“TÜRKİYE’DE YAŞLILIK ORANI % 8’DİR”

Şeyh Edebali Üniversitesi Rektörlük Konferans salonunda düzenlenen program saygı duruşunda durulması ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. İlk olarak konuşan Vali Yardımcısı Mustafa Güney  yaşlanabilmenin herkese nasip olmadığını,  Allah kime ömür verdiyse onun yaşlanarak yaşlılar sınıfına girdiğini vurgulayarak “Yaşlanınca da bir takım sorunlarla karşılaşıyorlar. Bu sadece Türkiye’de değil evrensel bir sorundur” ifadelerini kullandı.

 

“2050’de Türkiye’deki yaşlı oranı % 20’yi geçecek”

“Japonya yüzde 25, Almanya yüzde 22 gibi rakamlar var. Biz de yaşlılık oranı yüksek boyutta değil. Türkiye’de oran yüzde 8’dir. Ama biz de yaşlanıyoruz. Geçen yıl oran yüzde 7,6 idi. Bu sene 8’e çıktı. 2050’de Türkiye’deki yaşlı oranı yüzde 20’yi geçecek” diyen Güney şunları aktardı:

 

“Bu programı her sene yapmıyoruz. Huzurevi sakinleri sık sık ziyaret ediliyor ama böyle konferans şeklinde ya da farkındalık oluşturacak etkinlik pek yapmıyorduk. Bu sene bunu üniversitede yapalım dedik. Çünkü üniversite hem gençliğin olduğu yer hem de geleceğin aydınlarının olduğu yer. Çünkü toplumda buna ihtiyacımız var. Bu konuda duyarlılığı yeterli görmüyoruz. Gençlerimizle sohbet ederek farkındalık oluşturmak amacıyla bu etkinliği düzenledik.

 

18 Mart aynı zamanda Çanakkale şehitleri haftası, genelde de yaşlılar haftası şehitler haftasının gölgesinde kalıyor. Bütün Türkiye’de böyle bir uygulama var. 250 binden fazla vatan evladı 20 yaşını görmeden şehit olmuş. Yani yaşlanamamışlar, o boyutu ile bakarsak bunların 3 katının da gazi olarak geldiğini düşünürsek, 1 milyon kişi de mağdur olarak hayatını devam ettirmiş belki de onlar da yaşlanamamış. Yaşlanabilmek herkese nasip olmuyor. Allah kime ömür verdiyse o yaşlanarak yaşlı sınıfına giriyor. Ama yaşlanınca da bir takım sorunlarla karşılaşıyorlar. Bu sadece Türkiye’de değil evrensel bir sorundur. Dünyanın gelişmiş ülkeleri yaşlılık sorununu bizden önce yaşadılar. Şuanda dünyanın en yaşlı ülkesi Dünya Sağlık Örgütü’nün rakamlarına göre 65 yaşını geçmiş kişilere yaşlı diyoruz. Onlar kendilerini yaşlı kabul etmeyebilir, çeşitli görüşler ve tanımlar var ama 65 yaşını kim geçiyorsa biz yaşlı diyoruz.

 

Japonya yüzde 25, Almanya yüzde 22 gibi rakamlar var. Biz de yaşlılık oranı yüksek boyutta değil. Türkiye’de oran yüzde 8’dir. Ama biz de yaşlanıyoruz. Geçen yıl oran yüzde 7,6 idi. Bu sene 8’e çıktı. 2050’de Türkiye’deki yaşlı oranı yüzde 20’yi geçecek. Yani gelişmiş ülkelerin seviyesini yakalamış olacağız. Bu niye sorun olarak görülüyor. Etrafta mutlaka karşılaşmışsınızdır Yapılan anketler ve sorgulamalar yaşlıların birçoğu kendi kendilerine yeterli bir şekilde yaşamını devam ettiremeyebiliyor.  

Ulaşımda sıkıntı yaşıyor. Hatta evinde kendi ilaçlarını kullanamayabiliyor. Dolayısıyla bunun devlete de maliyeti artıyor. Bunu bildiği için BM’ ler 2002 yılında bir Madrid toplantısı yapıyor. Bu toplantı da yaşlıların durumlarının iyileştirilmesi için bir eylem planı hazırlanıyor. Türkiye’de de buna paralel olarak bir eylem planı hazırlandı. Süresi bitti zannedersem ama artık bu şu demek arkadaşlar BM’ler nezdinde yaşlıların haklarını vermek gerekli sosyal devlet ilkesinin de gereği olarak zaten anayasalara girmiş. Yaşlıların hakkı bu. Her vatandaşı olduğu ülkenin de devleti bunu vazife olarak yapmak zorunda. Bizim anayasamızda da 61. Madde de vardır devlet yaşlılara bakmak zorundadır. Tabi şöyle bir akım vardı eskiden, bütün dünyada böyleydi  kurum bakımıydı, yaşlılarımıza kurumlarda bakıyorlar. Özellikle kuzey ülkelerinde İşveç, Norveç gibi ülkelerde bu akım çok kuvvetliydi. Yaşlıları hep kuruma alıyorlardı. Mesela Hollanda da genel bütçenin %15 i yaşlılara harcanıyordu bir zamanlar. Kurum bakımının verimli olmadığı görüldü, bizde aynı doğrultuda değiştiriyoruz devlet politikamızı, artık evde bakım diye bir şey çıktı. Mesela gelişmiş ülkelerde bunu tek elden yapıyorlar ama bizde mesela Sağlık Müdürlüğümüz, Kamu Hastanelerimiz evde sağlık hizmeti veriyor. İşte Aile Sosyal Politikalar Müdürlüğümüz evde bakım aylığı veriyor. Ama bizde boşluklar var. Mesela bu kişinin yemeğini veremiyoruz, evlere yemek servisimiz diye bir şey yok. Bunun sosyal ihtiyaçlarını giderecek diğer şeyleri yapamıyoruz. Burada işte gönüllülük devreye giriyor. Bizim gençlerden beklentimiz bu olacak. Bunun maliyeti o kadar yükselmiş ki gelişmiş ülkelerde… Mesela Hollanda’da geçen yıl evde bakım masrafları için 800.000 kişi yararlanıyormuş ve 8 Milyar Avro para harcamışlar. Bizim Bakanlıklarımız arasında ki en büyük bütçe Milli Eğitim Bakanlığının ve yaklaşık 55 Milyar. İşte Avroyu da 2-3 ile çarparsanız ne eder yaklaşık Milli Eğitim Bakanlığının yarısı kadar parayı Hollanda da sadece evde bakım için harcıyorlar.

 

“Biz maalesef 91 ülke arasında 70. sıradayız”

Dolayısıyla bizde bu sorunla karşılaşacağız. Türkiye’de de az önce söylediğim hizmetleri veriyoruz. Herkese yettiğimiz söylenemez ama bu işler başladı biliyorsunuz artık bizim rakiplerimiz gelişmiş ülkeler. Biz kendimizi uluslar arası arenada onlara rakip görüyoruz. Gelişmiş ülkelerin indeksini çıkarmışlar. Yaşlılara eğitim, sağlık vs. 4 kriter almışlar ve buna göre 2013’de Birleşmiş Milletler yaşlılara verilen hizmetlere göre bir endeks oluşturmuşlar bir puanlama yapmışlar. Bu endeksin ilk 4’ünde az önce saydığım kuzey ülkeleri var.  Norveç,  Almanya, Hollanda, İsveç. Biz maalesef 91 ülke arasında 70. sıradayız. Afganistan en sonda… Yapacağımız daha çok şey var tabii. Bunu maddi olarak vermekte yetmiyor arkadaşlar. 2-3 yıl önce bir haber vardı belki aranızda hatırlayan çıkar; Norveç’te bir yaşlı teyze 88 yaşında yılbaşı gecesi için yanına yılbaşı gecesini geçirebileceği aile arıyordu. Oranın en büyük gazetesine ilan vermişti. Çünkü yalnızlık çok kötü… Allah kimseye vermesin. O kadın bir vaade bulunuyor; isteyebileceğiniz en büyük parayı vereceğim yeter ki beni yılbaşı gecesi evinize kabul edin diyor. Yani sadece maddi sorunları çözmek yetmiyor. İnsan manevi değerleriyle de var. Dolayısıyla gençlerimizden, sivil toplumumuzdan böyle katkılarda bekliyoruz. Zaman zaman Üniversite’den öğrencilerimiz bizim yanımıza da geliyor, bizim kurumlarımıza Huzurevimizi ziyaret etmek istiyorlar. Çocuklarımızla iş birliği yapmak istiyorlar, biz çok memnun oluyoruz. Ama bu düzenli olmalı, beklentimiz bu. Çünkü bizim kurumlarımızda özellikle çocuklar çok çabuk bağlanırlar. Yani bazen şu oluyor, teyzenin birisi ya da bir kardeşimiz rüyasında anneannesini görüyor, ertesi gün bir kutu çikolata kapıyor ve bizim kuruma geliyor. Niye? Ben hayır yapacağım. Bu hayır değil arkadaşlar, bu kendini tatmin etmektir.

 

“Biz Müslüman bir toplumuz ama yardımseverliğimiz zannedildiği kadar yüksek değil”

Biz insanlardan daha düzenli, sistemli yardım bekliyoruz. Bunu da bir mesaj olarak vermek istiyorum. Maalesef biz Müslüman bir toplumuz ama yardımseverliğimiz zannedildiği kadar yüksek değil. Uluslararası Winks diye bir kurum var Dünyada 50’den fazla hayır kurumu bir araya gelmişler ve böyle bir örgüt kurmuşlar. Bu örgütün yaptığı bir araştırma da maalesef 135 ülke içerisinde 128.sıradayız. Bunu da 3 kategori yapmışlar; para verme, yabancıya yardım etme vs. gibi… Maalesef birçok az gelişmiş ülke bizden daha yukarıda. Dolayısıyla yapmamız gereken daha çok şey var. Ben fazla da vaktinizi almak istemiyorum ama gençleri görünce onlarla ben dertleşmek istedim. İnsanların en hayırlısı başka insanlara faydalı olandır diyor Peygamberimiz. Dolayısıyla sadece para kazanmak, bu dünyaya sadece yemek-içmek-eğlenmek için gelmedik. ADAM isminde, soyadını unuttuğum bir profesör var Almak ve Vermek üzerine bir kitap yazmış. Diyor ki: “Veren insanlar her zaman daha mutlu oluyor. Psikolojik rahatsızlık yaşamıyorlar.” Hatta bir incelemeye göre mikro iktisatçılar belki bilir, gözlük zinciri dükkanları olan bir zincirde araştırma yapıyorlar veren insanların çalıştığı yerin cirosu %7 daha fazlaymış. Dolayısıyla zaten Peygamberimiz de “Veren el, alan elden üstündür.” Buyuruyorlar. Biz sizin sadece iyi bir insan iyi bir meslek sahibi olarak kalmanızı istemiyoruz inşallah özellikle sosyal hizmetler veren sosyal hizmetlere bakan, vali yardımcısı olduğum için söylüyorum çocuk-yaşlı dezavantajlı kim varsa engelli gibi, bunlarla ilgileniyoruz. Bu alanda yapacağımız çok iş var. Sizlerin katkılarını bekliyoruz. İlgiyle dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum. Bugünün vesilesiyle tüm yaşlılarımızın ellerinden öpüyorum hepinize de Allah uzun ömürler versin, hayırlı yaşlılıklar versin. Ben burada yaşayan herkesin aileleriyle birlikte sağlıklı, hayırlı, uzun ömürler geçirmesini diliyorum”

 

Vali Yardımcısı Mustafa Güney’den sonra kürsüye Bilecik Müftüsü Sayın Necati Akkuş gelerek  ‘Toplumda Yaşlıların Yeri’  adlı konuşmasını gerçekleştirdi.

 

“Peygamber Efendimiz, diyorlar ki 5 şey gelmeden önce 5 şeyin kıymetini bilin”

“İnsan hayatının en önemli kesiminin yaşlılık ve hayatın bir gerçeği olduğunu söyleyen Akkuş “Allahu Teala’nın koymuş olduğu kurallar çerçevesinde her yeni eskiyor, her doğan genç oluyor yaşlı oluyor ve dünyayı bir süre sonra terk ediyor. Bu bir hakikat ve inkar edilemez bir hakikat” ifadelerini kullanarak konuşmasına şöyle devam etti:

 

Peygamber Efendimiz, diyorlar ki 5 şey gelmeden önce 5 şeyin kıymetini bilin. 1,ölüm gelmeden önce hayatın kıymetini bilin. 2, meşguliyet gelmeden önce boş zamanın kıymetini bilin. 3, hastalık gelmeden önce sağlığın kıymetini bilin. 4, ihtiyarlık gelmeden önce gençliğin kıymetini bilin. 5, fakirlik gelmeden önce zenginliğin kıymetini bilin.

Bugün vaka ki her insan doğar, genç olur, büyür, olgunlaşır ve belli bir müddet sonra da yaşlanmaya başlar. İnsanın da hayatı aslında 3 seneden ibarettir. Formülleştiriyorum ki gençlerimizin de aklında kalsın, çünkü bir anda hayatın üçüncü dönemine vardığınızın farkına varıyorsunuz. Bir dönüp bakıyorsunuz ki o 2 dönem geçmiş, 3.dönem e gelmiş dayanmışsınız. Az önce sayın Valim söyleyince biraz da irkildim açıkçası. 65 yaşın üzerindekiler derken, henüz o yaşa gelmedim ama çok az kalmış. Artık bu mukadder gelecek olan ‘Külli a-tin a-tin’ diyor Aleyhisselam her gelecek olan mutlaka gelir. Allahu Teala bir insana ömür verdiyse o en büyük nimetlerden birisi. Oraya biraz sonra gelelim, 3S’den başlayalım. 1.Dönemi insanın sevmekle geçiyor,2.dönemi saymakla geçiyor,3.dönemi sormakla ve sorgulamakla geçiyor. Yani 3S… 1.Dönem çocukluk ve gençlik dönemi, seviyor. Annesini seviyor, arkadaşlarını seviyor, oyuncaklarını seviyor biraz yaşı ilerliyor karşı cinsten birini seviyor. Bütün o samimi hayatı içerisinde, o saf, o temiz, henüz daha hayatın kirleriyle hayatın bir takım ihtiyaçları ile kirlenmemiş olan duygularıyla her şeyi seviyor. Sonra güç ve kudret sahibi oluyor. Elinin önünü, ardını anlamaya başlıyor. Bu defa sahiplik duygusu başlıyor. Sahip olma… Sahip oldukça da saymaya başlıyor. Evim, arabam, benim yatım benim katım benim paralarım benim dövizlerim benim işte dostlarım benim ahbaplarım benim oğullarım her birisi farklı şeyler sayıyor ama bu hengame içerisinde sayış içerisinde ömür hızla akıyor ve bir gün dönüp bir bakıyor ki o saymanın telaşı içerisinde ömrü saymayı unutmuş. Çünkü ömrünün de bir sayısı var. Allahu Teala tarafından takdim edilen bir sayı var; ölüm sayısı var, gün sayısı var nefes sayısı var. Alıp vermiş olduğumuz her nefes adeta iki taraflı çalışan bir hızarın çalışması gibi her gidiş gelişinde alıp verdiğimizin bizim ömrümüzün bir kısmını kesip götürüyor ve son noktaya geldiğimizde de artık kesilecek bir şey kalmayınca ömür tamamlanmış oluyor. Ömür gitmiş artık tabiri caizse güneşin sararma vakti gelmiş.

 

“Kişinin yaşlılara saygı göstermesi Allah’a olan saygısındandır”

Yaşlılık bilgelik demek, tecrübe demek, yaşlılık ara kuşaklararası köprü, bilgi aktarımı demek. Yaşlılık sevecenlik demek. Ton ton nineler evimizde vardı eskiden sakallı dedelerimiz torunlarına akşamları masallar, hikayeler anlatırlardı. Bu bizim kültürümüzün, dini kültürümüzün ve ahlaki bir kültürümüzün, milli kültürümüzün vermiş olduğu değerlerdir. Çağdaş dünya ve çağdaş yaşam içerisinde bizde aynı şeye kapıldık ve yaşlanmamak için her bir türlü şeye çare aramaya başladık. Allahü Teala her derde mutlaka bir deva , bir ilaç vermiştir ama bir dert vardır ki onun ilacı yoktur. O da nedir? İhtiyarlıktır. İhtiyarlık bir dert midir? Yerine göre külfettir, yerine göre nimettir. Hakikaten yaşlılar belli bir vakitten sonra artık sıkıntılar yaşıyorlar. Vücutlarından sıkıntılar yaşıyorlar, psikolojik sıkıntı yaşıyorlar, ruhi sıkıntılar yaşıyorlar. Bir takım benim teknik olarak ifade edemeyeceğim farklı sıkıntılar yaşıyorlar ama biz eğer toplum olarak genel, milli, dini, ahlaki kültürümüzü yaşatmaya devam edebilirsek bu sıkıntıların en aza ineceği kanaatindeyiz. Önce şunu tespit edelim;

1- Yaşlılar bizim hayat sigortamızdır. Peygamber efendimiz  S.A.V’e diyorlar ki yaşlı ve  güçsüzleri bana haber verin. Ben onların ihtiyaçlarını göreyim. Çünkü siz yaşlılar hürmetine yardım görürsünüz ve rızıklandırılırsınız. Demek ki yaşlılar bizim memleketimizin, beldemizin, vatanımızın bereketleridir. Yardım görmesine ve rızıklanmasına vesile olan kutsal varlıklardır.

2- Yaşlılar hürmete ve saygıya en layık olan insanlardır. Peygamber Efendimiz yine Hadis-i Şerif’lerinde öyle buyuruyorlar. Kişinin yaşlılara saygı göstermesi Allah’a olan saygısındandır. Demek ki burada dini bir vecibe de var. Yaşlıya gösterilen saygı Allah’a gösterilen saygıya denk gösteriliyor. Hele bu yaşlı anne babaysa Ayeti Kerime de “Allah sizin önce kendine kul olmanızı emretti arkasından da anne babanıza yaşlandıklarında değil sadece anne baba olma hususuyla onlara ihsanda bulunmanızı, iyilikte bulunmanızı, güzellikle muamele etmenizi sizin üzerinize bir borç kıldı. Sizin Allah’a kul olmanızı, anne ve babanıza da saygı göstermenizi emretti, buyuruyor. Devamında onlardan ikisi ya da birisi yanınızda yaşlanır ise onlara güzellikle muamele de bulunmanızı öff bile dememenizi, onları güzellikle hoş tutmanızı ve şöyle dua etmenizi size tavsiye bulundu. Yarabbi bu anne babam beni nasıl çocukluğumda bağırlarına bastı beni korudu kolladılar ise sende onlara merhamet et diye dua etmemizi tavsiye etti. Peygamber Efendimiz(S.A.V.)’de bir Hadis-i Şerif’i daha var: “Anne ve babası veya ikisinden birisi yanında ihtiyarladığı halde onların hizmetini görüp dualarını alamadıklarından dolayı cenneti kazanamayanlara yazıklar olsun.” Anne babası yanında yaşlandı, onlara öyle bir hürmet öyle bir izzet ve ikramda öyle güzel muamelede bulundu ki onlar ona dua ettiler ve o dualarının neticesinde de cenneti kazandılar. Kazanamadıysa bir kimse onların duasını alıp cenneti, o kimseye yazıklar olsun.

 

“Gençlerde burada olduğu için ibret için anlatıyorum bunu”

Hatta burnu yerde sürünsün, zehir olsun, perişan olsun bedduası vardır.  Bir hikaye aklıma geldi, hikayedir tefsir kitaplarında geçer Hz.Musa Aleyhisselam  merak ediyor, Yarabbi acaba benim cennetteki komşum kimdir diye?  Gençlerde burada olduğu için ibret için anlatıyorum bunu, olmuş olmamış çok önemli değil. Allahu Teala buyurur ki Ya Musa falan beldeye git, o belde de bir kasap var o kasap senin cennette ki komşundur. Hz.Musa merak eder, kendisini belli etmeyen bir kıyafetle gider ona misafir olur ben sana Tanrı misafiri geldim der.  Başım üstüne der, alır misafirini evine götürür onun her türlü ihtiyacını görür sofrasını kurar önüne bir miktar et koyar ve sonra der ki: “ Ya Musa bana biraz müsaade edeceksin benim az bir işim var, onu görüp ondan sonra sana arkadaşlık edeceğim.”  Musa Aleykhisselam merak eder adam gittikten sonra onun peşinden gider. Bakar ki adam bir odadan girdi oda da bir zembil var bir küfe var orta da asılıyor. Onu güzelce zincirle aşağıya indirdi, orada yaşlı bir kadın var o kadının güzelce elini yüzünü yıkadı önüne getirmiş olduğu yiyeceklerden ona yedirdi karnını doyurdu sonra ihtiyaçlarını gördü altını temizledi bezlerini aldı bir tarafta yıkadı temizledi, her türlü ihtiyacını görüp saçını başını taradıktan sonra onu güzelce yeniden yerine çekti ve sonra elini ayağını yıkayıp Hz. Musa Aleyhisselema geldi. Musa Aleyhisselam sordu, dedi ki : “Merak ettim, bu yapmış olduğun şey nedir?”  Adam anlattı, Ya Musa bu benin annemdir. Yaşlandı artık kendine bakamaz hale geldi bende her gün gelirim bu hizmetini veririm . Bu hizmetini vermedikten sonra kendim ne yemek yerim ne de yatarım. Her türlü hizmetini yaptıktan sonra ancak kendi ihtiyaçlarımı görmeye başlarım. Onun yüzünden de evlenmedim ki ola ki hanımım aksi birisi çıkar da ona zahmet verir, bekar kaldım ve bu halde hayatımı devam ettiriyorum. Hz. Musa der ki :” Yalnız onu yukarı çekmeden önce o bir şeyler mırıldandı sen de amin dedin, ne dedin?” Sorma dedi adam, aramızda bir hikayedir. Yok merak ettim nedir, diye ısrar etti Hz.Musa. Adam anlattı; inanmam olacağına ama her gün ben bu yaptığım muameleyi kendisine yapınca der ki Allah seni Musa’ya cennette arkadaş kılsın diye dua eder ben de olmayacak şey ama amin derim. Bunun üzerine Musa der ki: “Müjdeler olsun sana, ben Musa’yım ve ben sana komşuyum Allahu Teala sana cennette bana komşuluğu nasip etti.” der. Adam onun zevki ve hazzı içerisinde sofraya oturur. Tabii bu bir hikaye ama hakikat şu ki, büyüklerine saygı merhamet şefkat göstermeyenler küçüklerinden bu sevgiyi şefkati görme hakkına sahip değillerdir. Peygamber Efendimizin bir hadis-i şerifiyle yine sizi karşı karşıya kılmak istiyorum: “Küçüklerine merhamet göstermeyen büyüklerine merhamet ve saygı göstermeyen bizden değildir.” buyuruyor. Bir ölçü koyuyor ahlaki bir ölçü koyuyor, bizden değildir demesi aslında mümin değildir ibaresi değil, bizim ahlakımızla ahlaklanmamıştır, bizim değerlerimizle değerlenmemiştir. Bizim anlayışımıza uygun hareket etmiyor demektir. Müslümana yakışmayan bir tavır demektir bu. Dolayısıyla bizler Müslümanlar olarak Allah’a, Peygamberlerine, Meleklerine, özellikle ahiret gününe, cennete ve cehenneme inanan müminler olarak Peygamber efendimizin bu tavsiyesini Cenab-ı Hakk’ın bize vermiş olduğu bu emir ve tavsiyeleri dikkate almak ve böylece yaşlılarımıza karşı gerekli hürmeti sırf yaşlı olduklarından dolayı değil önce insan oldukları için sonra Müslüman oldukları için sonra yaşlı oldukları için sonra yakınlarımız akrabalarımız oldukları için özellikle de anne ve babamız ise onların ayrı bir hakkı var üzerimizde onlara gerekli saygıyı hürmeti göstermemiz gerekiyor. Değerli gençler İslam’ın koymuş olduğu prensipler toplum hayatını ve fert hayatını kolaylaştıran güzelleştiren kurallardır. Gerek sosyolojik olarak gerek psikolojik olarak gerek ahlaki değerler olarak bu konulmuş olan prensipler Müslüman toplumunun hayatını tatlılaştıran, güzelleştiren, kaliteli bir hayat tarzına dönüştüren prensiplerdir. Bu münasebetle bu kurallarla bizim için sadece manevi bir tatmin değil aynı zamanda o büyüklerimizin yaşlılarımızın hayatını kolaylaştırması açısından çok önemlidir. Çocukken insan nasıl yardıma ihtiyaç duyar ise, nasıl sevgiye ihtiyaç duyar ise yaşlılarımız da aynı sevgiye şefkate ilgiye alakaya muhtaçtır. Dolayısıyla dinimizde ki ifadeler bizim için çok uyarıcıdır. Düşünün ki bir gün sizde yaşlı olacaksınız. Düşünün ki sizde bir gün çocukluğunuza döneceksiniz. Düşünün ki bir gün sizde muhtaç olabileceksiniz. Ömrün en sıkıntılı dönemleridir. Peygamber Efendimiz bile Allah’a sığınmıştır yaşlılığın vermiş olduğu sıkıntıdan Allah’a sığınmıştır. Dolayısıyla çok sıkıntılı çok çileli bir dönemdir. Bazen kültefe dönüşebilir. Bu külfeti nimete çevirmek gene sizlerin elindedir. Hem kendiniz için nimete dönüştürebilirsiniz, ondan sevap kazanabilirsiniz onların hayır duasını alıp cenneti kazanabilirsiniz hem de manen bir tatmin ruhi bir tatmin sağlarsınız. Hem de onların hayatını kolaylaştırmış, onların psikolojik olarak bir takım beklentilerini karşılamış olacaksınız.

 

“Yüce Mevlam yaşlılara hürmet göstererek yaşlılığında hürmet görenlerden eylesin”

 Onların hayatını kaliteli bir hayata dönüştürebilirsiniz. Şu tavsiyelerle ben bitirmek istiyorum; yaşlılarımızın yanında özellikle onları rahatsız edecek huzursuz edecek tavırlardan kaçınalım. Yaşlılık huysuzluktur birazda, onun psikolojisi biraz farklıdır adam doktora gidiyor diyor ki doktor gözlerim az görüyor amca diyor yaşlılıktan, doktor diyor benim ayaklarım da artık tutmuyor dizlerimin dermanı kalmadı amca diyor yaşlılıktan, ama diyor ağrıyor belim de ağrıyor midem de bulanıyor efendim kalbim sıkışıyor ne dediyse doktor amca yaşlılıktan yaşlılıktan deyince adam kızıyor sen bu kadar tahsili bunun için mi gördün ne biçim doktorsun diyor. Hah diyor amca bu da yaşlılıktan… Yaşlı insanın psikolojisi farklı oluyor, huysuzlaşabiliyor, çocuklaşabiliyor, bazen hastalık geliyor unutuyor, elleri titriyor, yemeğini yiyemiyor. Siz de çocukken yemeğinizi yiyemiyordunuz, anneniz kaşıkla ağzınıza veriyordu, döküyordunuz hiç kızmıyordu. Öyle mi? Yaşlı da çocuklaşıyorsa demek ki ona da o şekilde yaklaşmak lazım.  Ona da o muhabbetle o sevgiyle yaklaşmak lazım ve onların yanında onları huzursuz edebilecek tartışmalara sebebiyet vermemek lazım. Onları yüceltmek lazım, onları onure etmek lazım. İşte o zaman onlar yaşadıklarını huzur içerisinden yaşar bizde onların dualarının bereketiyle şu mübarek vatan üzerinde bol bol rızıklanır ve korunmuş oluruz. Yüce Mevlam yaşlılara hürmet göstererek yaşlılığında hürmet görenlerden eylesin.”

 

Akkuş’tan sonra Bilecik Huzurevi sakini Mustafa Yılmaz kompozisyonunu seslendirdi. 

Daha sonra Bilecik Aile Sosyal Politikalar İl Müdürlüğünde çalışan Psikolog Özge Tokgöz “Yaşlılık Psikolojisi” konulu sunumunu gerçekleştirdi.

 

“Yaşlı nüfus oranı gittikçe artmaktadır”

 “Türkiye istatistik kurumuna göre yaşlı nüfusun artış hızı 2013’te binde 36 olmuştur. 2014 nüfus oranına göre çocuk yaş grubundaki yani 0-14 yaş grubu nüfusun oranı %24’ e gerilerken 65 ve daha yukarıdaki nüfusun yaş oranı da yaklaşık %8’e yükselmiştir” diyen Tokgöz şunları aktardı:

 

  “Nüfus ve konut araştırması sonuçlarına göre ise hanelerin %21.7’sinde en az bir yaşlı bulunmaktadır. Türkiye’deki yaşlı nüfus oranı grafiğine bakacak olursak 2012’de yaşlı nüfus oranı %6-7 civarındayken 2023’te %9 olması beklenmektedir. 2050’de %20 civarında olması beklenmektedir, 2075’te ise %24-25 civarında olması beklenmektedir. Yaşlı nüfus oranı gittikçe artmaktadır.

Yaşlılık nedir? Yaşlanmaya bakacak olursak yaşlanma organizmanın geriye dönüşü olmayan bir şekilde yıpranmasıdır, işlevlerin bozulması şeklinde tanımlanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütüne göre yaşlılık dönemi 65 yaş ve üzeri olarak kabul edilir. 65 ile 74 arası genç yaşlı, 75 ile 84 yaş arası orta yaşlı, 85 ve üstü çok yaşlı olarak nitelendirilmektedir.

Biyolojik yaşlılık gelişim sürecinde vücudun yapısal ve işlevsel olarak vücudun değişimidir. Sosyolojik yaşlılık kişinin toplumsal rol, statü ve beklentilerinin değişmesidir.

 

“ Yaşlılığın ilk belirtisi eskiye olan özlemin gittikçe artmasıdır”

Psikolojik yaşlılık ise gelişim sürecinde deneyimlerin artmasıyla çevreye olan uyum sağlamasında, davranış değişikliklerindeki yaşa bağlı değişikliklerdir.

Yaşlılığın ilk belirtisi eskiye olan özlemin gittikçe artmasıdır ve yaşlanmaya başlayan bireyle genç nesiller arasındaki mesafe açılır. Gençlerimiz yaşlılarımızla pek anlaşamaz. Bu durumdan kaynaklanır nedeni. Gün geçtikçe yaşama dair her yeni şey yaşlı bireyi ürküttüğü için alışkanlıklarını değiştiremez ve yeni durumlara uyum sağlayamaz. En önemlisi de yenilik korkusudur yaşlılarımızda. Artık yeni ve alışamadığı her şeyden dehşet duyarcasına korkan yaşlı birey bir türlü eski alışkanlıklarını terk edemez hale gelir. Yenilikten kaçan yaşlı bireyde hafızada yıkılma dikkati çeker. Yakın olaylardan başlayarak her yeri hatırayı da unutmaya başlar. En çok gözlenen belirtidir.

Yaşlanmayla neler değişir? Sosyal değişim, ebeveynlik rolü, emeklilik, yalnızlık ve kendine yetmede zorluktur. Psikolojik değişime bakacak olursak bilinçsel yetersizlik, öğrenmede, kavrama yeteneğinde ve duygusal anlamda bir takım değişiklikler olur. Öğrenmede yavaşlama ve dikkat ve hafızada gerileme dikkati çeker. Sosyal değişimlerden emeklilik en önemlisidir. Artık yaşlımız kendisini işsiz olarak nitelendirir, benim yapacak hiçbir şeyim yok der ve bu nedenden dolayı da ekonomik kısıtlılıklar gözlemlenir, kendini boşlukta, yalnız hisseder ve maddi kısıtlılıklar ile de karşı karşıya gelir. Bu durumda yaşlıda stres oluşmaktadır. Emeklilik döneminde yaşlının yaşamına sokacağı yeni uğraş alanları bulması emeklilik sorunlarıyla baş etmede çok önemlidir. Ebeveynlik rolünde çocuklarını evlendirmiştir, çocuklar ebeveynlerinin bakımını üstlenmiştir, artık roller değişmiştir. Yaşlıların çocuklarını düşünmelerine yol açar bu nedenden dolayı da.

Yaşlının yüzüne bakmazsak, temas kurmazsak yaşlı kendisini önemsiz hisseder ve özellikle depresyon gibi psikolojik hastalıklara yol açar. Doğrudan hastayla konuşmamız gerekiyor.  Peki her zaman biz konuşarak mı anlaşacağız? Tabi ki hayır sözel iletişimin yanında sözel olmayan iletişimde çok önemlidir. Özellikle ses tonumuz. Çok kısık bir ses tonuyla konuşursak zaten yaşlımızın duyu organlarında gerileme vardır, duyamaz bizi ve kendisini gerçektende değersiz hisseder. Yüz ifadesi çok önemlidir, çok somurtkan, umutsuz bakarsak yaşlımızda o şekilde umutsuz bakar, bizimle konuşmak istemez. Yavaş ve yumuşak bir şekilde konuşmalıyız. Kızsak bile yanlışımıza bu konuda anlayışlı olmalıyız.

 

“Yaşlıya kendi başına kendini sevmesi öğretilmelidir”

Çevreyi düzenleme ve uyumu sağlama önemlidir.   Yaşlımızın çevresi düzenli olmalıdır. Herhangi bir şekilde kırılacak veya çok göz yoracak eşyaların olmaması gerekmektedir. Aksi yeti yaratan her türlü durumun dışlanması gerekmektedir. Bu tabi ki yaşlıya bakan kişi içinde çok zor bir durumdur. Aksiyeti yaratan her durumu dışlayamayız ama en aza indirgemek çok önemlidir bu durumda. Kendini önemseme, kendini önemli görme değerine yönelik yaşam koşulları oluşturmalıyız. Karmaşa yaratacak durumları da yok etmeliyiz. Daha çok yaşlının yanında tartışmamaya dikkat etmeliyiz, ses tonumuza, jest,mimiklerimize çok dikkat etmeliyiz.

Sosyalleştirme. Tabi ki sosyalleştirme gençler olsun, genç erişkinler olsun yaşlılık sürecine göre sosyalleştirme bizim için çok kolay gibi görünse de yaşlı için çok zordur. Yaşlıyı sosyalleştirmek için ajite davranışını azaltabilmeliyiz. Sosyal etkileşimin sıklığı ve kalitesi önemlidir. Yaşlılarımızla her gün veya  haftada bir ve yarım saat en faza görüşmek onları çok mutlu eder. Yardımcı elemanlar verebiliriz. Yeniden anılarını canlandırmalıyız, fotoğraflarını gösterebiliriz yaşlılarımıza.

Yaşlıya psikolojik yaklaşım nasıl olmalıdır? Yaşlı bireye güven verilmelidir. Sunumum sürecinde aslında en çok önem verdiğim konu budur. Yaşlıya kendi başına kendini sevmesi öğretilmelidir, kendine önem vermesi öğretilmelidir, yaşlıya önemli olduğu öğretilmelidir. Açık, sade ve anlaşılır bir dil kullanılmalıdır. Yaşlı birey problem çözmede motive edilmeli ve cesaretlendirilmelidir, potansiyellerini keşfetmesine destek verilmelidir.”

 

Özge Tokgöz’ün sunumunu gerçekleştirmesinden sonra huzur evi sakinleri “Sende Yaşlanacaksın” şiirini seslendirdiler.

 

Program Vali Yardımcısı Mustafa Güney, Belediye Başkan Vekili Abdullah Tetik ve Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Rektörlüğü Genel Sekreteri Mustafa Işık’ın Bilecik İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İl Müdürlüğü tarafından Bilecik il merkezi ve ilçelerinde yapılan resim ve kompozisyon yarışmasında dereceye girenlere ödüllerini vermesiyle sona erdi. 



E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir