Hatipoğlu’na Bilecik’ten sevgi seli

Bilecik Belediyesi’nin Nisan ayı etkinlikleri kapsamında Şeyh Edebali Kültür ve Kongre Merkezi’nde gerçekleşen konferansta Hatipoğlu sevgisi salona sığmadı. Vatandaşların salonu tıklım tıklım doldurmasının yanında bir çok insan Hatipoğlu’nu salonun dışında dinlemek zorunda kaldı.

Konferanta kısa bir konuşma yapan başkan Yağcı, “Bu akşam şükrediyorum çünkü sevgililerin sevgilisinin hayatını gönlümüzde ayrı bir yeri olan hocamızdan dinlemek, Şeyh Edebali Kültür ve Kongre Merkezi’mizde bunu dinlemek ve kuruluş ve kurtuluşun beşiği Bilecik’te bu unsurları yaşamanın mutluluğunu yaşıyorum” ifadelerinde bulundu.

Program kapsamında, Hazreti peygamberin hayatını ve peygamber sevgisini anlatan Hatipoğlu, Hazreti Muhammed’in muhteşem kudretine rağmen çok mütevazı bir ömür geçirdiğini ifade etti. Ayrıca Hazreti peygambere olan saygı ve sevginin büyüklüğünden de bahseden Hatipoğlu, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:

“ Hazreti peygamber tabuları yıkmıştır”

Hazreti peygamberin geldiği toplum, kız çocuklarını diri diri toprağa gömüyordu, kurtulabilen kızlar büyüyüp evlenebiliyordu. Kurtulamayanlar ya toprağa gömülüyor, ya da uçurumdan atılıyordu. Mekke’de bu kahrolası bir gelenekti. Mekkeli ‘ Kız çocuğu utançtır’ diyordu. Kız doğuran evlere siyah bayrak asılırdı. Kız güçsüzse şayet, ileride cariye olurdu. Cariye olarak alınıp satılacağına ölsün daha iyi diyorlardı. Çirkin bir zulme, çirkin bir çözüm. Allah rasulü geldi ve bütün bu batıl anlayışların tümünü tuz buz etti. Köleler, insan sayılmıyordu, geldi ve köleleri hürriyetine kavuşturdu. En meşhur köle, siyah yüzlü, müezzin Bilaldi. Hazreti peygamber Bilal’i Kâbe’nin üzerine çıkartı, o tabuları böyle yıkıyordu. Bilal’in göğsüne taş koyuyorlardı, Mekke’nin vadilerinde kumların üzerinde’ Allah bir, Allah bir’ diye haykırıyordu, eziyet ediyorlardı.

Büyük ilim adamlarından peygamberimize övgüler

Ünlü düşünür Bernard Show peygamberimiz için ‘ Keşke seninle aynı çağda yaşasaydım, dünyanın bütün problemlerini bir kahve içiminde çözerdin sen’ diyordu. Alman prensi Bismarck onun için ‘ Seni okudum, seni hayal ettim, büyüklüğün karşısında dehşet içerisindeyim. Keşke çağında olsaydım, senin yanında yer alsaydım’ dedi. Onun için şu anda yaşayan büyük bilim adamlarından Amerikalı ilim adamı Michael H. Hart, dünyayı etkileyen 100 büyük insanın hayatın anlatırken her zamanın bir numarası, hiç tartışmasız Muhammed’dir diyor. Bunları söyleyenlerin hepsi ya Hıristiyan ya da Yahudi. Hakikati görebilenler, onu anlattılar.

Beni en çok etkileyen bundan iki sene önce vefat eden Alman kadın bir profesör. Mevlana’yı inceledi sonra Allah’ın resulünü inceledi. Kadın profesör diyor ki bir röportajında ‘ Ben, Hazreti peygamberi okudum, onu okudukça ruhumu bir sarmaşık gibi sardığını gördüm. Ben onun bir esiriydim artık, onun bir iman edeniyim artık’ dedi, Müslüman olduktan sonra da vefat etti.

“ Peygamberimizin vicdanına hayran oldum”

Ona yaklaşıldıkça hayranlıkları çoğaldı. Ben yıllardır onu anlatıyorum, ben sadece bir peygamber gözüyle bakmadım ona, hayran olduğum bir kişilik olarak baktım. Vicdanına hayran oldum, konuşmasına, yürüyüşüne, yüreğindeki o ihtişama hayran oldum. Onu okudukça, tanıdıkça hayran olmamak mümkün değil

Bir gün Hazreti Abbas diyor ki, ‘ Muhammed’im, sen yaşlandın artık, insanlar tarladan gelip sana sarılıyor, üzerlerindeki toprak sana yapışıyor, ayaklarına basıyorlar, insanlar nasıl davranacaklarını bilmiyorlar. Çölden gelmiş senin yakanı çekiştiriyor. Sana Ey Allah’ın peygamberi demeyi bile bilmiyor. Sana yüksek bir sandalye yapalım, o yüksek yerde otur, insanlar rahatça sana ulaşamasınlar. Sana rahat dokunamasınlar, sen isteyenlerle konuş, istemediklerin yanından geçip gitsinler ama herkesle muhatap olma’ diyor. Rasullullah amcası Abbas’a dönerek ‘ Amca, senin dediğin asla olmayacak, ben asla yüksek bir yerde oturmayacağım. Asla insanlara yukarıdan bakmayacağım. Gelsinler benimle kucaklaşsınlar, yüzlerindeki toz, elbiselerindeki kir bana bulaşsın, ben onların içinde doğdum, onların içinde öleceğim’ Sevmeyi bilenler hakikaten onu sevdiler, gün geçtikçe Hazreti Muhammed’in adı büyüyor.  

