ŞEKER, MECLİSTE KONUŞTU

 

Milliyetçi Hareket Partisi Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker, yargı değişikliği ile ilgili gündeme ilişkin olarak mecliste konuştu. 
Konuşmasının başında, Pazaryeri adliyesinin kapatıldığını ve bu durumun mağduriyete yol açtığını belirten Bahattin Şeker; "Bu durum Bilecik için tam bir hayal kırıklığıdır. Buradan sormak istiyorum, iyileştirmeler ve köklü çözümler beklerken, var olan kazanımı ortadan kaldırmak, Allah aşkına hangi sorunu çözecektir? Şimdi ortaya çıkan bu yeni mağduriyetler ve sorunlar nasıl giderilecektir?" şeklinde konuştu.
Konuşmasının devamında infaz koruma memurlarının hak ve sorunlarına değinen Bahattin Şeker, bu konuda kapsayıcı bir düzenleme yapılmasını, infaz koruma memuru olarak görev yapan vatandaşlarımızın yaşadığı sıkıntılardan örnekler vererek açıkladı. Bu konuda önerilerini sıralayan Bahattin Şeker;  "Asker, polis,  güvenlik ve asayiş görevlisi olarak görev yapan memurların, sahip olduğu özlük haklarına sahip olmadan görev yapan infaz koruma memurlarının bu durumunda düzenlemeler yapılmalıdır." dedi.
Konuşmasının son bölümünde yaptığı çağrı ise son derece önemliydi. İşte Şeker'in kurduğu o cümleler:
“Adalet sisteminde yaşanan aksamaların ülkemizin gündemine damga vurduğu ve artık toplumsal bir yara haline geldiği günümüzde, mevcut kanun teklifleriyle ilgili söz almış bulunmaktayım. 
Sözlerimin başında, birikmiş sorunların çözümüne katkı sağlamasını beklerken, sorunları daha da derinleştiren uygulamalar noktasında sayın bakana, üzerine düşen sorumluluğu hatırlatmak isterim. 
Bu anlamda, bilindiği ve tartışıldığı üzere Hâkimler ve Savcılar yüksek kurulunun, 15 Haziran 2012 tarihli ve 347 sayılı karar ile ülkemiz genelinde 146 ilçenin adliyesinin kapatılmasının ardından; 22 Haziran 2012 tarihli ve 383 sayılı karar ile bu belirlenen ilçelerin 44'ünün adliyesinin kapatılma kararı iptal edilmiştir. 
Bu durum, sebep ve sonuçları açısından, şimdiden izaha muhtaçken ve tartışmalı haldeyken, yakın gelecekte ne gibi sorunlara yol açacağı düşünüldüğünde gerçekten vahim bir karardır.  
Ayrıca hangi kıstaslarla bu kararın alındığı konusu da, siyasi kaygılarla alınan kararın iptal edildiği yönündeki şaibeli durum da karar ve uygulamaların izahını muallâkta bırakmıştır. 
Bilecik ilinin Pazaryeri ilçesi de, adı geçen bu ilçeler arasındadır. Nüfus ve iş yoğunluğu açısından, Pazaryeri ilçesinden daha az seviyede bir yoğunluğuna sahip olan 20'ye yakın ilçe varken, hangi kıstaslara sahip değilse artık, Pazaryeri adliyesinin kapatılması kesinleşmiştir.  
Bu durumun vatandaşlarımızı mağduriyete uğratacağını ve yaşanan sorunları daha da derinleştireceğini, yüce heyetinizin huzurunda belirterek tarihe not düşmek isterim. Bu durum, Bilecik il merkezine yeni adliye binası, Bozüyük ilçesine yeni bir adliye lojmanı, Bilecik il merkezine bağlı Bayırköy beldesine yeni bir açık cezaevi yapılmasını gündeme getiren vatandaşlarımız için; tam bir hayal kırıklığıdır. 
Buradan sormak istiyorum; İyileştirmeler ve köklü çözümler beklerken, var olan kazanımı ortadan kaldırmak Allah aşkına hangi sorunu çözecektir?
Şimdi ortaya çıkan bu yeni sorun ve mağduriyetler nasıl giderilecektir?
Adalet sistemi içerisinde yaşanan sancılar konuşulurken, bu vesileyle bilhassa bu konuda bizlere dertlerini paylaşan, seslerini duyurmaya çalışan infaz koruma memurlarının yaşadıkları mağduriyeti hatırlatmak istiyorum. 
Asker, polis,  güvenlik ve asayiş görevlisi olarak görev yapan memurların, sahip olduğu özlük haklarına sahip olmadan görev yapan infaz koruma memurlarının bu durumunda düzenlemeler yapılmalıdır. 
Kadro konuları belirsiz, ücretleri düşük, yıpranma tazminatından yoksun olan infaz koruma memurlarının; genel idari sınıfta yer almaları için iyileştirmeler yapılmalıdır. 
İkramiye, mesai, sosyal hak ve bayram izinleri gibi konuların da birikmiş olan sorunlar arasında olduğu unutulmamalıdır. Sendikal haklardan, dernekleşme ve örgütlenme haklarından mahrum olan bir durumda görev yapmaktalar. Hedefte olabilecekleri ve tehdit edilebilecekleri göz önünde bulundurulduğunda, bir servis imkânının bile verilmediği görülecektir. 
Çocuklarına kreş, aileleri ile huzur içinde yaşayacağı lojman ve günümüzde güvenlikle ilgilenen memurlar için son derece faydalı olan rehabilitasyon merkezlerinden de yoksundurlar. Örneğin emsal teşkil etmesi açısından söylüyorum, itfaiye memurlarının sahip olduğu yıpranma haklarına sahip değiller. 
Hapishanelerin kapasitesini aştığı, suç oranlarının giderek artmasının ardından, mahkum sayısının da giderek arttığı; huzur, asayiş ve güvenlik sorunlarının hemen her gün gündemde olduğu ülkemizde, infaz koruma memurlarının haklarını görmezden gelemeyiz. 
Her türlü insanla muhatab olarak görev yapan bu insanlarımızın, hapishanede sadece kader mahkûmlarıyla değil, teröristler, hırsızlar, tecavüzcüler, piskopatlar ve bebek katili merhametsizler arasında görev yaptıkları unutulmamalıdır. Adeta mahkumlarla birlikte, yarı mahkum bir hayat yaşamaktadırlar. 
Üstelik imajları da son derece farklı yansıtılmakta, “gardiyan” olarak isimlendirilmekte, filmlerde ve dizilerde de imajları son derece zedelenmektedir. Unutulmasın ki, infaz koruma memurları, o hapishanelerde yatan kader mahkûmlarına bazen bir ağabey, bazen bir kardeş, bazen bir ses, bir nefes olmakta; zalimce işlediği suçlardan dolayı hapishaneye düşenlerin de tehditlerine maruz kalmaktadır. Bu “gardiyanlık” imajı, eğer hak ve görev tanımları netleşirse, infaz koruma memurluğu olarak dönüşecek ve iyileştirilecektir. 
Konuşmamın son bölümünde, haksızlığın, hukuksuzluğun ve adaletsizliğin kol gezdiği, sokaklarında asayişin unutulduğu, terörün insanımızın canına tak ettiği, kadına yönelik şiddet ve cinayetlerle vicdanımızın sızladığı, haklının haksız, zalimin mazlum durumuna getirildiği ülkemize ve milletimize; inşallah huzurlu, umutlu ve daha güçlü yarınlar diliyorum.
Ancak benim bu temennim, tespitlerin gölgesinde kalıyor. Bu saymış olduğumuz sorunlar, adeta kangren olmuş bir şekilde, hukukun neşter vurmasını bekliyor. Bunalımlardan çıkış yolu elbette vardır. 
Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü gibi bir iddianız var ise; (ki başbakan bunu sıkça vurgular) o halde, bu iddiaya uygun adımlar atılmalı ve milletimizin geleceğe güvenle bakması temin edilmelidir. 
Kanun koyucular olarak, ihtiyacımız olan birlik, bütünlük ve kardeşliğin yolu, vicdanlı ve hakkaniyetli bir siyasi iradenin kararlılığından geçtiğini unutmayalım. 
Bu anlamda herkesi muktedir ve egemen olmanın kibir ve kendini beğenmişliğinden vazgeçmeye, ülkenin kaderine yön verilen bugünlerde sorumluluklarını yerine getirmeye davet ediyorum. 
Herkesin bir gün hukukun gücüne ihtiyacının olacağı unutulmamalıdır. Güçlü ve büyük Türkiye'nin temeli; hakkaniyetin ve adaletin tecelli ettiği bir hukuk anlayışına sahip olmaktan geçer.” 
 


E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir