“Günler kısaldı Kanlıca ‘nın ihtiyarları
Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları”
Yahya Kemal BEYATLI
Güz geldi, özellikle yazın kavurucu sıcağını yaşadığımız bu sene, hiç gelmeyeceğini sandığımız anda habersizce, aniden geliverdi. On gün önce söyleselerdi “Biraz daha dayan, bak üşüyeceksin geceleri, bu sıcakları arayacaksın birkaç gün sonra” diye “Hadi canım sen de” der inanmazdım ama geliverdi işte. Ansızın beyaz başörtüsüyle bir hanımanne gibi geliverdi kuruldu başköşedeki koltuğuna.
Güz geldi başladı kış hazırlıkları: Biberler, patlıcanlar, fasulyeler dizildi balkonlara, camlara renkli boncuktan kolyeler gibi. Üzümler toplandı, bozuldu bağlar. Bizim oralarda cevizli sucuk yapma zamanıdır şimdi. Ah ne çok oyalar büyükleri ama ne eğlencelidir çocuklar için bağ bozumu vakti. Bütün aile işbirliği içinde toplanır üzümler. Dimbitler, beyaz püskül, söbekara üzümler ve tabi ki şıra üzümleri önceden yıkanıp hazırlanmış temiz çuvallara doldurulur, şırası çıkarılır şırahanede ve pekmez yapılır. Sonrasında pekmezli kendine has hamuru pişirilip önceden iplere dizilmiş olan cevizler batırılır bu hamura. Bitti mi? Yetmez, ağaçlara asılan cevizli sucuklar bir-iki gün kurur, tekrar batırılır sıcak hamura ve son kez kurumaya gider, kuruduktan sonra tahta sandıklara konup bekler kışı. Böyle anlattığım kadar kolay değildir ha o hamuru hazırlamak koca bakır kazanlarda ve taşımak o kazanları. Rahmetli anneannem o kazanları kaldırırken incitmişti bileğini ve bir daha iflah olmadı o bilek, ölene dek hiç dinmedi sızısı. Sonra da yapılmadı artık cevizli sucuklar ve daha dalındayken satıldı üzümler.
Bir de kuru yapılırdı çocukluğumda bu mevsimde. Hani galeta gibi olan ama tereyağlı ve tarçınlısı. Daha yemeden kokusuyla kendine bağlayan, ekmek fırınlarında pişen ve bir gün kurumaya bırakılan baklava şeklinde bir nevi galeta. Yemeyen varsa çok şey kaybetmiştir biline. Lakin yerinden, Beypazarı’ndan, fırından taze taze alınmalı, öyle marketlerde satılana itibar etmemeli. Eskiden teneke kutulara koyar, ağzını sıkıca kapatır ve kış boyu yerdik. Tabi o zamanlar şimdiki gibi çarşı fırınlarında yapılmaz, mahalle fırınlarında yapılırdı. Öyle her aradığında bulamazdın o yüzden Eylül kuru ve üzüm demekti çocukluğum için. Teknenin kenarından biraz hamur verirlerdi oyalanmamız için biz çocuklara. Saç örgüsü, yonca, çiçek daha hatırlayamadım başka şekillerde yaptığımız hamurları fırına verir ve sabırsızlıkla pişmesini beklerdik. Çıkar çıkmaz da yeni kopardığımız üzümlerle beraber sıcak sıcak yerdik afiyetle ne de olsa kendi emeğimizdi, belki o yüzden o kadar lezzetliydi. O günleri ne kadar özledim okul bitip çalışma hayatına atıldığımda. Hiç Eylül’e denk gelmedi tatiller çünkü Eylül bir öğretmenin en yoğun olduğu zaman dilimiydi. Belki bu yüzden yaklaşık yirmi yıldır hep buruktur eylüller bende.
Birkaç yılımı geçirdiğim Batı Karadeniz’de de bir başka güzeldir sonbahar. Yaprağını dökmeyen çamların yeşilinden başlar, sarıdan kavuniçine akar, turuncunun tüm tonlarıyla gözlerinize bayram ettirir ve nihayet kırmızıya döner çeşit çeşit ağaçların yaprakları. Baş döndürücü bir güzelliği vardır ormanların ve köy yollarının. Etrafınızı hatta yolun üzerini bile çevreleyen devasa ağaçlar bir ferace gibi sarmalar sizi. En değerli Bursa ipeklerinden bir ferace. Kışın beyaz gelinliğine kadar dağları ve yolları sarar bu ipekten giysi. O yüzden sonbahar denince yeniden geçmek isterim o yollardan.
Bilecik’te de bir başka güzeldir sonbahar. Sonbaharın çeşit çeşit meyve ve sebzeleri sıralanır pazar tezgahlarına. Gölete vurur güz güneşi, bir ferahlatan serinlik ürpertir teninizi. Sonrası doyasıya seyredilecek bir orman ve göl manzarası, masallardan çıkıp gelmiş gibi.
“Her sonbahar gelişinde / Düşen sarı yapraklarla /Sarı dallar arasında /Sen gelirsin aklıma” diyor hafızamda kalan eski şarkıda. Güz ayrılıkların mevsimi… Güz hüznün mevsimi… Güz gurbetteki için sılanın buram buram burnunda tütüşünün mevsimi… Güz mini minilerin okula adım atışının, üniversitelilerin yeni bir hayata yol alışının mevsimi… Güz hatıraların canlanış mevsimi… Güz çocukların büyüme, yetişkinlerinse yaşlılığa doğru adım atma mevsimi. Güz toprağın insanoğlu için yetiştirdiklerini paylaşma mevsimi. Güz, yazın rehavetinden sıyrılıp, tatil zamanından çalışma zamanına geçişin mevsimi.
Yeni bir mevsime adım attığımız bu günlerde yaşlı dünyamızda ve güzel ülkemizde kardeşliğin devam etmesi terörün son bulması dileğiyle…
FAZİLET BOZKURT