1. Haberler
  2. Güncel
  3. ORUÇLA İLGİLİ BAZI FIKHİ HÜKÜMLER

ORUÇLA İLGİLİ BAZI FIKHİ HÜKÜMLER

featured

Orucu bozan şeyler nelerdir?

Orucun temel unsuru, yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak, nefsi bunlardan mahrum bırakmak
olduğu için, oruçlu iken bunlar ve bu anlama gelecek davranışlar orucu bozar. Yemek ve içmek, yenilip
içilmesi mûtat olan her şeyi kapsamı içine alır. Sigara, nargile gibi keyif veren tütün kökenli dumanlı
maddeler ile uyuşturucular ve tiryakilik gereği alınan tüm maddeler oruç yasakları kapsamına girer
(İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, 386-387). Her ne sebeple olursa olsun, ağızdan alınan ilaçlar da aynı
hükme tabidir.

Nikotin bandı orucu bozar mı?

Nikotin bandı orucu bozmaz. Kural olarak orucu bozan şeyler, vücuda normal yollarla giren maddeler
ve cinsel ilişkidir. Vücuda sürülen yağ, merhem gibi maddeler, deri üzerindeki gözenekler ve deri
altındaki kılcal damarlar yoluyla emilerek kana karışmaktadır. Ancak cildin bu emişi, çok az ve yavaş
olmaktadır. Diğer taraftan bu işlem yeme, içme ve beslenme anlamına da gelmemektedir (Bak.
Merğînânî, el-Hidâye, II, 263-264; Kâsânî, Bedâî’, II, 98; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, 366-367).

Şeker hastalarının uyguladıkları insülin iğnesi orucu bozar mı?

İğnenin orucu bozup bozmayacağı, kullanılış amacına göre değerlendirilebilir. Ağrı dindirmek, tedavi
etmek, vücudun direncini artırmak, gıda vermek gibi amaçlarla enjeksiyon yapılmaktadır. Gıda ve keyif
verici olmayan enjeksiyonlar, yemek ve içmek anlamına gelmediklerinden orucu bozmazlar. Ancak
gıda ve/veya keyif verici enjeksiyonlar orucu bozar (DİYK 22. 09. 2005 tarihli karar). Şeker
hastalarının kullandıkları insülin iğnesi bu nitelikte olmadığı için orucu bozmaz.
Diğer yandan ehil doktorların, oruç tutmasının sağlık açısından zararlı olacağı teşhisini koyduğu bir
hasta, Ramazan’da oruç tutmayabilir. Böyle bir kişi, eğer iyileşme ihtimali varsa orucunu daha sonra
kaza etmek üzere bırakır; böyle bir ihtimal yoksa Ramazan ayının her günü için birer fidye verir.
İnsüline bağımlı olarak yaşayan hastaların da oruç tutmaları sağlıklarına zarar veriyorsa oruç
tutmayabilirler. Tutamadıkları oruçlarının sayısınca her gün için bir fidye verirler.

Göz damlası orucu bozar mı?

Konunun uzmanlarından alınan bilgilere göre, göze damlatılan ilaç, miktar olarak çok az (1 mililitrenin
1/20’si olan 50 mikrolitre) olup bunun bir kısmı gözün kırpılmasıyla dışarıya atılmakta, bir kısmı
gözde, göz ile burun boşluğunu birleştiren kanallarda ve mukozasında mesâmat (gözenekler) yolu ile
emilerek vücuda alınmaktadır. Kaldı ki bu işlem yeme içme yani gıdalanma anlamı da taşımamaktadır.
Dolayısıyla göz damlası orucu bozmaz. (DİYK 22. 09. 2005 tarihli karar; bkz. Kâsânî, Bedâî’, II, 98).

Endoskopi, kolonoskopi yaptırmak, makat veya ferçten ultrason çektirmek orucu bozar mı?

Midedeki hastalığı tespit amacıyla mideyi görüntülemek veya mideden parça almak için yaptırılan
endoskopide, ağız yoluyla mideye tıbbî bir cihaz sarkıtılmakta ve işlem bittikten sonra çıkarılmaktadır.
Kolonlardaki hastalığı teşhis etmek amacıyla, bağırsak içini görüntülemek veya parça almak için
yapılan kolonoskopide, makattan bağırsaklara cihaz gönderilmekte ve işlem bittikten sonra
çıkarılmaktadır. Kolonoskopide, hemen daima, endoskopide de genellikle, incelenecek alanın
temizliğini sağlamak amacıyla cihaz içinden su verilmektedir.
Endoskopi veya kolonoskopi yaptırmak; makat veya ferçten ultrason çektirmek; yeme, içme anlamına
gelmemekle birlikte, çoğunlukla cihaz içinden su verildiği için oruç bozulur. Ancak söz konusu
işlemlerde cihazların kullanımı sırasında sindirim sistemine su, yağ ve benzeri gıda özelliği taşıyan bir
madde girmemesi durumunda endoskopi, kolonoskopi yaptırmak, makat veya ferçten ultrason
çektirmek orucu bozmaz (DİYK 22. 09. 2005 tarihli karar; bkz. Kâsânî, Bedâî’, II, 98; İbn Âbidîn,

Kulak damlası orucu bozar mı?
Kulak ile boğaz arasında bir kanal bulunmaktadır. Ancak kulak zarı bu kanalı tıkadığından, ilaç boğaza
ulaşmaz. Bu nedenle kulağa damlatılan ilaç orucu bozmaz.
Kulak zarında delik bulunsa bile, kulağa damlatılan ilaç, kulak içerisinde emileceği için, ilaç ya hiç
mideye ulaşmayacak ya da çok azı ulaşacaktır. Kaldı ki bu işlem yeme içme yani gıdalanma anlamı da
taşımamaktadır. Dolayısıyla kulak damlası orucu bozmaz (DİYK 22. 09. 2005 tarihli karar; bkz.
Merğînânî, el-Hidâye, II, 263; Kâsânî, Bedâî’, II, 98; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, 367, 376).

Kulağın yıkattırılması orucu bozar mı?

Kulak ile boğaz arasında bir kanal bulunmaktadır. Ancak kulak zarı bu kanalı tıkadığından, su boğaza
ulaşmaz. Bu nedenle kulağın yıkattırılması orucu bozmaz. Ancak kulak zarının delik olması
durumunda, kulak yıkattırılırken suyun mideye ulaşması mümkündür. Bu itibarla, yıkama sırasında
suyun mideye ulaşması hâlinde oruç bozulur (DİYK 22. 09. 2005 tarihli karar; bkz. Merğînânî, elHidâye, II, 263; Kâsânî, Bedâî’, II, 98; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, 367, 376).

Diyaliz uygulamalarında oruç bozulur mu?

Böbrek yetmezliği hastalarına uygulanan diyaliz, periton diyalizi, hemodiyaliz olmak üzere iki çeşittir.
Periton diyalizi, karın boşluğuna verilen özel bir solüsyon aracılığı ile hastanın kendi karın zarı
kullanılarak kanın zararlı maddelerden arındırılması ve sıvı dengesinin sağlanması işlemidir.
Hemodiyaliz ise, kanın vücut dışında bir makine yardımı ile temizlenip vücuda geri verilmesi işlemidir.
Kan bir iğne aracılığı ile hastanın kolundan alınır. Hemodiyaliz makinası, diyalizör denen bir filtreden
kanı sürekli geçirerek zararlı maddeleri ve fazla suyu filtre eder. Filtre edilen temiz kan ikinci bir iğne
ile hastanın damarına geri verilir. Bu işlem yapılırken bazen, gıda içerikli sıvı verilmesi gerekmektedir.
Buna göre hastaya herhangi bir sıvı maddesi verilmeden gerçekleştirilen hemodiyalizde oruç
bozulmaz. Diğer diyaliz çeşitlerinde ise, vücuda gıda içerikli sıvı verildiği için oruç bozulur

Eşlerin oruçlu iken ilişkilerinin sınırı ne olmalıdır?

Oruçlu olan kimse orucu bozacak şeylerden kaçındığı gibi orucun sevabını azaltacak şüpheli
durumlardan da kaçınmalıdır. Ramazanda oruçlu olduğunu bile bile cinsel ilişkide bulunmakla oruç
bozulur, hem kaza ve hem de keffâret gerekir (Buhârî, Savm, 30). Eşlerin birbirlerini öpmeleri veya
sarılmalarıyla oruçları bozulmaz. Ancak bu durumda boşalma meydana gelirse oruç bozulur ve güne
gün kaza gerekir (Merğınânî, el-Hidâye, II, 256).

Kalp hastalarının kullandıkları dilaltı hapı orucu bozar mı?

Bazı kalp rahatsızlıklarında dil altına konulan hap, doğrudan ağız dokusu tarafından emilip kana
karışarak kalp krizini önlemektedir. Söz konusu hap ağız içinde emilip yok olduğundan mideye bir şey
ulaşmamaktadır. Bu itibarla, dilaltı hapı kullanmak orucu bozmaz (DİYK 22. 09. 2005 tarihli karar).

Burun damlası orucu bozar mı?

Tedavi amacıyla buruna damlatılan ilacın bir damlası, yaklaşık 0, 06 cm3 tür. Bunun bir kısmı da burun
çeperleri tarafından emilmekte, çok az bir kısmı mideye ulaşmaktadır. Bu da, mazmazadan ( ağzı su ile
çalkalamadan) sonra ağızda kalan rutubette olduğu gibi orucu bozacak düzeyde görülmemiştir. Kaldı
ki bu işlem yeme içme yani gıdalanma anlamı da taşımamaktadır. Dolayısıyla burun damlası orucu
bozmaz (DİYK 22. 09. 2005 tarihli karar)

Aşı olmak veya iğne yaptırmak orucu bozar mı?

Oruç; yemek, içmek, cinsel ilişki ve bunların kapsamına giren şeylerle bozulur. Bu sebeple, besin değeri
taşımayan aşılar orucu bozmaz.
Tedavisi devam eden hastalar, sağlıklarına kavuşup tedavileri sona erinceye kadar oruçlarını
erteleyebilirler. Bununla birlikte, Ramazan ayında herkesle birlikte oruca devam etmeyi arzu ediyorlar
ve oruç tutmalarına da başka bir engel bulunmuyorsa iğnelerini iftardan sonra yaptırmaları yerinde
olur. Bu imkâna sahip olmayanlar, tedavi ve aşı amaçlı iğne yaptırabilirler. Ancak, oruçlu iken gıda ve
vitamin iğneleri yaptıranların, ağızdan aşı alanların damardan serum ve kan verilenlerin orucu
bozulur. Daha sonra bu oruç kaza edilir.

Oruçlu iken kan vermek ve vücuda kan almak orucu bozar mı?

Ramazan’da oruçlu iken kan verenin orucu bozulmaz (İbn Kudâme, el-Muğnî, IV, 50-52). Vücuda kan
almak ise, beslenme, gıda alma kapsamına girdiği için orucu bozar. Kan vermenin orucu bozup
bozmaması ile ilgili olarak birbirine zıt iki rivayet vardır. Bunlardan birine göre Hz. Peygamber (s.a.s.),
“Hacamat yapanın ve yaptıranın (vücuttan tedavi maksadıyla kan alanın ve aynı amaçla vücudundan
kan aldıranın) orucu bozulur.” (Ebû Dâvûd, Savm, 28) buyurmuştur. Öte yandan Resûlullah’ın (s.a.s.)
oruçlu iken hacamat yaptırdığı rivayet edilmiştir (Buhârî, Savm, 32; Ebû Dâvûd, Savm, 29).
Bu iki hadisi birlikte değerlendiren bilginlerin çoğu, birinci hadisi “Hacamat yapan kişinin, kanı özel
alet ile emerken ağzına kaçırabileceği, hacamat yaptıran ise kan verdiği için zayıf düşerek hasta
olabileceği için oruçları bozulma tehlikesi ile karşı karşıya kalır.” şeklinde yorumlamış ve ikinci hadisi
esas alarak kan vermenin orucu bozmayacağı sonucuna varmışlardır.

Merhem ve ilaçlı bant kullanmak orucu bozar mı?

Deri üzerindeki gözenekler ve deri altındaki kılcal damarlar yoluyla vücuda sürülen yağ, merhem ve
benzeri şeyler emilerek kana karışmaktadır. Ancak cildin bu emişi, çok az ve yavaş olmaktadır. Diğer
taraftan bu işlem, yeme içme anlamına da gelmemektedir. Bu itibarla, deri üzerine sürülen merhem,
yapıştırılan ilaçlı bantlar orucu bozmaz (DİYK 22. 09. 2005 tarihli karar; bkz. Merğînânî, el-Hidâye,

Astım hastalarının kullandığı sprey ve astım ilacı orucu bozar mı?

Nefes açıcı sprey kullanmak zorunda kalan astım hastası oruç tutmayabilir. Daha sonra iyileşince
tutamadığı günleri kaza eder. İyileşme ümidi kalmamışsa, o takdirde tutamadığı günler sayısınca fidye
verir. Bir fidye, Ramazan’da bir kişi için verilen bir fitre miktarıdır.
Ancak, nefes darlığı dışında oruç tutmaya engel başka sağlık problemi bulunmayan astım hastaları,
soluk almayı rahatlatacak özel spreyi ağızlarına püskürterek oruç tutabilirler. Ağza püskürtülen bu
ilaçlar orucu bozmaz. Çünkü bu spreyden bir kullanımda 1/20 ml. gibi çok az bir miktar ağza
sıkılmaktadır. Bunun da önemli bir kısmı ağız ve nefes boruları cidarları tarafından emilip yok
olmaktadır. Bundan geriye kalan miktarın tükürükle mideye ulaştığı konusunda ise, kesin bir bilgi
yoktur.
Abdest alırken ağızda kalan su ile kıyaslandığında, bu miktarın çok az olduğu görülmektedir.
Oruçlunun, abdest alırken ağzına aldığı sudan kalan miktarın mideye ulaşması hâlinde orucun
bozulmayacağı konusunda hadis-i şerifler vardır. (Dârimî, es-Sünen, Savm, 16) Bu konuda icma
oluşmuştur.
Ayrıca, misvaktan bazı kırıntıların ve kimyevi maddelerin mideye ulaşması kaçınılmazdır. Hâl böyle
iken Hz. Peygamberin (s.a.s.) oruçlu olarak misvak kullandığı, sahih hadis kaynaklarında yer
almaktadır (Buhârî, Savm, 27; Tirmizî, Savm, 29). Diğer taraftan, “kesin olarak bilinen, şüphe ile
bozulmaz.” kaidesi gereğince, mideye bir şeyin ulaşıp ulaşmadığı konusundaki şüphe ile de oruç
bozulmaz. Bu itibarla astımlı hastaların, rahat nefes almalarını sağlamak amacıyla ağza püskürtülen
oksijenli ilaç, orucu bozmaz

Diş kanaması ve diş yarasından çıkan kanın tükürük ile yutulması orucu bozar
mı?

Diş kanaması orucu bozmaz. Ancak çıkan kan, karıştığı tükürüğe eşit veya daha fazla olursa yutulması
hâlinde oruç bozulur ve kaza edilmesi gerekir. Daha az miktarda olan kan ise dikkate alınmaz (Haddâd,
el-Cevhera, I, 173).

Kusmak orucu bozar mı?

Miktarı ne olursa olsun kendiliğinden gelen kusuntu orucu bozmaz. Aynı şekilde mideden ansızın ağza yükselip tekrar mideye dönen şeyler de oruca zarar vermez. Kişinin kendi isteği ile ağız dolusu kusması
hâlinde ise oruç bozulur.

Hz. Peygamber (s.a.s.), “Oruçlu kimse kendisine hâkim olamayarak kusarsa ona kaza gerekmez. Her kim de kendi isteği ile kusarsa orucunu kaza etsin.” (Ebû Dâvûd, Savm, 32; Tirmizî, Savm, 25) buyurmuştur.
Bununla birlikte, kustuğu için orucu bozuldu zannıyla yemeye içmeye devam eden kimsenin orucu bozulur. Böyle bir kimseye keffâret değil, gününe gün kaza gerekir (İbnü’l-Hümâm, Feth, II, 332; elFetâva’l-Hindiyye, I, 226).

Oruca niyetlenen bir kadın gün içinde âdet görmeye başlarsa ne yapmalıdır?

Kadınlar ay hâli (hayız) ve lohusalık (nifas) denilen özel hâllerinde namaz kılmazlar, oruç tutmazlar.
Daha sonra tutamadıkları oruçlarını kaza ederler.
Oruca niyetlenen bir kadın, gün içerisinde âdet görmeye başlarsa orucunu bozar, temizlenince bu
günün orucunu da kaza eder (Merğînânî, el-Hidâye, II, 276). İftar vaktine kadar oruçlu gibi davranması
doğru değildir. Ancak Ramazanın hassasiyetine riayet ederek başkalarının yanında yiyip içmemesi
uygun olur.

Oruçlu kimse abdest alırken hata ile boğazına su kaçırırsa orucu bozulur mu?

Orucun bozulması konusunda hata; abdest sırasında ağzını çalkalarken isteği dışında boğazına su
kaçması örneğinde olduğu gibi, orucu bozan fiilin orucu bozma kastına dayalı olmayarak meydana
gelmesidir. Orucu bozan fiilin hataen yapılması orucu bozar ve yalnızca kazayı gerektirir.
Hataen boğaza su kaçması, oruçlu bulunulduğu hatırda değilken meydana gelirse, unutarak yapılmış
hükmünü alır ve oruç bozulmaz (el-Fetâva’l-Hindiyye, I, 222). Bir sahabî Resûlullah’a (s.a.s.), “Ey
Allah’ın Resulü! Oruçlu iken unutarak yiyip içtim. Orucum bozuldu mu?” diye sormuş. Resûlullah
(s.a.s.) da, “(Hayır bozulmadı) Allah seni yedirip içirdi.” (Ebû Dâvûd, Savm 39) cevabını vermiştir.
Şafii mezhebine göre ise; abdest veya gusül alırken ağız ve buruna az miktarda alınan su, elde
olmayarak boğazdan inerse oruç bozulmaz. Ancak serinlemek veya suyla oynamak ya da abdest ve
gusülde gereğinden fazla abartılı bir şekilde ağza ve buruna su almak gibi meşru olmayan bir sebeple
su boğazdan aşağı inerse oruç bozulur. Çünkü bu durumda oruçlu kişi kendisine emredilmeyen bir işi
yapmıştır (Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, I, 629-630).

Oruç tutmamayı mubah kılan mazeretler nelerdir?

İslam dini, ilke olarak kişileri güçleri nispetinde sorumlu tutmuş, güçlerini aşan veya sıkıntıya yol açan
durumlarda kolaylaştırıcı hükümler getirmiştir. Bu genel ilke uyarınca farz olan Ramazan orucu
ibadetini belli şartlara bağlı olarak erteleme konusunda bazı ruhsatlar getirilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de
şöyle buyrulmuştur:
“Ey inananlar! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız diye, size
de sayılı günlerde farz kılındı. İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan, tutamadığı günler
sayısınca diğer günlerde tutar. Oruca dayanamayanlar, bir düşkünü doyuracak kadar fidye verir. Kim
gönülden iyilik yaparsa, o iyilik kendisinedir. Eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha iyidir.”
(Bakara, 2/183-184)
İslam âlimleri bu ayet-i kerime ve ilgili hadislere dayanarak Ramazan orucunu tutmamayı mubah kılan
mazeretleri şöylece sıralamışlardır:

a) Yolculuk: Ramazan’da sefer mesafesi (en az doksan km.) bir yere gitmek için yola çıkacak olan kimse,
geceden oruca niyet etmeyebilir. Fakat niyet ettikten sonra gündüzün yolculuğa çıksa bu yolculuk
esnasında meşru başka bir mazereti bulunmazsa orucunu bozmamalıdır. Başlanan bir ibadetin
mazeret yoksa tamamlanması gerekir. Sefer bir mazeret olduğu için, eğer orucunu seferîliği
başladıktan sonra bozarsa kendisine keffâret gerekmez, sadece kaza gerekir (İbn Âbidîn, Reddü’lmuhtâr, III, 402-405).

b) Hastalık: Oruç tuttuğu zaman, hastalığının artmasından veya uzamasından endişe edilen kimse ile
hastalığı sebebiyle oruç tutmakta zorlanan kişiler için, iyileştikten sonra kaza etmek üzere Ramazan
ayında oruç tutmamalarına ruhsat tanınmıştır. Oruç tutması hâlinde hasta olacağı doktor tarafından
bildirilen kimse de hasta hükmündedir.

c) Yaşlılık: Oruç tutamayacak kadar yaşlı olan kimseler, oruç tutmayıp yerine fidye verebilirler. Bakara
sûresinin 184. âyetinde, bu şekilde olup da oruca güç yetiremeyenlerin, oruç tutmayıp fidye vermeleri
gerektiği hükme bağlanmıştır. İyileşme umudu olmayan hastalar da aynı hükme tabidir.

d) İleri derecede açlık, susuzluk: Açlık veya susuzluk sebebi ile beden ve ruh sağlığının ciddi derecede
zarar görmesi söz konusu olan kimse orucunu bozabilir. Sağlık şartları düzelmesi hâlinde bozulan oruç
Ramazan’dan sonra kaza edilir.
Böyle bir kimsenin orucuna devam etmesi ölümüne sebep olacak nitelikte ise, orucunu açmaması yani
oruca devam etmesi haram olur.

e) Zor ve meşakkatli işlerde çalışmak: Esas itibarıyla bir insanın ibadetlerini normal bir şekilde
yapmasını engelleyecek zor ve ağır işlerde çalışması veya çalıştırılması doğru değildir. Ancak kişisel
veya toplumsal zorunluluklar, bazılarının böyle işlerde çalışmalarını gerektirebilmektedir. Böyle
durumda bulunan bir kişi, oruç tuttuğu takdirde sağlığına bir zarar gelmesinden korkuyorsa, orucunu
tutmayabilir. Bu durumda olanlar, izin günlerinde veya müsait zamanlarda tutamadıkları oruçlarını
kaza etmelidirler.

f) Gebe ve emzikli olmak: Oruç tuttuğu takdirde kendisinin veya çocuğunun zarar görmesi muhtemel
olan gebe veya emzikli kadınlar da, sağlık durumu oruç tutmak için elverişli olmayanlar arasında
değerlendirilmiştir. Bu durumda olanlar da oruç tutmayabilirler. Hatta zarar görme ihtimali kuvvetli
ise tutmamaları gerekir. Durumları normale döndüğünde tutamadıkları oruçları kazâ ederler. Fakihler oruç tutmama ruhsatını Kur’an ve Sünnet’te zikredilen sebeplerle sınırlı tutmayı tercih etmiş,
bunların ortak özelliği meşakkat olsa bile, her meşakkatli durumda oruç tutulmayabileceğini
söylemekte temkinli davranmışlardır (İbn Kudâme, el-Kâfî, I, 433-436).
Ruhsata gerekçe olan hâl ortadan kalkınca tutulamayan oruçlar kaza edilir. İyileşmesi mümkün
olmayacak şekilde hasta olmak, ya da aşırı yaşlı bulunmak gibi oruç tutmaya sürekli bir engelin
bulunması hâlinde tutulamayan her oruç için bir fidye verilir. Bir oruç fidyesi bir fıtır sadakası
miktarıdır. Bir fıtır sadakası ise, bir kimseyi orta hâllisi ile bir gün doyurabilecek yiyecek miktarı veya
bunun parasal karşılığıdır.

Orucu bozup sadece kazayı gerektiren durumlar nelerdir?

Yolculuk, hastalık gibi meşru bir mazerete dayalı olarak bozulan orucun, sadece kazası gerekir. Ayrıca,
abdest alırken boğaza su kaçması gibi kasıt olmaksızın yemek-içmek; çiğ pirinç gibi beslenme amacı
ve anlamı taşımayan, yenilip içilmesi mûtat olmayan veya toprak gibi insan tabiatının meyletmediği
şeylerin yenilip içilmesi orucu bozup, sadece kazasını gerektirir.
Keffâret ve adak oruçları ile nâfile oruçların başlanıp bozulması durumunda kazâ edilmeleri gereklidir.
Ramazan’da bir mazeret olmaksızın tutulmayan oruçlar, gününe gün kaza edilir. Ancak mazeretsiz
olarak Ramazan orucunu tutmamak büyük günahtır.
Cinsel birleşme dışında tatmin, ağza giren yağmur, kar veya dolunun istemeyerek yutulması, abdest
alırken, yıkanırken veya yüzerken suyun istemeyerek yutulması, kasten ağız dolusu kusulması orucu
bozar ve bozulan orucun kaza edilmesini gerektirir (Merğînânî, el-Hidâye, II, 256-259, 263).
İmsak vaktinin girip girmediği konusunda şüphesi bulunan kimse yiyip içmeye devam ederken o
esnada ikinci fecrin doğmuş olduğu ortaya çıksa, oruç bozulur ve kazâ edilmesi gerekir. Aynı şekilde
güneşin battığını zannederek iftar ederken güneşin henüz batmadığı anlaşılsa yine kazâ gerekir

Unutarak yiyip içtikten sonra orucunun bozulmuş olduğu zannıyla veya gece niyetlenemeyip gündüz
niyetlendikten sonra, gündüz yapılan bu niyetin niyet sayılmayacağı zannıyla günün geri kalan
kısmında bilerek bir şey yiyip içmek veya cinsel ilişkide bulunmakla oruç bozulur ve kaza edilmesi
gerekir.

Fidye nedir, hangi durumlarda gerekir?

Fidye, bir kimseyi bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtarmak için ödenen bedel demektir. Dinî bir terim
olarak ise, oruç ibadetinin eda edilememesi sebebiyle veya hac ibadetinin edası sırasında işlenen
birtakım kusurların giderilmesi için ödenen maddi bedeli ifade eder.
Kur’an-ı Kerim’de, “Oruç tutmaya güç yetiremeyenler, bir yoksul doyumu fidye öder.” (Bakara, 2/184)
buyrulmaktadır. Buna göre ihtiyarlık ve şifa ümidi olmayan bir hastalık sebebiyle oruç tutamayan
kimse, daha sonra bu oruçları kaza etme imkânı bulamazsa, her gününe karşılık bir fidye öder (Serahsî,
el-Mebsût, III, 100; İbn Kudâme, el-Muğnî, IV, 395-397).
Öte yandan Şâfiîlere göre Ramazan ayının kaza borcu herhangi bir mazeret olmaksızın yerine
getirilmeden, öteki Ramazan gelecek olursa, kaza borcuna ilaveten bir de fidye ödeme yükümlülüğü
ortaya çıkar (Nevevî, el-Mecmû’, VI, 364; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, I, 645).
Şâfiî mezhebinde fidye ödeme yükümlüğünün ortaya çıktığı bir diğer mesele de gebe ve emzikli
kadınlarla ilgilidir. Emzirme ve hamilelik sebebiyle çocuğunun sağlığı hakkında endişe duyan
annelerin, oruç tutamadıkları günleri hem kaza etmeleri hem de fidye vermeleri gerekir. Fakat çocuk
hakkında değil de kendileri hakkında endişe ederlerse o zaman sadece kaza gerekir (Nevevî, elMecmû’, VI, 267).
Hac ve umre ile ilgili görevler yerine getirilirken meydana gelen bazı eksiklikler için uygulanması
gereken maddi yaptırım da fidye kapsamına girer (Bakara, 2/196).
Bir fidye, bir kişiyi bir gün doyuracak yiyecek miktarı veya bunun ücretidir. Bu da “sadaka-i fıtır” ile
aynı miktarı ifade eder. Bu, fidyenin asgari ölçüsüdür. İmkânı olanların daha fazla vermesi daha iyidir

Oruç fidyesi kimlere verilebilir?

Oruç fidyesi, tıpkı fıtır sadakasında olduğu gibi onları verecek kişinin bakmakla yükümlü olmadığı
yoksul müslümanlara verilir. Fıtır sadakası ve oruç fidyesini vermek durumunda olan kimsenin
bunlardan doğrudan ya da dolaylı olarak yararlanmaması esastır. Zekât için de aynı kural geçerlidir.
Bu sebeple bir kimse zekâtını, fıtır sadakasını ve fidyesini kendi usûl (üst soy) ve fürûuna (alt soy)
veremez. Usûl, bir kimsenin anası, babası, dede ve nineleri; fürû ise, çocukları, torunları ve onların
çocuklarıdır.
Yine, bir kimse hanımına zekât, fitre ve fidyesini veremeyeceği gibi, hanımı da kocasına bunları
veremez.
Bunların dışındaki kardeş, teyze, dayı, amca, hala ve onların çocukları, gelin, damat, kayınpeder ve
kayınvalide gibi akrabalar zengin değillerse kendilerine zekât, fitre ve fidye verilebilir

Fidye verme gücü olmayan kişiler ne yapmalıdırlar?

Senenin hiçbir mevsiminde oruç tutamayacak kadar yaşlı olan (pîr-i fânî) kimselerin, maddî durumları
uygunsa Ramazan’ın her bir günü için bir fakire fidye (yani bir fitre) vermeleri gerekir. İyileşme umudu
olmayan hasta da bu hükme tâbidir (Bakara, 2/184).
Fidye verecek gücü olmayanlar ise, fidyeden sorumlu olmazlar (İbn Kudâme, el-Muğnî, IV, 396). Ancak
kasten tutmadıkları oruçların uhrevî sorumluluğunu taşırlar. Bu durumda olanların yapabileceği
Cenab-ı Hak’tan bağışlanma dilemektir.

Hastalığa Yakalanma Açısından Risk Grubunda Bulunan Kişiler ve Ramazan
Orucu;

Ramazan orucunu tutmak, mükellef olan her Müslümanın yerine getirmesi gereken bir
farzdır. Mazeretsiz olarak bu orucu terk etmek büyük günahlardandır.
Kur’an-ı Kerim’de Ramazan orucunu tutmamayı mubah kılan mazeretlerden biri de
hastalıktır. Bakara sûresinin 184. ayeti, hastalık halinde orucun ertelenip sağlığa
kavuşulan diğer günlerde kaza edilebileceğine izin vermiş, artık hiç güç yetiremez hale
gelinir ise tutulamayan oruçların fidyelerinin verilmesi gerektiğini belirtmiştir. İslam
âlimleri, tutulması halinde hasta olunması veya hastalığın artması yahut uzaması ihtimali
varsa onun da bu kapsama dâhil olduğunu ve bu durumda orucun ertelenebileceğini
söylemişlerdir (bk. Sahnûn, el-Müdevvene, I, 278-279; Şîrâzî, el-Mühezzeb, I, 328; İbn
Kudâme, el-Kâfî, I, 433-434; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, 404). Dolayısıyla oruç tutması
hâlinde hasta olacağı doktor tarafından bildirilen kimse de hasta hükmündedir. Nitekim
fakih sahabîlerden Abdullah b. Ömer (r.a.) gerek kendi sağlık gerek bebeğinin sağlığı
hususunda endişesi olan hamile kadınların oruç tutmayabileceklerini ifade etmiştir
(Muvatta, Sıyam, 52).
Buna göre oruç tuttuğu takdirde salgın hastalıklara maruz kalma ihtimalinin yüksek
olduğu doktoru tarafından belirtilen kişi, Ramazan orucunu daha sonra tutmak üzere
kazaya bırakabilir. Zira Yüce Allah (c.c.) oruç ayetlerinin devamında “Allah sizin için
kolaylık ister, zorluk istemez. ” (Bakara 2/185) buyurmuş, bir başka ayette de kişilerin
güçleri nispetinde sorumlu tutulacağını beyan etmiştir (Bakara 2/286).

KAYNAK: DİN İŞLERİ YÜKSEK KURULU