Kâbe’nin ekseni etrafında bir kez dolanmaya bir Şavt deniyor. Yedi defa döndüğümüzde bir tavaf olacak. Şimdi hep birlikte âdap ve erkânına uygun bir biçimde, zikir, fikir ve şükürle bir şavt yapalım. Böylece neyi niye yaptığımızı öğrenip, çevreyi de tanıyalım inşallah. Şu anda tavafın başlama noktasındayız. Yani yeşil ışığın hizasında ve Hacerü’l Esved’in tam karşısındayız.
Kâbenin bu köşesine “Rükn-ü Hacerü’l- Esved” dendiği gibi, “Rükn-ü Şarki” (Doğu Köşesi) adı da veriliyor. Şayet Hacerü’l Esved’i öpme imkânımız varsa öperek, yoksa “Bismillahi Allahü Ekber” diye selamlayarak tavafa başlıyoruz.
HACERÜ’L – ESVED NEDİR?
Cennetten çıktığına inanılan Hacerü’l-Esved’i (siyah taş) kısaca tanıyalım Hz. İbrahim tarafından Ebu Kubeys tepesinden getirilerek buraya, tavafa başlama noktasına işaret olarak konmuştur.
Hz Ömer’in: "Çok iyi bilirim ki, sen zararı ve faydası olmayan bir taş parçasısın. Eğer Rasûlullah öpmemiş olsaydı seni asla öpmezdim" sözü malumdur. Hacerü’l- Esved onarımlar esnasında ve saldırılarda parçalanmış ve zarar görmüştür. Mesela Hz. Muaviye’den sonra Emeviler’in başına geçen Yezid’in halifeliğini Mekkeliler kabul etmemiş ve Abdullah İbn-i Zübeyir’i halife seçmişlerdi. Bunun üzerine Yezid’in ordusu Mekke’yi kuşatıp, mancınıklarla büyük taşlar atarak saldırıya geçmiş ve bu saldırıda Kâbe zarar görürken, Hacerü’l- Esved de üç parçaya bölünmüş ve sonradan birbirine yapıştırılmıştı.
929 yılında Mekke’yi işgal eden Karmetiler de, Hacerü’l-Esved’i çalarak götürmüşler, böylece 22 sene boyunca o olmadan Hacılar tavaflarını yapmışlar ve Abbasi Halifesinin ricası üzerine tekrar getirip onu yerine koymuşlardı. Fakat Abbasiler laik bir devlet olan Karmetilerle başa çıkamayınca, Selçuklu Sultanı Melikşah’tan yardım istediler. Melikşah da Artuk Bey’i bu işle görevlendirdikten sonra, Bahreyn civarındaki Karmetiler yenilmişler ve 1077’de tarihe karışmışlardır.
Osmanlı Sultanı IV. Murat, 1629’da Kâbe’yi tamir ettirdikten sonra, yağmurlar ve sel baskınlarıyla bir parçası kırılan Hacerü’l- Esved’i de tamir ettirdi. Bakır muhafazası yerine gümüş muhafaza yapıldı ve üstü altınla yaldızlandı. Abdülmecid Han devrinde de bu gümüş kaplama yenilendi.
30 cm çapındaki Hacerü’l-Esved, şimdi gümüş dolgu içinde 8 parça halinde ve kaplama içindedir. Onu öpme ve el sürme imkânı bulanlar, şayet bir yerine temas ederlerse, olur ki orijinal Cennetten çıkma kısmına değmemiş, dolgu kısmına değmiş olabilirler. Bu yüzden öperken, ya da el sürerken içinde şöyle bir kavis çizmek ve her tarafına temas etmek gerekir.
Diyanet İslam Ansiklopedisi’nde bu konu ile ilgili şu malumat verilmektedir: “Tavafta izdiham olduğu zaman, Hacerülesved'in öpülmesi veya ona dokunul¬ması için başkalarına eziyet edilmemesi gerekir. Bu durumda uzaktan işaretle is¬tilâm etmek daha uygundur. Çünkü Hacerülesved'e dokunmak sünnet, başkalarına zarar vermekten kaçınmak ise va¬ciptir. Nitekim Hz. Peygamber, Veda Haccı’nın tavafında Hacerülesved'i elindeki değnekle işaret ederek istilâm ettiği gibi Hz. Ömer'i de insanlara eziyetten sakı¬narak uzaktan istilâm konusunda uyar¬mıştır.
Tavaf eden kişi Hacerülesved'i istilâm sırasında herhangi bir dua okuyabilir. An¬cak Resûl-i Ekrem'den ve ashaptan ge¬len bazı rivayetlere dayanan fakihlerin çoğunluğuna göre şu du¬anın okunması müstehaptır. “Bismillâhi Allâhü ekber. Allâhümme îmânen bike ve tasdîkan bi-kitâbike ve vefâen bi-ahdike ve'ittibâan li-sünneti nebiyyike Muhammedin(sav). "Allah'ın adıyla. Allah en büyüktür. Allahım! Sana inanmamın, kitabını tasdik et¬memin, ahdine vefa göstermemin ve peygam-berin Muhammed'in sünnetine uymamın bir işareti olarak Hacerülesved'i istilâm ediyorum"
Hacerü’l-Esved'in bir de sembolik anlamı olup, kaynaklarda bununla ilgili birçok rivayete yer verilir. Hz. Ali'den nakledildiğine göre, Hacerülesved, Bezm-i Elest’te Allah'ın bü¬tün insanlardan kendisini Rab olarak ta¬nımaları yönünde aldığı sözü, içinde taşımakta olup ondan, bu ahde vefa gösterenler lehinde kıyamet günü şahitlikte bulunması istenecektir İbn Abbas'tan rivayet edilen bir hadiste ise, Al¬lah'ın kıyamet günü Hacerülesved'i geti¬receği ve onun da hak üzere kendisini is¬tilâm edenlere şahitlikte bulunacağı be¬lirtilmiştir. Diğer bir hadiste de. "Hacerülesved'e dokunan kimse Rah¬mân’ın eline dokunmuş gibidir" denil¬miştir. Kütüb-i Sitte dışın-daki bazı hadis kitaplarında, Hacerülesved'in yeryüzünde Allah'ın sağ eli oldu¬ğu, onun vasıtasıyla kulları ile musafaha ettiği, Hacerülesved'e dokunanın Allah'la biat etmiş olacağı, Hacerülesved ve Rükn’ü-Yemânî’nin ahde vefa üzere kendilerini istilâm edenlere, kıya¬met günü şahitlik edeceği şeklinde birtakım rivayetler yer almaktadır. Bunların sembolik olduğunu da unutmayalım. Abdullah b. Ömer'in naklettiğine göre, Hz. Peygamber bir defasında dudakla¬rını Hacerülesved'in üzerine koyarak uzun süre ağlamış, daha sonra dönüp Ömer'in de ağladığını görünce şöyle demiştir:
"Ey Ömer! Gözyaşları burada dökülür.”
Ruhlar âleminde Cenâb-ı Hak bütün ruhlara: “Elestü birabbiküm” (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?) diye sormuştu. Bütün ruhlar da : “Gâlû Belâ” (Evet sen bizim Rabbimizsin) demişlerdi. Bu, Allah(cc) ile her bir ruh arasında bir ahit olmuş ve bu ahit’in biri kulun kalbine, diğeri Levhi Mahfuz’a, üçüncüsü de Hacerü’l-Esved’e konulduğu yönünde rivayetler de yaygındır.
Bugünkü teknolojide küçücük bir aletin neler neler yapabildiğine şahit olduğumuza göre, Hacerü’l-Esved’in de Kâbe’ye gelenleri kayda alması Allah’ın izniyle pekâlâ mümkündür. Hatta bizim aklımıza ve hayalimize gelmeyecek kadar çok sırlara ve inceliklere sahip olması da mümkündür.
Nitekim Peygamberimiz:“Hacerülesved Kıyamet gününde iki gözü ve söyleyen dili olduğu halde, Uhud dağı gibi ba’s olunacak, dünya ehlinden kendini selamlayan ve öpenlere şahitlik yapacak”buyurmuş.
MÜLTEZEM
Rukn-ü Hacerü’l- Esved ile Kâbe kapısının arasında kalan iki metrelik mekâna, sıkı sıkıya yapışılan yer anlamında Mültezem deniyor. Rasülüllah’ın burada bütün vücudunu Kâbe’ye yaslayarak ve mubarek kollarını da dayayarak dua ettiği rivayet edilmektedir. Burada yapılan duaların kabul olacağına dair, bazı hadisler de bulunmaktadır. Özellikle Arafattan dönüşte yapılan Veda Tavafı’ndan sonra, Sa’ya başlamadan Mültezem’de dua edilmesi tavsiye edilmektedir.
Mültezem’in devamında ise, zeminden 2 metre yüksekte Kâbe kapısı bulunur ki, fırsat kollayarak izdiham olmadığı zamanlarda eşiğine yapışarak, Allahümme yâ müfettihal ebvâb, iftah lenâ hayral bab. Allahümmer-zuknâ rizkan halâlen ve rizkan vâsian bi rahmetike ya erhamer rahimin. (Ey kapıları açan Allah'ım! Bize hayır kapılarını aç. Rahmetinle bize helal ve geniş rızık ver. Ey merhametlilerin en merhametlisi olan Allah'ım) şeklinde duada bulunulmalı ve ötelerdeki Cennet kapıları düşünülmelidir. Bu kapıların anahtarlarını, daha dünyada iken elde etmenin yol ve yöntemlerini, fikri planda tesbit edip uygulamaya geçilmelidir.
ZEMZEM
Hz. İbrahim(as) Allah’ın (cc) emriyle eşi Hacer validemiz ve oğlu İsmail’i Kâbe’nin olduğu yere bırakıp Filistin’e gittiği zaman, Cenâb-ı Hakkın izniyle ve Cebrail (as)aracılığıyla Zemzem’in çıktığını biliyoruz. Hatta yanlarında bir kırba su ve bir torba erzakla bu çölün ortasına bırakılan Hz. Hacer validemiz, eşi Hz. İbrahim’e: “Bizi buraya bırakmanı sana, Cenâb-ı Allah mı emretti?” diye sormuş ve “Evet” cevabını alınca, tam bir teslimiyet içerisinde, “öyleyse Rabbim bizi zayi etmez” demişti. Yanındaki su ve erzak bitince de, Safa ile Merve tepeleri arasında yedi defa koşarak, etrafta su aramış ve aradığı suyu, oğlu İsmail’in ayakları altından fışkıran Zemzem’i görerek bulmuştu.
Zemzem’in yeri, Kâbe’nin doğu tarafında ve Makam-ı İbrahim yakınlarındadır. Osmanlılar zamanında, Zemzem kuyusu üzerine İslam Medeniyetimizde yer alan camilerin avlularındaki şadırvanlar gibi, üstü zarif kubbeli şadırvanlarla kaplanmış ve zemzem o şekilde akıtılmıştır. Ancak zamanla metaf alanının tavaf edenlere dar gelmesiyle zemzem, metaf alanının alt katına alınmış, son zamanlarda ise, tamamen kapatılarak suyun dağıtımı, çeşitli yerlere konan özel çeşmeler ve kaplardan yapılmaya başlanmıştır.
Zemzem kuyusunda bugün üç motor sürekli çalışmakta ve Mescid-i Haram’a dağıtım yapmaktadır. Medine’ye ise, her gün 40 ton zemzem gitmektedir.
Zemzem’in biri Hacerü’l-Esved, diğeri Ebu Kubeys, üçüncüsü de Safa tepesi altında olmak üzere ırmak şeklinde üç kolu bulunmakta ve kuyudan saatte 765 m.küp su çekilmektedir. Zemzem’in bir başka özelliği ise, karıştırılan suya baskın gelmesi ve onu da zemzeme çevirmesidir. İçene gıda ve şifa olduğu gibi, kesinlikle bir ter kokusu da yapmaz.
Yarınki sohbetimizde Kâbe’nin çevresini tanımaya devam edeceğiz inşallah.
Kaynak: Haber Merkezi