“ Allah’a hem o kadar yakın hem de mütevazıydi”

Hazreti peygamber Mekke’ye girdi, üzerinde ihram vardı. Kâbe’ye doğru yürüdü, devesinden inerek Kabe’ye doğru tavafa girdi. Sağdan soldan gelen herkes, Hazreti peygamberi görmeye çalıştılar. Herkesin odaklandığı kişi aynıydı; Saçları uzun, omuzlarına kadar düşmüş, sakalı dört parmak kadar uzun, bıyıkları dudaklarına değmeyecek kadar kesilmişti. Peygamberimizi tavaf ederken gören bir sahabe’ Ben onu gördüm tavaf ederken, sanki insanlardan gizlenmek ister gibi tavaf ediyordu. Sanki Kâbe’yle yalnız kalmak istiyordu. Peygamber göğsünü Kâbe’nin duvarına dayadı ve ‘ Ya rabbi, bu Kâbe’nin şerefini artır. Bu kulunu affet, ahrette lütfeyle’ diye dua ediyordu. Bir büyük peygamberin bu kadar içten yakarışı beni müthiş sarstı. Allah’a bir o kadar yakın, bir o kadar da mütevazı bir duaydı. Oradan, halasını evine yemeğe gitti. Yemekte, zeytinyağı, sirke ve kuru ekmek vardı. ‘ Bir evde sirke varsa, o ev fakir değil artık’ derdi.

 

“ Müslümanlara son kez veda hutbesinde seslendi”

Ertesi gün, Kâbe’ye, Kâbe’den sonra Mina’ya gitti. Arafat Meydanı’ndayken Bilal’e insanları çağırmasını söyledi. 110-120 bin insan vardı o an orada. Hazreti peygamber rahmet tepesinin üzerine çıktı, sesi duyulsun diye. Orada, meşhur veda hutbesini söyledi. İlk sözü’ Bilmiyorum, bu seneden sonra bir daha görüşecek miyiz, burada beni duyanlar duymayanlara söylesinler, hepiniz Âdemdensiniz, Adem topraktandır. Hiçbirinizin diğerine üstünlüğü yoktur. Kadınlar Allah’ın emanetidir, onlara zulmetmeyin. Bütün kan davalarını ayaklarımın atına aldım. İlk affettiğim kan davası amcamzadelerin kan davasıdır. Faizi, tefeciliği kaldırıyorum’ dedi.

“ Dünya coğrafyasını yeniden çizdi”

Getirdiği dinin yerleştiğini gören ender peygamberlerden biridir. Mesela, Hazreti isa hiç göremedi, üç sene kaçak yaşadı. Üç sene boyunca çile çekti, sonra 12 havarisinden biri arkadan vurdu Hazreti isa’yı ve onu çarmıha germek isterlerken Allah göğe kaldırdı. Hazreti Musa, İsrailoğullarını kurtardı, zalim Firavun’dan. Kızıldeniz’i geçer geçmez Hazreti Musa’ya dediler ki ‘Sen ve rabbin savaş, galip gelirsen seninle beraberiz’. Ama Hazreti Muhammed’e öyle bir iman ettiler ki, ne onu sattılar ne de bir an yalnız bırakmadılar. Ona asla ihanet etmediler, tam bağlandılar. Muhammed Aleyhisselam, okuma bilmez yazma bilmez. Askeri yok, ordusu yok. Ordusu yok ama Bizans imparatoruna, İran krallarına meydan okuyor. ‘ Ya bana tabi olun ya da helak olursunuz’ diyor. Dünya coğrafyasını yeniden çiziyor.

Hazreti peygamber hutbesini tamamladıktan sonra, ‘ Beni dinleyin, yarın mahşer gününde Allah beni size soracak, ben de size soruyorum ben gerekeni ilettim mi’ diye sorduğunda bir anda Araft Meydanı çınladı, dediler ki ‘ Söylenmesi gereken neyse söyledin, hiçbir şey saklamadın’

Halka yukarıdan bakanlar, hiç başarılı olamamışlardır. Halkın camisine, minberine uğramayanları halk kabul etmemiştir. Makamı ne kadar büyük olursa olsun Allah o sevgiyi kalbe koymamıştır. Ama tevazu gösteri kanadını indireni halk kucaklamıştır, değişmez. Rahmetli Özal vefat ettiğinde milyonlar sokağa döküldü ve tekbirle götürüldü, rahmetli Erbakan götürüldüğünde de tekbirle götürüldü. İmana, Allah’a ve peygambere saygı duyana halk saygı duymuştur. 

15 metrekare odada yaşadı ve vefat etti

Hazreti peygamber ömrünü 15 metrekarelik bir evde geçirdi ve orda vefat etti. Son nefesini verdiğinde evin içerisinden gökyüzü gözüküyordu. Tavan, yarım yamalaktı. Hazreti peygamber hacdan dönüşünden 50 gün sonra vefat etti. Vefatından iki gün önce cemaatle konuştu. Yüksek ateş ve öksürüğü vardı, sanki ciğerlerinde bir rahatsızlık var gibiydi. Efendimizin hastalığı 13 gün sürdü. Son konuşmasını vefatından iki gün önce yaptı.

Bu gece hayatımızda eksiği olanlar için bir dönüm noktası olsun, bugünden sonra beş vakit namaz kılacağım deyin. Yoksa benim konuşmama iki gün kulağınızda kalacak ama yaparsanız o size kalacak. Günde 1 saatinizi Allah’a ayıracaksınız sadece.”

 

 



E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir