“Üniversitenin Görevi Bilgiyi Üretmek ve Toplumla Paylaşmaktır”

 

Saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başlayan programın açılış konuşmasını Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Azmi Özcan yaptı. Prof. Dr. Özcan, yaklaşık 3 yılı aşkın bir süredir tarihimizi, kültürümüzü ve bilim camiasını ilgilendiren pek çok alanda akademik faaliyetler içinde olmaya çalıştıklarını aktardı ve şöyle devam etti:
“Zaten üniversitenin varlık nedenlerinden birisi de, bilgiyi üretmek ve ürettiği bilgiyi toplumla paylaşmaktır. Ama bu programların içerisinde tarihimiz ve kültürümüz açısından hakikaten sadece üniversitemiz bakımından değil, belki ülkemiz bakımından mütevazi bir katkı fakat önemli bir katkı olduğunu düşünüyoruz. Unutulan değerleri tekrar hatırlamamıza vesile olacağını düşündüğümüz böyle bir çalışmayı arkadaşlarımızla beraber düzenledik. Emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum. 
Kültürümüzde adab-ı muaşeret unuttuğumuz, gençlerin belki kelime olarak da anlamını pek bilemedikleri bir tanımlama ama aslında yaşama sanatı hayatın anlamıdır. İnsanlık tarihinde bütün farklılıklarla, çeşitlilikle birlikte yaşama sanatını gerçekleştiren bir milletin, kültürün maalesef 20. yüzyılda ihmal edilen unutulan, unutulduğu ve ihmal edildiği için de hayatı bize bir keyif alan sanat, bir zarafet alanı olmaktan çıkartıp bir çile alanı olarak takdim eden modern küresel emperyalist medeniyetin girdabında boğduran bir dünyada ruhlarımız sıkışıyor, gönüllerimiz daralıyor ve artık yaşamak bizim için giderek anlamını kaybediyor. İşte böyle bir dünyada biz tarihin başladığı bir mekânda yeniden yeni bir nefese ihtiyaç olabileceği düşüncesiyle bu adab-ı muaşeret çerçevesinde acaba son yüzyılda son iki yüzyılda dünyaya bakışımızda neler değişmiş, hayata bakışımızda neler değişmiş, kendimize bakışımızda neler değişmiş bunları kısa zaman içerisinde hatırlatabilecek ölçüde iki aşamalı bir program tanzim ettik. Birinci aşamada genç meslektaşlarımız bu konuyla ilgili yaptıkları akademik çalışmaların sonuçlarını bizimle paylaşacaklar. İkinci aşamada ise hani vardır ya isimleriyle isimlerinin başına gelen unvanlarına şeref katan onlara değer katan insanlar, işte o insanlardan aramızda bir demet var. Birikimleriyle ülkemize ve insanlığa katkılarıyla halen devam eden çalışmalarıyla, varlıklarıyla bulundukları mekâna, zamana anlam katan insanlardan bir demet var. Onları tanıyacağız, tanıyorsunuz da zaten. Onlar bize yaşadıkları zaman dilimi içerisinde gördükleri, unutuldukları ya da bir zamanlar bu topraklarda cıvıl cıvıl insanların birlikte yaşamaktan mutlu oldukları ortamlardan hatıralarında kalan esintileri ve gençlere tavsiyeleri aktaracaklar. Ümit ediyorum bu program gençlerin ufkunda yeni bir sayfaya vesile olur. Tecrübelilerin hayatlarında da unutulan bir kısım değerlerin hatırlanmasına vesile olur. Çünkü bir kez yaşayacağımız hayatı lütfen zarafetle yaşayalım. Bizim kültürümüzde inancımızda, değerlerimizde, ahlakımızda ölçüleri konulan şekilde yaşamaya çalışalım ki yaşadığımız hayattan keyif alalım. Yaşadığımız hayata, yaşadığımız mekâna, zamana anlam katalım.”
Prof. Dr. Özcan'ın ardından İstanbul Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Tuncel katılımcılar adına bir konuşma yaptı. Yaptığı konuşmada programa katılanlar arasında en yaşlı kişi olduğu için ayrıcalıklı biri olduğunu söyledi ve Bilecik'in de ayrıcalıklı bir yer olduğunu ekledi. Prof. Dr. Tuncel şöyle konuştu:
“Buraya ne sıfatla çıktığımı acaba tahmin ettiniz mi? Ben buraya gelen misafirlerin en yaşlısı olarak çıktım ve aynı zamanda şu salonun en yaşlısı olarak hitap ediyorum. Ama bulunduğumuz yerde ayrıcalıklı bir yer. Bilecik'in Türkiye Coğrafyası'nda, Türk Tarihi'nde bir ayrıcalığı var. Türk tarihindeki ayrıcalığını hepiniz biliyorsunuz. Osmanlı İmparatorluğu'nun kurulduğu topraklardayız. Ama coğrafyasında da bir ayrıcalık var. Ben Türkiye de şehir tipolojisi gibi şeyler yazar-çizerken çeşitli şehir tipleri ayırırım. Kuruluş yerlerine göre şehir tipleri ayırırım. Plato üzerinde kurulmuş şehir diyince Bilecik'ten başkası aklıma gelmiyor, bu bir ayrıcalık. Dikkat ederseniz coğrafyada plato dediğimiz, düz bir yüzey ama derin vadilerle yarılmış. Türkiye Coğrafyası'nda bu tip üzerine kurulmuş başka yer göremiyorum. Sanıyorum bu ayrıcalık tarihine de tesir etmiş. Her ırkın, her kavmin sevdiği coğrafyalar var. Bazı kavimler dağlık topografyayı seviyor ama Türklerin sevdiği coğrafya daha çok ova ve plato. Denizi sevmeye sonradan başladılar. Bu ayrıcalıklı coğrafyanın etkisinde kalarak ilk kuruldukları yerler olarak buraları seçtiler. Sizlere ayrıcalıklı bir yerden ayrıcalıklı bir kişi olarak hitap ediyorum. Bu sebeple böyle ayrıcalıklı bir yörede bulunduğumuzu hem tarih hem coğrafya yönünden vurgulamak istedim.”
Konuşmaların ardından oturum başkanlığını Prof. Dr. Uğur Derman'ın yaptığı sempozyum başladı. Sempozyumun 1. Oturumuna konuşmacı olarak Dr. Fatma Tunç Yaşar, Osmanlı Modernleşme Sürecinde Adab-ı Muaşeret konulu konuşmasıyla katıldı. Dr. Fatih Bozkurt, Osmanlı Maddi Kültüründe Değişim ve Adab-ı Muaşeret'i anlattı. Nevin Meriç, Cumhuriyet'in İlk Yıllarında Toplumsal Hayatta Değişim ve Adab-ı Muaşeret'i anlattı ve son olarak Ali Gözeller, Lütfi Simavi'nin Teşrifat ve Adab-ı Muaşeret adlı eseri üzerine değerlendirmede bulundu.
ZEYNEP KILBAHRİ


E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir