Bilecik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Azmi Özcan, insanlığa barış, saadet, huzur ve mutluluk vaadiyle gelen üç kutsal dinin doğuş mekanı Ortadoğu, üç kutsal dinin doğuş merkezi ve mensuplarının bulunduğu coğrafyada yeryüzünün en huzursuz, karışık ve kanlı bölgesini oluşturduğunu söyledi.
Prof. Dr. Özcan, Bilecik Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi Salonu'nda düzenlenen "Tarih ve Kültür Sohbetleri" etkinliği kapsamındaki "Ortadoğu’nun Dünü ve Bugünü" konferansında, bugün Ortadoğu diye nitelendirilen coğrafyanın kendi Ortadoğu’su olmadığını başkasının Ortadoğu’sunun olduğunun anlaşıldığını, o başkasının da batı aleminin bulundukları mekana göre dünyayı anlamlandırdığını belirterek, merkezinde bulunulan bir coğrafyaya Ortadoğu deniliyorsa başlangıç itibariyle kendi merkezi olarak bir bakış değil başkalarının gözünden bir bakışı peşinen kabul etmiş saydığını kaydetti.
Her şeyin geçmişinden beslendiğini, bugünün de geçmişinden beslendiğini ve bulunduğu konum, mevkii her neresi olursa olsun anlamını geçmişinden aldığını ifade eden Prof. Dr. Özcan, şöyle konuştu.
“Tarih ve Kültür Sohbetlerinden nihai maksat etrafımızda, dünümüzde ve bugünümüzde neler olup bittiğini kavramaya çalışmak ve böylece geleceğe daha güçlü daha olumlu bakabilmektir. Konunun başlığı ‘Ortadoğu’nun dünü ve bugünü’. Esas itibariyle bakış açımızdaki çarpıklık buradan başlıyor. Bugün Ortadoğu olarak nitelendirdiğimiz coğrafya, bizim orta doğumuz değil. Başlangıç itibariyle kendimizi merkez olarak kabul eden bir bakışı değil, başkalarının gözünden bakışı peşinen kabul etmiş sayılıyoruz. İnşallah ileride bizim gençlerimiz ağırlığını koyarak; zamanı ve mekanı bizim merkez olduğumuz bir perspektifle yeniden anlamlı hale getirirler.
Basit bir rahatsızlığımız için doktora gittiğimiz zaman karşılaştığımız soru ‘Bu hastalığın geçmişi var mıdır?’ şeklindedir. Bu tabiat kanunudur. Her şey geçmişinden beslenir. Bugünümüz de geçmişimizden beslenir. Bulunduğumuz konum ve mevki her neresi olursa olsun, anlamını geçmişimizden alır.
Yeryüzündeki bütün olayların, anlaşmazlıkların ve savaşların kaynağı tarihtir ve bizim tarihe yüklediğimiz anlamdır. Aksi halde olayları izah etmekte güçlük çekeriz. İlk medeniyet Ortadoğu’da kurulmuş ve dünyaya medeniyet buradan geçmiştir. Üç kutsal dinin doğuş merkezi ve mensuplarının bulunduğu coğrafya, günümüzde yeryüzünün en huzursuz, en karışık ve en kanlı bölgesi olmuştur. Öyle de bir çelişki var.
Yeryüzünün petrol ve gaz rezervlerinin üçte ikisi bu bölgededir. Yani dünyanın kalbinin attığı bir yer burası. Yakın dönemde bu bölgede yaşanılan bütün hesapların arka planında bu bölgeye hakim olma güdüsü yatıyor. Çünkü tarih bize bir şeyi sergiliyor. Bilinen tarihten bugüne kadar bu bölgeye hakim olan; dünyaya da hakim olmuş.
Bu coğrafyada gönüllü bir birlikteliği sadece biz oluşturduk. Bizim dışımızdaki bütün hakimiyetler hep kanla, baskıyla ve zulümle olmuş. Bizde ise gönüllü katılımlar olmuş. Yakın tarih kitaplarının bize belli maksatlarla aksettirdiğinin aksine; bu bölge ağlayarak birbirinden kopmuştur. Hiç kimse kendisi kopmak istememiştir. Birlikte yaşanılan 400 yıl var. Bu bölgede olan biten ile bu kadar ilgili olmamızın temelinde bu duygu bağı var. Dünyada yaşanılan olaylardan kendimizi sorumlu hissetmek bu topraklara has bir özellik gibi. Belki bugün gençlerimiz unutmuşlardır. 1914-1918 yılları arasında Ortadoğu’da 750 binden fazla şehidimiz var. Onlar biz ne kadar inkar edip görmezden gelsek de her an varlık ve hatıralarıyla bizim bu topraklara olan ilgimizin tapu senedidir.
Bütün hikaye 1918’den sonra başladı ve o tarihten sonra yaşanılan hadiseler günümüzdeki olayların temelini net bir şekilde ortaya koyuyor. Galip devletler kendi aralarında bir durum değerlendirmesi yaptılar ve bu gönüllü birlikteliği gelecekte tekrar bir araya gelemeyecek şekilde bozmak gerektiği görüşüne vardılar. 1918’den sonra da bu tespitlerle çalışmalara başladılar.
İnsanları tekrar bir araya gelemeyecek şekilde yapılandırmanın denenmiş ve başarılı olmuş örnekleri vardır. Bir kere eğitimsiz bırakacaksınız. İkincisi onların sinir uçları dediğimiz; inançlarına, etnik kökenlerine ve menfaatlerine yönelik ayrımlar yapacaksınız. O bölgeyi iyi tahlil edeceksiniz.
Şu coğrafyada gördüğümüz her yer üç dine göre de kutsaldır. Kutsalın da bir özelliği; kesinlikle pazarlık, anlaşma ve vazgeçmeyi kabul etmemesidir. Örneğin İstanbul Hıristiyanlığın devlet olduğu ilk mekandır ve onlar açısından baktığımız zaman da vazgeçilmez olan bu mekanların başkalarının elinde olması elbette kolay kabul edilecek ve hazmedilecek bir şey değildir. Aşağı yukarı 2. Dünya Savaşı’na kadar geçen sürede, eğitimsizleştirme süreci büyük ölçüde başarılmış. Ortadoğu’da 350 milyona yakın nüfus var. Bu nüfusun yarısından fazlası okuma yazma bilmiyor ve bu nüfusun yarıdan fazlası fakir.
Günümüzde Tunus’tan başlayarak, Mısır, Libya, Suriye ve Yemen şeklinde devam eden ‘Arap Baharı’ olarak adlandırılan hadiseler yaşanıyor. Arapların Osmanlı’dan bağımsız olmak için başlattığı şeyin adı bu. Türkiye’de kırılmayan devlet geleneği ve tarihsel değerler var. Son on yılda yaşanılan dönüşüm ve iktidarın muhafazakar görünümü, Ortadoğu ülkelerinde sempati uyandırdı. Umutsuz, yoksul ve tepkili halk yığınlarının önlerinde Türkiye gibi bir örnek ve yaşanılan değişim var. Türkiye’nin başarı ve istikrarı yakalamanın temelinde de tarihsel tecrübeleri var.
Suriye ile ilgili yakın dönemde çok acılarımız var. Oraların bir kısmı Misak-ı Milli sınırlarının içerisinde. Şehidimiz ve akrabalarımız var. Oradan kovulduk ya da zorla parçalandık. Tarihte bizim Araplarla ve bölgenin Müslüman halklarıyla aramızda bir kan davası yok. Aramızda kan davası olmadığı için bugün hala bizi bir umut olarak görüyorlar. Aslında Batı’nın yapmak istediği en temel şey de; bu bölgenin Müslüman sakinlerinin arasına kan davası sokmak. Bunu İranlılarla Araplar arasında yaptılar. Bunu Kürtlerle Araplar arasında da yaptılar. Bunu Kürtlerle Türkler arasında da yapmaya çalışıyor ama biz direniyoruz. Şimdi de Türkler ve Araplar arasında yapmaya çalışıyorlar.
Benim kanaatim her ne stratejik hesap olursa olsun biz Türkler ve Araplar olarak başkalarının savaşını yapmamalıyız. Diyeceksiniz ki; Bilecik ile bu dünya meselelerinin ne ilgisi var?
Var çünkü Bilecik bu dünyanın kalbinin attığı bir yer. Yeniden bir dünya inşa etmek istiyorsak bu meselelere ilgi duymak lazım.”
Konuşmanın ardından Vali Halil İbrahim Akpınar, Prof. Dr. Özcan'a çiçek hediye etti. Etkinliğe, İl Emniyet Müdürü İbrahim Demirci, Vali Yardımcısı Hasan Kayhan, Bilecik Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Abdulhalik Bakır, Bilecik Üniversitesi Genel Sekreteri Rüştü Mumcu, daire müdürleri, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, öğrenciler ve vatandaşlar katıldı.HASAN GÜNER
Kaynak: Haber Merkezi