HİÇBİR İNSAN O’NUN KADAR ÖZLENMEDİ

Etkinlik çerçevesinde peygamberimiz, efendimiz, şefaatçimiz, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilen Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) ‘in dünyaya teşrifinin 1444 yılı münasebetiyle Ertuğrulgazi Lisesi tarafından 13 Nisan Salı günü Kültür Kongre Merkezinde program düzenlendi.

 

Programa İl Müftüsü Necati Akkuş, İl Milli Eğitim Müdürü İsmail Altınkaynak, İl Milli Eğitim Şube Müdürü Erdoğan Kaba, öğretmenler ve öğrenciler katıldı.

 

Etkinlik İstiklal Marşın’nın okunması ve günün anlam ve önemini belirten konuşmalarla başladı.

İlk olarak Ertuğrulgazi Lisesi Müdürü Zaim Akbulut konuşmasını yaptı. Akbulut “Peygamberimiz tam 1444 yıl önce de aynen bugünkü gibi insanlığa hakimdi” ifadelerini kullanarak “hiçbir insan o’nun kadar özlenmedi” dedi. Akbulut konuşmasını şöyle sürdürdü:

 

Akbulut: “1444 yıl önce de aynen bugünkü gibi insanlığa hakimdi”

“Rahman ve Rahim olan, insan oğlunu ve bütün kâinatı rahmetiyle var eden. Varlığımızı ve yaradılışımızı merhamet üzerine kuran, Yüce Yaradan’a hamdolsun. Perteviyalı Valide Sultan'ın ifadesiyle   “Muhammed ‘den muhabbet oldu hasıl/ Muhammed ’ siz muhabbetten ne hâsıl” Bizler muhabbet ile Muhammed'i birleştirmiş, muhabbet ile Muhammed’i asla birbirinden ayırmayan bir kültürün, bir medeniyetin fertleriyiz.

Yüreklerin rikkatini yok eden kin ve yürekleri işgal eden intikam  ve kalbin saflığını ortadan kaldıran öfke ve yüceliğini alıp götüren kibir, kendi fevkinde hiçbir kudret tanımayan güç tutkusu. Yığınla servet tüketmekle övünen zaaflar, her şeyi mubah gören acımasız rekabetler, Merhametsizlikler üzerine kurulan saadetler. Yaratıcıyı yok sayan sorumsuzluk, Kendisinden başkasını yok sayan bencillik,  Ahiret hayatı yokmuş gibi sanılan dünyevileşme, Bedenin hazzını mutluluk zanneden hedonizm . Şiddeti ve hiddeti üstünlük zanneden narsizm. Tüm bu duygular tam 1444 yıl önce de aynen bugünkü gibi insanlığa hakimdi. İnsanlar hak, adalet, dürüstlük, birlikte yaşama ve paylaşma gibi kavramları unutmuştu. Güçlü zayıfı eziyor, kendisinden başkası yok sayılıyordu. Kız çocuğuna sahip olmak utanç vesilesi olduğundan diri diri toprağa gömülür, kadınlar mal gibi alınıp satılır olmuştu.

 

“Son peygamberin yeryüzünü şereflendirdiklerine şahitlik etmişlerdir”

Dünya coğrafyasının bu insafsızlıkları bu buhranları yaşadığı bir zamanda, alemlerin kendisi için yaratıldığı, Adem Aleyhi selamın kendisi için affedildiği fahri kainat efendimiz dünyayı şereflendiriyordu. O nun nuru Hz Ademle başlayıp, Önce cennete Sonra da peygamberden peygambere geçerek Hz İbrahim’e kadar ulaşmıştır. Hz. Abdullah ve daha sonrada Amine annemize kadar gelip kutlu doğumla yeryüzünü şereflendirmiştir.

"Hatem'ül-Enbiya" yani Peygamberlerin son incisi Nebi sallallahu aleyhi ve selemin doğumuyla birlikte harikulade olaylar meydana gelmiştir. Onun doğumuyla Allah (cc) yeryüzünü adeta titretmiş ve tüm insanlığa onun doğuşunu haber vermiştir. Kabe içinde bulunan putlar kırılmış, Kisra (İran hükümdarı)'nın sarayı yıkılmış; ateşe tapanların, bin yıllık yanan ateşleri sönmüş ve Sava Gölü kurumuştur. Tüm bu olağan üstülüklerin vuku bulması ile, zamanın kralları, İncil ve Tevratta bahsedilen son peygamberin yeryüzünü şereflendirdiklerine şahitlik etmişlerdir..

Hz. Peygamber Efendimiz(s.a.v.) kendi doğumuyla ilgili olarak şöyle buyurmuşlardır: “Şüphesiz ki yaratılan ilk insan olan Hz. Adem daha çamurunda iken yani henüz yaratılmamışken ben, ümmül kitap olan Allahın katındaki levhi mahfuz kitabında Onun kulu ve peygamberlerin sonuncusu idim. Ben atam Hz İbrahim’in kabul edilmiş duâsıyım. Hz. İsa’nın kavmine verdiği müjdesiyim ve annem Amine’nin gördüğü rüyâsıyım” buyurmuşlardır.

 

“Bizlere bir cahiliye toplumundan medeni bir millet oluşturmanın sırlarını öğretmiştir”

İnsanlar içinden seçilmiş, insanlara karşı çok şefkatli ; ve merhametli olan fahri kainat efendimiz, hayatı boyunca insanları aldatmaya yönelik hiçbir iş yapmamıştır, hiç yalan söylememiş, insanların mallarına el uzatmamış, haksız yere cana kıymamıştır.. Yapmış olduğu bütün işlerinde merhamet duygusu gereğince hareket etmiştir. Müslüman, insanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir” hadisi düsturunca yaşamıştır. Ağzından hiçbir zaman kaba söz çıkmamış, hiç kimsenin kalbini kırmamış, her hareketinde merhameti ön plana çıkarmış ve bizlere merhametli olmamızı öğütlemiştir. Söylediği ve yaptığı işler hayatı boyunca uyum içinde olduğu için yaşadığı toplumda örnek bir kişi olarak gösterilmiş ve kendisine Muhammed’ül Emin denilmiştir.

 

“Bu imtihanı başarmanın tek şartı da Muhammedi yaşam tarzıdır”

Tebliğ ettiği dini en güzel şekilde yaşayan fahri kainat efendimizle birlikte dini mübinimizi ,iyi ile kötüyü ayırt etmeyi, sevmeyi, paylaşmayı, yardımlaşmayı, ahlakın güzelliklerini, dürüstlüğü, doğruluğu, erdemli davranışı, hoşgörünün en mükemmelini gördük . İnsana saygının en yücesini, şefkat ve merhametin sınır tanımayan boyutunu, adaletin en güzel tatbikatını, Rahmet Peygamberinin tebliğ, tavsiye ve uygulamalarından öğrendik. Hayatımızı anlamlı kılan değerlerimizi, dünya ve ahiret dengesini, insan onuruna uyan yaşama sanatını bizlere hep o gösterdi. Bizlere bir cahiliye toplumundan medeni bir millet oluşturmanın sırlarını öğretmiştir. İnsanların birbirini göz kırpmadan boğazladığı bir dönemde birlikte ve barış içerisinde yaşamanın yollarını insanlığa sunmuştur. Birbirine düşman olan kabileleri kardeş yapmış, yüreklere çöreklenmiş kin ve nefret tohumlarının yerine sevgi ve hoşgörü duygularını ekmiştir. Bugün dünyanın dört bir yanındaki toplumlarda özelliklede İslam toplumlarında etkili olan zulüm, katliam, terör mezhep ve ırk kavgaları peygamber efendimizin yasakladığı ve ayaklarının altına aldığı cahiliye adetleridir.

Batılı Ünlü Tarihçi Amold Toynbee' "Eğer insanlığın bugünkü durumu bir 'ırk savaşı'na yol açacaksa, İslam, tarihî görevini yapmak üzere, bir kere daha çağrılmalıdır. “ der Müslümanlar ve tüm insanlar günümüz dünyasında birlikte yaşama imtihanına tabiyiz. Bu imtihanı başarmanın tek şartı da Muhammedi yaşam tarzıdır. Bugünkü İslam toplumları Muhammedi yaşam tarzından ve peygamber efendimizin tavsiyelerinden uzaklaşmıştır. İslam toplumları içinde ortaya çıkan ve kutsal dinimizle örtüşmeyen ve İslam dinine de zarar veren yanlış uygulamalar dünya coğrafyasında İslam düşmanlığını ortaya çıkarmıştır. Sosyal yapı bozukluğunun yanında inanç bunalımı da yaşayan batı toplumları İslamofobi anlayışı ile başta dinimiz, peygamberimiz, kutsal kitabımız olmak üzere tüm kutsallarımıza saldırmaktadırlar. Bu saldırılan bertaraf etmesi gereken Müslüman coğrafyası ise muhacir ve ensar kültürünü terk ettiği için iç çekişme ve mezhep kavgaları içinde kıvranıp durmaktadır.

 

“Mazlumun yanında zalimin karşısında olmuştur”

Peygamber efendimiz tüm hayatı boyunca dinine ,ırkına cinsiyetine bakmaksızın mazlumun yanında zalimin karşısında olmuştur . “İnsanlara azap edene Allah da azap eder diyerek” tavrını ortaya koymuş çağlar aşan mesajlar vermiştir. Buyurdular ki: Ayıplan araştırmayın. Hased etmeyin. Kin tutmayın. Kimsenin gizli hallerini araştırmayın. Katı kalpli olmayın. Kibri terk edin. Merhametli olun. Birbirinizi sevin Mütavazi olun. Birbirinizin dertleriyle ilgilenin. Birbirinizin hatasını düzeltin. Hediyeleşin. Birbirinizle selamlaşın . İnsanlığın ebedi erdemlerini,  Ademoğlu’nun mükerrem fıtratını yeniden insanlarla buluşturdu. “Takva”nın tarifini yaptı”

Fahri kainat efendimiz İnsanlara hangi inançtan olursa olsun sadece insan olduğu için değer vermiştir. Bir gün ashapla sohbeti esansında Yahudi cenazesi geçerken ayağa kalkmış saygı göstermiş, kendisine cenazenin bir Yahudiye ait olduğu söylendiğinde; o kişinin insan olmasının saygı gösterilmesi için yeter bir sebep olduğunu beyan etmiştir. Medineye hicret ettiğinde orada yaşayan Yahudi kabileleri ile vatandaşlık anlaşması yapmış ve farklı inançlara sahip insanların bir arada yaşayabileceğinin en güzel örneklerini bizlere sunmuştur.Her zaman affedici olmuş, Mekkenin fethinde, daha önce kendisine her türlü eziyeti yapan müşriklere ceza vermek yerine hepsini affetmiştir.

Yunus Emre’nin dilindeki aşk peygamberine, Mevlana’nın dilindeki rahmet peygamberine, Ahmet Yesevi’nin dilindeki hikmet peygamberine, Hacı Bektaş-ı Veli’nin dilindeki sevgi ve şefkat peygamberine selam olsun.

 

“NE MUTLU ONU TANIYANLARA NE MUTLU ONU OKUYUP YAŞAYANLARA”

Yer yüzünde şimdiye kadar gelmiş geçmiş hiçbir insan, O'nun kadar sevilmedi, ve anılmadı. Dünyada gelmiş geçmiş hiçbir insanın vefatının ardından, O’na duyulduğu kadar üzüntü duyulmadı, gözyaşı dökülmedi. Ve yine hiçbir insan O’nun kadar özlenmedi. Peygambere duyulan bu denli aşkın O’nun kainatın merkezinde oluşu, ve her şeyin onun etrafında şekillenmiş olmasıdır. Allah cc insanoğlunu Eşref-i Mahlukat ; yani yaratılmışların en şereflisi olarak yaratmış, ve merkeze de, Habibim yani sevgilim, dediği peygamberimizi koymuştur. Günümüz Müslümanlarına düşen sorumluluk da, bu ışıklar saçan kandili, hem içimizde hem de çevremizde yeniden keşfetmek ve onun telkin ettiği değerleri hayatın içine taşımaktır.

İslam dünyasında Peygamber sevgisinin ve saygısının bizim kadar olduğu ülke pek azdır. Ona olan sevgimizin bir nişanesi olarak doğan oğlumuza Ahmet, Mehmet, Mustafa; kızımıza gül ismini, verdik.. Onu anlatıyor diye sevincimizde ve hüznümüzde mevlid merasimleri ve naatler tertipleyip, şefaatini umarak duygularımızı paylaştık. Sınırda nöbet tutan askerimize, vatan için şehâdet şerbetini içmeye hazır erimize Mehmetçik adını verdik .

NE MUTLU ONU TANIYANLARA NE MUTLU ONU OKUYUP YAŞAYANLARA Peygamberce bir düşünüşün, Muhammedi bir misyonun , vizyonun ve aksiyonun tüm gönüllere sirayet etmesini diliyoruz yine şairin ifadesi ile: Sana Levlak demişken alemlerin rahmanı ,senin vasıflarını nasıl döküp sayayım. Lütufların sayısız nasıl nokta koyayım fahri kainat efendimizi anlatmakta kifayetsiz olan sözlerimizi Arif Nihat Asyanın Nat şiirinin bir kısmıyla tamamlamak istiyorum.

Şimdi seni ananlar, Anıyor ağlar gibi… Ey yetimler yetimi, Ey garipler garibi;

Düşkünlerin kanadıydın, Yoksulların sahibi… Nerde kaldın ey Resul, Nerde kaldın ey Nebi? Günler, ne günlerdi, ya Muhammed; Çağlar ne çağlardı; Daha dünyaya gelmeden Müminlerin vardı… Ve bir gün, ki gaflet Çöller kadardı, Halime'nin kucağında Abdullah'ın yetimi,

Amine'nin emaneti ağlardı!

Hatice'nin koncası, Aişe'nin gülüydün.Ümmetinin gözbebeği, Göklerin resulüydün…

Elçi geldin, elçiler gönderdin…Ruhunu Allah'a, Elini ümmetine verdin.

Beşiğin, yurdun, yuvan Mekke'de bunalırsan Medine'ye göçerdin.

Biz dünyadan nereye Göçelim ya Muhammed? Yeryüzünde riya, inkar, hıyanet Altın devrini yaşıyor…

Diller, sayfalar, satırlar (Ebu Leheb öldü) diyorlar: Ebu Leheb ölmedi, ya Muhammed; Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!

Neler duydu şu dünyada Mevlid'ine hayran kulaklarımız: Ne adlar ezberledi, ey Nebi,

Adına alışkın dudaklarımız! Artık, yolunu bilmiyor; Artık, yolunu unuttu Ayaklarımız!

Kabe'ne siyahlar Yakışmamıştır, ya Muhammed, Bugünkü kadar!

Haset, gururla savaşta; Gurur, Kafdağı'nda derebeyi…

Onu da yaralarlar kanadından, Gelse bir şefkat meleği…

İyiliğin türbesine Türbedar oldu iyi!

Vicdanlar sakat Çıkmadan yarına. İyilikler getir, güzellikler getir Adem oğullarına!

programda emeği geçenler adına katılımlarınızdan dolayı tekrar hepinize teşekkür eder , saygılar sunarım” dedi.

 

Akkuş: “Gençken insan çok farkına varamıyor, ne olduğunun ve ne olmadığının”

Müdür Zaim Akbulut’un ardından İl Müftüsü Necati Akkuş konuşmasını gerçekleştirdi. Akkuş “Kainatın Efendisinin doğum günü bölümünde böyle bir etkinliğin hazırlanmasında etkili olan çok değerli Milli Eğitim Müdürümüze, Okul Müdürümüze, emeği geçen bütün öğretmen arkadaşlarımıza ve katılımından dolayı da sizlerin her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyor tebrik ediyorum, hepinizi kutluyorum” diyerek şunları aktardı:

 

“Bir anekdotla sizleri selamlayıp bitirmek istiyorum. Allah-u Teala bizi yoktan var etti ve bütün kainatın merkezi kıldı. Kainatın merkezi insan, bütün mahlukat ve mevzudat, görünen, görünmeyen, bilinen, bilinmeyen zerreden kürreye, habbeden kubbeye bütün varlıklar araç olarak yaratıldı ve tek amaç insan. Gençken insan çok farkına varamıyor, ne olduğunun ve ne olmadığının. Bizim büyükler olarak üzerimize düşen vazife, sizin daha hayatınızın ömrünüzün başında baharında iken bu farkındalığı yaşatmak, bu farkındalığı ortaya koymak ve böylece hayatınızın gelecek kısmını daha faydalı daha yararlı daha lezzetli ve daha umutlu bir şekilde yaşamanızı sağlamaktır. Gençlik bir dönemdir. Mevlana Mesnevi’sinde diyor ki; Ey bilincini süratle tozu dumana katarak sürmekte olan genç, dikkat et bilincini durdurduktan sonra bildiğin şey neyse at olabilir, araba olabilir, uçak olabilir neyseyse süratle gidiyorsun tozu dumana katıyorsun nereye ne şekilde gittiğinin farkında değilsin. Dikkat et bilincini durdurduktan sonra, toz duman dağıldıktan sonra anlayacaksın bildiğin at mıdır yoksa tezek midir? Toz duman içerisinde farkına varamazsın. Farkındalığı konuşabilmesi içinde bizim ilk önce kendimizden, sonra bizi biz yapan kendimiz yapan Yüce Yaratıcı’dan haberdar ve arkasından da bütün bunları bize haber veren kainatın habercisi Allah’ın Yüce Elçisi, dünyanın ve ahiretin yegane şefaatçisi liderimiz, önderimiz, kılavuzumuz ve bizim için her şeyden daha kıymetli olan Fahri Kainat Hz. Muhammed Mustafa(SAV) ‘i çok iyi anlamamız gerekiyor. Şununla bitiricem; Her sene her hafta Uhud Şehitliğine çıkar, Uhud Şehitlerine dua eder orada onları hasretle yaad ederdi. Bir defasında yine Uhud’ta ellerini kaldırdı ve “Kardeşlerim, kardeşlerim, kardeşlerim nerede benim gerçek kardeşlerim” diyerek seslendi. Asabı İkram, etrafındaki arkadaşları “Ya Resulallah biz senin sahabelerin, ashabın, kardeşlerin, arkadaşların değil miyiz?”

 

“Bizim şiddetle size ihtiyacımız var”

Peygamber Efendimiz buyurdular ki dikkatle dinleyiniz gençler ne umduğunuzu anlamanız için çok önemli ve ne ummadığınızı anlamanız için çok önemli çünkü Bilecik’in size ihtiyacı var. Bizim şiddetle size ihtiyacımız var. Memleketimizin size ihtiyacı var. İslam Alemi’nin size ihtiyacı var. İnsanlığın size ihtiyacı var. Kainatın size ihtiyacı var. Bütün mahlukatın ve mevzudatın size ihtiyacı var.  Kesin olarak varlığınıza ihtiyacı var. Ve diyor ki “Evet siz benim kardeşlerimsiniz, dostlarımsınız ama benim asıl ashabım benden asırlar sonra gelecek beni görmediği halde bana iman edecek beni görmediği halde beni sevecek, beni görmediği halde benim yolumdan gidecek. Asıl onlar benim kardeşlerimdir.” Siz onu görmeden, onu aslında yaşamadan, onun dilini bilmeden, onun kültüründen haberdar olmadan, 15 asır öncesine bu muhabbet anlarını bu gönlü kalbi niyetlerinizi gönderiyor iseniz sizler her biriniz şu sıralarda bulunan her bir genç delikanlı her bir genç hanımefendi SAV.’in o hitabına mazhar olmuştur ve onun kardeşleridirler. ifadelerini kullandı.

 

Program Kur’an-I Kerim tilaveti, şiirlerin okunması ve sinevizyon gösterisi, ilahi sunumuyla devam ederken emekli İmam-hatip Şadan Turhan ve ekibi’nin ilahi sunumu katılanlardan büyük alkış aldı.

İlahi sunumunun ardından emekli İmam Hatip Şadan Turhan tarafından hatim duası yaptırıldı.

 

İl Milli Eğitim Müdürü İsmail Altınkaynak’ın İl Müftüsü Necati Akkuş’a ve Ertuğrulgazi Lisesi Müdürü Zaim Akbulut’un Şeyh Edebali Sağlık ve Musiki grubu adına Şadan Turhan’a hediye takdimlerinin ardından program son buldu.

CANER ALKAN

 



E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir