1. Haberler
  2. Manşet
  3. “Geleceğin Siyasi Dünyası”

“Geleceğin Siyasi Dünyası”

featured

 

                Gençlerin kişisel ve sosyal gelişimlerinin desteklenmesi, potansiyellerini geliştirmelerine imkan sağlanması ve sosyal uyumun güçlendirilmesini sağlamak amacıyla bir program düzenlendi. Balahatun Eğitim ve Kültür Derneği’nin yürüttüğü Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın desteklediği “Gel ve Nefes Al” projesi kapsamında verilen seminere öğrenciler tarafından katılım yoğun oldu.

                Prof. Dr. Türköne, kendisini tanıtarak başladığı seminerde, siyasetçi değil siyaset bilimci olduğunu belirtti. Türköne, geleceğin siyaseti ile ilgili verdiği seminerde şunları aktardı:

“Türkiye’nin nüfusunun hiçbir zaman yüz milyona çıkmayacağı biliniyor”

“Fal bakmakla gelecekten bahsetmek arasında ne fark var önce bununla başlayalım. Bunu bilimsel yöntemlerle yaptığımız zaman buna gelecek bilim deniyor. Böyle bir bilim var. Doğrudan doğruya bu konuda uzmanlaşmış dünya çapında birkaç tane üniversite var. Gelecek bilim çok geniş bir ilgi alanı. Bu işe en çok meraklı olanlarda büyük şirketler, oturup 30 yıl 40 yıl sonra dünyada ne olacak merak ediyorlar ve bilimsel yöntemlerle ne olup ne biteceğini anlamaya çalışıyorlar. Birçok şeyi belirleyecek, gelecekle ilgili birçok şeyi görmemizi sağlayacak çok önemli bir gösterge nüfus. Birleşmiş Milletlerin 50 – 100 yıl sonra tek tek hangi ülkenin nüfusunun ne kadar olacağını, nüfus kompozisyonlarını gençlerin, orta yaşlıların, yaşlıların nüfus içindeki oranlarını ondan sonra farklı inanç gruplarına mensup olanların nüfus içindeki dağılımını çok kesin bir şekilde inceleyen bir nüfus departmanı var. Bizim başbakanımız üç çocuk üç çocuk diyor ya çok açık bir tablo. Bizde bu sene itibariyle durum pek parlak değil. Bu sene itibariyle nüfus artış hızımız durdu, Türkiye’nin nüfusunun hiçbir zaman yüz milyona çıkmayacağı biliniyor.

‘Geleceği öğrenmek istiyorsanız geçmişte neler olduğunu bilmeniz gerekiyor’

Eğer gelecekte nasıl bir dünyanın ortaya çıkacağını öngörmek istiyorsanız, bu konuda gerçekten bir fikre sahip olmak istiyorsanız geçmişte neler olduğunu bilmeniz gerekiyor. Çünkü gelecek aslında yaşanacak bir tarih. Geçmişte yaşanmış tarih ileriye doğru devam edecek ve biz gelecekle ilgili konuşurken geleceğin tarihinden bahsetmiş olacağız. Demek ki tarihin dinamikleri, belirleyen güçleri var. Birden bire bambaşka bir yerden su kaynağı çıkıp farklı bir istikamette akmaya başlamıyor. Öteden beri akan, biriken bazen daralıyor, bazen genişliyor. Bazen önüne bir set çıkıyor birikiyor birikiyor o seti yıkıp devam ediyor. Ama akan şey hep aynı şey, o yüzden mutlaka nereden geldiğinizi bilirseniz nereye doğru gideceğinizi de çok daha canlı ve doğru bir şekilde tahmin etmeniz mümkün.

Türkiye’de 1923’te Cumhuriyet kurulduğunda nüfusu 13 milyon civarındaydı. Bu nüfusun yaklaşık olarak % 85’i köylerde yaşıyordu. Sadece %15’i şehirlerdeydi. Türkiye uzun yıllarını çok küçük bir azınlık tarafından yönetilerek geçirdi. Okumuş, şehirli, biraz dünyayı görmüş tanımış bir seçkin grup. Bunlar ülkeyi yönettiler. Uzun süre yönettiler ve karşılarına çıkacak bir rakibe de fırsat vermediler. Cumhuriyete sahip çıkıyoruz diyor birileri. Türkiye bir cumhuriyet, cumhuriyete sahip çıkan, koruyan kollayan birileri var. Kime karşı koruyorlar, kim bu cumhuriyetin düşmanları? Türkiye’de bu cumhuriyet rejimi yıkılsın yerine başka bir rejim gelsin diyen birileri mi var? Birilerinin sahip çıkması, koruması için birilerinin de düşmanlık göstermesi lazım. Ama yok. Hiçbir yerde yok. Cumhuriyeti yıkıp yerine saltanat usulünü monarşiyi geri getirelim diyen birine rastlayamazsınız. Akıl hastanesinde bile böyle diyen birini bulamazsınız. Bunun derinliğine indiğiniz zaman gelecekte de karşınıza ne çıkacağını anlıyorsunuz. Siyasi partiler bizim karşımıza çıkıyorlar diyorlar ki, ‘Bu ülkeyi en iyi biz yönetiriz.’ Sonuç itibariyle bu ülkenin ekonomisi canlı olacak bizler bundan istifade edeceğiz, bizleri içinde yaşayacağımız parlak bir ülke, parlak bir gelecek bekleyecek. Bunu kim daha iyi yaparsa, kim daha iyi başarırsa bizde onun bize sattığı malı alıp tüketeceğiz yani ona oyumuzu vereceğiz. Siyasetin rekabet olması, parti rekabetinin olmasının anlamı bu. Bütün bunlar olup biterken birden bire birileri çıkıyor hiç olmayan bir düşman üretiyor. Hiç olmayan bir kavga mevzuu üretiyor. Sonra bizlerde şaşkınlık içinde seyrediyoruz anlam vermeye çalışıyoruz fakat kavga çok büyüdüğü içinde ciddi zannediyoruz. Cumhuriyet üzerinden yürütülen kavganın, kamplaşmaların, kutuplaşmaların söylenen sözlerin bir anlamı yok.

Türkiye gelişti, eğitim düzeyi yükseldi, güçlendi. Ekonomi birçok şeyi de peşinden sürüklüyor. Her şey daha iyiye gidiyor. Çünkü siyasetin o akan kanalları gücü bize emanet ediyor, bizim elimize geçmesine fırsat veriyor. 75 milyonluk bir ülkede 5 kişinin vereceği karar mı daha doğru olur yoksa 75 milyon kişinin vereceği karar mı daha doğru olur? Demokrasi dediğimiz herkesin aklının, fikrinin gücünün devreye girmesidir. Eğer siz kendi hayatınız, kendi ülkeniz kendi geleceğiniz hakkında buna ben karar veririm kendi hayatıma kimse müdahale edemez demek istiyorsanız o zaman her şeyin daha iyi olması kesinleşmiş demektir. Demokrasi de bu demektir. Eğer kararı siz veriyorsanız, ülkede yanlış şeyler olma ihtimali olmaz.”

Seminerin ardından Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Azmi Özcan tarafından çiçek takdim edildi. Prof. Dr. Özcan Prof. Dr. Türköne’ye teşekkür ederek, “Mümtaz hoca akademik siyaset hayatının son 30 senesinde önemli iz bırakan değerlerimizden birisi. Ama yetiştiği, içinden çıktığı zemin bizlerden, sizlerden farklı değil. Onu farklı kılan şey bulunduğu her zaman ve zeminde düşünmek,  çalışmak üzerine odaklanmak ve neticesinde günümüzde düşünce hayatında, Türk akademik hayatına hem basın yönüyle hem de yazdıklarıyla önemli etkileri olan bir aydın profili olarak karşımıza çıkıyor.” dedi. ZEYNEP KILBAHRİ