“Miratü’l- Haremeyn” adlı eserde, Kâbe’den sonra müslümanların en çok ziyaret ettiği yerin, Peygamberimiz’in Hz. Hatice validemizle evlendiği zaman ikamet ettiği ev olduğunu vurgulanmaktadır.
Hz.Peygamberimiz’in diğer çocukları ve Hz. Fatıma burada doğduğu için, bu eve “ Mevlîd-i Fâtıma” (Fâtıma’nın doğum yeri) de denmektedir. 622 yılındaki Hicret’e kadar Rasülüllah’ın içinde ikamet ettiği, defalarca Cebrail(as)in vahiy getirdiği ve içinde vahiy odasının da olduğu bu üç odalı mesken acaba nerede idi?
Safa’dan Merve tepesine vardığımızda, sağ tarafa dönersek bir kapı olduğunu göreceğiz. İşte o kapıdan çıkın ve yaklaşık 20 adım atın. İşte işaret olunan evin yeri orasıdır. Hz. Muaviye bu evi satın almış ve onarımını da yaptırmıştı. Osmanlı zamanında buraya daha özel bir ihtimam gösterildi. Nitekim Kanuni, bu evin üzerine bir kubbe ve içine de bir mihrap yaptırarak mescide çevirmişti. Ancak bugün için hiçbir işaret bulunmamaktadır.
Hz. Hatice validemiz ise, evlenmeden önce Ebu Kubeys Tepesi’nin ön taraflarında bir evde oturmakta idi ki, bu ev daha sonra kızı Hz. Zeynep’e evlenme hediyesi olarak verilecektir. Her şeyi Mekke’de bırakarak 622 yılında Medine’ye hicret eden Allah Rasülü, bir daha bu evi kullanmamış. Hatta Medineli Ensar : “Mekke fethedilince, acaba Allah Rasülü eski şehrine tekrar yerleşir mi?” şeklinde bir endişe de yaşamışlardır. Ancak Rasülüllah fetihten sonra yine Medine’yi tercih etmiştir.
Rasülüllah hicret ederken evini amcası Ebu Talib’in oğlu olan Âkil’e teslim etmişti. Ancak Âkil bir süre sonra bu evi satacaktır. Hatırlanacağı üzere 630’da Mekke fathedildi. Rasülüllah’a sordular: “Ya Rasülallah! Mekke’de şimdi nerede kalacaksınız?”
Allah Rasülü biraz da sitemli bir şekilde bu soruyu şöyle cevaplandıracaktır: “Âkil bize kalacak ev mi bıraktı ki?”
Peki Rasülüllah dönemine ve Osmanlı’ya ait ne varsa, Kâbe çevresini genişletmek adına, yıkan ve turizm geliri için dev gökdelenler dikenler, gelecekteki Kâbe’yi genişletme projesi içinde Rasülüllah’ın doğduğu ev de dahil, tüm tarihi dokuyu yerle yeksan edenler, acaba böyle bir sitemle karşılaşacaklarını düşünmezler mi?
Ecdadımız bu tür özel yerleri mescid haline getirmiş ve özenle korumuş ve daha önce kaydettiğimiz gibi, Kâbe’den yüksek bina yapımını edebe mugayir görmüş ve yasaklamıştı. Elbette ihtiyaca göre Kâbe’nin çevresinin de genişletilmesi gayet doğaldır. Ancak bu yapılırken ziyaret eden insanlara ibret teşkil etmesi açısından, tarihi dokuya zarar verilmemeli kanaatındayız. 10 km.lik bir sit alanı oluşturduktan ve buralardan Kâbe’ye sirkülâsyonu yer altından hızla gerçekleştirdikten sonra, ötelere ne kadar gökdelen dikilecekse dikilsin. Fakat Kâbe’nin çevresi gökdelen heykellerinden arındırılmalı, rahatlatılmalı ve şehrin neresinden bakılsa, Beytullah görülmelidir. Güzellik, edep, haya ve saygı da bunu gerektirir.
İşte biz de bütün bunları tefekkür ederek, Hz. Peygamberimiz’in eşiyle yıllarını geçirdiği mekana vardığımızda, Peygamberimiz ile beraber İslam’ın vefakâr kadını ve mübarek eşleri Hz. Hatice anamızı da düşünmemiz gerekir.
O ki; Allah Rasülü insanları İslam’a davet etmek üzere ilk vahyi aldığı zaman: “Bana kim inanır ya Hatice!” dediğinde, hiç tereddütsüz “ben” diyen ve İslam defterinin ilk sayfasına adını kaydettiren anamız…
Mekke’nin eşrafından ve en zenginlerinden olan Peygamber eşi.
İslamla müşerref olduktan sonra, özellikle de 3 yıllık amborgo sırasında, varını yoğunu İslam’a vakfeden ve hiçbir şeyi kalmadığında da, ömrünün son demlerini bir çadır içinde geçiren örnek İslam kadını.
Rasülüllah, Hz. Hatice’nin Allah (cc) yolundaki gayretini, cömertliğini ve vefakârlığını düşünüp, içine düştüğü o hali görünce duygulanacak ve gözyaşlarını çoğu kere ondan gizleyecektir.
Daha önce biz nasıl ki, Mekke’nin tepelerine baktığımız zaman, Rasülüllah’ın develerini otlattığını görür gibi olmuşsak, şimdi de aynı tepelerde Hz. Hatice validemizin, eşi Hz. Muhammed(sav)’i günlerce Hira mağarasında bulunurken, meraklı gözlerle ve endişe içerisinde Cebeli Nur’u izlediğini görür gibi olmalıyız. Tam da bu noktada Allah yolunda infak etmenin önemine ve şuuruna ermek ve fâni olan malın bâki olan ahiret için harcanması fikrini benimsemeliyiz…
BENİ HAŞİM MAHALLESİ
Biraz önce, Merve’den hareketle Peygamberimiz’in Hz. Hatice validemizle evlendiğinde ikamet ettiği evin yerini tespit etmiştik. Aynı yerden yürümeye devam edersek Ebucehil tuvaletlerinin ön tarafına varırız. Oradan da ileriye devam edersek, önümüze bembeyaz bir yapı çıkacaktır ki, orası Allah Rasülü’nün doğduğu evin yeridir. Aynı zamanda burası Kâbe’nin Bâbü’s- Selam tarafına düşer ki, Rasülüllah’ın çocukluğu burada geçmiştir.
Emeviler zamanında mescid haline getirilen bu evi, Abbasiler yeniden tamir ettirmişlerdi. Osmanlı zamanında ise, Kanuni tarafından üzerine kubbe yaptırılmış ve mescid yenilenmiştir. Ayrıca o dönemde ikisi Kâbe’yi, birisi de burayı aydınlatmak üzere, üç tane de kandil gönderilmiştir.
III. Mehmet zamanında da, kubbe büyütülmüş ve bir de minare ilave edilmiştir.
Osmanlılar zamanında II. Mustafa’nın çıkardığı bir ferman gereği, her yıl Peygamberimiz’in doğduğu Rebiülevvel ayının 12 sinde, Mekke uleması akşam namazını Kâbe’de kıldıktan sonra, kandillerini ve meşalelerini de alarak bu eve(mescide) gelirler ve salevatlar, tekbirler ve tehliller eşliğinde duada bulunurlardı. Sonra da yatsı namazı kabeye dönülerek bu mescidde kılınırdı. Bu güzel ve anlamlı gelenek, Osmanlı’nın çöküşüyle birlikte sona erecektir.
1920’lere kadar Peygamberimiz’in babası Hz. Abdullah ve annesi Hz. Amine’den kalan ev orjinaline yakın şekilde minaresi ile birlikte mescid’e tahvil edilmiş hali dururken, ilk Suud kralı Abdülaziz bu mescidi yıktırdıktan sonra, bugünkü yanda görülen evi, yani kütüphane binasını yaptırmıştır.
Bu evin arka tarafı tepeye doğru yükselmekte ve orada bir mahalle göze çarpmaktadır. Orası da, Peygamberimiz’in dedesi Abdülmüttalip ve amcası Ebu Talib’in de evlerinin bulunduğu Beni Haşim mahallesidir ki, Allah Rasülü’nün çocukluğunun geçtiği mahallenin bugünkü halidir.
Bu evin de yıkılmayacağına dair bir senet de yok. Hz. Hatice’nin ve Hz. Ebubekir’in evlerini yıkan, Osmanlı yadigârı ve kültür mirası Ecyad kalesi’ni yerle bir ettikten sonra, üzerine gökdelenler diken Suud yönetimi, Allah Rasülü’nün doğduğu evi de gözünü kırpmadan yıkabilir.
Islamic Heritage Faundation'ın başında bulunan İrfan Ahmet Alavi feryat ediyor ve diyor ki:
"Hz Muhammed'in annesi Amine'nin mezarı 1998'de bulundu. Buldozerlerle yıkıldı ve içine benzin döküldü. İslam dünyasında binlerce kişiye dilekçe göndermemize rağmen kimse bu yıkımı durdurmak için harekete geçmedi.” Bu konuda feryat eden isimlerden biri de hayatını hicaz bölgesindeki kalıntıları kurtarmaya adayan Sami Angavi. O da diyor ki: "Mekke'ye veda zamanı yaklaştı. Bugün Mekke ve Medine'nin son günlerine şahit oluyoruz." Suudlar, bu mukaddes yerleri koruyacağı yerde, Dubai’ye çevirme peşinde. Bu evin hemen karşısında Ebu Cehil’in evi bulunuyormuş. O da en azılı İslam düşmanına yakışır şekilde, tuvalet olarak değerlendirilmiş. Bu ev önceleri ziyarete açıkken, yaklaşık çeyrek asırdır kapalı olduğunu belirtelim.
EBU KUBEYS DAĞI
Yeryüzünün ilk yaratılan yeri ve ilk kara parçası olduğu yönünde rivayetler bulunan Ebu Kubeys Tepesi, Hz. İbrahim Peygamber’in insanları hacca davet ettiği mekândır. İnşası bittikten sonra, Hz. İbrahim Kâbe’nin köşesine koyduğu Hacerü’l-Esved’i de, yine bu tepede bulmuştu. Rasülüllah’ın Şakk-ı Kamer (ayı ikiye bölme) mucizesinin gerçekleştiği mukaddes yer. Ebu Kubeys tepesi, Peygamberimiz’in nübüvvetinin ilk dönemlerinde akrabalarını safa tepesine toplayıp, ziyafet verdikten sonra: “Ben size şu tepenin arkasında bir düşman ordusu var desem bana inanır mısınız?” diye işaret ettiği tepe.
Hz. İbrahim Peygamber, Kâbe’nin inşasını bitirdikten sonra, Allah’ın Hac süresindeki: "İnsanları hacca davet et…" emri ilâhisi üzerine, bu tepeye çıkıp dört bir tarafa seslenerek, Allah(cc)’ın Kâbe’yi ziyaret etmelerini ve haccetmelerini insanlara farz kıldığını bildirmişti.
Allah Rasülü’nün Şakk-ı Kamer mucizesinin Mina’da gerçekleştiği ve ayın bir parçasının Kuaykaan dağı üzerinde görünürken, diğer yarısının da bu tepe üzerinde görüldüğü rivayeti de yaygındır. Bu mucize anısına Ebu Kubeys’te bir mescid inşa edilmişti. Hatta Hz. Âdem ve Hz. Şit Peygamberlerin mezarlarının da bu tepede olduğu belirtilir.
Ne yazıktır ki, bugün bütün bunlardan hiçbir eser mevcut değildir. Şimdi Ebu Kubeys tepesinin olduğu yerde, Kral’ın Sarayı bulunmaktadır.
Hz. EBUBEKİR’İN EVİ
Kâbe-i Muazzama’yı dıştan tanımaya devam ediyoruz. Bugünkü Hiton’un yerinde Hz. Ebubekir’in evi bulunuyordu. İslamiyetin ilk yıllarında Hz. Ebubekir evinin önünde Kur’an okurmuş. Çok da güzel bir sesi varmış. Dinleyenler de etkilenir ve Müslüman olurlarmış. Mekkeli Müşrikler bu durumdan rahatsız olup O’nu Mekke’yi terke zorlamışlar. Ancak şehrin dışında yine müşriklerden eski bir tanıdığı Hz. Ebubekir’i geri çevirir ve ona kefil olur. Müşrikler de evinin önünde Kur’an okumamak kaydıyla kalmasına müsaade ederler. Ama Hz. Ebubekir Kur’an okumadan durabilir mi? Evinin üst katına bir balkon yapıp orada Kur’an okumaya devam etmiştir. Hz. Ebubekir’in evinin olduğu yere yapılan Hilton’un dördüncü katında bir mescit var. Kapısında da “Mescid-i Ebubekir” yazıyor. Lütfetmişler. Hiç değilse bir hatıra olarak koca otele bu küçücük mescid-i yapmışlar.
Hilton’un tam arka tarafında bir mescit daha var ki, ismi “Mescid-i Hamza” dır. Peygamberimiz’in amcası ve yiğitler serdarı Hz. Hamza’nın evi de orada bulunuyormuş. Biraz daha ileri devam edersek, etrafı duvarlarla çevrili bir yerle karşılaşırız. Burası da cahiliye döneminde kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü yerdir. Yüzümüzü tam karşıya çevirip bakarsak yamalı bir tepe görürüz. Osmanlı Sultanı IV. Murat, Kâbe’yi bugünkü haliyle son kez tamir ettirirken, duvar taşlarının kesildiği yer de orasıdır. 1614 adet taş bu tepeden kesilmiş, itina ile düzeltilmiş ve Kâbe duvarına yerleştirilmiştir.
Yarınki sohbetimizde de Mekke-i Mükerreme’nin ziyaret yerlerini incelemeye devam edeceğiz inşalşlah. Kalın sağlıcakla…
Kaynak: Haber Merkezi