1. Haberler
  2. Manşet
  3. REKTÖR ÖZCAN: “DÜNYANIN HİKAYESİ BU COĞRAFYADA YAZILIYOR”

REKTÖR ÖZCAN: “DÜNYANIN HİKAYESİ BU COĞRAFYADA YAZILIYOR”

featured

Törene Bilecik Valisi Ahmet Hamdi Nayir, Garnizon Komutanı Tuğgeneral Halis Zafer Koç,Belediye Başkan Vekili Nihat Can, Cumhuriyet Başsavcısı Kamil Yaşar, Ağır Ceza Reisi Halil İbrahim Aktepe, Baro Başkanı Av. Halime Aynur, Vali Yardımcısı Ekrem Ballı İl Jandarma Alay Komutanı Albay Alper Sır, İl Emniyet Müdürü Eyüp Özüdoğru, İlçe Kaymakamları, İlçe Belediye Başkanları, Siyasi Parti Temsilcileri ve Sivil Toplum Kuruluşları temsilcileri katıldılar.

Vali Ahmet Hamdi Nayir, “Bu konuşma bile başlı başına üniversitelerimizin ne kadar ehemmiyetli olduğunu göstermeye yeter bir analiz” diyerek şöyle devam etti;

Bu nimetlerden istifade etmenin tek yolu eğitim

“Her insana bahşedilen nimetler var, bunlardan bazıları üzerinde yaşadığımız coğrafyadan bize bahşediliyor. Topraklarımız gibi, havamız, suyumuz, bitki örtümüz gibi yer altı zenginliklerimiz bir kısımda tarihimizden, kültürümüzden akıp gelen, bizi biz eden değerler olarak bize bahşedilen nimetler var. Bu iki ayrı grup nimet ondan istifade edebilecek, faydalanabilecek insan gücü ile kıymet kazanıyor, ehemmiyet kazanıyor, üretime dönüştürülebiliyor. Bununda tek yolu eğitim, bu nimetlerden istifade etmenin tek yolu eğitim. Okul öncesinden üniversiteye, üniversiteden sonraki araştırma, geliştirme faaliyetlerine, akademik eğitimin son noktasına kadar her bir yönü ayrı ayrı kıymetli ve değerli. Dünya ölçeğinde baktığımızda ülkemizde 200 civarında üniversitemiz var. Bunlardan 70 küsuru Vakıf Üniversitesi diğerleri Devlet Üniversitesi ama bir Amerika Birleşik Devletlerinde 6 bin civarında üniversitenin olduğu, Japonya da 1300 civarında üniversitenin olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla kat etmemiz gereken büyük bir mesafe olduğunu biliyoruz. Yine girmeye çalıştığımız Avrupa Birliğindeki rakamlara baktığımızda 30-34 yaş grubundaki nüfusun %37’si üniversite mezunu. Bizde bu rakam %10 civarında kalmış, dolayısıyla bu açıdan da kat etmemiz gereken çok önemli bir mesafe var. Biraz önce rektörümüzü büyük bir heyecanla dinledik, gönül dünyamıza çok değişik çağrışımlarda bulundular. Son yüzyılımızın daha öncesini güzel bir analiz yaptı, risklerimizi ve fırsatlarımızı bize gösterdiler. Bu konuşma bile başlı başına üniversitelerimizin ne kadar ehemmiyetli olduğunu göstermeye yeter bir analiz.

Üniversiteye başlangıç, kendi hayatımızdan biliyoruz, daha farklı bir ortam

Büyük başarılarla bizlere övünç kaynağı olan üniversitemiz aynı zamanda bizdeki beklentilerinde yükselmesine sebep oluyor. Bilecik olarak, Bilecikliler olarak, Türkiye olarak daha yüksek bir beklentiye ulaşmış oluyoruz ki bunu da başaracaklarından biz eminiz. Eğitimin her aşaması önemli ama üniversiteye başlangıç, kendi hayatımızdan biliyoruz, daha farklı bir ortam, daha farklı bir karakter yapısı oluşmaya sebep veriyor. İlk defa ailesinden kopan öğrenciler kendi ayakları üzerinde durmaya başlıyorlar, sorumluk duyguları gelişmeye başlıyor, ailenin korucu kanatları altından çıkınca belki sabrı da beraberinde öğreniyorlar, o ana kadar her istedikleri yanında olanlar, her istediklerini bulamayınca sabretmeyi de öğreniyorlar. Belki daha bir çevre içerisinde kalıp kendi fikirleri oluşmuş, önyargıları oluşmuş bireylerken üniversiteye geldiklerinde değişik çevrelerden gelen kişileri tanımak onlarda ilişkilerinde önyargılarını değiştirme imkanı buluyorlar. Dolayısıyla her açıdan üniversite eğitimimiz bizim için çok önemli kişilerin karakterinin gelişmesi bakımından. Yine burada rektörümüzün vermiş olduğu hedefleri yakalama, o fırsatları elde etme, o risklerden uzak olma bakımından da eğitimin çok önemli bir yeri var. Rektörümüzün bu güzel ifadelerinden sonra ben programa katılan hepiniz adına üniversitemizin yeni öğretim yılında başarılar diliyorum” dedi.

“Dünyanın hikayesi bu coğrafyadan yazılıyor. Bu yüzden birbirimize daha da kenetlenmeliyiz”

Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sayın Azmi Özcan eğitim kurumlarının ne kadar önemli olduğuna, üniversitemizin ilerleyişi ve son dönemde Türkiye’ de ki olaylar hakkında konuşma yaptı. Özcan, şöyle devam etti;

 “Sayın Valim, Sayın Garnizon ve Tugay komutanım, Belediye Başkanımız, Cumhuriyet Başsavcımız, Ağır Ceza ve Baro Başkanımız, İlimizin değerli Protokolü, Milli Eğitim camiamızın değerli idarecileri, sanayimizin değerli temsilcileri, siyasi partilerimizin çok kıymetli temsilcileri, sevgili meslektaşlarım, değerli öğrencilerim, değerli Bilecikliler toplumumuzun bütün paydaşları buradayız. Ülkemiz adına, şehrimiz bölgemiz adına çok güzel bir tablo. Zira toplu vurdukça yürekler,  onu top sindiremezler demiş şairimiz. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Hepinize akademik açılış törenimize geldiğiniz için teşekkür ediyorum hoş geldiniz.

Sevgili hocamız üniversitelerimizin temel görevlerini sıraladılar. Bizler aslında geleceğimizi hazırlıyoruz. Öyle önemli, hassas bir sorunumuz var ki biz aslında çocuklarımızın dünyasını kullanıyoruz. İnsan hayatında belki de hile yapamayacağı tek şey çocuklarıdır. Eğer kuracağımız üniversiteleri çocuklarımız için kurarsak, inşa edeceğimiz şehirleri çocuklarımız için inşa edersek, imar edeceğimiz çevreyi yine çocuklarımız ve torunlarımız için imar etmemiz bilinci ile hayata tutunursak dürüstlük noktasında ulaşacağımız en yüksek seviye odur diye düşünüyorum. O yüzden bu aziz milletin bize emanet ettiği çocukları geleceğe hazırlamak için en düşük seviyede ki arkadaşımızdan en üst düzeyde ki arkadaşımıza kadar tüm camiamız olarak bu sorumluluğu yüreklerimizde hissediyor, hem bize yüklenilen emanetin ağırlığını, değerini ve şerefini bilip hem de çocuklarımızı diğer tehditlere karşı onları nasıl bir şefkat ve merhametle hazırlamak bilincinde günlük vazifelerimizi yapmaya çalışıyoruz.

‘Kızgın saç üzerindeyiz yaşıyoruz ve ayakta durabilmek için mütemadiyen zıplamak zorundayız’

Sevgili misafirlerimiz, eğer ben dünyanın başka bir yerinde yaşıyor olsaydım belki ben bu konuşmaları yapmayacaktım. Sözgelimi Güney Amerika’da ya da Yeni Zelanda’da, Avustralya’da. Ama dünyanın öyle bir bölgesinde yaşıyoruz ki adeta kızgın saç üzerindeyiz ve ayakta durabilmek için mütemadiyen zıplamak zorundayız. Her birinin bir bedeli var. Son iki gün içerisinde otuzu aşkın vatandaşımız ve onu aşkın şehidimiz, toplam şehidimiz belki 40’a yaklaştı. Bu ülkede yaşamanın bedeli bu. Biz ne kadar birbirimize sarılırsak sarılalım mutlaka bizi birbirimizden ayırmaya çalışacak güçler hep olacaktır. Çünkü dünyanın hikâyesi buradan yazılıyor. Bu bedeli toplum olarak ödeyeceğiz ama toplumu bu bedele hazırlayacak olan bu ülkenin aydınları ve idarecileridir. Yani bizleriz. Topluma örnek olacaklar da bizleriz. Eğer bizler kendi, günlük cari meselelerimiz yüzünden birbirimize düşersek bizi takip eden toplumun diğer fertleri de kaçınılmaz olarak bundan etkilenecektir.  O yüzden bir yandan bizim profesyonel hizmetlerimizi yaparken bir yandan da topluma örnek olmak gibi bir sorumluluğumuz var. Eğer bu sorumluluğumuzu idrak etmez, sadece güç ve itibar kavgası için, zenginlik ve güç kavgası için, sadece kendi arzularımızı gerçekleştirmek için toplumu inançlarımızın ve değerlerimizin bütün hassasiyetlerini çiğner isek bir bilim insanı olarak, bir üniversite rektörü olarak şimdiden sizlere ifade edeyim, tarihe not düşeyim ki biz bu yüzyılı çıkartamayız.

‘Aşağı yukarı her yüzyıllık dönemde dünya düzeni yeniden kuruluyor’

Yıl 2014, yani birinci cihan harbinin yüzüncü yıl dönümü. Bundan yüz sene önce dünya yeniden kuruldu ve biz mağluplar arasındaydık. Bir zamanlar kardeş olan bu coğrafya kırk elli parçaya bölündü. O günden bugüne maalesef burası huzur, barış, istikrar, adalet görmüyor. Her gün gözyaşı, her gün ızdırap, her gün çile. Bunun pek çok analizi, tahlili, izahı yapılabilir ama yüzyıl geçti. Yüzyıl sonra biz tarihin pasif bir aktörü olarak bugünlere ulaştık ve bugünlerde dünya yeniden kuruluyor. Hafızalarınızı biraz tazelemeye çalışın. 1990’da eski blok yakılıp yıkıldığı zaman Sovyetler Birliği tarih sahasından çekildiği zaman kaçınılmaz olarak yeni bir dünya taksimine ihtiyaç vardı. Masada oturması muhtemel güç odaklarından bir tanesi bekledik ki Türkiye olsun. Ama o doksanlı yıllar, tecrübeli olanlarımız hatırlayacaktır adeta bizim kendi özel tarihimizin biriktirdiği bütün meselelerin gündeme getirildiği, birbirimizle kavgadan dışarıya bakmaya fırsat bulamadığımız, faali meçhuller, toplumun seçkin, bürokrat, aydın ve siyasilerinin suikastları, Susurluk olayları, 28 Şubat olayları, Sivas katliamı, Başbağlar katliamı ve daha pek çok şey. İki üç defa ekonomik iflas.

‘Her nerede, her kim zulme uğrarsa sığınacağı son kalesi Anadolu olmuştur’

2001’ de gözümüzü bir açtık ki Balkanlar paylaşılmış, Kafkasya paylaşılmış, Türkistan coğrafyası paylaşılmış. Eyvah dedik ama iş işten geçmişti. Resmin geri kalan parçası Ortadoğu ve Afrikaydı. Şimdi o dizayn ediliyor. Ve biz yine birbirimize düşüyoruz. Hayata karşı biraz dürüst bakan gönüllerin, kalplerin, beyinlerin burada ki çok basit ve sıradan oyunu anlamaması için hiçbir neden yok. Ben size diyorum ki Allah rızası için aramızda ki her ne mesele varsa bu ülkenin, bu insanların, bu milletin, sadece bu milletin değil bütün insanlığın şeref ve haysiyetinin korunması için bunları on sene on beş sene tehir edin. Eğer biz 1923’ü kaçırırsak bir yüz seneyi daha kaçırmışız. Torunlarımız ve torunlarımızın torunları da bu zihniyetle yaşamaya devam ederler. Bunun da sorumluluğu bizim üzerimizde. Kendimizi küçük görmeyelim, bu kültür, bu coğrafya, bu Anadolu dünyanın tarihinin başından beri ne zaman herhangi bir yerde insanlık zulme uğrasa, baskıya, şiddete uğrasa sığınabileceği bir ana kucağı gibi olur.  İsveç’ ten tutun, Polonya’ dan tutun, Macaristan’ dan tutun, İspanya’ dan tutun, Balkanlardan ve Kafkasya’ dan, Türkistan’ dan, Hindistan’ dan, Kuzey Afrika’ dan her nerede, her kim zulme uğrarsa sığınacağı son kalesi Anadolu olmuştur. Bugün, bu Anadolu coğrafyasında bu saydığım ülkelerden, bölgelerden insan topluluklarının hala onurla yaşadıklarını görürsünüz. Eğer bu son kalede düşerse sadece bizim değil, insanların gidebileceği bir yer kalmayacak.

‘Üniversiteye vereceğimiz destek aslında kendimize vereceğimiz destektir’

Omuzlarımızda böyle bir sorumluluk var ve bizi bu sorumluluğa hazırlayacak olan en temel kurumlarımız da eğitim kurumlarımızdır. Üniversitemiz de bunun bir paydasıdır. Üniversiteye vereceğimiz destek aslında kendimize vereceğimiz destektir. Üniversiteye göstereceğimiz ilgi aslında kendi halkımıza, kendi toplumumuza, kendi milletimize, insanımıza göstereceğimiz ilgidir. Bu tablo ve izleyeceğimiz filmde 7 yılın özeti eğer ilgi ve destek bir nebze olsun sağlanırsa bu ülkenin çocuklarının neler başaracağının bir özeti olacaktır. Unutmayalım biz ne kadar iyi niyetli olursak olalım düşmanlarımız bizim huzur ve dengemizi bozmak için ellerinden geleni yapacaklar. Bunlar bazen bizden olacak, bazen isimleri bazen de cisimleri bizden olacak. Çünkü bu coğrafyada bedelini ödemeden rahat etmek yok.

Tarihte bu coğrafyada bizden uzun süre kalabilen bir medeniyet de yok’

 Yine size hatırlatırım ki biz İspanya’ dan 800 yıl sonra çıktık. Ama İstanbul’da henüz 500 yıldır varız. Yani 500 yıl yeterli bir süredir diye gaflete düşmek, Anadolu’ da yeterli süredir varız diye gaflete düşmek bizi tehdide götürür. Bunun bir tane yolu var, çok çalışacağız, çok üreteceğiz. Şu kadar iç borç, bu kadar dış borçla iddialarımızın arkasında durabilmemiz mümkün değil. Çok üreteceğiz, motor sanayi ya da ithalata dayalı ihracatla bu ülkenin kalkınması mümkün değil. Ya keşfe, icada, patente dayalı çok üreteceğiz ya da pasif bir aktörü olarak yolumuza devam edeceğiz. Bu süreçte bizi yolumuzdan ayırmaya çalışan güçler her şeyi deneyecekler. Çocuklarımızı esir alacaklar, çocuklarımızı bağımlı hale getirecekler. Yine size hatırlatmada bulunuyorum.

‘Bizler, sizlerin toplamıyız, sizin geleceğe açılan kapınızız, sizin önünüzü aydınlatan ışıklarınızız’

Bugün şehrimizde 16000 kişilik aileye ulaşmış bir üniversitemiz var. Orta ölçekli bir üniversite. Bunun 4000 civarı ilçelerimizde, diğer kısmı Bilecik merkezde. Uyuşturucu çeteleri buraya musallat olacak. Ahlaksızlar buraya musallat olacak. Çocuklarımızı sizlerden ve bizlerden koparmak ve onların ruhlarını köleleştirmek için ellerinden gelenleri yapacaklar. Bunlara kayıtsız kalamayız çünkü bu çocuklarımız bizlere emanet. Model olarak bunların karşılarına koydukları insanlar, özgürlüğü bu milletin değerlerine ve inançlarına saygısızlık olarak onlara takdim edecekler. Kurbanımızla, bayramımızla alay edecekler ama unutmayın bu ülkeyi ve bu milleti geleceğe taşımak istiyorsak bizlerin görevi onarın değerleriyle alay etmek değil, onların değerlerini yeniden üretmektir. Çünkü biz onların hizmetkarıyız. Çünkü onlar vergilerinden, kazançlarından, alın terlerinden ayırarak kendi geleceklerini, çocuklarının geleceklerini hazırlamak için bizi görevlendiriyorlar. Yoksa bizde kendimizden kaynaklanan hiçbir keramet yok. O zaman bu ülkenin ve bu milletin değerlerini yeni yüzyıla taşıyacak açılımları da üniversitelerde üretmek onun içinde çalışmak zorundayız. Velhasıl yapacak çok işimiz var ve bizler aslında sizlerden ayrı bir kurum değiliz. Bizler, sizlerin toplamıyız, sizin geleceğe açılan kapınızız, sizin önünüzü aydınlatan ışıklarınızız. Bizde ne kadar güç olursa, bizde ne kadar enerji olursa geleceğimiz o kadar aydınlık olur, geleceğe açılan kapılarımız o kadar geniş açılır.

‘Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesini hem bilimsel üretim hem değerler itibariyle ülkemizde ki seçkin üniversiteler arasına sokmak zorundayız’

Değerli misafirlerimiz, bu vesileyle ülkemizin birlik ve beraberliği için, milletimizin sağlık ve selameti için, gece gündüz her türlü şiddet, tehdit ve teröre karşı can siperhane vücutlarını siper eden askerlerimize, polislerimize, emniyet güçlerimize, bütün görevlilerimize sabırlar, kolaylıklar, şehitlerimize rahmet diliyorum. Unutmayalım ki onların kanlarıyla ödedikleri bedelleri bizler mürekkeplerimizle ödemekle mükellefiz. O yüzden sevgili meslektaşlarım, sizin bu ülkeye yapabileceğiniz en büyük hizmet üreteceğiniz bilimdir, alacağınız patenttir, yetiştireceğiniz öğrencilerdir. Eğer pek çok yerde karşılaştığımız gibi hayatımızı ve vaktimizi ek ders planlaması peşinde koşarak geçirirsek ve hepsinden ötesi bilime, ehliyata ve uzmanlığa asıl itibar etmesi bizler olması gerekirken kendimizden daha ehli hocalarımız olduğu halde çeşitli dünyevi gerekçelerle kendimizi tercih edersek bizler sorumluluğumuzu yerine getirmemiş oluruz. Bizler, bize emanet edilen çocukları hem bilgiyle hem değerle geleceğe hazırlamak zorundayız.

‘Bir üniversitenin değeri hem topluma yaptığı hizmetle ölçülecek hem de çevresinin sosyo-kültürel yapısını dönüştürmekle ölçülecektir’

Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesini hem bilimsel üretim hem değerler itibariyle ülkemizde ki seçkin üniversiteler arasına sokmak zorundayız. Bugün itibariyle memleketimizde bulunan üniversiteler arasında iyi bir konumumuz olduğu söylenebilir ama bu bizim gayretlerimiz yanında bulunduğumuz bölge itibariyle ulaşım imkanlarımızın kolaylığı itibariyle biraz da onların katkısıyla sağlanmış bir şey. Bölgesel olarak bizden daha geri taraflarda olan pek çok üniversitelerden puanlarımız yüksek. Ama asıl yapacağımız hizmet ülkemizin yüzde ellilik bölümüne giren öğrencileri buraya çekmektir. Üniversiteleri parlatan, patlatan bu seçkin öğrencilerin toplanmasıdır ve ne yazık ki bu seçkin öğrencilerin yüzde yüze yakın bir kısmı İstanbul, Ankara gibi merkezleri tercih ediyor. Sevgili Bilecikli sanayiciler, ticaret ehli, varlıklı ailelerimiz bize sağlayacağınız imkanlar, bu çocuklara sağlayacağınız imkanlar bu çocukları buraya davet edecek ve üniversitemiz kendisine yakışan vizyonu, misyonu yerine getirecek. Unutmayalım ki bir üniversitenin değeri hem topluma yaptığı hizmetle ölçülecek hem de çevresinin sosyo-kültürel yapısını dönüştürmekle ölçülecektir.

‘Bu sistemi inşa edemesek, bu nehir bu şehri siler süpürür demiştim’

O yüzden burada göreve başlarken hatırlattığım gibi, sizlere bundan 6 sene önce bir sel geliyor, coşkun bir ırmak geliyor. Bu ırmaktan istifade edecek kanalları eğer tesis edebilirsek etrafımızı mümbit bir araziye çeviririz. Eğer bu kanalları, bu sistemi inşa edemesek, bu nehir bu şehri siler süpürür demiştim. Şimdi sokakta gördüğümüz her üç-dört kişiden birisi üniversiteli, genç, dinamik, enerjik, ailelerin şefkat ve merhametinden uzak. Değerli Bilecik’ imizin idarecileri, şehrimiz temsilcileri, sivil toplum kuruluşları (STK) üyeleri bu çocukları kaybetmemek, bu çocukları kazanmak istiyorsak, bu çocukların beklentilerine uygun bir yapılanmayı gerçekleştirmek zorundayız. Dikine değil enine büyüyüp, insanoğlunun haysiyetine yakışan caddeler, sokaklar inşa etmeliyiz. Mimarimiz bizin ruhumuzu dışarı aksettiren bir mimari olmalı sadece ranta ve kazanca dair bir mimari anlayışı olmamalı. Velhasıl kelam, toplumun bütün paydaşlarına bu yolculukta düşen sorumluluklar var. Bugüne kadar bize sağladıkları destek ve ilgi, basınımızın her olayda bize açtığı imkan, halkı bilinçlendirmek adına kendimizi ifade etmemize bize sağladığı imkan ve bütün düzenekler için sayın valilerimize, sayın belediye başkanlarımıza, kaymakamlarımıza, adliye personelimize, siyasetçilerimize, toplumun bütün paydaşlarına en içten samimiyetimle teşekkürlerimizi ifade ediyorum. Ama mutfakta bu hikayeyi hazırlayan üniversitemiz personeline, akademik ve idari personelimize, bize hayıf duasında bulunan Bilecik halkına ve bize geleceklerini emanet eden sevgili öğrencilerime özellikle teşekkür ediyor hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ederim”

Son olarak Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi ve İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yusuf Cengiz Toklu kürsüye geldi.

Yusuf Cengiz Toklu’ nun konuşması kısaca şu şekilde;

“Sayın valim, sayın çok değerli misafirler, sayın rektörüm, değerli basın mensupları, sevgili öğrenciler okulumuzun bu yıl ki açılış törenine hoş geldiniz. Bu yıl üniversitemiz 7 yaşına basmış olacak. 2007 yılında kuruldu ve gördüğünüz gibi çocukluk dönemini atlatmış bulunuyoruz. Fiziki alt yapısı hemen hemen tamamlanmış çok güzel yapılara sahip, laboratuarlar, kütüphane gibi imkanlara sahip örnek bir üniversite olmak yolunda ilerleyen bir üniversiteyiz.

‘Sanayi ile işbirliği konusunda eksiklerimiz var’

İçinde ki bölümlere bakacak olursak 2 tane enstitümüz var. Fen bilimleri ve sosyal bilimler enstitümüz. 5 tane fakültemiz var, fen-edebiyat, güzel sanatlar ve tasarım, iktisadi ve idari bilimler, mühendislik, tarım bilimleri ve teknolojileri fakülteleri. 2 tane meslek yüksekokulları ve başka bölüm başkanlıkları var. Kuruluşunu tamamlamak üzere olan yepyeni bir üniversiteyiz. Bildiğimiz gibi üniversitelerin 3 tane ana görevi vardır. Eğitim, araştırma ve topluma hizmet. Biz burada bütün üniversite teşkilatı olarak bunları sağlamaya çalışıyoruz. Eğitim konusuna biraz değineceğim biraz sonra. Araştırmak konusunda gayet güzel çalışmalarımız var. Araştırma iki türlüdür teorik araştırma ve uygulamalı araştırmalar var. Teorik araştırmalar konusunda diyeceğim şu, üniversitemiz mensupları yeterli derecede ve gerekli çalışmaları yapıyorlar. Uygulamalı araştırmalarda biraz belki sanayi ile işbirliği konusunda eksiklerimiz var. Bu eksiklikler tamamen üniversitemize ait değil, diğer kuruluşlarımızın da araştırmaya bir parça bütçe ayırmalarının çok yardımcı olacağını düşünüyorum. Bu sadece Bilecik için değil, tüm Türkiye için olan bir şey. Topluma hizmet konusunda çok çalışmalarımız var. Sürekli eğitim merkezimizle yaptığımız çalışmalar var.

‘Bizim istediğimiz sentetik düşünceye geçerek üretimi arttırmak’

Eğitime gelince bu konuda iki noktaya değinmek istiyorum. Üniversitemizin vizyon ve misyon sayfasına bakarsanız analitik düşünceye sahip öğrenci yetiştirmek gibi bir terim göremiyoruz. Bunu göremememiz de benim çok hoşuma gidiyor çünkü analitik düşünce yeterli değil. Analitik düşünce demek bir konuyu inceleyip, araştırıp orada ki davranışları bulmak demek. Halbuki bizim daha çok yaptırmak istediğimiz  sentetik düşünceye geçmek. Yani bir sürü bilgiyi toplayarak bir şeyler yapabilmek, üretmek, ortaya koyabilmektir. Biz üniversite olarak bunu amaçlıyoruz. İnşallah bu konuda ilerleyişimizi sürdüreceğiz. Diğer bir söyleyeceğim bu konuda da çok sevgili öğrencilerimiz var, öğrenme dönemlerini tamamladıktan sonra mezun olacaklar. Sonra kendilerini geliştirecekler ve 21. asırın ortalarında usta olacaklar. Bilen ve bilgilerine güvenilen ağabeyler ve ablalar olacaklar. Onun için biz öğretim üyeleri olarak öğrencilerimizi o devire hazırlamaya çalışıyoruz. Bunu da arz etmiş olalım. Yeni öğretim yılımızın hayırlı olmasını diler hepinize saygılar sunarım” CANER ALKAN – ERHAN TOKA