Mehmet Kaçar, 30 yıldır tekstil sektörüne hizmet veren bir usta olarak, İstanbul’dan Bozüyük’e uzanan serüvenini anlattı.
İstanbul’da maliyetlerin çok yükselmiş olmasından dolayı Anadolu’da bir yerler arayan Kaçar, Bozüyük’ün bu iş için en uygun konum olarak olduğunu söyledi.
“GENÇLERİN ÖNÜNÜ AÇALIM”
Yaptığı açıklamalarda Kaçar;
“Bizim daha önceki yerimiz İstanbul’da, hala da İstanbul’da bir yerimiz var. Anadolu’ya açılmamızın sebebi İstanbul’daki maliyetlerin çok yükselmiş olması, aşırı derecede yükseldi. Biz de karar verdik, dedik bu böyle olmayacak. İstanbul için maliyetlere yetişemiyoruz, Anadolu’ya çıkalım. Orada bir şeyler yapabilir miyiz diye bir adım attık, velhasıl kelam buralara geldik. İki yıldır buradayız, iki yıl geçti bizim amacımız İstanbul’da maliyetlere yetişemediğimiz için Anadolu’da daha uygun imkanlarla, daha uygun şartlarda bir şeyler yapmaya çalışmak. Bunları yaparken de bir taraftan da artık tekstil sektöründe şöyle söyleyeyim; Alttan Eleman yetişmiyor. Yani biz çıraklığımız nasıl gelişti? İşte ilkokul mezunuyuz. On iki, on üç yaşını kendimize atardık, Orada mesleği öğrenene kadar ilerlerdik. Şimdi okuma süresi uzadığı ve on iki yıla çıktığı için gençler bu mesleği daha uzak bakıyor. Gençlerin önünü açalım. Onlara mesleği öğretebilelim, bizden sonra devam edecek.
Benim kızım da okulu bitirip o da başlayacak. O da bu mesleği seviyor, severek devam edecek. Halktan yetişen gelmediği için okullarla işte meslek liselerinde böyle bir program açıldı o zamanlar ve hala devam ediyor şu anda. Öyle bir şeyle karşılaşınca dedik neden olmasın? Bir deneyelim en azından kendimiz yetiştirelim. Kendimiz yetiştirirken hem bir tarafından kendileri meslek sahibi olacak ve bir taraftan da biz bir şeyler kazanacağız. Bizim hedefimiz buydu. Bu şekilde geldik ve bu şekilde başladık buraya. Şu anda hala devam ediyoruz, bir sıkıntımız yok.
Anadolu’da şu anda şu anda tek şubemiz burası. İstanbul’da bir şubemiz var. Birinci yerimiz orası, ikinci yerimiz de burası, iki yerimiz var. İstanbul’da mallar kesiliyor, hazırlanıyor, her şeyiyle bize bir şekilde çuvallanıyor, mal arabayla geliyor. Biz burada indiriyoruz, açıyoruz, birleştirmelerini yapıyoruz. Orada paket yapıldıktan sonra mağazalara gidilip dağıtılıyor.
KOSGEB destek çalışıyor şu anda burası, KOSGEB’ten de onayımızı aldık. Aşağı yukarı iki ay oldu onay alalı. KOSGEB de yardım etti destek oldu sağ olsunlar. O şekilde yürüyoruz” dedi.
“ANADOLU İNSANI DAHA İYİ”
İstanbul’da çalışmaya gelen çalışanın, bir daha gelmediğini ve İstanbul insanın Anadolu’ya göre daha farklı olduğunu da belirten Kaçar, bunun sebebini orada hayatın çok hızlı akmasına bağlıyor.
Mehmet Kaçar sözlerine şöyle devam etti;
“Çalışana güvenemiyorsunuz.Burada öyle bir şey yok. Burada alıştırıyorsun, yetiştiriyorsun. Anadolu insanı daha iyi, yani anlaşabiliyorsun. Bir yere bağlandığın zaman kolay kolay bırakıp gitmeyen insanlar geliyor. Yani artıları çok güzel ama eksileri sıfırdan başlatıyorsun, meslek yok. Kendin yetiştirmek zorundasın. Onda da zaman gerekiyor, o zaman onları yetiştirmeye çalışıyoruz. O şekilde büyüdük gidiyoruz. Şu ana kadar bir on dört, on beş kişi canını yetiştirdim. Şu anda aşağıda kendim mı yetiştirip de buradan ayrılan yaklaşık sekiz dokuz kişi var.
Haftada bir gün okula gidiyorlar. Liseyi tamamen okuyorlar. Zaten güzel tarafı bu bizim için. Neden? Çünkü dört yıldır benim karşımdaki insana bu mesleği hem aşılarım hemde mesleğin tadına varır. Hem zevk alır çalışmaktan hem de ustalaşır. Şu anda benim yetiştirdiğim biri kalfalık sınavına girdi. Gözü kapalı geçti. Lise sonda mesela başka bir program daha açık. Lise mezunu olduğu için ben onları almıyorum. Altı aylık bir program, ben altı ayda ona bir şey veremem. O da zaten bana bir şey veremez. Onlardan uzak duruyoruz, ben genelde ortaokul mezunu olanları alıyorum. Sekizi bitirmiş, en alttan başlayacak.
En alttan başladığı için zaten ezilmiyor. Ezilmediği bilmiyor. Zaten sen ona ne öğretirsen onu öğrenecek, başkasından bir şey zaten öğrenmiyor. Ama bir lise mezunu insana ya da genç bir insana anlatsan da onu algılama güçlüğü çekiyor.
“BURADA Kİ ÇOCUKLARIN HEPSİNİN HAYALİ VAR”
Genç çocuğa bir şey anlattığın zaman o zihnine yerleşiyor ve daha kolay yetişiyor. On yedi, on sekiz, on dokuz yaşında olanlar gerçekten çok zor oluyor, zor yetişiyor onlar. Çünkü algı yok, yani tamamen bir noktada. Onun derdi sadece para kazanmak, bir mesleği elime alayım da ileride belki bir şeyler yaparım düşüncesiyle hareket etmiyor. Ama benim buradaki çocuklarımın hepsi ileride bir şeyler yapmanın peşinde koşan çocuklar.
Ben otuz yıldır bu işin içindeyim. Bilecik nüfus sayısı olarak Bozüyük’ten daha az, biz bir yere gittiğimiz zaman nüfusuna da bakıyoruz, neler yapabiliriz diye. Burayı tercih ettik çünkü burada bize gelenler sıfırdan geliyor ve benim öğrettiğim ilk olduğu için onun için kural oluyor.
Burada boşanmış, eşi cezaevinde ya da çocuğunu okutmaya çalışan kadın çalışanlarımız var. Kadınlarımıza da çalışma olanağı sağlayıp meslek sahibi yapıyoruz. Ben zaten erkek çalışan almıyorum. Burada ki herkes benim sorumluluğumda.
Bizim burada patron işçi gibi bir durum yok, bende oturup herkesle beraber çalışıyorum burada ve onlarda zamanla bunu anlıyor ve herkes canla başla mücadele edip çalışıyor” ifadelerine yer verdi.