Ramazan-ı Şerif, neden rahmet ayıdır?

 

. Erzurum’lu  Alvarlı Efe, “Hulasatu’l-Hakayık” isimli divanında :“Göründü hilal-i mah-i Ramazan, Rahmet-i Rahman’a nihayet mi var;  Temevvüc etmede derya-yı ğufran, Kerem-i Kerim’e bidayet mi var ?” (Ramazan ayının hilali göründü. Hiç Allah’ın rahmetinin sonu olur mu?  Af denizi tekrar dalgalanmaya başladı. İkram ve ihsanı sonsuz olan Allah’ın kereminin başı olur mu ?) mısralarında bu coşkuyu, bu sevinci, çok derin hislerle dile getirir.                               Nasıl ki kış dendiğinde soğuk, yaz dendiğinde sıcak akla gelirse; Ramazan-ı Şerif dendiğinde de akla “rahmet” gelir. Rahmet, Ramazan-ı Şerif ayının alamet-i farikası, ayırıcı vasfıdır.

            Ramazan-ı Şerif ayının “rahmet ayı” olmasını sağlayan iki sebep vardır. Biri, yağmur misali gönül dünyamıza inmek isteyen Kur’an; diğeri, o rahmeti şuur ve idraki nispetinde alabilecek insan.

Halk irfanında ölü toprağı dirilttiği, kıtlığı bolluğa çevirdiği için, yağmura “rahmet” derler. Bu rahmet deyiminin neş’et ettiği kaynağı araştırdığımızda, karşımıza Kur’an ayetleri çıkmaktadır. Mesela, Bakara suresi 164. ayette: “Allah gökten bir su indirdi, onunla ölü toprağı hayata kavuşturdu” buyuran Cenab-ı Hak, yağmurun nasıl bir hayat kaynağı ve bereket vesilesi olduğunu, veciz bir üslup ile dile getirmektedir. Yukarıdaki ayet gibi, Kur’an-ı Kerim’de yağmurun Allah’ın bir lütfu olduğuna ve ölü toprağı yeşertip hayata kavuşturduğuna dair daha başka birçok ayet vardır.                                                                    

Ramazan ayının “rahmet ayı” olarak anılmasına sebep olan hususların başında, Kur’an-ı Kerim’de geçen yağmurun inmesi ile Kur’an’ın inmesini dile getiren ayetler arasıdaki manidar bağlantıdır.  Bu cümleden olmak üzere,  Kur’an-ı Kerim yağmurun yağması için de, Kur’an’ın inmesi için de inmek manasına gelen “nüzul” fiilinin çeşitli kalıplarını kullanır. Mesela, Nahl Suresi 65. ayette: Allah, gökten su indirdi de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti. Şüphesiz bunda dinleyecek bir toplum için bir ibret vardır” buyururken de; Bakara Suresi 185. ayette:“Ramazan, Kur’an’ın indiği aydır” buyururken de, hem yağmurun yağmasını, hem de Kur’an’ın inmesini dile getirmek için  “inmek” manasına gelen “nüzul” kalıbını kullanmıştır. Bu bağlantılar bize, toprak için su ne ise; insan için de Kur’an odur,  şeklinde ifade edebileceğimiz bir hakikati, çok ince bir üslup ile nazarımıza vermektedir. Yağmur ile sulanmayan bir toprak nasıl ölürse, Kur’an ile tanışmayan bir gönül de öylece ölür, gider denmek istenmektedir. Kısacası yağmur, maddi rahmettir; Kur’an, manevi rahmettir.  Ramazan-ı Şerif’in rahmet ayı olmasının ve  on bir ayın sultanı olmasının  özünde yatan sırrı, Ramazan Ayı’nın Kur’an gibi manevi bir rahmeti bizlerin gönlüne taşımasında ve Kur’an’a ev sahipliğ yapmasında  aramak gerekir. Bir diğer ifadeyle Kur’an-ı Kerim, Ramazan ayında değil de mesela, Ramazan ayından bir önceki ay olan Şaban ayında inseydi, biz, on bir ayın sultanı Ramazan-ı Şerif demek yerine; on bir ayın sultanı Şa’ban-ı Şerif diyecektik. Demek ki Ramazan ayını diğer aylardan üstün kılan, Ramazan ayını rahmet ayı yapan birinci sır, Kur’an’ın rahmetini gönül semamıza taşıması, Kur’an’a ev sahipliği yapmasıdır.

            Allah bir kuluna, rahmeti ile tecelli ederse, o kulunun tutan eli, gören gözü, işiten kulağı, yürüyen ayağı olur. Allah, bir kulunun tutan eli, gören gözü, yürüyen ayağı, işiten kulağı olursa, o kulu kendinin dostu ve yari;  insanların da aziz ve bahtiyarı kılar. Böyle bir şerefe ve izzete nail olmak isteyen her kuldan Cenab-ı Hak, derin bir şuur ile geleceğini şekillendirme; ibret gözü ile de geçmişinin muhasebesini yapmak üzere iki şey istemektedir. Bu hususu Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de:“ Onlara, “Önünüzde ve arkanızda olan şeylerden, dünya ve ahirette göreceğiniz azaplardan sakının ki size merhamet edilsin, denildiğinde yüz çevirirler”(Yasin Suresi, ayet,45) buyurarak geleceğini şekillendirme endişe çekmeyen; geçmişi ile yüzleşme basiretini gösteremeyen kimselerin,  ilahi rahmetten mahrum olacaklarını, ayet veciz bir dille beyan etmektedir.                  Ramazan-ı Şerif, ilahi rahmete nail olmak için, geleceği şekillendirme,  geçmiş ile yüzleşme adına başımızı iki avucumuzun arasına alıp muhasebe yapacağımız müstesna bir zaman dilimidir. Manevi semamızı kuşatan Kur’an rahmetini, gönül toprağımıza nasıl indireceğimizi tefekkür etme vaktidir. Ramazan ayını, kendi hesabına bir rahmet ayına çevirmek isteyen her insan,  bu ayda geleceğini şuur ile şekillendirmek; geçmişi ile de ibret gözü ile yüzleşmek mecburiyetindedir. Bunu yapan insan, Ramazan ayını kendi hesabına bir rahmet ayına çevirmeyi başarmış demektir. İşte Ramazan ayını rahmet ayı yapan ikinci sır, bu “muhasebe şuuru”nda saklıdır.  Ramazan ayının bağrında taşıdığı rahmet, sabah güneşine benzer. Sabah güneşi ayırım yapmadan herkesin kapısına gelir, ancak sadece kapısı açık olanın evine girer. Aynen sabah güneşi gibi, Ramazan-ı Şerif’in rahmeti de ayırım yapmadan herkesin manevi semasına gelir, ama sadece “içeri buyur” daveti yapanın gönlüne girer ve o gönlü bir gülistana çevirir, böylece nasıl muazzam bir rahmet olduğunu da bizlere göstermiş olur.

Ramazan- Şerif’in bereketinden doya doya; Kur’an-ı Kerim’in rahmetinden kana kana istifade etmeniz temennisiyle, hayırlı Ramazanlar efendim.

Mevlüt GÜDER

Bilecik İl Vaizi



E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir