Bilecik Belediyesi’nde yaşanan olayların ardından 6 ay önce kente Belediye Başkan Vekili olarak seçilen Melek Mızrak Subaşı, daha önce pek konuşulmayan ve belki de şehirde çok kişinin bilmediği hayat hikayesini gazetemize anlattı.
Bilecik Belediye Meclisi’nde, İçişleri Bakanlığı’nca görevden uzaklaştırılan Belediye Başkanı Semih Şahin’in yerine seçilen Muharrem Tüfekçioğlu’nun başkan vekilliğinin düşürülmesinin devamında belediyenin bir numaralı ismi olan Subaşı, hem işinde hem de kariyerinde iddialı olduğunu söyledi.
Başkan Vekili Subaşı, Başkanlık Makamında yaptığımız röportajda sorularımıza tüm samimiyetiyle cevap verdi.
Zorunlu göçle birlikte Türkiye’ye göç eden bir ailenin kızı olduğunu anlatan Subaşı, ‘‘Bende o ailelerin içinden geliyorum. Oradaki zorlukları yaşayan göçmen Türklerdenim aslında. 1989 yılında göç ettiğimizde önce bizi Kars’a gönderiyorlar sonra babam orada bir işe giriyor ablam 3 yaşında, ben 1 yaşındayım ve maddi olarak da çok zorlanıyoruz. Annem hep şunu söyler; ‘Temmuz ayında sıcakta göç ederken ben hiçbir eşya alamadım ve o sıcakta sizi 3 kat üst üste kıyafetle sınırdan geçirdik. ‘Çünkü yedek kıyafetimiz olsun diye bizi üst üste giydirmişler, çok zorluklar yaşamışlar. Kars’tayken benim toprak alerjim olduğu ortaya çıkıyor ve oradaki toprak evlerde kalıyorduk. 6 ay kadar orada yaşadıktan sonra Kars’tan batı tarafına tayini çıkan bir PTT memuru benim dayımların Bilecik’e göç ettiğini öğreniyor ve mektupla da aileme bunu bildiriyor, ailem de Bilecik’e geliyor bakıyorlar ki Bilecik çok yaşanılır bir alan bizi burada bırakıp eşyalarımızı alıp geliyorlar ve Bilecik’e yerleşiyoruz.”
Şuanda da Bulgaristan’da çok yakın akrabaları olduğunu dile getiren Subaşı, ”Dedemler ve amcamlarla birlikte göç ediyor ‘biz burada yapamayız’ diyorlar dönüyorlar ama annem ve babam kalıyor. Bulgaristan’da Razgırat’ın bir köyünde evimiz var. Babam emekli olduktan sonra oradaki evi biraz canlandırdı, güzel bahçeli göl kenarında bir evimiz var. Çok sıklıkla gidiyoruz, en son geçtiğimiz yıl kasım ayında gittim.
Bilecik’te önce Pelitözü’ne yerleştik. Ailem göçmen olduğu için Bilecik merkezinde kiralık ev dahi bulamıyorlar ve ben yaklaşık 3 yaşlarındayken Pelitözü’nde yaşadığımız ev çok rutubetli bir evdi ve evin tavanında mantar çıkmıştı. Ben çocukluk aklımla o mantara çok mutlu olmuştum. Tabii kendim de babamın yüzündeki hüznü hala hatırlıyorum. Ardından babam burada devlet memurluğu sınavlarına girdi ve devlet memuru olarak işe başladı Tarım İl Müdürlüğü’nde. Oradan da emekli oldu zaten. Annem çeşitli fabrikalarda çalıştı, hep çalıştı, annemi ben hep çalışırken hatırlarım.” görüşlerini aktardı.
Subaşı, İlk ve Orta Öğretimi Edebali Okulunda okuduğunu kaydeden Subaşı, şunları aktardı:
”Sonrasında Anadolu Lisesi’ni kazandım ve orada da lise hayatımı tamamladım. Üniversite’de Sofya Yüksek İnşaat ve Mimarlık Üniversitesi’nde okudum. Bulgarca’da UASG diye geçer. Sofya’da şöyle bir durum vardı. O yıl üniversite sınavına girdim ama ben çift vatandaşım. Çift vatandaş olduğum için yüzde 50 burs hakkına sahip oluyorum. Diğer bir burs hakkından yararlanmak için resim ve geometri sınavına girmek zorundasınız. Ben Bulgaristan’da okumaya karar verdiğimde orada bir mülakata girdim ardından resim ve geometri sınavlarına girdim, başarılı oldum ve başarılı olunca da yüzde yüz bursla devam ettim eğitimime. Bir yıl hazırlık okudum, dil eğitimi aldım, çünkü ben Bulgarca hiç bilmiyordum ve eğitimim Bulgarcaydı. 1 yıl hazırlık 4 yıl eğitim ve 1.5 yıl yüksek lisans eğitimi aldım Bulgaristan’da.
Yabancı dil olarak Bulgarca ve İngilizcem var. Bulgaristan ve Avrupa ülkelerinde sistem şu şekilde; orada mimar oluyorsunuz, 4 yılı tamamlıyorsunuz ama Türkiye’de ki gibi hemen imza yetkisine sahip olmuyorsunuz. İmza yetkisine sahip olmanız için orada birde yüksek lisans yapmanız gerekiyor. Ben zaten orada ortama çok adapteydim Avrupa Birliği’nde geçerli bir diplomaya sahip olacaktım ve ilerleyen zamanlarda Avrupa’da yaşama ihtimalim vardı o yüzden yüksek lisansı da tamamladım.”
Eğitimimi tamamladıktan sonra Bilecik’te Atasev Mimarlık’ta çalışmaya başladığını anlatan Subaşı, ”Rahmetli Zafer Atasev’i buradan sevgiyle anıyorum kendisini. Bana inanılmaz birçok şey katmıştı meslek hayatımda. Kendisiyle çalışmaya başladım. Ben yüksek lisans yaparken aynı zamanda burada çalışıyordum. Staj gibi değil gerçekten ciddi anlamda çalışıyordum. Ayın 2-3 haftası Bilecik’te diğer kalan zamanda yüksek lisans derslerimi tamamlamak için Bulgaristan’da oluyordum. Benim hocam orada çevre bakanı ve profesördü. Öyle güzel bir şansım vardı, güzel hocalarla birlikte çalıştım ve sonunda yüksek lisansımı da tamamlamış oldum.
Mesleğimde iddialıyım. Çünkü ben yüksek lisansı tamamladığımda Bulgaristan Mimarlar Birliği tarafından ödüle layık görüldüm ve ödül alan ilk Türk öğrenci olarak da orada tarihe geçtim. Bu gerçekten hem kendi memleketim için, hem ailem için hem de kendim için çok büyük bir gurur kaynağı elbette. Aynı zamanda orada okurken tarih derslerinde çevirmen olarak da derslere girdim. Türk öğrencilere çevirmenlik yaptım tarih derslerinde. O irtibatı sağlamak açısından ve dersi daha iyi anlatabilmek açısından derslerimde yardımcı olur musun diye bir hocam teklif etmişti.”
Lise yıllarında voleybol oynadığını öğretmeninin Hasan Kol olduğunu ifade eden Subaşı, ”Voleybol’da çok yetenekli değilimdir, Hasan hoca da bunu çok iyi bilir. Karşılaştığımızda da bunu hep konuşuruz. Küçük yaşlarda atletizme başladım ardından çok uzun yıllar voleybol oynadım ardından hobi olarak basketbol oynadım ama profesyonelim dediğim bir alanım yok sporla ilgili. Sadece üniversiteye başladığımda çok iyi resim yapabildiğimi düşünmüyordum kendi çapımda sadece yeteneğimin olup olmama arasında bile kararsızdım ama üniversitede anladım ki benim resime yeteneğim var.
Üniversite hayatım bu konuda eğitti aslında. Üniversitede çok güzel resimler yaptık, galeriler açtık arkadaşlarımla birlikte. Böyle güzel anılarımız da var. Sofya bir de çok yaşanılabilir sanatla iç içe bir nokta. Gitmediğimiz opera da kalmadı arkadaşlarımızla birlikte ve orada Vitoşa dağlarında çok kez at binmeye gittik. Orada anladım ki benim böyle bir hobim var. Hala da at biniyorum, profesyonel anlamda da biniyorum ve çokta seviyorum. Daha çok Adapazarı’ndaki at çifliğine gidiyoruz.” açıklamasında bulundu.
Eşi Berat Subaşı ile tanışma sürecini anlatan Subaşı, sözlerini şöyle sürdürdü:
”Birlikte aslında tam olması gereken yaşlar deriz ya aileye çok söyleyemediğimiz ama aynı zamanda duygularımızın da çok yükseldiği zamanlarda yani lisede 16 yaşındayken tanıştık. Tabii hani çocukça bir arkadaşlıktı 16 yaşımızda biz tabiri caizse, o zaman söylenen cümleyle çıkmaya başladık. Hiç ayrılmadık ardından Berat’ın da yurt dışı deneyimleri oldu. Kanada’ya gitti, Bulgaristan’da okudu. Onun eğitim dönemleri kısa kısa kesintiler oldu sonrasında ben yüksek lisans yaparken nişan taktık. Okul da bittikten sonra evlendik. Yaklaşık 10 yıl birliktelikten sonra evlendik ve şuanda da 18. Yılımızı tamamlamış durumdayız. Ben şuanda 35 yaşına girdim ve 6 yaşında bir kızımız var.”
Başkan Vekili Subaşı, Edebali İlk öğretim Okulu’nun bahçesinde otururken bu şehre belediye başkanı olacağınız aklınıza gelirmiydi? sorusuna şu yanıtı verdi:
”Elbette ki gelmezdi. O kadar büyük gurur verici ki yaşadığınız, büyüdüğünüz kente hizmet ediyor olabilmek. Çünkü ben göçmen bir ailenin kızıyım, bir göçle gelmişiz ve çok fazla maddi sıkıntılar çektik. Benim babam ne zaman ki devlet memuru oldu, biz ondan sonra daha rahat ve normal bir hayata kavuştuk.
Bilecik Belediyesi mevcut hizmet binası bir dönem tadilata girmeden, belediye binası olmadan önce biliyorsunuz Anadolu lisesi yeni binaya taşınmıştı. Edebali ilköğretim okulunun son yılını burada okudum. Şuanki belediye binası o zaman okuldu. Makamın bulunduğu odanın önünden tabii ki geçemezdik, ses yapamazdık çünkü burası öğretmenler odasıydı. Buradaki hukuk biriminin olduğu yer benim sınıfımdı. Orada camların pervazlarında otururduk, burada bir çok belediyede çalışan okuldan arkadaşlarım var.
Yaş gurubumuz dolayısıyla artık bu kitle belediyede memur. Camların pervazlarında oturur ve maçlarda tezahürat ederdik, takım tutardık. Hüzünlerimiz olurdu, mutluluklarımız olurdu çok çok güzel anılarımız var. Bu okulun bahçesinde dolaşırdık, aşağıdaki bahçeden iğde toplamaya kaçardık.” cümleleriyel cevap verdi.
Kızını mümkün olduğunca okula kendisini bırakmaya çalıştığını belirten Subaşı, ”Zamanım oldukça da ben okuldan alıyorum ve o da belediyeye geliyor, ben burada mesai yaparken o da resim yapıyor, ödevlerini yapıyor. Annelikle başkanlık aslında bir arada yürüyor, zamanımı dengeleyebiliyorum. Başkan yardımcılığı döneminden geliyorum aslında 3 yıl boyunca belediye başkan yardımcısıydım. O zaman da çok yoğun bir tempodaydım gece çok geç saatlere kadar çalışıp erken saatlerde güne uyanıyorduk o zaman da anneydim.
Burada aslında eş faktörü de önemli, eşim de dengeliyor. Annem ve babam da yanımızda sürekli. Onlar da bizi çok dengeliyorlar. Elbette yardım edenler, özellikle anne ve babalar olmazsa hayatımız zor. Ama onlar olduğu için biraz daha rahat davranabiliyoruz. Çünkü il dışı programlarımız da oluyor. Bilecik’teyken bu denge çok kolay. Kızım ilk okula başladı bu yıl, ikimiz için de çok zorlu bir dönem. Çünkü benim başkanlıktaki ilk yılım kızımın ilk okuldaki ilk yılı. Hem onun psikolojisini dengeleyerek, onun eğitim hayatını dengeleyerek, onu aksatmadığımızı ona hissettirmemeye çalıştığımız bir dönem, benim de tabii çok çok çalışmam gereken bir dönem. Dengeli götürmeye gayret ediyoruz.” açıklamasında bulundu
Başkan V. Subaşı ile gerçekleştirdiğimiz röportajın devamını, ilerleyen günlerde Değişim Gazetesi’nden ya da Bilecik11.com haber sitemizden takip edebilirsiniz..