“BİZ BİRBİRİMİZE, DÜNYA BİZE EMANET”

Şeyh Edebali Kültür Kongre Merkezi’nde düzenlenen konferans Kur'an-ı Kerim tilaveti okunmasıyla başladı. 
 
Bu sene “Hz. Peygamber ve birlikte yaşama ahlakı” adlı temayla kamuoyu önüne çıktılarını belirten Çelebi;   “Diyanet İşleri Başkanlığı olarak bu konuda bir şeyler söylememiz gerektiği, Hz. Peygamberin namazının bu güzel şeyleri söylemek için çok güzel bir fırsat olduğunu iyi bir imtihan olduğunu, Hz. Peygamberin hayatından bugüne aktarabileceğimiz çok güzel örnekler olduğunu bildiğimiz için bu temaları toplumumuzla, kamuoyuyla paylaşıyoruz” ifadelerini kullanarak şunları aktardı: 
 
“5 yıldır yürüttüğü çalışmaları 2 bölümde değerlendirmek istiyorum”
“Hz. Adem’den itibaren yeryüzüne, insanlığa Peygamber olarak gönderilmiş, insanları da aydınlığa çıkarmak için ömürlerini seferber etmiş bütün Peygamberlerimize, özellikle de Kutlu Doğum Haftasını kutladığımız, kutlu doğumuna erişmekle mutlu olduğumuz, iftihar ettiğimiz sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın haline, ashabına, ehlibeytine selatu selam olsun. 
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın son 5 yıldır yürüttüğü çalışmalar konuşmama 2 bölümde değerlendirmek istiyorum. Birinci bölümde kutlu doğum haftasıyla ilgili çalışmalarımızı size aktardıktan sonra ikinci bölümde de benim kendi görev alanımla ilgili ülkemizde her köy, kasaba hatta mezrada bulunan 86 bin 258 camimizle ilgili yürüttüğümüz çalışmaları üniversitelerde Diyanet-Gençlik buluşmaları adı altında bir projemiz var. O kapsamda bu toplantıyla doğrusu değerlendirmek istiyorum. Bilecik Üniversitemizle, öğrencilerimizle, öğretim üyelerimizle, idari kadroyla bu çalışmalarımızı paylaşmak istiyorum.
 
“Bu sene Hz. Peygamber ve birlikte yaşama ahlakı” adlı temayla kamuoyu önüne çıktık”
2011 yılından itibaren Diyanet İşleri Başkanlığında temalı çalışmalar başladı. Kutlu doğum haftalarında, camiler ve din görevlileri haftalarında, Ramazan aylarında toplumda örselenmiş, ihmal edilmiş, unutulmuş, göz ardı edilmiş konuları biz bu haftalar vesilesiyle ön plana çıkarmayı arzu ettik, o yönde çalışmalara başladık. Örneğin geçtiğimiz yıllarda kutlu doğumla ilgili Hz. Peygamber ve merhamet eğitimi. Bir senemizin konusu buydu. Hz. Peygamber ve kardeşlik ahlakı, kardeşlik hukuku. Bir senemizin konusu buydu. Geçen sene Hz. Peygamber ve insan onuru konusunu ele aldık. Bu sene de Hz. Peygamber ve birlikte yaşama ahlakı adlı temayla kamuoyu önüne, halkımızın huzuruna çıktık. Hakikaten sizler, bizler bu hayatı hep birlikte yaşıyoruz. Hem ülkemizde hem de başımızı şöyle kaldırıp dış dünyaya baktığımızda müthiş gerilim olduğunu, insanlarda müthiş bir tahammülsüzlüğün olduğunu, yüksek oranda şiddet eğiliminin olduğunu hep birlikte görüyoruz, izliyoruz. Biz de Diyanet İşleri Başkanlığı olarak bu konuda bir şeyler söylememiz gerektiği, Hz. Peygamberin namazının bu güzel şeyleri söylemek için çok güzel bir fırsat olduğunu iyi bir imtihan olduğunu, Hz. Peygamberin hayatından bugüne aktarabileceğimiz çok güzel örnekler olduğunu bildiğimiz için bu temaları toplumumuzla, kamuoyuyla paylaşıyoruz. 
 
“Hiçbir manevi değerde olmayan anne, babayla, kardeşlerle ilişkiler..”
Birlikte yaşama ahlakı deyince malum hepimizi biliyoruz ki sinevizyon çalışmamızda ilk görüntümüz dünyaya gelen bir bebek resmiyle başlıyor. Bir aile ortamında dünyaya geliyoruz, annemiz, babamız var, kardeşimiz var. İlk birlikte yaşama tecrübesini biz ailemizle yaşıyoruz, ailemizle paylaşıyoruz. Bu ne demek? Yani bir annemiz, babamız, kardeşlerimiz var. Dolayısıyla bizim dinimizde ilk birlikte yaşadığımız insanlara karşı nasıl davranmamız gerektiğini bize çok açık bir şekilde ifade ediyor. Örneğin hiçbir dinde, hiçbir beşeri sistemde olmayan, hiçbir manevi değerde olmayan anne, babayla, kardeşlerle ilişkiler, yaşadığı topluluklara karşı manevi sorumluluklarımız bizim dinimizde, İslam da çok ayrıntılı, açık bir şekilde ifade edilmiştir. Örneğin Anadolu da atasözü olarak ifade edilen öf bile demeyin ifadesi aynı zamanda bir ayettir. İnsan bunu anne baba olunca anlıyor. Gençken, henüz, çoluk çocuğa karışmamışken bu ayet inanın okuyup geçtiğimiz bir ayet iken ama ne zaman anne, baba oluyoruz o zaman “Ya ne kadar da değer vermiş” diye yüce rabbimize bir kez daha hamd ediyoruz. Yine bir ayette Yüce Allah kendisine kulluk etmenizi kendisine hiçbir şeyi ortak koşmamanızı ve bununla birlikte anne ve babanıza iyilik yapmanızı emreder, buyuruyor. Bu bir tercih konusu olmaktan çıkmış, dini bir hükmü olarak karşımızda duruyor. Sonra sevgili Peygamberimiz Allah’ın Yaratıcının hoşnutluğu, rızası anne babanın rızasındadır Allah’ın gazabı anne babanın gazabındadır.  Hal böyle olunca insan Veysel Karani’yi tabii daha iyi anlıyor. Eve kadar varıyor, kapıyı çalıyor içeriden Hz.Fatıma’nın açtığı ya da annelerimizden birinin açtığı söylenir henüz evde yok akşam vakti gelir Resulullah dendiğinden annesinin sözünü hatırlıyor ; ‘Evde bulamazsan dön geri.’ Çok güzel annesinin sözünü hatırlayıp geriye dönüyor. Peygamberimiz de ona bütün insanlığın gönlünde bir yere sahip olacak Veysel Karani olmasını sağlayacak hırkasını gönderiyor. Nice insanlar nice sahabe ikram gelmiştir Peygamber Efendimiz ile sohbet etmiştir ama hırkaya nail olamamıştır. Bakın annesinin bir sözünü dinlediği için özel bir yere sahip olabiliyor. Şimdi anne babamıza yönelik takınmamız gereken tavır Kur’an-ı Kerim ve hadislerle çok açık. Sonra kardeşlerimiz oluyor, kardeşlerimizle birlikte yaşamayı tecrübe ediyoruz. Hz.Adem’in iki çocuğundan bahseder Habil ile Kabil’den. Tabi Kur’an’ın örnekleri aramızda belki tarih okuyan kardeşlerimiz vardır. Kur’an’ın tarih ile teması çok sıkı fıkıdır, tarihten çokça bahseder herhalde tarihten ders alalım diye bu niyetle olsa gerek.
 
“Eşimizle beraber yaşamanın hukuku, kuralları, ahlakı, prensipleri var”
 Habil ile Kabil’den bahseden Kur’an da Habil iyi bir niyete sahip, samimi ama Kabil birz kıskanç biraz hırslı. Ama ikisi de Yüce Allah’a bir kurban adadılar fakat Habil’in kurbanı kabul edilirken hırslı olan intikam duyguları besleyen ve birazda samimiyetten uzak olan Kabil’in kurbanı kabul edilmez. Ve hırsını da kardeşini öldürerek alır. Yani burada da kardeşlerle bir arada yaşamanın, insanın öz kardeşleri ile de olsa bir arada yaşamanın samimiyet çerçevesinde olması, her türlü hırstan intikamdan çekememezlikten vs. kötü duygulardan arındırılmış bir şekilde devam etmemiz gerektiği bize anlatılır. Habil ile Kabil iki kardeşin mücadelesi, hayat hikayesinde… Sonra yine Kur’an’a baktığımızda Yusuf Aleyhisselam’ın hikayesinden Yusuf ile Züleyha hikayesinde Yusuf’tan bahsedilir. Gençlik dönemlerinde çokça okusunlar, çok güzeldir ve çok güzel mesajlar vardır. Kendisini kıskanan kardeşleri tarafından kuyuya atıldığından bahsedilir biliyorsunuz. Yani Kur’an bize o kardeşlerini anlatırken bakın ne diyor anne bir baba bir bile olsa kardeşlerinize karşı bu kıskançlık, kindarlık vs. gibi kötü duygular beslemeyin diye bize satır aralarında mesajlar verir Kur’an. Kardeşlerle birlikte yaşamanın nasıl olması gerektiğinin altını çizer. Sonra yetişkin çağlarımıza geldiğimizde, evlilik zamanlarına geldiğimizde evleniriz. Bu sefer eşimizle birlikte yaşama tecrübesi. Yani çocuk iken anne baba ile birazcık büyüdüğümüzde kardeşlerimizle, biraz daha büyüyüp serpildiğimizde evlilik çağına geldiğimizde bu sefer bir eşle hayata birlikte devam etmenin sorumluluğunu taşırız. Ve eşimizle beraber yaşamanın hukuku, kuralları, ahlakı, prensipleri var. Bu da son derece önemlidir. Bizim dinimizde aile müessesesine inanın o kadar önem verilmiştir ki kitaplarınız, Kur’an’ı Kerim ve Hadis-i Şerif’ler bunların örnekleri ile doludur. Ben hem birazda ortam rahatlatmak için hem de zihinlerde kalması amacıyla eşin sadakatinin nasıl olması gerektiğini Sevgili Peygamberimizden inanın o kadar güzel örneklerle öğreniyoruz ki ama içlerinden öyle birisi var ki bu örneklerin çok çarpıcı. 
 
“Böyle bir Peygamberin ümmeti olmakla iftihar ediyoruz”
2015 Türkiye’sinde bizim yapamayacağımız bir şey bu, bunları anlatıyoruz ama hocam siz uygulayın dediğinizde inanın yüzümüz kızarabilir, ayıp olur gibi endişelerle onu söylemekten çekinebiliriz. Nedir o? Bir gün kalabalık bir topluluk içerisinde Sevgili Peygamberimiz ashabıyla arkadaşlarıyla birlikte otururken birkaç gündür bir zamandır onunla çok sıkı fıkı ilişkilere girmiş, yani Peygamber Efendimizin yanında olmuş, onun işte bir takım emirlerini yerine getirmiş Allah Resulu’ne yaklaşmış  bir erkek sahabi Peygamber Efendimiz’e soruyor:  “ Ya Resulallah insanlar içerisinde en çok kimi seviyorsunuz?” diye. Yani aslında sorarken 3-5 gündür beraberiz biraz orada bir beklenti var. Bunu da biz Hadislerde anlıyoruz. Allah Resulu kalabalık bir ortam içerisinde erkeklerin olduğu bir ortamda Aişe’yi seviyorum diyor. Ayşe kim eşi… Yani Peygamber Efendimizin eşi Hz. Ayşe Validemiz. Şimdi bu soruyu soran sahabi diyor ki utandım, yüzüm kızardı Ya Resullallah ben onu sormak istemedim, bütün insanlar arasından kimi seviyorsun diye tekrar ikinci defa aynı soruyu yöneltiyor. Tekrardan Ayşe’yi seviyorum diyor Peygamberimiz. Cevabında ısrarlı, bu sefer diyor ki daha da mahçup oldum ben o cevabı beklemiyordum. Aile mahremiyeti gibi kabul edip onu söylemesini istemezdim gibi, 3.defa soruyu değiştiriyor erkekler içinden en çok kimi seviyorsunuz Ya Resullullah? Sözü aslında dönüp dolaştırıp kendisine getirmek istiyor ama bakın cevap Aişe’nin babasını seviyorum diyor. Yanı kayınpederi olan Hz.Ebubekir. Şimdi böyle bir Peygamberin ümmeti olmakla iftihar ediyoruz değerli arkadaşlar. Ama bugünün sorusunda sorsalar hocam en çok kimi seviyorsunuz, ya da toplumda herhangi birine sorsalar herhalde eşimizin ismini söyleyemeyiz. Niye bu kadar cesur değiliz, Hz. Peygamberin bu uygulamasını okuduğumuz, duyduğumuz, bildiğimiz halde o da bize sorulması gereken bir soru. Keşke onu yapabilsek… Yani aradan bu kadar zaman geçtiği halde, modern çağları yaşadığımız halde bunları ifade etmekten çekiniyorsak demek ki Hz.Peygamberi’i anlama, algılama, hayatımıza uygulama konusunda da ciddi sorunlarımız var. 
 
“Hepimiz huzurlu bir ülke için çalışıyoruz”
Ben bu vesileyle buluşmamıza ev sahipliği yapan Bilecik Üniversite Rektörümüze, Değerli Hocalarımıza, siz değerli arkadaşlara çok teşekkür ediyorum. Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun. Hepimiz huzurlu bir ülke için huzurlu bir ülke için çalışıyoruz. ‘Biz birbirimize dünya bize emanet’ sloganıyla bu sene birlikte yaşama ahlakını anlatalım diye böyle ülkenin dört bir yanına dağıldık. Ve çalışmalarımız, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın çalışmaları devam ediyor. Sizden destek bekliyoruz, katkı bekliyoruz. Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.”
 
Konferans, Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şeref Soylu’nun Cami Hizmetleri Daire Başkanı Selahattin Çelebi’ye üniversite anı tabağını vermesiyle son buldu. 
CANER ALKAN
 


E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir