“ANAYASA YOK SAYILAMAZ”

“Hukuk devletinde anayasa, toplum düzenini sağlamak için en temel belgedir. Bütün yasaların anayasaya, bütün yönetmeliklerin, yönergelerin ve tüzüklerin yasalara uygun olmaları esastır. Yasaların Anayasa’ya uygun olup olmadığını Anayasa Mahkemesi denetler. Yönetmelik ve yönergelerin yasalara uygun olup olmadıklarını Danıştay denetler.

Hukuk devletinde Başbakan, Cumhurbaşkanı başta olmak üzere her yurttaş yasalar karşısında eşit haklara ve yükümlülüklere sahiptir. Kişilerin etkin ve yetkin görevlerde bulunmaları, onların yasaları takmama hakları olduğu anlamına gelmez.

Hukuk devletinde kuvvetler ayrılığı vardır. Bu kuvvetler,  yasama-yürütme-yargıdan meydana gelmektedir ve Türk milleti adına karar vermeleri gerekmektedir.

Hukuk devletinde dördüncü kuvvet basın, beşinci kuvvet de demokratik kitle örgütleri ve sendikalardır.

Ülkemiz, Anayasa’mıza göre hukuk devletidir. Ancak,  mağduriyet edebiyatıyla, hak-hukuk-ileri demokrasi iddiaları ile devletimizin başına geçen Cumhurbaşkanı ve Başbakan, yapay sorunlar olan başörtüsü sorunu-Kürt sorunu-darbeleri önleme sorunlarını çözme adına açılım-demokratikleşme paketleri açmakta, Türk milletinin gerçek sorunlarıyla ilgisi olmayan, tamamıyla Türkiye Cumhuriyeti düşmanlarının hoşuna gidecek olan ve Anayasa’ya, üniter-laik-milli devlet yapımıza aykırı olan bu paketlerin uygulanması ile topluma kötü örnek olunmaktadır.

 

‘Gerçekten türban sorunu var mıdır?’

 

Yıllardan beri çok büyük sorunmuş gibi gösterilen türbandan başlayacak olursak, gerçekten böyle bir sorun var mıdır? Türban takmanın dinimizdeki yeri nedir? Türban takmayan dinden çıkar mı? Bu sorulara doğru yanıtlar ararken, ilk önce ülkemizde yıllardır kadınlarımızın başlarına taktıkları geleneksel başörtüsü ile son yıllarda siyasal nedenlerle takılan türbanı birbirinden ayırmak gerekir. Geleneksel olarak başörtüsü takan kadınlarımız başörtülerini ya da oyalı yazmalarını güneşten, soğuktan korunmak için ya da süs olsun diye takmaktadırlar. Gerektiğinde,  kamuda görev aldığında devlete saygısından dolayı başörtüsünü çıkarmaktan rahatsız olmamaktadır. Kız çocukları kamu kuruluşlarında görev aldığında onları devlete karşı isyana teşvik etmemektedir. Oysa inançlarını öne sürerek türban takanlar, bu durumu siyasal araç olarak, devlet düzenine isyan bayrağı olarak kullanmaktan kaçınmamaktadırlar.

 

‘4 Milletvekili ve onları teşvik edenler suç işlemektedir’

 

Yasalarımıza, Anayasa’mıza göre, Anayasa Mahkemesi-Danıştay-İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarına göre türban ile kamuda ve Meclis’te görev yapmak suçtur. Maalesef bir süreden beri Memur-Sen Konfederasyonunun aldığı sivil itaatsizlik kararı gereği ülke genelinde öğretmen-memur kardeşlerimiz türban takarak suç işlemektedirler. 31 Ekim’de hacdan dönen ve türban takarak Meclis’e giren dört iktidar milletvekili ve onları teşvik eden Cumhurbaşkanı-Başbakan-Meclis başkanı da suç işlemektedir.

Anayasa’mıza göre bağımsız olması gereken, yasalara, somut delillere ve vicdanlara göre, hiçbir etki altında kalmadan adalet dağıtması gereken yargıçlarımız, iktidar sahiplerinin yarattığı korku düzeninin etkisi ile kamu vicdanını sızlatacak şekilde sahtelikleri kanıtlanmış delillere dayanarak yurtsever aydınlarımıza ve komutanlarımıza onlarca yıl ceza vererek Anayasa ve hukuka aykırı bir şekilde karar vermişlerdir.

 

‘Anadilde eğitimle Anayasa’ya aykırı davranılmıştır’

 

Kaleminden başka silahı olmayan yurttaşlarımıza yasalar uygulanırken, eli silahlı katillere silahlarını bırakmadıkları halde çözüm süreci adı altında tavizler verilmiş, ülkemizin bazı bölgelerinde egemen olmalarına neden olmak suretiyle Anayasa ve yasalarımız hiçe sayılmıştır. Sözde Demokratikleşme Paketi içindeki “Anadilde Eğitim” maddesi ile Anayasa’ya aykırı davranılmıştır.

Yapay bir şekilde gündeme getirilen “Kürt Sorunu” söylemleri ile “Türk milleti” kavramını ırkçı kavram diye lanse etmek suretiyle Anayasal devlet düzenine zarar verilmektedir.

Seçimlerden zaferle çıkma, büyük ekonomik çıkarlar elde etme, Cumhuriyet değerlerimize, laik-demokratik devlet yapımıza, ulusal birliğimize zarar verme aracı olarak kullanılan türbanı dinimizin sembolü olarak da göstermek çok yanlıştır. İmanın şartlarında türban yoktur. Başı açık da olsa, kapalı da olsa kelime-i şahadet getiren herkes Müslüman’dır. Dinimizi Atatürk Cumhuriyeti’nde Laiklik Devrimi’nin sağladığı olanaklar ve güvence içinde özgürce yaşamaktayız. Yurttaşlarımız ibadetlerini yapabilmektedir.

Dinimizi, dini değerlerimizi Kur-an’ı Kerim’in Türkçe açıklamasını okuyarak, Hadisleri okuyarak öğrenebiliriz. Bu konularda Atatürk ile Türkiye Cumhuriyeti ile Türk milleti ile sıkıntısı olmayan müftülerimizden, din görevlilerimizden yararlanabiliriz. Dinimizi öğrenmek için küresel güçlerin emrinde olanlardan, dinimizi siyasette ve ticarette kullanmayı davranış ve kurumsal hale getirenlerden yararlanmaya gerek yoktur.

 

‘Herkes Anayasa’ya uymak zorundadır’

 

Sonuç olarak şunu söylemek istiyoruz: Makamı ne olursa olsun herkes Anayasa’ya uymak zorundadır. Hiç kimse Anayasa’yı yok sayamaz. Kamu görevi yaparken herkes kamunun kurallarına uymak zorundadır. Devletimizi yönetenler, Anayasa’ya aykırı uygulamalar yaparak yurttaşlarımızı suç işlemeye teşvik edemezler. Türbanlı ya da çarşaflı bir öğretmen meslektaşımız çocuklarımıza doğru model olamaz. Anayasa’ya aykırı davranışlar meslek yemini etmiş öğretmenlere, görev yemini etmiş milletvekillerimize yakışmaz.

Kamuoyuna saygılarımızla.”



E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir