AB’ye üyelik için müzakerelere başladığında müzakere sonucu ve katılım anlaşmasıyla ilgili bir tarih verilir, Türkiye için bir gün verilmemiş ve ucu açık olduğu belirtilmiştir. Bu hiçbir ülkeye uygulamadığı bir kriterdir. Bunun bahanesi de, daha önceki genişlemelerde demokrasisini tamamlamamış ülkelere tarih verdiklerini ve yanlış yaptıklarını bahane etmişlerdir. Böyle giderse Başbakanımızın da dediği gibi artık nişan atma durumuna getirecekler.

En son gelişme olarak Avrupa’ya vizesiz Avrupa’ya seyahat hikayesi var. Bu vizesiz seyahat kimleri kapsayacak? Arkasına da ekliyor ‘Gelir Kabul anlaşmasını imzalayacaksınız’ diye. Biz bu hatayı Çiller zamanında Gümrük Birliği’nde yaptık. Gümrük Birliği’nde olduğumuz için AB kararlarına uymak zorundayız. Normalde Türk mallarının Avrupa sınırlarından kotasız girme izni olması gerekiyor. Bundan hala sıkıntı yaşıyoruz. İş adamlarımız, fuarlara gidenler hala vize sıkıntısı çekiyor. Bu anlaşmayı imzalarsak bize 3 sene içinde serbest dolaşım izni verebileceklerini söylüyorlar. Artık sivil toplum örgütleriyle, vatandaşlar ve diplomatlar olarak Avrupa ile yaptığımız her adıma dikkat etmeliyiz. Türkiye’yi avutabilmek için büyük ihtimalle iş adamlarına, öğrencilere, fuarları gezmeye gidenlere bir kolaylık sağlayacaklar onun haricinde kimseye serbest dolaşım hakkını vermeyecekler. Bunlara bizi temsil eden diplomatlarımızın dikkat etmesi gerekir.” Betül SÖNMEZER



E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir