“Türkiye Avrupa’da 1’inci Sırada”

İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürü Alparslan Dankaz, İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü’nün çalışmaları, 2013 yılında yapılanlar ve 2014 yılında yapılması planlananlar hakkında gazetemize açıklamalarda bulundu. Dankaz, insanların yemeden ayakta duramayacağını fakat israf boyutunun çok fazla olduğunu belirtti.

 

“İsraf ciddi rakamlara ulaştı”

 

Dankaz “Tarım geçmişte de önemliydi yarın da önemli olacak. Türkiye’de ekmekte, yemekte yapılan israflar ciddi rakamlara ulaştı. Türkiye’nin 1 aylık tüm ihtiyacını israf edilenler karşılıyor. Biz Tarım Bakanlığı olarak artık sadece patates yetiştirmek buğday yetiştirmek gibi şeyler yapmıyoruz. Bunun ötesinde insanları bilinçlendirmeye de çalışıyoruz. Köylerimize geçtiğimiz zamanlar düzenlediğimiz kurslarda ev hanımlarına yönelik çalışmalarda bayat ekmekleri değerlendirmeyle ilgili bilgiler veriyoruz. Onlara bayat ekmekle yapabilecekleri yemeklerin tatlıların tariflerini veriyoruz.

 

‘Türkiye Avrupa’da 1’inci sırada’

 

Tabi ki tarım artık stratejik bir değere doğru gelmeye başladı. Ülkemizde şu anda tarımsal hasıla açısından Avrupa’da 1’inci sırada, dünyada 7’nci sırada. Biz ciddi manada artık üretir olduk. Belki çiftçi sayımız azalıyor ama işi bilinçli ve büyük yapan insanlar devreye girdi. Yani bu işe bir sektör, bir para kazanmak için sadece geçim kaynağı, kendi karnını doyurmak maksadıyla değil ciddi manada para kazanmak vasıtasıyla giren insanlar var. Bizim coğrafyamızdaki toprakların çok bölünmüş olması büyük çiftçileri belki engelliyor ama bunları satın alarak toplulaştıran, bir araya getiren insanlar da var. Kulaklarımıza da geliyor. Tabi coğrafyası müsait olan Orta Anadolu’daki tek kişiye ait bin 500-2 bin dönümlük elma bahçeleri var. 2 bin dönüm bir elma bahçesi dediğiniz zaman çok ciddi bir üretim potansiyeli. Bu sadece orada o kişiye ait. Bir başkası da var aynı şekilde onları yapan, o zaman kişinin pazarlama problemi olmuyor.

 

‘Pazarlama sorunu hala aşılmadı’

 

Bugün çiftçimiz son yıllarda yaptığımız kaliteli tohum verme, tohuma destek verme, hayvancılığa destek verme gibi çalışmalarımızla üretimdeki sorunu aştı. Ancak pazarlamadaki sorun henüz aşılmadı. Bu pazarlamadaki sorun ise tek başına Tarım Bakanlığı’nın aşabileceği bir problem değil. Bunu artık Sanayi Ticaret Bakanlığı’yla, Gümrük Sanayi ve Teknoloji, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’yla koordine olmamız lazım. Ticaret odaları, borsalar, birlikler bunlarla entegre olmalıyız. Bizim kurmuş olduğumuz kooperatifleri yöneten çiftçilerimiz kendi kooperatif üyesi ve köylüsü. Eğer içlerinde okumuş ve bilinç yoksa büyüyemiyorlar sadece küçük çaptaki pazarlamalarla devam ediyorlar. Her ne kadar bunlarla alakalı gerekli eğitimleri versek de, gerekli çalışmaları yapsak da sizin insan yapınız da insan sayınızda ve kazandığı parayla doğrudan orantılı. İlimizde maalesef herkesin bir emekli maaşlı olduğu için, buna belki maalesef dememekte lazım, işçi emeklisi olduğu için geçmişte çalışmış maaşı var, ‘Tarlalar olursa olur. Nasıl olsa maaşım var.’ diyor. Ama ziraatçılık bu değil. Yani senenin bazı günlerinde tarlada yoksan o sene olmasan da olur. Çiftçilik aslında canı istediğinde tarlaya gidip ekin atıp gelip tohum atıp gelip ağaçları budamak şeklinde değil. Her şeyin bir tarım planı var, takvimi var. Dağıttığımız ajandalarımız var bizim. Çiftçilere, önder kişilere verdiğimiz ajandalarımızda tarım takvimimiz, neler yapılacağı yazar. Nasıl bir muhasebeci ayın 30’undaki KDV’nin atlanmaması gerektiğini çok iyi biliyorsa esnafa öğretiyorsa biz de çiftçilere bunu öğretmeye çalışıyoruz. Ama arazisi küçükse ve çok fazla para kazanmıyorsa bunu önemsemiyor, ikinci bir iş gibi görüyor. İlimizde de yavaş yavaş büyük yatırımlar başladı. Büyük olduğu takdirde kazanması da kolay. Çevreye örnek oluyor. İnşallah ilimizde de tarımı işletmecilik olarak değerlendiren insanların sayısını artmasını istiyoruz ve para kazanmalarını istiyoruz.” diye konuştu.

 

“İnsanlar yetiştirdiklerimizle besleniyor buna göre hasta oluyor ya da olmuyor”

 

Gıda güvenliğiyle ilgili çalışmalarından da söz eden Dankaz, bu konunun oldukça önemli olduğunu söyledi. Dankaz konuşmasını şöyle sürdürdü:

“İnsanlarımızla alakalı gıda güvenliğinde çok önemli şeyler artık gündeme geldi. Bu tek başına doktorla, hastaneyle sağlanacak bir şey değil. Bunun için artık biz de etkin bir rol aldığımızı düşünüyoruz. Zira yetiştirdiğimizden insanlar besleniyorlar. Buna göre ya hasta oluyorlar ya sağlıklı besleniyorlar. Bunun üzerine çeşitli eğitim çalışmaları yaptık. Eğitim sezonunun başında Milli Eğitim Müdürlüğümüz, Halk Sağlığı Müdürlüğümüzle beraber tüm okul kantinlerinde görev alan personel, onlardan sorumlu personel ve okul müdürlerinin olduğu öyle bir toplantı yaptık ve bu toplantıda gıdanın önemi, güvenliğinin önemi, hangi kurum hangi işin neresinde bunlar anlatıldı. Bununla alakalı gıda güvenliğini ilkokul çocuklarında küçük yaştan itibaren hafızaya ve bilince girmesi açısından, yanlış algıların doğrularını daha küçük yaştan başlatmak için bir çalışma yapılmıştı.  Bir ürün nasıl alınır? İlkokul 3’e giden bir çocuğa kantinden alırken neye bakıyorsun diye sordum. Son kullanma tarihine ve TSE belgesi olup olmadığına baktığını söyledi. Demek ki verilen eğitimler boşa gitmiyor. Mutlaka bu seviyede algılamaya girdiği zaman insanlarımız artık sorgulayıcı olacak.

 

‘982 işyeri denetlendi’

 

2011 yılında biz toplamda 563 işyerini denetlemişiz. Geçtiğimiz 2012 yılında bu rakamı arkadaşlarla oturduk konuştuk. 751’e çıktı bu rakam. Toplam denetlenen işyerleri, satış yerleri ve toplu tüketim yerleri olmak üzere 2012 yılında 751’di. Yaklaşık % 40 civarında artışımız söz konusu olmuştu. Çünkü insan sağlığı önemli. 2013 yılının sonuna doğru geldiğimizde ise arkadaşlarımızla oturup bir hedef koymuştuk  750’den 1000’e çıkarmak için. Şimdi biraz düşüyor gibi gözükse de aslında düşmüyor. Çünkü bir önceki sayımızda biz 220 işyeri arttırmışız bu sene ise hedefimize 250 işyeri artırmayı koymuşuz. Sayı çoğalıyor ama oran diğeri yüksek olduğu için az gözüküyor. Denetimler öyle kolay şeyler de değil. İnsanlar denetimler sonrasında cezai işlem gördükleri zaman mutlaka rahatsız oluyorlar. Ama bizim de vazifemiz insanlara sağlıklı ve gıdalı şeyleri yedirmek. Şu ana kadar olan sayımız 982 işyeri. 2013 yılının Aralık ayı sonucunu almadık henüz. Hedefimiz 1000’di, 982’deymişiz. Yaklaştığımızın göstergesi. Tabi bu sadece bizzat denetime gittiklerimiz. Ara ara işyerlerimize bilgilendirme amaçlı gidiyoruz ama bunlar denetlemeden sayılmıyor. Bir hata gördüysek bunu düzeltmesi konusunda vatandaşı uyarıyoruz bu denetimden sayılmıyor. Çünkü denetime gitmenin biz de belirli bir maliyeti olduğu gibi belirli bir sayısı da var. Bugün sizler de bir sivil işletmesiniz ben canımın istediği zaman her işletmeye denetime gidemem. Bu sefer arada insanların arasında gayri ahlaki ilişkiler olabilir. ‘Ben buna kızdım hadi sürekli gideyim ona.’ Hayır, bizim yeni yeni gıda güvenliği bilgi sistemimizdeki kayıtlı işletmelere hangi sıklıkla denetime gideceğimiz yazıyor. Bugün denetim yaptık iyi çıktıysa bilgisayar o işletmenin risk derecesine göre kendisi bir dahaki denetim tarihini belirliyor. Ancak şikayet olduğu takdirde biz tekrar şikayet üzerine gidip bakabiliyoruz.

 

32 işyerine 188 bin 500 TL ceza

 

Alo 174 hattını da tabi ki bu maksatla çalıştırıyoruz. Alo 174 hattından şikayetler daha seri gidip daha hızlı işlem yapmaya çalışıyoruz. Olay kaybolmadan yapılsın diye. Tabi 32 işyerine de 188 bin 500 TL para cezası uygulandı bu yıl içerisinde. Bunların içerisinde farklı sektörler var. Bu yüzden çalışma arkadaşlarımı ben tebrik ediyorum zira verilen hedefler için koşturarak çalışıyorlar. 3-4 arkadaşla çalışıyoruz biz çok fazla gıda ekibimiz yok. Çünkü Bilecik’te personel sıkıntısı zaten hat safhada. Birçok kurumda da belki öyle ama biz de biraz daha farklı. Gıda eğitimi almamış veya gıdayla ilgili denetleme kursu almamış bir insan kesinlikle denetime çıkamaz. Tek başına çıkamaz en az 2 kişi olacaklar. Böyle bir sistemle çıkıldığı için ekibimiz az. Osmaneli, Bozüyük ve Söğüt’te şu anda gıda ekiplerimiz var. O ilçelerimiz sadece satış ve toplu tüketim yerlerini denetleme yetkisine sahip. Geldiğimizde yetki devri yapmıştık. Zaten bundaki rahatlama oldu. Yetki devri yaparak ilçedeki arkadaşlarımızı da harekete geçirmiş olduk. Biz de her şeye buradan koşmak zorunda kalmıyoruz o zaman. Buradaki arkadaşlar da daha verimli çalışıyorlar. Yıl içerisinde de 155 yerden numune aldık. Numunelerimiz sonucunda tabi hatalı çıkanlara ceza kestik. Bunun içerisinde demek ki 32 çok yüksek bir rakam değil. Bunun daha da aşağıya düşeceği zamanları bekliyoruz. Zaten bu 32’de şikayet anında görerek yapılanlardır. Bir kısmı da bizim rutin denetimlerde aldığımız ve problem çıkmış numunelerdir.

 

Son başvuru 31 Aralık

 

Bilecik’te işyeri sayısı bin 840. Biz geçen yıldan itibaren bunları kaydetmeye başladık. Bu yıl 31 Aralık 2013 kayıtlı olmayan işletmelerin kayıt olmaları için son tarih. Tabi bakanlığımız veya üst amirlerimizce uzatılmadığı ve değişmediği takdirde. O tarihten sonra gelenlerin kayıtları cezalı olarak yapılacak. Yeni işyerleri değil de açık olduğu halde bize kayıt yaptırmamış olanlar için geçerli tabi. İsterse belediyeye kayıt yaptırmış olsun. Ama yeterli değil. Belediyeye kayıt yaptırmış insanlar, ruhsat almış insanlar, köylerde İl Özel İdaresi’ne kayıt yaptırmış ruhsatını almış insanlar 3 ay içerisinde kurumumuza başvurmak zorunda. Gıda güvenliği kayıt sistemine kaydolmak zorunda. Zira takibi o şekilde yapılabilecek.

 

‘Ürün geciktirme cezası uyguluyoruz’

 

Bir de pazara çıkmadan önce yapmış olduğumuz yine gıdayla ilgili denetimler var. Bu denetimlerde Bitkisel Üretim Şubemiz de tarladayken, henüz ürün halindeyken, toplanmadan, hasat edilmeden önce alıyor. Bunların sayısı bakanlık tarafından belirleniyor. Hangi üründen ne kadar alacağımız belirleniyor ve gönderiyoruz. Çok şükür bu yok denecek kadar az. Aldığımız 16 numunenin 2’sinde kalıntı çıktı. Onlara ceza yazdık. Bekletiyorsunuz ürün geciktirme uyguluyorsunuz. O ürün ceza yazdığınızda piyasaya gitmiyor. Biz hasat geciktirme uyguluyoruz. Her ilacın atıldıktan sonra belirli gün süresi içerisinde üzerinden atıyor. Zehir etkisini atıyor. İnsanların yiyebileceği pozisyona geliyor. O günü beklettik. Ondan sonra hasat ettiriyoruz. Tüm Türkiye çapında ise yaklaşık % 60’lara varan oranda kalıntı artık görülmemeye başladı. Zira tüm ulusal marketlerden, yerel marketlerden biz numune alıyoruz.”

 

“Bu bölgede her türlü ürün üretilebilir”

 

Çok geniş bir çalışma alanına sahip olduklarını kaydeden Dankaz, bu durumun kendilerini yorduğunu fakat bölgenin çok güzel avantajları olduğunu ve bunları değerlendirmeye çalıştıklarını belirtti. Dankaz, “Havada uçandan denizde yüzenden hepsinden mesulüz. Kuşlar sorumluluk alanımızda. Bir kuş gribi çıkar doğadaki bizim tavuklarımıza zarar verir. Sudaki balıklar su ürünleri grubuna girer. Arılar havada uçar bizim alanımızda. Toprağın altındakilerden tutun üstündekilere kadar, gıdadan tutun eğitime kadar geniş bir alan. Ama bölgemizin çok güzel avantajları var. Farklı bir coğrafi yapıya sahip olması avantajları olumlu değerlendirmek adına neler yapılabilir diye düşünüyoruz. Düzgün işletmeler kurulduğu, farklı rakımlarda farklı basamaklarda kurulduğu takdirde yılın yaklaşık 8-9 ayında burada her ürün üretilebilir. O bittiği zaman diğer bölge başlar. Tarım Bakanlığı’nın böyle bir organizasyon yapma yetkisi, zorunlu bir yetkisi yok. Çiftçi istediğini üretmekte serbest. Tarım arazileri projemiz var desteklemeye de kısmen girdik. ‘Ben bu havzada bunu destekliyorum, şu havzada şunu destekliyorum’ diyerek birkaç tane alternatifimiz var. Ancak bunu ekemezsin diyerek belirli başlı ürünlerin başında öyle kota yok. Haşhaş var ülkemizde yasak olan şeylerden, pancar kotalı ekimde.” şeklinde konuştu.

 

“Biz üniversite ile çiftçi arasında köprüyüz”

 

2014 yılı çalışmaları ile ilgili de bilgiler veren Dankaz, “Bağlar Osmaneli bölgesi hariç eski tip yer sistemi bağ ve verimleri düşük. Bu  bağları hiç ayarını, sistemini bozmadan yüksek askı sistemine almak, telli sisteme almak ve verimlerini % 200’e kadar varan artışlara dayamayarak şu an üzümlerde 600-700 kg olan verimi 2 tona kadar yaklaştırmayı amaçlıyoruz. Bu çiftçimize ciddi kazanç sağlayacaktır. Üniversitemizde artık Tarım Teknolojileri ve Bilimleri Fakültesi açıldı. Buraya yeni hocalarımız gelmeye başladı. Onlarla birlikte hareket ederek üniversitenin son çözümlerini almak hem de çiftçimize ulaştırmayı hedefliyoruz. Üniversite ve çiftçi arasında köprüyüz biz. Üniversite çiftçiye gidemez. Anlatımdaki yaklaşımda vardır. Birisi akademik bir dille konuşur diğeri köydeki uygulamayla alakalı dille konuşur. İletişim kaynaklı. Bunun için biz aracı kurumuzdur. Üniversitemizin Dekanı Fahrettin Altay hocamızla beraber il ve ilçe tarımına neler yapabiliriz diye oturup konuşuyoruz. Çaltı’da 1. Sera Günleri isimli fuar düzenlemiştik. Bizzat yerinde görsün insanlar istiyoruz, ayağına kadar gelsin. Herkes fuarlara gitmiyor, gidemiyor. İşi var, gücü var. Bazen Bilecik’e bile inmeyen insanlar var. Söğüt’te işini görüyor, dönüyor. Onlar için orada öyle küçük çaplı bir organizasyon yapmıştık. Akabinde Antalya’daki DomatExpo fuarına götürdük. Gittiğimiz ilçenin 50 bin dönüm serası var. Domatesi o kadar çok renk, şekiller ve büyüklüklerde üretiyorlar ki herkesin alıcısı ayrı. Tek tip değil. Tek tip olmadığı için de insanlar farklı fiyatlardan kazanıyorlar. Gelir seviyesi yüksek. Artık ihracat konumuna gelmiş vaziyette.

 

‘İstanbul pazarının lüks bölgelerine talibiz’

 

Biz iç pazarda da güzel para kazanan bir bölgeyiz. İstanbul çok yakın. Buraya Antalya 500 km. Biz İstanbul pazarının lüks bölgelerine talibiz. O da aşağı yukarı ihracata yakın fiyatları yakalar. Bursa pazarına talibiz. Bursa domatesçi ama dönemleri farklı. Onlardaki seracılık bizim gibi değil. Onlar açık sistemle yapıyorlar. Biz seralarımızla o dönemlere talibiz ve biyoteknik mücadele hem biyolojik hem de teknik ikisini birleştirerek ilaç kullanımını en aza indirerek, hata yapmadan.

 

‘Ürün varsa pazar kendiliğinden oluşur’

 

Bugün Osmaneli-Mekece tarafına geçtiğimizde Osmaneli de bizim ilçemiz ama çiftçimizin aklı gözündedir. Görmeden yapmaz. O tarafa geçip görüp de biraz kendini genç hisseden varsa maalesef çiftçi grubumuz yaşlı. Ruhu genç olan, para harcayan kişileri, bu bölgeleri aktif hale getirmek istiyoruz. Bazı ürünlerde de sektörel kümelenme tarzında ürün kümelenmesi yaptırmak istiyoruz. Gölpazarı’nda cevizle alakalı özel bölgeler oluşturmak, merkezin bazı bölgelerinde kirazla alakalı özel bölgeler oluşturmak, üzümle alakalı bölgeler oluşturmayı istiyoruz. Zira pazarın olması çok ürün olmasına bağlıdır. Ürün varsa pazar kendiliğinden oluşur, yoksa oluşmaz. ZEYNEP KILBAHRİ



E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir