1. Haberler
  2. Manşet
  3. Milli Şuur Kazanmak İçin “Çanakkale” Yeter De Artar

Milli Şuur Kazanmak İçin “Çanakkale” Yeter De Artar

featured

 

Programa Türk Ocakları Bilecik Şube Başkanı Ahmet İşlek, Yönetim Kurulu Üyeleri Dr. Hüseyin Altay, Bahadır Kaya, Mehmet Emin Akçay, Cüneyt Taşkesen ve Arif Durmuş'un yanı sıra çok sayıda davetli katıldı.
Özgeçmişinin aktarılmasının ardından konuşan Bilecikli Tarihçi-Yazar Mustafa Turan, programda konuşmacı olmaktan duyduğu keyfiyet ve bahtiyarlıktan bahsederek “Biz değişik yerlerde ve coğrafyalarda bu sohbetleri yapıyoruz ama kendi memleketimizde ve sizin içinizde bu sohbetleri yapmak benim için çok daha farklı” dedi.
Çanakkale'nin yüksek ruh ve manası olduğunu aktaran Turan, konferansın devamında şu bilgileri aktardı:
 
Milletler ve devletler zaferleriyle yüceliyorlar, kahramanlıklarıyla yükseliyorlar
 
“Ben daha ziyade Çanakkale'nin yüksek ruhundan bahsetmek istiyorum. Çünkü Çanakkale, Türk milletinin hafızasında ve genel anlamda dünya tarihinde abideleşmiştir, ebedileşmiştir ve efsaneleşmiştir. Dünyada böyle bir savaş ve böyle bir zafer yok. Milletler ve devletler zaferleriyle yüceliyorlar, kahramanlıklarıyla yükseliyorlar. Zaferleri ve kahramanları olmayan milletlerin ve devletlerin tarihi sığ bir göl gibi oluyor.  Oysa zaferleri ve kahramanları bol olan milletlerin ve devletlerin tarihi engin bir deryaya benziyor. Tıpkı bizim tarihimiz gibi. Bizim tarihimizde ne zaferleri anlatmakla bitirebiliriz ne de kahramanlarımızı saymakla tüketebiliriz. Adeta sıradağlar gibi geçiş yaparlar.
 
Çanakkale Şehitler Abidesi'ne aşk sloganı yazan Türk gençleri gördüm
 
Ben Çanakkale'de gençlerimizi, öğrencilerimizi ve nesillerimizi gördüm. Adeta Kapadokya'da gezer gibi, turistik bir gezi yapar gibi geziyorlardı. Avare avare dolaşıyorlardı. Hatta kızlı erkekli fıkırdaşarak dolaşıyorlardı. Halbuki dolaştıkları toprağın altında kefensiz yatan 253 bin şehidimiz var. Ben Çanakkale'ye yaklaştığım zaman gönlümde ve ruhumda çok büyük depremler meydana geliyor. Tüylerim diken diken oluyor. Gözyaşlarıma hakim olamıyorum. O topraklara basmaktan utanıyorum ben. Acaba ben bu şehitlere layık mıyım diye bir de nefis muhasebesi yapıyorum. 
Akif, “Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı. Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehit oğlusun incitme yazıktır Ata'nı” derken, bizim çocuklarımızın meseleden bihaber oraları dolaştıklarını görünce çok üzüldüm. Hatta daha ileri giden öğrenciler gördüm. Çanakkale Şehitler Abidesi'ne aşk sloganı yazan Türk gençleri gördüm. Eğer bir Türk genci bunu yapabiliyorsa ya gaflet, dalalet ve hıyanetten yapıyordur ya da cehalettin yapıyordur. Ben birinci alternatifi kabul etmek dahi istemiyorum. Bizim çocuklarımız maalesef cehaletten yapıyor olmalılar. Maalesef millet olarak Çanakkale'nin yüksek ruhunu ne öğrenebilmişiz, ne de nesillerimize öğretebilmişiz. Şöyle bir söz var. “Çanakkale'nin ne olduğunu önce Türk milletinin öğrenmesi ardından nesillere öğretmesi bir şeref borcudur” diyor. Bu noktada ben bir tarihçi olarak anlatmazsam vebaldir. Öğretmen arkadaşım öğrencisine anlatmazsa vebaldir. Anne baba çocuğuna anlatmazsa vebaldir. 
 
 
 
 
 
Milli şuur kazanmak için
“Çanakkale” yeter de artar
 
Japonlar çocuklarına eğitime başlamadan önce hızlı giden trenleri gösteriyorlar ve dev sanayiyi dolaştırıyorlar. Ardından Hiroşima ve Ganazaki'ye götürüyorlar. Böylece çocukları bir şok testten geçiriyorlar. Diyorlar ki, “Düşmanlar 1945 yılında geldiler ve sizin özyurdunuzu bombaladılar. Atom bombası attılar. Bakın şimdi üzerinde ot bile bitmiyor. Bu hızlı giden trenleri sizin ecdadınız yaptı. Eğer daha iyi çalışırsanız, iyi bir Japon vatandaşı olursanız, Japonya'yı daha çok kalkındırabilirsiniz.” Japon çocuklar bu test üzerine bir milli şuur kazanırlar ve eğitime öyle başlarlar. 
Bizim heyetten bir arkadaşımız çıkıyor ve diyor ki “bizim memlekette ne Hiroşima var, ne de Nagazaki var. Biz ne yapacağız?” O zaman Japon Pedagog heyet şunu söylüyor “Sizde öyle bir yer vardır ki; bizim 1000 tane Hiroşima ve Ganazaki'ye bedeldir. Sizin bir Çanakkale'niz var. Alın çocuklarınızı oraya götürün. Mehmet Akif Ersoy'un Çanakkale şehitleri şiirini okuyun ve onlara anlatın. Milli şuur kazanmak için bu yeter de artar” diyor Japonlar. Ama maalesef bu güne kadar bizim bu meseleyi anlayamadığımız kanaatindeyim. 
Çanakkale'ye gittiğimde köylülerle görüştüm ve araştırma yaptım. Köylüler bana dediler ki, hocam biz 1930'lu yıllardan Romanya'dan ve Bulgaristan'dan getirilerek bu coğrafyaya yerleştirildik. 1934-35 yıllarında yağmur yağdığı zaman yerden kan çıkardı dediler. Savaş 1915 yılında cereyan etmiş. Savaştan 20 yıl sonra yağmur yağdığı zaman hala topraktan kan çıkıyorsa, ecdadımızın orada ne kadar kan döktüğünü ve can verdiğini anlayabiliriz. Aynı köylüler şu bilgileri verdiler. Biz 1930'lu yıllardan 1970'li yıllara kadar tam 40 yıl boyunca sadece savaştan kalan mermi, bomba ve şarapnel parçalarını toplayıp hurdacılara satarak geçimimizi sağladık dediler. Ne çetin savaşlar yapıldığını buradan anlamak mümkündür.
 
Ecdadınız canını vermiş ama
düşmana geçit vermemiş
 
Tarihte hiçbir savaş yok ki, metrekaresine 6 bin mermi düşmüş olsun. Çanakkale Savaşları'nda bir metrekareye 6 bin mermi düşmüştür. Ve yine dünya tarihinde hiçbir savaş yoktur ki, bir metre karesine 5 litre insan kanı akmış olsun. Çanakkale Savaşları'nda metrekareye 5 litre insan kanı akmıştır. Görenler anlatıyorlar “oluk oluk kan aktığını gördük” diyorlar. Ecdadınız orada kanını akıtmış ve canını vermiş ama düşmana geçit vermemiş. Eğer biz sizinle böyle bir sohbet yapma imkanı bulabiliyorsak, işte Çanakkale'de canını veren ve kanını akıtan ecdadımız sayesindedir. 
 
Çanakkale'de mermiler havada çarpışmış
 
Tarihte hakkında bu kadar kitap yazılan başka bir savaşa rastlamadım ki Çanakkale Savaşları hakkında yerli ve yabancı 2 binden fazla kitap kaleme alınmıştır. Bu da Çanakkale Savaşları'nın dünya tarihinde çok farklı ve ayrı bir yeri ve önemi olduğunu göstermesi açısından çok çok önemli.  Havada mermilerin çarpışma ihtimali acaba yüzde, binde ya da milyonda kaçtır. Çanakkale'de mermiler havada çarpışmış. Adeta yağmur misali mermi yağmış. Çanakkale'yi görenler kıyametin koptuğunu zannederlermiş. Öyle dehşetli bir manzara ki, gökyüzünden insan parçaları yağıyor. Ve o bombaların düştüğü yerde 8,5 metre genişliğinde 5,5 metre derinliğinde devasa çukurlar açılıyor. Düştüğü yerde insan, hayvan, ağaç taş toprak ne varsa havaya fırlatıyor. Kan ve barut kokusu her yanı sarmış. Öyle bir manzara ki, o manzarayı görüp de aklı muhafaza etmek bile mucizedir. 
 
Çanakkale'de beyin takımımızı kaybetmişiz
 
Çanakkale insan öğüten bir değirmen gibi. Her gün taze kuvvet istiyor. Biz beyin takımımızı Çanakkale'de kaybetmişiz. 1922'in 9 Eylül'ünde İzmir'den düşmanı denize döktük. Neredeyse yüzyıl oldu. Hala belimizi doğrultamadık. Orada beyin takımımızı ve genç neslimizi kaybetmiş olmamızın büyün ölçüde etkisi var. 
 
Eğer Çanakkale'den imanı çıkarırsak, Çanakkale'yi izah edemeyiz
 
Ecdadımız orada tarihten gelen hasretiyle, bütün kahramanlığını, yiğitliğini ve mertliğini göstermiş ama bunun yanında Çanakkale'nin bir de mana boyutu vardır. Eğer Çanakkale'den imanı çıkarırsak, Çanakkale'yi izah edemeyiz. O yüzden Çanakkale imanın tekniği yendiği savaş olarak tarihe geçmiştir. 
 
Ecdat tarih yapmaktan tarih
yazmaya fırsat bulamamıştır
 
Ecdat tarih yapmaktan tarih yazmaya fırsat bulamamıştır. O yüzden maalesef bizim en büyük talihsizliğimiz, tarihsizliğimizdir. Tarihimiz gerçek günüyle yazılamamıştır. Ecdat o tarihi yapmış ama bugünkü nesiller onu okumaktan dahi acizdir. Mazisi olmayan milletin atisi olmaz. Tarihini bilmeyen milletlerin coğrafyasını düşmanlar çizer. Geçmişine taş atanın geleceğine gülle atarlar. O yüzden geçmişimizi iyi bilerek, geleceğimize daha sağlıklı hazırlanmamız gerekiyor.
 
Bugüne kadar yanlış anıtlar yapmışız
 
1960 yılında biz Çanakkale Şehitler Abidesi'ni yaptık ve duvarlarına bir takım figürler ilave ettik. Ayrıca Seyit Onbaşı'nın anıtını yaptık. Seyit Onbaşı 276 kilo mermiyi kaldırdığı zaman kucağına koymamıştır. Sırtına koymuştur. Onlarca yıldır yanlış anıt dikilmiş ve bunları dikerken bir tarihçiye sormamışlar. Tarihimiz bu kadar mı basit ve bu kadar mı hafif. 1960 yılından bugüne yarım asır geçti. Yarım asırdır Çanakkale Şehitleri Abidesi'nin niçin tamamlanmadığını ben çözmüş değilim. Aslında bu bir kaidedir. Okullarımızda kaide vardır ve üzerinde Atatürk büstü vardır. Büst olmazsa kaide yarım kalır. Kaideyi yapmışız. Bunun üzerine dev bir Mehmetçik anıtı dikilmesi planlanmıştır. Ama o günden bugüne dikilmedi. O yüzden diyoruz ki biz o şehitlerimize sahip çıkamamışız. 
İstanbul Edirnekapı Mezarlığı'nda 22 bin Çanakkale şehidimiz yatar. Bizim İstanbullumuz şehitliğin önünden günde iki defa geçer. Geçerken orada kefensiz yatan şehitlerimize 3 İhlas ile bir Fatiha okuyayım demez. Çünkü bilmez orada şehitlik olduğunu. Minyatür bir Çanakkale'dir orası. O yüzden bizim tarihimizle barışmamız gerekir.
 
Kanuni'yi ağzına alırken abdest alman lazım
 
Bir de bakıyorsunuz ki, benim kardeşim oturmuş televizyonun başına o rezalet muhteşem dizi midir muhteşem yüzyıl mıdır onu seyrediyor. Çoluk çocuğuyla beraber insanımız oturup o diziyi seyrederse vebaldir. Kanuni böyle değildir çünkü. O Kanuni, padişah olduğu gece Allah resulünü rüyasında görüyor. Cenab-ı Peygamberimiz “Ey Süleyman önce Belgrat'ı fethet. Ardından Rodos'u al sonra benim şehrimi ihya et” diyor. Kanuni bunların hepsini gerçekleştiriyor. Bizim ecdadımız öyleydi. O Kanuni'yi ağzına alırken senin abdest alman lazım. Sen bu imanı bol Kanuni'yi haremde zevk sefa içerisinde gösteriyorsun ve benim kardeşim de oturmuş o rezalet diziyi seyrediyor. O yüzden tarihimizi çok iyi bilmemiz lazım. Kabahat bizde. Sen doğrusunu yapmazsan birisi gelir para kazanmak için bu şekilde yanlışını yapar. 
Selim Yağcı ve Ahmet İşlek tarafından plaket takdim edildi. Yazar Turan, açılan stantta okurları için kitaplarını imzaladı. HASAN GÜNER