Hakikate ulaşmada ikinci yol hizmettir. Hizmet: Hak’kın yanında olma, Hakka ve hakikate tercümanlık yapmaktır. Hak hatırına halka himmet etmektir. Yaratılana yaratandan ötürü şefkatle muamele etmektir. Canlı ve diri kalabilmek için başkalarını yaşatmaya kendini adamanın adıdır hizmet. Sevgili Peygamberimiz (a.v.s) “İnsanların hayırlısı İnsanlara hayırlı olandır” buyurmaktadır. Hizmet; İnsanlığın hayrı için hayırlı olmanın adıdır. İnsani değerlerin, ahlakın, faziletin ve erdemin temsilidir hizmet.
Peygamber efendimizi duymuş ancak tanımayan bir bedevi Allah Resulünün bulunduğu meclise girer ve bu milletin efendisi kimdir? Diye sorar. Arkadaşlarına (ashabına) ikramda bulunan Peygamber efendimiz şöyle buyurur “ Bir milletin efendisi o millete hizmet edendir” Hizmet millete efendi olmanın yolunun adıdır. Yunus Emre kırk sene Tabdukun kapısında düz odun taşıyarak doğru olmayı öğrenmiş ve dergâhta pişe pişe olgunlaşmıştı. Sonrada mahlûkatın hikmeti lisanını çözmüştü. Hizmet pişmenin, olgunlaşmanın ve kâmil insan olmanın sahasıdır. Hizmet her kişinin değil er kişilerin işidir.
Hizmet Hakta samimiyetin ve fedakârlığın adıdır. Hizmetin sebebi; Allahın emri olmasıdır. Neticesi; Allahın rızasının bulunmasıdır. Meyvesi de; Cennete nail olma Cehennemden kurtuluştur.
Hizmet; değerlere yapılan yatırımdır. Çanakkale’de 253,000 şehit, Edirne’de 300,000 şehit bunun ispatıdır.
Hizmet; milletin değerleriyle ayağı kalkması için verilen mücadelenin adıdır. Nitekim devleti âliye olan Osmanlıdan sonra onur kırıklığı yaşayan bizlerin yeniden kaybedilen değerlerle kendimiz olmamız için hizmet herkesin tarihi sorumluluğudur.
Hakikate ulaşmada sohbet işin nazari yönünü tamamlarken, hizmet ameli yönünü tamamlar. Hizmette himmet gereklidir.
Himmet; çalışmak, azmetmek, gayret göstermek tam anlamıyla hedefe varmada bütün imkânları kullanmaktır. Tasavvufu anlamda hakkın bilinmesi ve hakka bağlanılması için kişinin sahip olduklarını değerlendirmesidir. Himmeti millet olan tek başına bir millettir. Sözünde unutulmamanın yolu yatmaktadır.
II. Abdülhamit han tebdili kıyafet yaparak halkının durumunu görmek ister. Yaşlı piri fanı birini elindeki meyve fidesini dikmeye çalışırken görür ve sorar: Amca bu yaşlı halinle dikmeye çalıştığın bu meyve fidesinden meyve yemeyi umuyor musun? Piri fani derki: Sultanın bizim yediğimiz meyvelerin fidesini bizden öncekiler dikti, bizden sonrakilerde meyve yiyebilmeleri için bizlerin bu fideleri dikmesi gerekir der. Sultanın çok hoşuna gider bir kese altını yaşlı amcaya verir. Piri fanı derki sultanın bizim fideler meyve vermeye başladı. Sultan bir kese altın daha verir. Piri fani sultanım meyve ağaçları yılda bir kez meyve verirken bizim fideler iki kez meyve verdi der. Sultan bir kese altın daha verir derken yanındaki Nedimi: Sultanım kalk gidelim sizde bu sermaye bu amcada da bu zekâ varken biz gidemeyiz der. Himmetini geleceğe yapan amcamız; hizmetin geçmişten bize intikal eden bir vazife olduğu hatırlatır.
Hz. İbrahim (a.s) alevleri göklere ulaşan ateş içerisine atıldığında bir karınca ağzına su alıp İbrahim peygamberin ateşini söndürmeye giderken; ağzındaki birkaç damla su nerede o koça ateş nerede derler. Karınca cevabında bende biliyorum ki bu su ile İbrahim peygamberi yakan ateşi söndüremem. Lakin tarafımı belirlemeliyim deyip insanlığa hizmete çağırıyordu.
Yani yakan değil bir itfaiyeci misali ateşte yananları kurtarmaya koşmalı deyip insanlara durmaları gereken yeri işaret etmektedir.
Ne dersiniz bir karınca misali yanmayı göze alarak yananları kurtarmak insan olmanın gereği değimli?
Kaynak: Haber Merkezi