Dünya Gıda Günü Programı Gerçekleşti

 

Bilecik Üniversitesi Gıda Teknolojisi bölümünün 20. yılı nedeniyle düzenlenmiş olan Dünya Gıda Günü Paneli Bilecik Üniversitesi Konferans Salonu’nda gerçekleşti. Programa Vali Yardımcısı Süleyman Deniz, Bilecik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Azmi Özcan, POMEM Müdürü Hasan Uğural, İl Genel Meclisi Başkanı Hasan Hüseyin Çelik, İl Sağlık Müdürü Dr. M. Ali Fidan, Eskişehir-Bilecik Eczacı Odası İl Temsilcisi Kevser Fidan katılanlar arasındaydı. 
Tören, Gıda Teknolojileri Bölümü öğrencisi Yeliz Barutçu’nun yaptığı açılış konuşmasıyla başladı. Barutçu, yapılan etkinliklerin bölümün 20. yılı nedeniyle yapıldığını belirtti. Barutçu konuşmasının devamında şunları aktardı: “Bölümümüz 1991 yılında kurulmuştur. Bölümümüz ile ilgili faaliyetler öğretim elemanları ve Bilecik Meslek Yüksekokulu Müdürlüğü ile beraber tasarlanmaktadır. Türkiye’de gıda sanayinin dış gelişmelere paralel olarak gelişmesi, kaliteli ürün üretiminin artması ve diğer ihracatçı ülkeler ile dış pazarda rekabet edebilmesi; çok hızlı olan bilimsel ve teknik gelişmelerin yakından izlenmesini, uygun teknoloji transferini ve bunun bilgili biçimde kullanılmasına, yeni teknoloji ürünlerinin geliştirilmesi suretiyle değişik nitelikte ve kaliteli ürün üretimine önemli ölçüde bağlıdır. Bu şartların sağlanması kendi içlerinde önemli işlem farklılıkları gösteren dalları içeren gıda sanayinde çalışabilecek bilgi düzeyine sahip insan gücünün yetiştirilmesiyle yakından ilgilidir. Bölümümüzde temel eğitim günümüzde geçerli bilimsel ve teknolojik bilgiler ve laboratuar uygulamalarıyla desteklenmektedir. Profesyonelce çalışmalar sağlanmaktadır. Bölümümüzün laboratuarları modern araştırma ekipmanları ve bilimsel destek sağlayacak donanımlara sahiptir. Mezunlarımız gıda sanayinin çeşitli alt sektörlerinde üretim – tüketim zincirinin hemen her kademesinde yer alabilmektedirler. Gıda fabrikalarında üretim, dağıtım, satış, pazarlama, satın alma departmanlarında, gıda kimya teknolojisi ve biyoloji alanındaki araştırma enstitülerinde, çeşitli denetim ve gözetim firmalarında, kamu sektöründe ise DPT, TSE ve Köy İşleri ile Sağlık Bakanlıklarında çalışma imkanı bulabilirler.” Konuşma sonrasında bölümle ilgili slayt gösterisi izlendi. Gösteri sırasında Rektör Özcan duygulu anlar yaşadı. 
Sonrasında konuşma yapan Yüksekokul Müdürü Yard. Doç. Dr. Çağlayan Açıkgöz konuşma yaptı. Konuşmasında her gün 925 milyon insanın yatağa aç girdiğini söyleyen Açıkgöz, konuşmasına şöyle devam etti: “Bilindiği üzere her yıl BM Gıda Günü kutlanmaktadır. BM Dünya Gıda Günü için bu yıl açlık ve yetersiz beslenme tehlikesini körükleyen gıda fiyatlarındaki artış konusu ana tema olarak belirlemiştir. Her gün 925 milyon insan yatağa aç giriyor ve her yıl 5 milyon çocuk ise açlıktan ölüyor. Bu yıl bütün bu gelişmeleri göz önüne alan BM işte bu vahim tablonun gölgesinde kutlanan Dünya Gıda Günü’nde artan gıda fiyatlarının tabloyu daha da artacağına dikkat çekmiştir. Dünya genelinde artan gıda fiyatları özellikle gelişmekte olan ülkeleri tehdit ediyor. En büyük darbeyi ise yoksul ülkeler alıyor. Obez sayısının aç insan sayısını geçtiği günümüzde açlık sorununun olmadığı her insan için sağlıklı ve yeterli gıda üretildiği bir dünya dileğiyle Dünya Gıda Günü’nü kutlamak istiyorum. “
 
“SİHİRLİ KELİME PAYLAŞMAK VE İSRAF ETMEMEK”
 
Müdür Açıkgöz’ün konuşmasının ardından Rektör Azmi Özcan konuşmasını yapmak üzere kürsüye geldi. Programa gelmeden önce bir konuşma metni hazırladığını fakat izlediği son dakika haberleri dolayısıyla üzgün olduğunu ve konuşma metninden vazgeçtiğini belirten Rektör Özcan, duyduğu şehit haberlerine olan üzüntüsünü dile getirdi ve üzüntüsünde dolayı bir süre konuşmakta zorluk çekti. Daha sonra konuşmasına devam eden Rektör Özcan, yapılan etkinlikten dolayı mutlu olduğunu ve kendisine sadece bu tablo karşısında iftihar etmek düştüğünü söylerken konuşmasına şöyle devam etti: “Sanırım pek çoğunuzun duygulanarak izlediği bu tanıtım filmi Bilecik Üniversitesi’nin arkasındaki derinliği, zenginliği ortaya koymak bakımından çok faydalı oldu. Bu süreçte emeği geçen bütün hocalarımıza, bizim kimliğimizi taşıyan bütün öğrencilerimize şükranlarımızı arz etmek lazım. Bugün önemli bir gün ben konuşma metni hazırlamıştım. Fakat buraya gelirken son dakika haberlerini izledim. Keyfinizi de kaçırmak istemem ama o bizim sorumluluğumuzu ortaya koymak açısından da önemli. Biz her şeye rağmen hem ‘açlık gününü’, iyi anlamda bize yakışır şekilde Gıda Günü’nü değerlendireceğiz. Bu sorunların çaresine ulaşmada, katkı sağlamak için elimizden geleni yapacağız. Ama bir taraftan da bütün dünyanın tehditlerine karşı dimdik ayakta kalmaya devam edeceğiz. Bugün yaklaşık 25 şehidimiz var ve 20 kadarda yaralımız var. Ve doğrudan doğruya bu sorun gıda konusuyla ilgili. Çünkü insanoğlu bu dönüşümün sağladığı ilkel haline döndü. Ve enerji için gıda için maalesef birbirlerini boğazlıyorlar. Hocalarımız, panelistlerimiz sizlere Dünya Gıda Günü ya da ‘dünya vahşet günü’ adına ne siz ne demek isterseniz, onunla ilgili istatistikleri anlatacak. Her gün en az 10.000 kişinin açlıktan ya da yetersiz beslenmeden öldüğü bir dünya ve böyle bir dünyada biz de yaşıyoruz. Yılda sadece silahlanma için 1.5 Trilyon Dolar’dan fazla para harcanıyor ama açlık derdine çare bulmak için bunun belki % 10’u –  %20’si kadarı yeter. Böylesine vahşet dolu bir dünya. Mutlaka bir şeyler yapmamız lazım. Ama en temelde bu sorunun çözümü paylaşmakla, bizde olanı ihtiyacı olanlarla paylaşmaktan geçiyor. Eğer bunu yapabilirsek en azından üstümüze düşeni yapmış olmanın belki tesellisini hissederiz. Size konuşma metni hazırlamıştım dedim ama bu duygusal ortamda bunun mümkün olmadığını hissedince bir 5 dakikalık bir film göstereceğim. Benim söylemek istediklerimin pek çoğunu barındırıyor. 2006 kısa film yarışmasında birinci olan film. Filipinler’de çekilmiş ama adeta bizi anlatıyor. Bizim sorumluluklarımızı anlatıyor. Ve benim söylemek istediklerimin pek çoğunu da anlatıyor.”
Rektör Özcan’ın misafirlere izlettiği kısa film Ferdinand Dimadura’nın Chicken A La Carte adlı film.  Rektör Özcan’ın konuşması sonrası Yüksekokul Müdürü tarafından Rektör Özcan’a hediye verildi.
Yapılan konuşmaların ardından kısa bir ara verildikten sonra panel başladı. Panelin açılışını Panel Başkanı Prof. Dr. Harun Tuncel yaptı. Konuşmasına gerçekleşen üzücü olayla ilgili görüşlerini bildirerek başladı. 
Panelin sabah oturumunda konuşmacı olarak Öğretim Görevlisi Mesut Kaplan, İl Sağlık Müdürü M. Ali Fidan ve Ziraat Mühendisi – Tema İl Temsilcisi vardı. Konuşmacı olarak Unicef Türkiye Koordinatörü Sema Hosta’da konuşmacılar arasında yer alıyordu fakat başka programı olduğu için bu programda yer alamadı. 
Öğretim Görevlisi Mesut Kaplan konuşmasında şunları söyledi: “Açlık konusunda biz 2006 -2007 yıllarında bir panel daha düzenlemiştik. Son söyleyeceğimi şimdi söylemek istemiyorum ama o zamanki verilere baktığımız zaman, bütün veriler, konuşulanlar bugün devam ediyor. Hatta artarak devam ediyor. Problem azalmamış, giderek artmış. Demek ki bu konuda BM yetkililerinin organizasyonlarının bir yerlerinde hata yaptığını düşünmek gerek diye düşünüyorum. Ya da bakış açısını kısmen değiştirmek mi gerekiyor ya da farklı projelerle mi ortaya çıkmak gerekiyor? Eğer 6–7 sene önce yapılması planlananlar yapılmış olsaydı en azından buradaki istatistik değerlerinde azalma değil de hafif durağanlaşma beklenirdi. Ama bu verilerin giderek arttığını görmekteyiz. Bu yüzden sistemsel olarak bir takım hataların yapıldığını öncelikle kabul etmek lazım. 2009 yılında insani kalkınma raporunda temel olarak şunlar var. Bir insanın uzun ve sağlıklı bir hayat yaşama hakkı var, bilgi edinebilme hakkı var, siyasi katılım ve karar alabilme hakkı var. Böyle haklar var fakat açlık çeken ve gelişmekte zorluk çeken toplumlara baktığımız zaman bu hakların hiç birinin ellerinde olmadığını görüyoruz. İşte temel problem bu. Ülkemizde açlık son yıllarda daha fazla gündemde ve bu konu daha fazla işleniyor. Diğer ülkelerde bu konunun o kadar fazla işlendiğini düşünmüyorum. Temel bakış açımızda madem insan var ben kısaca bazı insani değerlerimizin neler olduğunu çıkardım. Bunlar; Adaletli davranmak, diğer insanlarla paylaşma, az önce rektörümüzün de söylediği gibi paylaşabiliyorsak aşama kaydedebileceğiz. Affetmek, ahde vefa(sözünde durabilme), yakınlara iyilik yapma, aileye önem verme, akıllıca davranma, anlaşmalara uyabilme, barışçı olabilme, doğru bilgi sahibi olabilme, cömert olma, çalışkan olmak, dargınları barıştırmak, dinlemesini bilmek veya iletişimde bulunabilmek, saygılı olmak ve fakirlere iyilikte bulunmak diye gidiyor bizim insani vasıflarımız. Ama hiçte öyle olmadığı gözüküyor. Açlık dünyada her geçen gün daha da çoğalıyor. Zengin ülkelerin daha duyarlı davranıp yardımda bulunacağı umulurken yardımlar yine yoksul ülkelerden karşılanıyor. Dünya üzerinde her insanın doğru ve yeterli bir biçimde beslenmesine, sağlıklı bir yaşam sürdürmesine yetecek kadar gıda üretme şansı vardır. Somali ve Kenya bölgesinde 10.000 çocuktan 13 çocuk her gün açlıktan ölüyor. Günde yaklaşık 1300 kişi ayda 40.000 kişi açlıktan ölüyor. Susuzluktan yüzlerinde açılan yaralar ölümle sonuçlanan kan kaybına sebep oluyor. BM yüzyıldır yaşanan en büyük afet olduğunu açıklamış daha öncede açıklıyordu. Yardım kampına gitmek için yola çıkan her 2000 kişiden 500’ü yolda can veriyor. Haftalarca yürüyerek yardım kampına ulaşmayı başaran insanların akli olarak tükenmiş olduğu biliniyor. Üç senedir yağmur yağmıyor. Yemek yiyebilir hale gelmeleri için bile 10 günlük tıbbi tedavi görmeleri gerekiyor. Ülkelerini terk etmek için yola çıkan 12 milyon aç insanın dışında henüz irtibata geçilmemiş 8 milyon kişinin Kenya- Somali sınırında mahsur durumda olduğu biliniyor. Ameliyat için yeterli narkoz bulunamadığından uyuşturulmadan ameliyat yapılıyor. Acilen ameliyat edilmezlerse hayatını kaybedecek olan kişi sayısı 5000’in üzerinde. İç savaşlar var, kuraklıkla mücadele ediyorlar. Obeziteden ölen batı, dünyanın bir köşesinde insanların açlıktan ölmesinden dolayı rahatsız olmayabiliyor. Mülteci kamplarına ulaşmaya çalışan bazı annelerin çocuklarını yarı yolda bırakmaları bizi çok üzmüştür. Bu temel anlayış içerisinde önemli olan insanın insanca bir şekilde varlığını sürdürmesidir. Hepimizin ortak olarak toplandığımız nokta o. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” felsefesi benim vermek istediğim mesaj. Bu mesajı değişik alanlarda yaygınlaştırabiliriz. Biz bu konuyu yeni yeni fark ediyoruz.  Mevcut ekonomik sistemde insan bir makine gibi ya da bir üretim faktörü gibi değerlendiriliyor. Halbuki yapılan üretimlerin hepsi, yapılan hizmetlerin hepsi insana yapılıyor. 
 
Bunu yapan yine insan. İnsanı ön plana çıkartacak olan, daha iyi yaşamasını sağlayacak olan sistemlerin ele alınması lazım. Bazı kuruluşlar mükemmellik modeli oluşturuyor bu modeller daha çok yurt dışı kaynaklı fikirlerden kaynaklanıyor. Halbuki kendi felsefelerimizi, kendi değerlerimizi ön plana çıkarırsak bu modeli oluşturma konusunda yol alabiliriz diye düşünüyorum.”
Kaplan’ın konuşmasının ardından, Panel Başkanı Tuncel konuşmayla ilgili yorumlarda bulundu. Sonrasında konuşmasına İl Sağlık Müdürü Dr. M. Ali Fidan devam etti. Fidan konuşmasında şunları söyledi: 
 
“İşin manevi yönü olmasa bu bölgelere gitmemek için üste para bile verirsiniz.”
 
“Dünya gıda günü münasebetiyle tertip edilen bu organizasyonda bende sizlere Pakistan ve Somali’deki gözlemlerimi anlatacağım. Gıda denilince akla hemen sağlıklı beslenme geliyor. Sağlıklı beslenme olmayınca sağlıksız çocuklar insanlar ve sağlıksız toplum oluyor, derken problemler, sorunlarla dolu bir millet. Sonucunda da hasta bir devlet ortaya çıkıyor. Yaklaşık 750 yıl önce Şeyh Edebalı bunun için ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ dememiş miydi? Bugün insanları hasta ve zayıf olan güçlü ve gelişmiş bir devlet var mıdır? Bugün bahsedeceğimiz Pakistan ve Somali insanlarının sıkıntıda olduğudur. Maalesef Müslüman iki ülke zenginleri çok zengin fakat nüfusunun çoğu fakir olan bu iki ülkede birçok insan zorunlu gıda ve ihtiyaç malzemelerine ulaşamıyorlar. Her iki ülkede denizleri, ırmakları verimli toprakları ve dört mevsim güneşi ile tarım ve hayvancılığa çok uygun bir coğrafyaya sahip olup, stratejik limanlarıyla bunları çok rahat pazarlama imkanlarına sahipken yaklaşık 20 yıldır devam eden iç savaştan dolayı insanlar birbirlerini öldürmektedir. Zorunlu gıda maddelerine ulaşmayan bu insanlar yakınlarını açlıktan kaybettiklerini bildikleri halde ceplerindeki tüm paralarını silaha ve mermiye yatırmaktadırlar. Masum insanlar işlerine ve evlerine gidip gelirken yollarda herhangi bir bombalı ve silahlı saldırıya maruz kalıp kalamayacaklarının tedirginliğini yaşamaktadır. Sağlık Bakanlığı Pakistan’da gerçekleşen sel felaketinden sonra bu ülkede, selin en fazla etkilendiği iki bölgede Sahra Hastanesi kurdu. Hastanenin kurulmasından dolayı bu bölgedeki insanlarında ultrason, röntgen, detaylı bir laboratuarda dahil olmak üzere çok güzel laboratuarının da olduğu bir hastane hizmeti verilmeye başlandı. Yine buradan gönderilen ilaçlarımızda tamamen Sağlık Bakanlığı ve Başbakanlık’ın temin etmiş olduğu ilaçlarla da insanların tedavilerinin yanında ilaçları da verilmeye başlandı. Tabi bu da çok önemli bir husustu. İnsanları muayene etmek, tedavisini başlatmak önemli değil, hastalıklarıyla ilgili ilaçlara da ulaşımlarının sağlanması o vesileyle sağlanmış oldu. Pakistan’da Urduca konuşuluyor bildiğiniz gibi. Türkiye’de 10 -15 tane Urduca konuşabilen doktor var onlardan bir tanesi de benim. Yine Somali’de de İngilizce ve Arapça konuşabildiğimden dolayı bu ülkelere görevlendirilmemiz yapıldı. Her ne kadar Sağlık Müdürlüğü ve yahutta bu tür görevlere giden arkadaşlarımız harcırahtan dolayı gidiliyor diye söylemler olsa da konunun özü budur. Farklı bir amaç yoktur. İşin manevi yönü olmasa bu bölgelere gitmemek için üste para bile verirsiniz. Çünkü can güvenliğiniz yok. AİDS, hepatit b,c, tüberküloz, sıtma gibi hastalıklar ortalıkta kol geziyor. Tifteri, kolera, ishal gibi hastalıklarsa sıradan hastalıklar. Çıktığınız herhangi bir yerde çok rahat bu hastalıklara yakalanabilirsiniz. Rahatsızlanıp bende serum aldım. Diyeceğim, kesinlikle manevi olarak düşünülüp gidilmesi gereken bir görevdir bu tip görevler. Kesinlikle parayla yapılacak bir iş değil arkadaşlar. Uçak ve helikopterlerle ulaşabildiğimiz sel bölgesi Nuh Tufanının canlı bir parçası gibiydi. Dünyanın en büyük ovalarından olan Pencak ovasının İndus nehri kenarları göz alabildiğince büyük ve verimli arazileri sanki bir iç deniz gibi havadan görülüyordu. İnsana adeta Nuh Tufanı demek ki böyle bir şeymiş dedirtiyordu. Somali’de ürün üretimi yok, her şey ithal. Bir sandalete 100 dolar istediler. Her şey çok pahalı.”
 
İl Sağlık Müdürünün ardından Ziraat Mühendisi Tema İl Temsilcisi Ferruh Erdovan, Küresel İklim Değişiklikleri, Çevre ve Açlık konulu konuşmasını yaptı.
ZEYNEP KILBAHRİ


E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir