Müftü Akkuş, “İftar Sevinci” Programına Katıldı

Müftü Akkuş, çekimleri Düzce’de devam eden ve moderatörlüğünü Cahit Karakaya’nın yaptığı Osman Albayrak hocanın da sohbetiyle katıldığı programın 4 Temmuz 2014 günü yayınlanan bölümüne konuk oldu.

Tövbe konusunun işlendiği programda Müftü Akkuş, tövbenin mümini yeniden hayata bağladığını, yeniden dirilişini sağladığını söyledi.

 

“Ramazan ayı, bereket deryasıdır”

 

İşte Müftü Akkuş’un katıldığı programdan bazı başlıklar:

“Ramazan size ne düşündürüyor?

Ramazan malumaliniz ve bir rahmet ve bereket ayı daha doğrusu deryası. Özel bir dilim, müstesna bir dilim. Yüce Mevlamız’ın merhametinin tecellisinin bir neticesi mümin kullarına. Özellikle bizim gibi 21. asrın kulları için bulunmaz bir fırsat zamanı. Bu münasebetle her sene Recep, Şaban ve takip eden Ramazan-ı Şerif bizi adeta bu iklime hazırlıyor. Recep ayı içerisinde Regaib Kandili takip eden Mirac Kandili arkasından Berat Kandili, Ramazan ve bin aydan daha hayırlı olan 83 yıllık bir ömre bedel bir zamana Cenab-ı Hak bizi basamak basamak yükseltiyor. Ne mutlu bu basamakları tırmanabilenlere. Şu anda bu basamağın 7nci noktasındayız. Rabbim Teala rahmet deryasını geçip mağfiret deryasında yıkanıp cehennemden azad beratını almayı nasip etsin inşallah.

 

‘Tövbe, Hz. Adem’den bize mirastır’

 

Ramazanda ve her zaman yapmamız gereken en önemli işlerden biri de tövbe etmek. Herkesten gizlesek de kendimizden gizleyemeyiz. Bu günahlardan arınmanın bir yolu olmalı değil mi?

Biz Hz. Adem’in çocuklarıyız. Hz. Adem’in bize miras bırakmış olduğu iki şey var. Bunlardan birincisi kulluk ikincisi de tövbe. Hz Adem (a.s.) babamızdan biz kulluk vazifelerimizi miras olarak almışken bu hatadan dönme tövbeyi reddetme gibi bir lüksümüz yok. Dolayısıyla tövbe bizim dedelerimizden, atalarımızdan miras kalmış olan Rabbimizin bir emaneti. Gerçekten nasıl ki dedelerimiz, babalarımız bize bir takım mal mülk bırakıyor, fırsatları bırakıyor, emanetleri bırakıyor. Aynı şekilde tövbede Hz. Adem babamızın kendi sülvinden gelen bütün müminler için bırakmış olduğu, Cenab-ı Hakk’ın rahmetinin ve merhametinin tecellisi olan bir mirastır. İnsanların yaratılışında var. Çünkü yer yüzünde ilk tövbe eden bir peygamberdir Hz. Adem (a.s.), yine ikinci peygamberimiz Nuh (a.s.) Yunus (a.s.)’nin tövbeleri var. Netice itibariyle peygamberler adeta Hz. Adem babamızdan almış oldukları bu mirası birbirlerine devrede devrede kendileri de yapmak suretiyle bize kadar ulaştırmışlar.

 

‘Tövbe, mümin için ihtiyaçtan öte büyük ibadettir’

 

Hz. Muhammed (s.a.v.) geldiği zaman iş daha da farklılaşmış. Tövbe bir ibadete dönüşmüş. Bir emanetin ötesinde farz olan bir ibadete dönüşmüş. Çünkü peygamber efendimiz kendisi günahtan uzak olduğu halde buyuruyor ki bazı rivayetlerde günde 70 defa bazı rivayetlerde günde 100 defa tövbede bulunuyor.  Haber vermesindeki maksat bizim de buna devam etmemizi istiyoruz. Tövbe mümin için bir ihtiyactan öte yerine getirilmesi gereken büyük bir ibadettir. Bizim bundan geri durmamız, bizim bundan uzak kalmamız düşünülemez. Kim kendini böyle düşünüyorsa çok büyük bir hatanın içine düşmüş olur.

Tövbenin kelime manası dönüş yöneliş demek. İstilai manası ise günahlardan rabbine dönmek demek. Günahkar olan kulun günahlarını bilip yapmasından dolayı pişmanlık duyup bir daha onlara dönmemek üzere onları terk etmesi ve rabbine yönelmesidir. Fakat tövbeye sadece bir yöneliş olarak bakmak da doğru değil. Bu bakış doğru ama noksan kalır. Sadece temizlenenleri ve tövbe edenleri değil tövbede daim olanları Allah sever. Kişi günahını az görmeyecek. Uhud Dağı kadar büyük ama rahmete baktığı zamanda Uhud Dağı’nda küçük bir çakıl olarak görecek. Dolayısıyla tövbede devamlı olanları temizlikte de devamlı olanları Allah Teala seviyor.

 

Bizim için sürekli tövbe etmek sürekli tövbeyi bozmayı çağrıştırmıyor mu?

Düz bakışla evet öyle bir şeyi çağrıştırabilir ama işin maverasında işin hikmet boyutunda şu var. Namazı devamlı kılıyoruz, orucu her sene tutuyoruz, zekatı gücümüz yettiğince devamlı veriyoruz. Netice itibariyle az bile olsa işlerin en hayırlısı devamlı olandır. Burada devamlılık bir yenilenmeden dolayı.

Vücudumuz kirlendiği gibi gönül dünyamızda kirleniyor. Ruh dünyamızda kirleniyor. Özellikle bizim asrımızda şu anda günahın sergilendiği bir piyasada bizim müminler olarak gönül dünyamızı ister istemez kirleniyor. Her kim ki ben günahtan azadeyim derse en büyük günahı işlemiş olur.

 

‘Günahkarların en hayırlısı hatasını kabul edenlerdir’

 

Bizim ademoğlu olarak şeytandan farkımız hatamızı kabul edebilmek. Her kişi günah işleyebilir günahkarların en hayırlısı hatasını kabul edenlerdir. Biz bunu kabul ederiz. Acizliğimizi Rabbimizin kuvveti karşısında fark ederiz. Günahlarla kararan kalp karanlıktır. Karanlık bir odaya küçücük bir çakmağı çaktığınızda anında aydınlanır. Cenab-ı Hakk’ın rahmeti müminin kararan kalbinin ışıklanması için böylesine kuşatıcıdır. Aralanan kapı o kapıdır. Kesinlikle Allah’tan ümidini kesmeyecek. Allah, şirk dışında bütün günahları affeder.

Ne kadar büyük günah işlemiş olursa olsun mümin Cenab-ı Hakk’ın rahmetinden ümidini kesmeyecek. Kim kendi kendine yazık ederse yanlış iş yaparsa, zamanını yanlış kullanır, sıhhatini yanlış kullanır, malını yanlış kullanır, ömrünü yanlış kullanır, yanlış yere harcar zarara düşer. Ben ziyana düştüm yanlış yaptım diye kendi kendini yargılayan dönüyor bir daha tövbe ediyor. Tövbede pişmanlık yoksa tövbenin temeli yok demektir. Pişmanlık olacak, azim olacak. Allah bağışlayan, mağfiret eden, çok çok affedendir.

 

‘Tövbe mümini yeniden hayata bağlar’

 

Tövbe mümini yeniden hayata bağlayan yeniden dirilişini sağlayan ve yeniden topluma kazandıran, ona umut aşılayan bir dinamizm de sağlar. Bu münasebetle tövbenin ümide dönüşmesinin toplumun hayatiyeti açısından da büyük önem arz ediyor. Nasıl ki hücreler vücudumuzda yenileniyor ise tövbeyle tekrar tekrar yenileniyor.

Bizim tövbede daim olmamız her gün kendimizi yeniden rabbimizle buluşturmamıza işaret eder. Bu irtibatı keser ise nefsi kendisine musallat olur, şeytan zaten ezeli garibi, hevesi var, dünyevi arzu ve istekleri var. Bütün bunlar onun etrafını kuşatır ve o ayna sırrını kaybedince insan da insanlık haysiyetini kaybeder.” ZEYNEP KILBAHRİ



E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir