“Adalet ve Kalkınma Partisi’nin siyasal ömrü tükenmiştir”

Öncelikle ilçe ziyaretlerinde bulunan Bahçeli daha sonra Bilecik’e uğradı.

 

Bahçeli, Bilecik’e gelir gelmez Şeyh Edebali Türbesi’ne ziyarette bulundu. Bilecik merkeze konvoy eşliğinde gelen Bahçeli’yi çok sayıda vatandaş karşıladı.

“Şu an Türkiye’yi torbacılar yönetiyor”

Bahçeli Bilecik’te yapmış olduğu konuşmada Ak Parti’ye yüklenerek “Artık Adalet ve Kalkınma Partisi’nin siyasal ömrü tükenmiştir. Recep Tayyip Erdoğan’ın ne yaparsa yapsın ya aklanacak ya da gerekli şekilde yargılanmak için yüce divana gidecek. Kurtuluşu yok. Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı arzusu artık kalmamıştır” ifadelerinde bulundu.

Çok tartışılan torba yasayla ilgili olarak konuşan Bahçeli “Bir torba yasa geliyor. Bu torba yasanın içerisinde 34-40-25 madde var. Kimisi memleketimiz için hayırlı bir emeklinin sorununu çözecekse, bir işçi kardeşimize yardımcı olacaksa, esnafın bir problemini veya azaltıp çoğaltmak gibi bir takım şeyler varsa hep beraber çıkartalım. Ama bunun içerisinde yolsuzluk ve rüşveti hukuk yönünden önünü temizlemek açısından da yasalar koyuluyor. Şu an Türkiye’yi torbacılar yönetiyor. Torbacıların da bileğinden başka yeri gözükmüyor.” Sözlerini dile getirdi.

“Bir delikanlılık yapta görelim”

Ayrıca, en sonuncusu bugün gündeme düşen Başbakan’ın ses kayıt skandallarına yönelik olarak da “Ses senin sesin. Oğul senin oğlun onun da sesi bildik hale gelmiş. Bu montaj mı değil mi diye milleti aldatacağın yerde Sayın Başbakan üç dönemden beri iktidardasın, yargı sende, emniyet sende, devletin bütün imkânları sende, medya sende bu kadar yalan dolanla yolsuzluğun rüşvetin 70 günden bu yana üstünü örteceğine bir Kasımpaşalı ayağından gidiyorsun, bir de o ayaktan bir karar ver bakalım bir şey yap. Bir delikanlılık yapta görelim. Nedir o? Sayın Başbakan’ın kalkıp milletine ’11 yıldan beri sizin desteğinizle iktidarım ama bir takım yolsuzluk ve rüşvet son günlerde konuşulur hale geldi. Biz AK Parti’yiz dolayısıyla bunun AK’lanması lazım. Onun için bütün yargıyı, emniyet mensuplarını, savcılarını göreve davet ediyorum. Tüm sivil toplum kuruluşlarına vatandaşlarıma sesleniyorum. Elinizde ne bilgi belge varsa gönderin. Yolsuzluğun ve rüşvetin kökünü kazımak istiyorum. Nereye giderse gitsin kime ulaşırsa ulaşsın bunu yapacağım.’ Diyeceğin yerde yolsuzluk ve rüşvetin üzerini örtmek için her gün televizyonlarda birilerine hakaret etmek, birilerini hain birilerini işbirlikçi tayin etmek, savcılara kıymak, 8 bine varan polis teşkilatının mensuplarını şu kış günü sürmek ne anlama geliyor? Bir de 17 Aralık’tan bu yana mecliste sürekli gündüz ve gece bir de adı var, yasanı bitinceye kadar çalışılacak diyor. Böyle bir karar aldırıyorlar sayısal çoğunluğuyla” dedi.

Başbakan’ın Cumhurbaşkanı olma konusunda ifadelerde bulunan Bahçeli, Recep Bey için bu bir hayaldir diyerek“Bir evde 2,2 katrilyon çoluğuyla çocuğuyla kardeşleriyle paylaşılmış paraların konuşulduğu bir yerde şu an Başbakan olarak kalması dahi düşünülmeyecek bir kişinin 28 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı olması mümkün müdür?” Öyleyse cumhurbaşkanı olamayacaktır” sözlerine yer verdi.

 

 

Bahçeli konuşmasını şu sözlerle sürdürdü:

“Milliyetçi Hareket Partisi 45’inci yıldönümünü kutladığı bir süreçte 30 mart seçimlerine girmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi köklü ve gelenekli bir siyasi kurum olarak demokrasimizin vazgeçilmez unsurları kabul edilen siyasi partilerimizdendir. Bu seçimlere Milliyetçi Hareket Partisi olarak özen göstermekteyiz. Çünkü bu seçimleri çok daha anlamlı kılan olaylar gelişmektedir. Bu seçimler sadece belediye başkanımızı, belediye meclis üyelerimizi, il genel meclisi üyelerimizi seçmekle kalmayacak. Bu siyasi süreç içerisinde önemli bir başlangıç önemli bir ilk adımdır.

“Millet iradesiyle gelmiştin şimdi millet iradesiyle sana güle güle diyoruz demek lazım”

 

30 Mart seçimleri belediye başkanlığını seçiyor. 28 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanımızın halk tarafından seçilmesidir. 2015 yılı Haziran’ına kadar 25. Dönem milletvekilliği genel seçimleri olacaktır. Bu 3 siyasi olay çok önem arz etmektedir eğer bunların üçünde de milli irade ağırlıklı olarak bir zihniyete bir kadroya bir siyasi partiye yöneldiği takdirde Türk milletinin geleceğini belirleyecek ve Türk siyasetini yeniden şekillenmesine fırsat tanıyacak bir dönem olacaktır. O sebepten dolayı hangi siyasi partiden olursak olalım bugüne kadar kurulmuş olan siyasi partilerin ister kurucusu ister yöneticisi isterse üyesi veya oy vereni olun bu seçimlere mutlaka yüksek bir katılım sağlamalısınız. Bu yüksek katılım aynı zamanda millet iradesiyle geldik, millet iradesi %51 bizimdir diyenlerden eğer bu süreç kararlı bir şekilde sürdürülürse haydi millet iradesiyle gelmiştin şimdi millet iradesiyle sana güle güle diyoruz demek lazım.

2002, 3 Kasım’ında o günkü yaşanan sosyal ve ekonomik sıkıntılar, koalisyon şartları, yapılacak olan seçimde bir siyasi partiye doğru yönelmeyi insanlarımız tarafından tercih edilir hale getirmiştir. Bu yöneliş Adalet ve Kalkınma Partisi’ne olmuştur. Adalet ve Kalkınma Partisi, % 36’ının üzerinde aldığı oyla Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde önemli bir sayıda milletvekilliği temsiliyle tek başına iktidar olmuştur. 58’inci hükümet şu an Cumhurbaşkanı olan Sayın Abdullah Gül tarafından kurulmuştur. Bu başlangıcı niçin yapmaktayım? Sizlerle samimi, dürüst ve ilkeli olmak lazım. Bazı siyasi olaylar gelişirken karanlık noktalar kalmaktadır. Eğer o karanlık noktaların ne olduğunu fark edemezsek gelecekte ortaya çıkan siyasi ve sosyal olayları yorumlamakta zorluk çekeriz. İşte bu dönemde bir karanlık nokta vardır. Sayın Recep Tayyip Erdoğan, AKP’nin kurucu genel başkanıdır. Ancak 3 Kasım 2002 tarihinde milletvekili olamadığı için milletvekili olma yetkisinde bulunamadığı için milletvekili olamamıştır ve dolayısıyla hükümet Sayın Abdullah Gül tarafından kurulmuştur. Aradan zaman geçmiştir.

 

“ 18 Kasım 2002-16 Mart 2013 tarihlerinde neler oldu?”

 

 16 Mart 2003 tarihinde Sayın Recep Tayyip Erdoğan Milletvekili seçilmiş dolayısıyla da Abdullah Gül Bey’in ayrılmasıyla Başbakan olmuş ve böylelikle de 59’uncu hükümeti, 60’ıncı hükümeti ve 61’inci hükümeti kurmak suretiyle 3 dönemden bu yana ülkeyi yönetmektedir. Öyleyse bu karanlık bölge nedir. İşte bu karanlık bölge 18 Kasım’la 16 Mart 2013 tarihi arasıdır. Yani 18 Kasım 2002-16 Mart 2013. İşte burada ne olmuştur? Bunu iyi bilmek gerekiyor, iyi sormak gerekiyor. AKP’ye oy veren kardeşlerin bu süreci gözden geçirmelerinde yarar vardır.

“116 günde ne oldu, kim bunun elinden tuttu?”

Siirt’te 3 milletvekili var birisi istifa ettiriliyor. Yerine bir ara seçim yaptırılıyor. Ara seçim yasaya göre belli şartlarda yapılırken Cumhuriyet Halk Partisi AKP işbirliğiyle ara seçimin yapılmasını ön gören bir yasa değişikliğine gidiliyor. Siirt’ten Sayın Recep Tayyip Erdoğan Milletvekili seçiliyor. Şimdi her şey anlatıyor. Televizyonlarda her şeyde nasıl başarılı olduğunu, hayatının birçok yönlerini anlatıyor. Ama bu 116 günde ne oldu, kim bunun elinden tuttu? Kim milletvekili yaptı, kim başbakan yaptı hala belirsiz. Demek ki şimdi birileri siyaset mühendisliği yapıyor, birileri iç ve dış odaklarla işbirliği yapıyor, bir taraftan darbe yapılıyor, bir taraftan partiler iktidara getiriliyor diye yorumlar sunuyor. Peki, bu 116’yı niye yorumlamıyorsun? Bir gün televizyonlara çıkta şu 116’ya ne oldu? Bugün iktidar ana muhalefet partisi olarak birbirinizle aşırı derecede suçlarken ne oldu da  o gün işbirliğine girdiniz ve siz Milletvekili olamazken Milletvekili oldunuz ondan sonra da Başbakan oldunuz. Bu noktalar aydınlatılmadan bugünleri yorumlamaktan algılamaktan anlamakta zorluk çekiyoruz. Zannediyoruz ki her şey recep Tayyip Erdoğan’ın zekâsıyla, kabiliyetiyle, tecrübesiyle, milletin ona duyduğu sevgiyle oluyor. Ama bu karanlık noktalarda hangi güçler nasıl yardımcı oluyor bunu iyi görmek lazım. İşte 11 yıldan bu yana ülkemizi Adalet ve Kalkınma Partisi yönetiyor.

 

“Recep Tayyip Erdoğan kuvvetler ayrılığının ikisinde temeldir”

Şimdi burada ikinci noktaya değinmek istiyorum. Tek başına iktidar olabilmek için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 276’nın üzerinde bir milletvekilliğine sahip olmanız lazım. Bu sayı Adalet ve Kalkınma Partisi aşmıştır. 3’üncü dönemde 326 milletvekili var, %51 destekle halk tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde temsil edilmektedir. Dolayısıyla demokrasilerdeki kuvvetler ayrımının birincisi yasamadır. Bir başka ifadeyle Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. İkincisi yürütmedir, bir başka ifadeyle hükümettir. Şu an Recep Tayyip Erdoğan kuvvetler ayrılığının ikisinde temeldir. Yasamada vardır, yürütmede vardır. Bir de medyada kendisine bir şart oluşturmuştur. Birçok medyayı kendi adamlarına kurdurturmuş, bazılarını yanlarına çekmiş, bazılarına da baskı yapmış bunların içerisinde hala yayın yapanlar varsa bu yayınlardan kendisine de bir fayda temin edilmeyecek konular işleniyorsa o zaman bu yayınlara da müdahale hakkını kendisinde görmeye başlamış, bir şey olduğu zaman ‘Alo’ de yeter diyor. Televizyonlarda hangi konu varsa sildirtiyor. Hangi muhabir hangi programcı varsa işinden ediyor. Dolayısıyla demokrasilerde basın ve medya dördüncü kuvvet olarak algılanırken onu da yanına çekmiş oluyor. Gece gündüz televizyonlarda Recep Tayyip Erdoğan. Şimdi bununla yetinmiyor. Çünkü güç sahibi oldukça güç alanını genişletme arzusu başlıyor. Güç çılgınlığına kapılıyor. Bu güçlü bir hal akılla yönetilmediği takdirde bu olaylara sebebiyet verecek davranışları sergilemeye başlıyor.

 

“ %51’le gelmiş ama %51’i de tanımaz olmuş, %49’u zaten yok farz ediyor”

Yoldan çıkıyor, kimseyi tanımaz hale geliyor. %51’le gelmiş ama %51’i de tanımaz olmuş, %49’u zaten yok farzediyor. Sanki bu memlekette milletimiz %51’le AKP’ye destek vermiş, ama %51’den başka da bu ülkede yaşayan yok farz ediyor. Adam yerine dahi koymuyor. Çiftçi derdini anlatmaya geliyor ‘Al ananı git’ diyor. Öbürü ‘Sana oy verdik’ diyor, ‘Vermeseydin’ diyor. Memur bir derdini söylemeye çalışıyor azarlıyor, öğretmen kardeşlerimiz mezun olmuş atama bekliyor hiç onları adam yerine koymuyor. Böylelikle güç alanı olunca yoldan sapıyor. Başlıyor otoriter olmaya, başlıyor diktatör olmaya. Bunun için de üçüncü kuvveti eline yakalaması lazım. Üçüncü kuvvet yargı. Yargının bağımsız ve tarafsız olması lazım. Ama Recep Tayyip Erdoğan 2010 yılındaki anayasa değişikliğiyle yargıyı kuşatmaya siyasallaştırmaya ve AKP’leştirmeye çalışıyor. Bunda da başarılı oluyor. Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu teşekkül eden kendisidir açıklamalarını yapan kendisinin Adalet Bakanı’dır. Anayasa Mahkemesi’nde değişiklik yapmıştır. Anayasa mahkemesinin yapısını ve sayısını arttırmış ve değiştirmiştir. Bir gizli gündem ortaya koymuştur. Anayasa mahkemesi kendisinin zırhı olsun yargı ise kendisine engel teşkil edenleri ortadan kaldırsın. Böylelikle diktatör olmaya hevesleniyor ve Türkiye’de bir karanlık dönem başlıyor. İşte bu karanlık dönemin sonucunda Türkiye’de açlık, adaletsizlik, asayişsizlik, ahlaksızlık yaygınlaşıyor. Yokluk, yolsuzluk, yozlaşma, yabancılaşma egemen hale geliyor. Kaos, kriz, kutuplaşma, kamplaşma, bunalım bunlar 11 yılın içerisinde kendini gösteriyor. Fakat bunların topluma vermiş olduğu zararın üstünü medya gücüyle örtüyor. İstediğini istediği zaman istismar ediyor. Bir bakıyorsunuz yanlışa düşmüş, önemli hataları yapmış halk fark etmiş hemen başörtüsünü ilgilendirmek suretiyle onu istismar ederek inanmış kitleyi kendisine doğru çekmeye çalışıyor. Bir başka konu oluyor yine böyle. Ben bu sebepten dolayı Recep Tayyip Erdoğan Bey artık zapt edilemez bir konuma gelmiş.

 

 

“4 tane danışman, 2 tane de bürokrat. Bir memleket bunlarla yönetiliyor”

 

 Partisinde bile kimseyi tanımıyor. 4 tane danışman, 2 tane de bürokrat. Bir memleket bunlarla yönetiliyor. 326 milletvekilinin 9’u zaten ayrıldı. Kalanlar ise infial edecek bir hali yok. Böyle bir durum karşısında Türkiye’de bir şeyler oluyor. Peki, neler oluyor? Bunların hepsinin üstü örtülüyormuş. Bunların hiçbirisini millet fark edemeyecek hale getiriyormuş. Bazen nohut fasulye kömür buna benzer yardımlaşmalarla millet aldatılıyormuş. Fakat gün geliyor bir olay ortaya çıkıyor.

 

“İşsizlik bir sosyal hastalıktır”

 

Şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi’ne oy veren vatandaşlarım başta olmak üzere hepimiz bu olayın üzerinde durmak mecburiyetindeyiz. Bunu anlayabilmek için bir örnek veriyorum; İşsizlik bir sosyal hastalıktır. Bir ailede işsiz olan kişi uzun süre işsiz olursa huzursuz olur, rahatsız olur. Evden dışarı çıkamaz, toplumla ilişkilerini bozar. Kahveye inip arkadaşlarıyla bir çay içmeyi düşünür ama parası olmadığı için bir arkadaşına çay ikram edememenin ezikliği ile yaşar ve böylelikle Türkiye’de şu an her evde 5 kişiden birisi işsizdir. Bu önemli bir  sosyal hastalıktır. Bu sosyal hastalığın bir başka yüzü yolsuzluk ve rüşvetten kaynaklanan bir toplumsal hastalıktır. Bu toplumsal hastalık toplumu çürütür devleti çökertir. Onun için yolsuzlukla mücadele her siyasi partinin her sivil toplum kuruluşunun bu ülkede yaşayan aydınından tut sade vatandaşına kadar hepimizin görevi olmalıdır. Bugün 17 Aralık sabahı yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasıyla Türkiye’de bir şeyler dışa vurdu. AKP’nin AK’ının arkasında hangi kirliliğin hangi karalığın hangi yetim ve öksüzün kimsesizin hakkını yiyen bir olaya şahit olmaya başladık. Televizyonlara çıkıp bol keseden simitle çay hikâyesi yapıp nasıl insanımızın yaşadığına dair örnekler verirken şimdi öyle simitten falan bahsedecek hal yok. Biz kimsesizlerin kimisiyiz diye bir takım sözlerle halkı anlatırken bir gördük ki 17 Aralık 2013 günü 41 kişi üzerinde bir sorgulama başlamış. Bu sorgulamanın başlangıcı 5 Ekim 2012 yani 5 Ekim 2012’den 17 Aralık’a kadar soruşturma yapılmış tespitlerde bulunmuş, delillerde bulunulmuş bir savcı düğmeye basmış, kolluk kuvvetleri de bu 41 kişiyi tutuklamak için evlerine baskın yapmış. Büyük çoğunluğunu tutuklamış arkasından da evde arama yapmış.

“Bankanın kasasında duracak olan para banka genel müdürünün evinde ne işi var?”

 

 

Aman yarabbi nasıl arama! Bir ayakkabı kutusunun içerisinde 4,5 milyon dolar. Kimin evi, Halk Bankası Müdürü’nün evi. Bankanın kasasında duracak olan para banka genel müdürünün evinde ne işi var? Sayın Başbakan diyor ki, bu hayır için toplanmış paradır. Bunun parası iade edilmiştir diyor. Bir bakıyorsunuz 4 tane bakan çocuğu. Evlerinde 7 tane kasa, bir de kolu yoruluyor gariplerin para sayma makinesini de eve koymuşlar. Her evde dünyanın parası. Şimdi kalkmış bunların arasında birisi, İçişleri Bakanının oğlu babasına sesleniyor, ‘Baba, evimize polisler geldi.’ Bakan da, ‘Oğlum evde para var mıydı? Ne kadar vardı?’, ‘3-5 kuruş vardı baba.’ diyor. ‘Oğlum 3-5 kuruş olur mu?’ ‘Baba 1 trilyona yakın’ bunlar soruşturma yapılırken baba ve oğlun konuşması. Bu baba ve oğulların konuşması evde barkta olursa muhabbet olur, sevgi olur. Ama telefondan olunca yolsuzluklara hizmet oluyor. Netice itibariyle bu gittikçe yaygınlaşıyor ve olaylar patlak veriyor. Şimdi ne var bu olayların içerisinde? İmar yolsuzlukları var. Kamu ihaleleri var. Yolsuzluk ve rüşvet alışverişi var. Kara para aklama var, altın kaçakçılığı var. Bunlar kiminle oluyor, kendi aralarında olduğu gibi bürokratlarıyla olduğu gibi belediye başkanlarıyla olduğu gibi İran’dan bir uşak gelmiş. Yaşı 29. İran’a küresel güçler ambargo koymuş, o ambargoyu delmek için bu çocuk güya ticaret yapmaya başlamış. Yaptığı ticaret altın kaçakçılığı. Yaptığı görev ve suçlardan birisi kara para aklama. Bunu yapabilmek için ne yapması lazım avucunun içerisine 4 tane bakanı ve onun çocuklarını almış. Vatandaşlık hakkını almak istiyor bakan diyor ki ‘Emrin olur’. Böylelikle Türkiye’de 70 günden bu yana 17 Aralık’ta başlayan yolsuzluk ve rüşvet var. Bunu hafife alamayız. Bunu görmemezlikten gelemeyiz. Recep Tayyip Erdoğan Bey’in televizyonlara çıkıp bunları bana paralel devlet yapıyor, bizi komplo altına alıyorlar işlerimizi şöyle diyorlar, bizi kıskanıyorlar sözüyle kimseyi aldatamazsın. İstanbul’da bu 70 gün içerisinde ne yaptın? Bir üçüncü havalimanı ihalesi yaptın. Bir üçüncü köprü, kanal, Toki’yle her tarafta taşıma insanlarla toplantı yapıyorsun, 150 temel atma, 163 tesis açma vesaire. Bunları kiminle yapıyorsun, iktidarın döneminde beslenen şimdi senin yandaşın olan bazı iş adamlarıyla. İş adamları bazı ihaleleri alıyor, ihalelerden de kendisi pay alır gibi bir tablo ortaya çıkıyor. Bir havuzda toplanması için bazı salmalar çıkartıyor. Birisine selam söylüyor. Sanki Köroğlu. Bana ‘100 milyon dolar gönder’ diyor. Oradan diyor ki, ‘Büyük patron bunu istiyor, ne yapacağız vereceğiz’ bir tanesi diyor ki ‘madem siz 100 milyon dolar veriyorsunuz ben de 150 milyon dolar vereyim de yakında bir ihale var onu da bana verin.’ Havuzda ne kadar toplanıyor, 630 milyon dolar. Bu ortaya çıkıyor. Bunların konuşmaları yaygınlaşıyor hatta millete küfür edenleri de çıkıyor. Şu edepsizliğe bakın. Hem Türk milletinin kimsesizini, emeklisini, yetiminin öksüzün kendi rızkını imkânını çalıyorsun sonra da kalkıyorsun hakaret ediyorsun. Bu havuz ne iş yapacak atv ve sabah gazetesini kendilerine aldırttıracaklar o da iktidarı destekleyecek. Peki havuza 650 milyon dolar para toplanması hususu ortaya çıkınca sayın Başbakan diyor ki, ‘Bunlar istikrarlı iş adamları. Bunlar havuzda ıslanmazlar.’ Şimdi her tarafta söylüyorum. 630 milyon dolar havuza konduktan sonra orada suyun ne işi var?

“Buraya eğer giripte ıslanıyorlarsa o korku terindendir”

 

 Oraya giren niye ıslansın. Koyun yününden yapılmış gibi yeşil dolarlar orada. Buraya giren ıslanır mı?  Buraya eğer giripte ıslanıyorlarsa o korku terindendir. Çünkü yetimin hakkını yediği için gece kabus görüyor, öksüzler yetimler rüyasına giriyor, korkudan terliyor. Belki sabah kalktığında ondan dolayı ıslanmış oluyor. Yoksa 630  milyon dolarda ıslanılır mı? Recep Tayyip Erdoğan sen kimi kandırıyorsun? Şu Allah’ın işine bak tam 71’inci günde dün akşam bir olay patlak veriyor. İkinci bir dalga. Yasin El-Kadı, Yasin El-Kadı’nın oğlu, bir takım iş adamları hepsinden çok daha önemlisi muhterem evladı Bilal Erdoğan. Baba oğul bir daha telefon konuşması yapıyorlar. Şimdi kalkmış sayın Başbakan diyor ki, montaj diyor.

 

 

Peki iktidardan kurtulmanın yolu ne olacak? İktidardan kurtulmanın yolu demokrasi içerisinde seçim müessesidir. Seçim müessesesini iktidar değişikliğini öngören milletvekilliği genel seçimleridir. Öyleyse milletvekilliği genel seçimleri hangi gündür? 2015 yılının en geç 12 haziranına kadar. Demek ki Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidardan demokrasi içerisinde uzaklaştırılmasının yolu bu seçimdir. Belediye başkanlarımızı seçeceğiz, cumhurbaşkanımızı seçeceğiz bunun ikisinde AKP’den iz kalmayacak oy oranı aşağıya doğru düşecek. Herkes diyecek ki bunlar çöküyor, bunlar gidiyor. 2015 yılında da ben % 51’le geldim herkesi küçük gören ne yapıyorsun ne söylüyorsun %51’le geldik sende gelirsen şöyle yaparsın diye herkesi azarlayan, mecliste kimseye konuşma hakkı vermeyen bu zihniyete mehter marşıyla geldin İzmir marşıyla gideceksin. %51le geldin %51le haydi Abbas yolcu diyeceğiz. Bunu diyebilmek için de seçimlere bugünden doğru tespitlerle ve yolsuzlukla ve rüşvetle kesin mücadeleyi yapabilecek tarzda bir iktidarın oluşumunu da bugünden düşünmek anlamak lazım. Öyleyse bunun için 30 Mart uyarıcıdır.

 

“En son ümit MHP’dir”

 Milletimizi uyandıracak bir seçim olacaktır. Türkiye’de bir iktidar değişikliğine de milletimizi inandıracak bir seçim olacaktır. Bunun için Bilecik Belediye Başkan adayımız değerli bir kardeşimiz genç dinamik Bilecik’e her türlü hizmeti yapabilecek bilgiye beceriye sahip bir dava arkadaşımızdır. 33 gün kalmıştır. Bugünden itibaren gecemizi gündüzümüze katacağız kim hangi partiden olursa olsun ona ulaşacağız onun gönlünü sevgisini kazanacağız ve her tarafta Hüseyin Şensoy beyefendi milliyetçi hareketin belediye başkan adayı olarak inşallah sizlerin desteğiyle kazanacak.  O bakımdan bütün Bileciklilere güveniyoruz. Bileciklilerden desteğinizi istiyoruz. Bu yozlaşma ve rüşveti ihmal etmemeyi düşünüyoruz. Çünkü bu hepimizin mahvı olur. Buna dikkat edin. O sebepten dolayı bunun başlangıcını yapmak lazım. Seçim yaparken de Bilecik’in geleceği açısından adayımız Şensoy Şensoy diye sandığa gideceğiz ve öyle büyük bir tesadüf ki sandıkta oy kullanılacak olan pusulanın en sonu 3 hilal yani MHP. Bunun manasını ifade etmek istersek ne diyebiliriz, en son ümit MHP’dir. En son ümit MHP’dir onun için mührü vurdukça Hüseyin Şensoy tırmanıyor ve en sonunda 1 Nisan şakasını AKP’ye yapıyor. ZEYNEP KILBAHRİ-BETÜL SÖNMEZER

 

 

 

 



E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir