“TÜRKİYE’DE ZEYTİNE DE YER VAR, KALKINMA HAMLESİNE GEREKLİ FABRİKALARA DA YER VAR”

ERDOĞAN; Manisa'nın Soma İlçesi Yırca kö-yünde geçtiğimiz günlerde kesilen 6 bin adet zeytin ağaçlarıyla ilgili görüşlerini, ilimizdeki zeytin yetişen bölgeleri, zeytinin ve zeytin yağının ülkemiz ekonomisine katkılarını, zeytinin tarihçesini, ilimizdeki çevre sorunlarını gazetemiz muhabiri Erhan Toka'ya anlattı. Erdoğan “Zeytin tarihi çok eskilere giden, hatta Mezopotamya'daki o derin uygarlıklara Asurlara, Sümerlere giden bir bitki. Bunu İbni Haldun, sosyolojinin kurucusu bilgin adam şöyle bir tanım yapıyor, insanlar ve toplumlar yaşadıkları coğrafyaya benzerler diyor.” ifadelerini kullanarak Toka'nın sorularını cevapladı.


Erhan Toka: “Bilecik TEMA Vakfı  İl Temsilcisi Ferruh Erdoğan ağabeyimizle birlikteyiz. Öncelikle hoş geldin ağabey. Ülkemizde çok sıcak olan gündem maddelerinden bir tanesi Manisa'nın Soma ilçesi Yırca köyünde 6 bin zeytin ağacının iş makineleri ile kesilmesinin ardından malum Danıştay'ın yürütmeyi durdurma kararı vermesi, bununla paralel olarak termik santral yapılacak olması ülke gündeminin baş meseleleri arasında. Sizde Tema'cısınız, bu konu ile ilgili görüşlerinizi almak istiyoruz.”

“Deniz seviyesinden 500 metre rakıma kadar Bilecik'te uygun alanlarda zeytinlik yapılmakta”

Ferruh Erdoğan: “Tema vakfı il temsilcisi olarak yürürlükte bulunan 3573 sayılı Zeytin ya-sasıyla ilgili ilimiz için fazla söyleyeceğimiz bir şey yok. Ancak ilimizde de zeytin alanları genişletiliyor. Örneğin deniz seviyesinden 500 metre rakıma kadar Bilecik'te uygun alanlarda zeytinlik yapılmakta. Bunların başında Bayırköy, Vezirhan, Osmaneli, Osmaneli'nin Düzmeşe köyü, Sakarya nehrinin kenarlarında ve 500 metre rakıma kadar olan alanlarda zeytinlik alanları yapılmakta ve geniş alanlar meydana gelmektedir.  Bu konuya yeniden Bilecik konusunda döneceğiz.  İsterseniz yine Yırca mahallesindeki zeytinlerin talan edilmesi konusuna dönelim.

“Dünya tarihi bu topraklarda belirlenmiş ya da derin izler bırakmış”

Zeytin tarihi çok eskilere giden, hatta Mezopotamya'daki o derin uygarlıklara Asurlara, Sümerlere giden bir bitki. Bunu İbni Haldun, sosyolojinin kurucusu bilgin adam şöyle bir tanım yapıyor, insanlar ve toplumlar yaşadıkları coğrafyaya benzerler diyor. Anadolu toprakları insanlığın en eski kadim uygarlıkların kurulduğu doğu ve batı arasında sentezlerin ortaya çıktığı topraklardır. Bu arada şunu tırnak içinde belirtmek boynumuzun borcu çünkü bu metinlerin bir bölümünü ulusal zeytinyağı konseyi yönetim kurulu kurucu üyelerinden Sayın Murat Narin'in ulusal gazetelerimizden birinde yayınlamış olduğu röportajdan esinlenerek alıntılar yapıyoruz. Çünkü bu işi profesyonelce yürüttüğü için, ben ziraat yüksek mühendisi olmama rağmen uzman kişi olarak onu gördüm ve ondan alıntıları doğru buluyorum ve katılıyorum. Dünya tarihi bu topraklarda belirlenmiş ya da derin izler bırakmış. İş-te bütün bu sürecin yol arkadaşı zeytin ağacı ve onun ortaya çıkardığı kültür ve yaşam biçimi yukarı Mezopotamya, bugünkü güney Anadolu bölgesi ülkemizde başladığı yolculuğu bütün Akdeniz çanağı içinde devam ettirmiştir. Devam edersek İspanya, Yunanistan, Tunus, İtalya'ya ka-dar bütün zeytinci ülkelerin kültürel benzerlikleri dün olduğu kadar bugünde dünya  barışı ve halklarının kardeşliğinin ortak paydası zeytin ağacıdır. Burada sosyoloji ve tarih kısmını özetlemiş oluyoruz.
Acaba zeytin ağacı uygarlığın ölçütümüdür? Evet.
İspanya'dan Yunanistan'a, Tunus'tan bütün zeytinci ülkelerin Türkiye'de dahil kültürel benzerliklerin dün olduğu gibi bugünde dünya barışı ve halklarının kardeşliğinin ortak paydası zeytin ağacıdır. Bu konuyu üzerine basa basa ve altını çizerek okuyucularımıza bildirmek boynumuzun borcudur. Ancak tabi bu kadar önemli, halkların kardeşliğinin paydası olan bir bitki maalesef bizim ülkemizde 2000'li yıllardan sonra aşağı yukarı 2 yılda bir zeytine karşı savaş açan maden ve enerji lobilerinin dediğini iki etmeyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Zeytin yasası altıncı defadır değiş-tirilmeye çalışılıyor. Her seferinde milyonlarca zeytinin haklı direnciyle zeytin yasası değişiklik girişimi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından oy birliği ile reddedildi. Hizmette kusur etmeyen yürütme zeytin yasasına aykırı olarak zeytin yönetmenliğini değiştirdi. Yasa değişiklik is-teklerinde yazdıklarında bu sefer TBMM'yi bay-pas ederek yönetmenlik değişikliği ile yaptılar.

“Bu topluluk bu işi bırakmıyor ve davalarını açıyor kazanıyor”

Biz zeytinciler, yani Murat Narin ve onun savunduğu zeytin alanlarının sahipleri değiştirilen zeytin yasası yönetmenliğinin iptali ve yürütmenin durdurulması için Danıştay'a açtığımız davaları kazandık. Demek ki bu topluluk bu işi bırakmıyor ve davalarını açıyor kazanıyor.  Yüksek mahkeme, dikkatinizi çekiyorum yasaya karşı yasayı yok hükmünde sayacak yönetmelik yapılamaz diyerek kararını verdi ve zeytin yasasına uygun önceki normal yönetmelik bugün yürürlüktedir. Bu karar aslında TBMM'nin 5 kez oy birliği ile verdiği kararı ihlal etmeye kalkmış Tarım Bakanlığı kötü niyetli bir uygulama yapmakla gerçekte suç işlemiş gibi oluyordu. İptal edilen yö-netmeliğe dayalı olarak ve öncesinde verilmiş sayısız işletme var alanlarda. Maden için ve diğer yapılacak sanayi yatırımlar için.

“Hukuk devletinde yapanın yanına kar kalması gibi bir kural olmamalıdır”

Yırca'da yasadışı aldığı yönetmelikle aldığı izine dayanarak işlemleri yaptığını söyleyen 6000 zeytin ağacının katili olarak gördüğümüz şirkete fırsat veren yürütmenin uygulamalarıdır. Yönetmeliğin değişikliğinden Danıştay'ın iptaline kadar olan dönemde idarenin iptal ettiği yönetmeliğe dayanarak verdiği bütün izin ve ruhsatlarda iptal edilmek zorundadır. Eski yö-netmelik yürürlükte olduğu için bu yeni yönetmeliğin bütün kararları iptal edilmiş oluyor. Hukuk devletinde yapanın yanına kar kalması gibi bir kural olmamalıdır. Buna ilişkin Türkiye'de hukukçular, baro, siyasi partiler, dernekler, kurum ve kuruluşlar bugüne yaptıklarından daha fazla konunun üzerine gitmeli ve hukukun etkin biçimde gereği yapılmalıdır. Bu talebimiz adaletin simgesi olarak zeytin ağacı adınadır.

“Yırca'daki olaya sahip çıktık ve sonuna kadar da devam edeceğiz”

Şöyle bir soruda akla geliyor. Tarım bakanlığının yapmış olduğu işlemler ve verdiği kararlarda çifte standart mı vardır? Maalesef olduğu gözleniyor. Artık vaziyeti idare edemez haldedir bakanlık. Yırca kararında tarım bakanı Mehdi Eker, Danıştay'a zeytin yasası gereği korunması yönünde görüş bildirdik derken sanki zeytin yasasını koruyor gibi görünmesi rolü çok sırıtıyor. Öte yandan TBMM Tarım Komisyonunda aynı tarım bakanlığı zeytin yasasına enerji ve maden lobilerinin isteğine uygun olarak da görüş bildiriyor. Burada tarihi ve sayısı bizde mahfuz. Tarımı koruması ve geliştirmesi gereken tarım bakanlığını ve bakanı bu ülke daha fazla taşımak zorunda değildir düşüncesindeyiz. Biz doğa severler ve Ziraat Yüksek Mühendisi olarak benim odam başta olmak üzere Yırca'daki olaya sahip çıktık ve sonuna kadar da devam edeceğiz. Nitekim ziraat mühendisleri odası o alanda dahil Yırca'nın yapacağı bütün zeytinliklerin fidanı ilaveten vereceğini söz vermiştir. Bununla da kalınmamış aldığımız bilgilere göre binlerce fidan Yırca köyü nevrine verilmesidir.

“3573 sayılı yasa Atatürk'ün emri ve iradesiyle ölümünden yıllar önce başlanılan çalışmaların sonucu olarak 1939 yılında çıkartılmıştır”

 Biz birazda tarım bakanlığının şuanda yü-rütmede tabi olduğu zeytin kanununun çok özetle geçmişine girelim. Çünkü bugün bizim anladığımız kadarıyla Atatürk'ün başlattığı bu hareketin bir rövanşı gibi, sanki o kanuna bir alerji varmış gibi bir tavır alındı. 3573 sayılı yasa Atatürk'ün emri ve iradesiyle ölümünden yıllar önce başlanılan çalışmaların sonucu olarak 1939 yılında çıkartılmıştır. Bu benim aynı zamanda doğum yılımdır. Yani bu yasa bizler kadar eskidir. Bu yasanın arkasından da 1995 yılında ise değişiklik yaparak yeşillik alanların korunmasını öngören o ünlü, zeytinciler ve bizim için ünlü 20 maddelik bir ekleme yapıldı. Yapılan değişiklik 4086 sayılı yasa ile oluştu. Değişiklik yapılmasına öncülük eden dönemin milletvekilleri zeytincilerin istisnasız saygıyla andıkları merhum Melih Pamukçuoğlu'dur. Bu kişileri hürmetle anıyoruz ve Melih Pamukçuoğlu şuanda nur içinde yatsın, geçmişte bunu öyle sağa kazığa bağlamışlar ki mecliste bu kanunun üzerinde çalışmalar yapılmış 6 defa meclis bu kanunu reddetmiştir. Dikkatinizi çekeriz meclis tek bir partiden oluşmuyor, 3 tane parti grubu var. Demek ki 3 parti grubu da bu kanunun önemini idrak etmiş.

“Prof. Dr. Canan Karatay'ın belirttiği gibi “eğer zeytinle uğraşıyorsanız İŞİD kadar teröristlik yapıyorsunuz” demektedir”

 Edremit körfezinde yer alan Hazan ilçesi Büyükdere adlı köyde işletilecek altın madeninin et-kilerinin görülmesiyle bu değişiklik yapılmış o dönemde işin içinde ve milletvekili olan bazı isimler, zeytine karşı kan davası o gün bugündür çeşitli kılıklarda sürdürülüyor. Biz bunun kan davası olduğunu iddiasından vazgeçelim demokratik bir ülkede artık yasaların TBMM'de üretici çığlıklarını dikkate alarak ülkenin çok stratejik hem tarımsal hem gıda güvenliği yönünden bir ürün olan zeytine karşı kesinlikle hınçlı değil, bilinçli akıllı hareket etmek zorundayız. Çünkü torunlarımızın geleceği, insanların geleceği de Prof. Dr. Canan Karatay'ın belirttiği gibi “eğer zeytinle uğraşıyorsanız İŞİD kadar teröristlik yapıyorsunuz” demektedir. Nitekim yazının devamında bu da görülüyor.

“Madenciler ve lobileri devamlı zeytin yasası bu ülkenin kalkınmasının önünde engel demektedirler”

Şimdi burada zeytine karşı bir rant hesapları olduğu görüşündeyiz, vaziyet onu göster. Nitekim hükümette görevli başbakan yardımcısı Bülent  Arınç yasa çok eski dağ taş zeytin derken aklının arka planda söylediğini gizleyemiyor. Sanki çok haklıymış gibi Gemlik deprem bölgesi, kendi depreme dayanaklı zeytin yazısı engel olduğu için getiremiyoruz diyor. Size söyleyecek söz yok, insaf demekten başka ne diyebiliriz. Bugüne kadar defalarca madenciler zeytin yasası bu ülkenin kalkınmasının önünde engel dediler. Çok enteresan bir şey, devamlı aynı şeyi tekrar ediyorlar. Madenciler ve lobileri devamlı zeytin yasası bu ülkenin kalkınmasının önünde engel demektedirler. Sanki bütün dağ, taş, toprak, arazi bitti sadece zeytinlerin olduğu alanlar kaldı. Mümkün mü 776 bin km kare alanı olan Türkiye'de zeytine de yer var, kalkınma hamlesine gerekli fabrikalara da yer var. Kaldı ki şahsen bende eski bir fabrika işleticisiyim. Sanayi ve fabrikaya hiçbirimizin karşı durmaya hakkı yok ama tarımsal alanları da tarım dışı kullanmaya kimsenin hakkı yok. Biz diyoruz ki şimdi zeytin alanlarına saldıranlara, siz ağ-zınızdaki baklayı çıkarın, eveleyip gevelemeyin.  Oturup iki çeşme ağlaması gereken 6 bin zeytin ağacının katilidir, katilleridir. Neden biliyor musunuz? Orada anaları ağlattınız için. Milletin anasına küfredenlerin kasalarını doldurdukları için, elinizden gelen her şeyi yaptığınız için pişmanlık getirin ve oturun siz ağlayın. O analar ağlamasın. Var olduğunu söylüyorsanız vicdanlarınıza karşı nedamet getirip o ışık ki benim suretimdir, zeytine andolsun diyen tanrının buyurundan sizde kaçmayın.

“Bu ülkenin ve dünyanın zeytincileri ve zeytin duyarlı yurttaşları her yıl 7 Kasım tarihinde şafak vakti 6 bin zeytin şehidimizi anmak için Yırca köyünde olacaklar, unutmayacağız”

 Demek ki tanrının buyruna dahi bunlar buyurmuyor. Ne diyor? Çünkü tanrı o ışık ki benim suretimdir. Zeytine andolsun diyen tanrı buyrunun içinizden inanarak oturup ağlayın. Bırakın daha fazla dağ taşta tanrının suretleri olsun, nedamet getirin, görevinizin gereğini yapın ve zeytin yasasının emrine uygun olarak tahrik edilen zeytinlikleri geliştirmek ve korumak üzere Manisa Tarım İl Müdürlüğü'nün derhal görevinde o bar-barların söktüğü zeytin ağaçlarını bedelsiz olarak her türlü masrafında karşılayarak devralın, gidip devlet dikmeli ve tahrip edildiği zeytinlikleri yeniden ihya etmeli.
Bundan sonra ülkemizde yal-nızca anzaklar şafak hainliği yapmayacaklar, bu ülkenin ve dünyanın zeytincileri ve zeytin duyarlı yurttaşları her yıl 7 Kasım tarihinde şafak vakti 6 bin zeytin şehidimizi anmak için Yırca köyünde olacaklar, unutmayacağız.
Bu arada şunu da iftiharla, gururla söylüyoruz. Gerek gazetelerde okuduğunuz gibi, gerek Ziraat Mühendisleri odamızın teşrifleriyle, gerekse TEMA İl Temsilcilerimizin bize verdikleri bilgilerle sivil toplum kuruluşu gençler günlerce Yırca mertebesinde yatmışlar, evlerinde konuk etmişler ve Yırca köylerinin, muhtarında ifadesinden anlıyoruz ki “o gençler terörist evinizde yatırmayın, almayın, bunlar sizi tahrik etmeye geldiler” demelerine rağmen o aydın köylü bu gençleri bağırlarına basıyor  ve mücadeleyi onlarla birlikte veriyor. Şu anda yine o gençler orada devamlı bulunuyorlar ve nöbet tutuyorlar, zeytini de bek-liyorlar. Keşke bizde o zeytin nöbetine gidebilseydik.


Toka: Zeytinin ve zeytin yağının ülke ekonomisine katkıları ne kadardır?
“Dünya üzerinde zeytinin ekonomisi aynı zamanda gıda güvenliği ve sağlık açısından da ekonomisinin ötesinde bir yararı olduğu söyleniyor”
Erdoğan: Zeytin yağı Anadolu medeniyetinin, uygarlığının temelinde olan bir ekonomik bitki ve aynı zamanda şifali bir bitki. Dünya üzerinde zeytinin ekonomisi aynı zamanda gıda güvenliği ve sağlık açısından da ekonomisinin ötesinde bir ya-rarı olduğu söyleniyor. Nitekim sayın Prof.'müz Canan Karatay'da aynı şekilde zeytin yağı yiyenlerin kesinlikle birçok hastalığa yakalanmayacağını, kat damar hastalıkları, böbrek hastalıkları, vitaminler ve hatta bugün tespit edilemeyen birçok mineral ve vitaminlerin içinde ol-duğunu iddia ediyorlar. Hele hele sızma zeytin yağının ısı işlem görmeden natürel olarak ya-pıldığında ilaçtan daha öte yararlı bir şey olduğu iddia ediliyor. Bugün Türkiye 800 bin ile 1 milyon ton üzerinde gıdalık yağ ihtiyacı var ve bunu ma-alesef yetmediği zaman ithal etmek durumunda kalıyoruz. Eğer bu zeytinlikler sökülmezse, ya-saya uyulursa ve bu yasaya uygun olduğundan başka daha zeytin alanlara yapılacak alanlar var. Aynı şu anda ki bir bayan belediye başkanının, Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu'nu iftiharla gururlandırıyoruz. Aynını şu anda Ege Bölgesinin ve Türkiye'nin en büyük yağ üretim bölgesi Aydın ve Türkiye'nin %40'ını burası üretiyor. İddiamız şu Ziraat Mühendisi Odası olarak ve sizlerle birlikte o birliklerle, ulusal zeytinyağcılarla beraber Türkiye 800 bin ton ile 1 mil-yon tona yakın zeytinyağını çıkarabildiği takdirde hem sağlık harcamalarında hem diğer gıda güvenliğin ve insan sağlığının devam ettirilmesi ve bahsettiğimiz gibi sağlığa ayrılan büyük bütçelerden kurtulacağı inancındayız. Bunun için biz Yunanistan'a, İtalya'ya elimizdeki bazı ham yağları kaçırıyoruz. Bizim işleyemediğimizi onlar işleyip dünya piyasalarına çıkarıyorlar.

“Türkiye'de adil gıda dağılımı yok, gelir dağılımı olmadığı için”

Bugün Türkiye isterse yılda, Bilecik'te akıllı modern teknolojik bir tarımla 800 bin tona, gerçi bunlar bir hayal rakam, bizim ülkemizin daha 400 bin tonlara anca yarısına kadar gelmiş rakamlar. Biz 800 bin tona ulaşacağını ve bu şifalı bitkinin yağının bütün ülkede hatta Ulusal Zeytinyağı bir-liklerinin devletimizin katkısıyla en ücra hanelere kadar belli uygun fiyatlarla şifalı bitkinin yağının ulaştırılmasını diliyoruz. Türkiye'de adil gıda dağılımı yok, gelir dağılımı olmadığı için. Dolayısıyla temel gıda maddesinden bir tanesi de zeytin ve yağ. Dolayısıyla biz diyoruz ki ağaçsı bitkilerden en iyi yağ Türkiye'de zeytin yağı ama dünyada Pal-miye yağı var. Bunlar yaygın ama bizim için Türkiye'de yer bitkisi olarak soyanın, ayçiçek yağının ve yağ bitkilerinin geliştirilmesi ama bundan daha üstün zeytin bitkisinin geliştirilerek Türkiye ekonomisinin yani Çin, Amerika bunlar ulaşamaz, çünkü iklimleri müsait değil. Bizde yarışacak Akdeniz ülkeleri. Biz onların hepsini sollar geçeriz ve büyük bir gelir kaynağı sağlarız. Bizi ticarette zeytin yağının belli miktarında oraya ihracata mecbur kılıyorlar Amerika. Dünya Ticaret örgütlerindeki hakim ülkelerin baskılarını kırmamız lazım. Biz hakimiz, önderiz diye çıkıyoruz, bir ba-kıyoruz biz yine altta kalmışız.
Bunun temelinde toprak yatıyor. Toprağı ve toprağın üzerindeki doğal yapıya, çevreye sahip çıkmazsak zaten karbon emisyonu ve arkasından küresel ısınma canımıza okuyacak. Zeytin bunun için önemli. Zeytin, orman çünkü her daim yaprağı yeşil kalan ağaç. Bu bize tanrının özel hediyesi. Hem ekonomi, hem şifa, her şeyde tanrının bize lütfu. Ben ekonomiden ziyade ve bu bitkinin insan sağlığı açısından gıda. Dolayısıyla eko-nomik bir bitkidir. Bugün artık ekonomi ticaretin bir parçası olmuştur, ayrılamaz.

“Zeytinin ekonomisi daha Bilecik'te gelişmiş değil”

Bilecik'te zeytini ele aldığımızda zeytinin ekonomisi daha Bilecik'te gelişmiş değil ama Bilecik bilhassa marjinal dediğimiz toprağın hem erozyondan koruyor hem toprağın değerlendirilmesi ve birim alandan fazla gelir sağlamak için zeytin bitkisinin bilhassa meyilli arazilerde, marjinal topraklarda yetiştirilmesi lazım. Bilecik'te buna Tarım İl Müdürlüğümüzün, sivil toplum kuruluşların, ziraat odalarının büyük önem vermesi gerekiyor ama biz Bilecik'te şunu görüyoruz. Sivil toplum örgütleri. 2 günde bir buluştuk, ondan sonra biraz daha gittik, ondan sonra bir dağıldık. Herkes kendi başının çaresine bakıyor. Bu ül-kenin genel durumunda da var. Bir kent konseyi diyoruz. Kent konseyi Belediye seçimlerinden sonra yok, adını anan yok. Ayıp oluyor. Bozüyük kent konseyini kurmuş, çalışıyor, biz Bilecik olarak daha.. Bilmiyorum ben duymadım, çağrılmadık. Sivil toplum kuruluşlarının önde olmadığı, baskın olmadığı ve karar merceğinin yanında olmadığı yerlerde çevre tahrip olur, akarsuları kirletilir, ormanı tahrip edilir. Bugün kurulan mar-jinal topraklar Bilecik'te gelmiyor. Niye gelmesin ki? Bilecik toprak fakiri. Bilecik'teki her toprağın korunması lazım.

“Önlem alınmıyor, ormanın içindeki fidanları, yeni yeşermekte olan fideleri tahrip ediyor”

Biz gelecekte daha geniş bir röportajla Bi-lecik'in çevre düzeni planının ne olduğu, nazım ihmal planının neden yapılmadığını, arazi kul-lanım planının yapılmadığı için toprak koruma kurumunun zor durumda olduğunu, Sakarya vadisinin ve Sakarya vadisi süren suların ve yer altı sularının kollanması, korunması gerektiğini bir gelecek röportajımızda da konuşabiliriz. Yine orman içinde bilhassa 800'e aşkın verilmiş ruhsat var. Bunların içinden en az yarısından fazlası faal ve aktif. Verilen alanların dışına çıkıldığı ve çıkıldığının yüksek meyilli yerlerde moloz ve taş parça mermerlerin meyiller aşağı sallandığı için önlem alınmadan ormanın içindeki fidanları, yeni yeşermekte olan fideleri tahrip ediyor ve öldürüyor. Biz bunları görüyoruz, söylüyoruz ama maalesef ilgilenilmiyor. Yetkililerde görüyor. Mesela daha ileriye gitmeye gerek yok. Gülümbe'nin en yüksek yerinden baksak o fabrikanın atıklarını göreceğiz. Öbür tarafta dağların, tepelerin aşağı doğru. Yenipazar, Kavacık  köyünün orası rezalet. Geçen gün oranın muhtarıyla karşılaştık, diyor ki “perişanız yazık oyup oyup duruyorlar” diyor.
CANER ALKAN



E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir