BİLECİK ANLAŞILAMAYANLAR ATÖLYESİ

featured

ÖLÜM 2: CEVİZ AĞACI

Bu gece balkona çıktım. Gecenin bir yarısı üstüne, benliğine, ruhuna hüzün çökmüş bir genç adam niye balkona çıkarsa o yüzden çıktım. Uzun uzun düşüncelere daldım. Üşüdüğümü farkettim.

Sonra sokakta yaşayan insanlar geldi aklıma. Hani demiştim ya üşüdüğümü farkettim diye oradan geldi aklıma. Sonra evimizin önündeki bahçeye daldım. Ağacı düşündüm, yaprakları düşündüm, toprağı, doğayı düşündüm.

Sonra ne olduysa bana bedenimi, ruhumu hapsettiğim bu hapishaneden kurtasım geldi. Bırak ayakkabımı kapımızın önündeki annemin bakkal terliğini bile giymedim. Sizin evde de olduğunu varsayıyorum, ondan anlatmıyorum o bakkal terliğini hani. Yoksaaa o terliğin bile ne hikâyesi vardır bende.

Göğe doğru yükselen ruhsuz ve soğuk apartmandan sokağa attım kendimi. Bir kuşun boşlukta süzülmesi gibi süzüldüm karanlık sokağa. Ellerimi açtım sarıldım bahçedeki ceviz ağacına. Bir ağaç dedim, bir ağaç nasıl da bir insandan daha fazla güven verebilir? Unutmadım sokakta yaşayan insanları bahçe duvarının köşe dibine çöktüm. Ayaklarım çıplak, toprak serin. Bir çiçek olmak geldi içimden. Evet, evet bir çiçek olmayı hayal ettim. Sen şimdi gülüyorsundur buna yani bir erkeğin çiçek olma hayaline.

Sonra hangi çiçek olmalıyım diye sordum kendime. Kardelen çiçeği geldi aklıma. Hikâyesini bildiğim ama kendini bilmediğim bir çiçek. Toprak karla örtmüşken üstünü hani o soğuk ve sert topraktan filizlenip o beyaz örtüyü yaran kardelen çiçeği olacaktım bu gece. Anlıyordum, anlıyordum bazı şeyleri, ayaklarım kök salıyordu toprağa. Toprak serin, toprak çetin ama ben o soğukluğa, o çetinliğe rağmen direnen kardelen çiçeği idim artık. Çiçek oldum bildiğin bir çiçek. Yapraklarım olmalıydı, kollarımı açtım. Artık kollarım yapraklarımdı. Bir köküm ve iki yaprağım vardı artık. Eksik bir şeylerin olduğunu düşündüm. Hani yağmurlu bir günde bir çay bahçesine sığınırsın, bir çay içersin ve yağmur dindikten sonra yoluna devam etmek için yürüdüğünde oturduğun yerde bir şey unuttuğunu hissedersin ya işte öyle eksik bir şeyler vardı bende. İdrak ettim, bir köküm ve iki yaprağım vardı ama bir çiçeğim yoktu benim. Sanırım en zoru buydu, toprağı, karı, soğuğu delmek zordu ama bu zorluklara rağmen işin sonunda bir çiçek gibi açmak daha zordu. İnsan birçok talihsizliğe göğüs gerer de gelir hiç yıkılınmayacak bir yerde koyverir ya kendini işte öyle bir zorluk… Köklerimin toprağa daha sıkı tutunduğu hissettim.

Sonra bir köpeğin ulumasını, bir kedinin çöp tenekesini karıştırmasını ve rüzgârın uğultusunu duydum. Kök vermiştim de bir çiçek açamamıştım. Güldüm biliyor musun Altan? Güldüm, hem de bir çocuk kadar saf, bir çocuk kadar masumcasına ağzım kulaklarıma varasıya kadar güldüm. Artık çiçek olmuştum, toprak olmuştum, bir kuş olmuştum hem de bir ceviz ağacıyla arkadaş olmuştum.

Haftaya görüşmek dileğiyle…

Hazar KARAMAN



E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir