“YANLIŞ TANITTIK”

 

Panelin başkanlığını AB Bakanlığı Siyasi İşler Başkanı Ege Erkoçak yaptı. Panele konuşmacı olarak ise Diplomasi Muhabirleri Derneği Başkanı Zeynep Gürcanlı, Ekonomi Muhabirleri Derneği Başkanı Turgay Türker, Diplomasi Muhabirleri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Bahadır Selim Dilek ve Afyonkarahisar Gazetecileri Dayanışma Derneği Başkanı Mehmet Abdioğulları katıldı.

 

Bilecik hiçbir hibeden faydalanmadı

 

                Panelin açılış konuşmasını yapan panel başkanı Erkoçak, AB hibelerinin ulaşması açısından bakıldığı zaman Bilecik’in 81 il içinde 81inci sırada olduğunu yani hiç hibeden faydalanmadığını belirtti. Erkoçak, Afyon’nun 77inci, Kütahya’nın 69uncu, Eskişehir’in 59uncu, Uşak’ın 64üncü ve Kırıkkale’nin 70inci sırada olduğunu söyledi. Erkoçak şöyle devam etti:

“Bütün bu şehirlerimizde genel mali yardımlardan, katılım öncesi mali yardımlardan pilot projeler uygulanmış. Buraya baktığımız zaman bu pilot projelerden kasıt merkezi yönetimin belli bir politikayı geliştirme amacıyla AB hibesinden faydalanarak yürüttüğü projelerden bahsediyorum. Bu projeler kırsal kalkınma alanında olabilir, küçük işletmeler alanında olabilir. Aynı zamanda çok daha farklı gümrük muhafaza, sınır yönetim, göçmen kabul merkezleri şeklinde çok farklı alanlarda bütün illerimizde aslında projeler yürümekte. Tabi ki merkezi yönetimden geldiği için projelerin içerikleri konusunda yerel medyamız bilgi sahibi olmayabilir ama bunların araştırılması içinde bizim bakanlığımızın web sitesi önemli bir işlev yüklenmekte.

Kütahya’da 7 proje, Afyon’da 3 pilot proje, Ankara’da 26 pilot proje, Bilecik’te 1 pilot proje, Eskişehir’de 5 pilot proje, Kırıkkale’de de yine 3 pilot proje uygulanmış. Özellikle yerel medya açısından bu sürece baktığımızda Avrupa Birliği sürecimiz çok önemli bir şekilde demokratikleşme alanında, siyasi kriterlerin yerine getirilmesi alanında çok önemli işlevler yüklenmekte.

Ulusal Ajans projelerine baktığımız zaman Avrupa Birliği projeleri her yaş grubuna dokunmakta. 7-8 yaşındaki bir ilköğretim öğrencisi bu projelerle yurt dışına gidebilmekte aynı zamanda 91 yaşındaki bir ninemiz de reçel projesi kapsamında bu desteklerden faydalanabilir. Şu ana kadar 300 bin vatandaşımız bu hibelerden yararlanmış, bu sayı giderek artacak. Dolayısıyla bu anlamda yerel medyamızın doğru bilgiye ulaşması AB sürecinde bence çok önem taşıyor. Çünkü Türkiye gerçekten AB sürecinin de etkisiyle bir sosyo-ekonomik dönüşüm sürecinden geçmekte ve son 10 senede yakaladığımız istikrarlı büyüme ortamının devam etmesi bütün şehirlerimize çok yeni fırsatlar açmakta. Tabi ki AB süreci tüm Türkiye’nin belki tamamı değil ama buna imkan veren önemli bir dönüşüm sürecini içinde barındırmakta. Baktığımız zaman dış ticaretimizin % 40’lık bölümü Avrupa Birliği üye ülkeleriyle. Bunlardan Türkiye’ye özellikle müzakere sürecinin başlamasından sonra doğrudan yabancı sermaye girişi çoğaldı.

Tabi ki Türkiye’deki yerel medya özellikle gazetelerimiz yüksek tirajlara sahip olmayabiliyor. Ama artık hemen hemen her ilimizde bir televizyon kanalı var. Bu televizyon kanalları aslında vatandaşlarımızın en çok takip ettiği kanallar. Dolayısıyla yerel televizyon kanalları vatandaşı bilgilendirme anlamında da çok büyük bir önem taşıyor. Doğru bilgiyle bilgilendirmek de çok çok önemli.”

 “YANLIŞ TANITTIK”

Erkoçak’ın ardından ilk panelist olan Diplomasi Muhabirleri Derneği Başkanı Zeynep Gürcanlı konuşmasını yaptı. Gürcanlı, AB süreci boyunca yaygın medya olarak çok hatalar yaptıklarını, AB’yi yanlış tanıttıklarını söyledi. Gürcanlı şunları aktardı:

“AB konusu Türkiye’nin gündemine ilk olarak gümrük birliği ile geldi. 1995’li yıllarda AB girdi. Çünkü Türkiye artık AB’nin bir parçası olma yolunda hızla ilerliyordu. O dönemde tartışılmaya başlandı ve tartışılmaya başlandığı andan itibaren de büyük farklılıklar ortaya çıkmaya başladı Türkiye toplumunda. Azınlıklar, hakları olarak bir güvence olarak gördüler AB’yi oysa o dönemde askeri kanat Türkiye’nin bölünmemesi için bir güvence olarak gördü AB’yi. Yani AB’yi olduğu gibi görmek yerine Türkiye’de farklı kesimler kendi amaçları doğrultusunda ‘AB’yi nasıl kullanırız?’la yaklaştı bu konuya. Bu nedenle de AB konusunda farklı beklentiler oluştu. İşte bizim hatamız belki de ulusal medya olarak ya da yaygın medya olarak bunları bağlı bulunduğumuz medya kuruluşunun politik yaklaşımına, çizgisine göre farklı yaklaşımları farklı şekilde pompalamak, bunların üzerine gitmek ve vatandaşta kimi zaman boş hayallere neden olmak oldu. Bu birinci yanlıştı. İkinci yanlış da biraz magazine kaydık. Yani AB’nin ne olduğunu anlatmak yerine daha çok haber olabilecek şeylerin üzerinde durduk. Bunlar bizim o dönemde yaptığımız ve hakikaten de yanlış tanıtımını sağladığımız unsurlardı. Bir başka yanlış, siyasi yaklaşmaktı AB’ye, çok siyasi yaklaştık. Bu sadece basının suçu değil siyasetçilerimizin de suçu. AB’yi sanki tek bir organ olarak gördük. Fransa Cumhurbaşkanı çıkıp da Türkiye aleyhine bir şey söylediği zaman biz bunu bütün AB söylüyormuş gibi anladık. AB’de bir kişi konuştuğu zaman sanki bütün Avrupalılar öyle düşünüyor gibi gördük.

AB hayatın hemen her köşesine sağlıktan çevreye, eğitimden adalete, siyasete sürekli standart getiren bir kurumdur. Bu standartları AB ülkeleri aralarında müzakere ederek belirlerler. İşte bu yüzden üye olmak önemlidir AB’ye. Biz AB’ye üye olursak onların standartlarının belirlenmesinde söz sahibi olacağız.

‘AB’de yerel medya daha güçlü’

AB’de yerel medya çok güçlü, bizden çok farklı. Türkiye’de de güçlü yerel ve yaygın medyamız var ama sanki yaygın medya biraz daha ağır basan bir havada. Ama AB’de yaygın medya önemli olmakla beraber onların daha önemli unsuru yerel medya. Bu da AB’ye üyeliğin getirdiği bir etki. Çünkü AB vatandaşa değiyor, yerel medya da vatandaşa değen unsurları haber yaptığı için yerel medya bu standartları vatandaşa taşıyor ve daha büyük gündem oluyor. Bizde yerel medya da bu tip vatandaşa değen konuların ötesinde daha siyasi konular ön plana çıkıyor ve AB’de getirdiği standartlar açısından çok irdelenmiyor. Bu hem yaygın hem yerel medyanın hatası. AB standartlar bütününü getiriyor, standartları hatırlatmamız gerekiyor. İkinci olarak da takip etmeniz gerekiyor bir takım şeyleri. Olasılıkları anlatmanız gerekiyor.

‘İnternet gazeteciliği günümüzde büyük önem taşıyor’

 

İnternet gazeteciliğinin getirdiği çok önemli unsur var. Artık etkileşim çok büyük. Daha önce genelde ulusaldan yerele bir etkileşim vardı ama bunun tersine dönmesi söz konusu artık çünkü internetle birlikte yerelleşmede başladı. Bu Avrupa’da Amerika’da görülüyor. Yavaş yavaş Türkiye’de de görülmeye başladı. Biz yerelden alıp haberi ulusala taşıyarak hükümeti harekete geçirmek ortada bir aksaklık varsa çözüme kavuşmasını sağlamaya çalışıyoruz.”

                Ekonomi Muhabirleri Derneği Başkanı Turgay Türker de konuşmasında, “Çok cancanlı basmak yerine maliyeti aşağı çekerek, istihdam yaratıp o istihdamla daha içerikleri zengin yayınlar yapmak tercih edilen bir yayıncılık.” dedi. Türker şöyle konuştu:

“Yerel medya yaygın medyanın halk içerisindeki haber istihbaratını sağlıyor. Yerel medyanın tirajları, izlenme ve dinlenme oranları çok düşük bir seviyede. Çoğaldıkça kalite artıp rekabet artacakken tam tersi daha da düşmeye başlıyor. Bunların tamamı insana dayalı ilişkiler. Ücretlerin çok yüksek olmadığı da ortada. Yerel medyada yaygın medyanın sahip olduğu reklam bütçesinden çok da pay almıyor. Pay almadığı zaman siz yerel medyayı nasıl güçlendireceksiniz?

‘Gazeteyi ajans haberleri doldurarak bu işi yapmak iyi değil’

Yerel medyada gittiğimiz her matbaada mutlaka bir gazete var. Tirajlarınız nedir diye sorduğumuz 100-150-200 arasında rakamlara tekabül ediyor. Sadece Basın İlan Kurumu’ndan ilan alınarak götürülüyor. Oysa o şehirlerin marka gazetesi var mı? Tesisler çok iyi, her yerde müthiş bir matbaa tesisleri var ama bunlar yeterli değil. Gazeteyi sırf ajanstan haberler alarak doldurarak bu işi götürmek çok da iyi değil.

Yaygın medya önceden bölgesel ekler çıkarıyordu. Artık yetinmiyorlar şehir ekleri çıkartıyorlar. Bunu ileriki bir zamanda televizyonlarda şehirlerle ilgili sorunların çözüm önerilerinin yer aldığı programların gelmesini izleyecek. AB’ye baktığımız zaman oradaki yerel medyanın içerisinde müthiş bir takip var. Şehirde ne oluyor, kentte ne oluyor, kim neden yaptı? Her şey bilinebiliyor.

‘Cancanlı yayınlar yerine zengin içerikli yayınlar tercih ediliyor’

Basın İlan Kurumu’na dayalı bir gazete oluştuğu zaman o gazeteyi marka haline getirip büyük rakamlarla satışı olmuyor. Çok cancanlı basmak yerine maliyeti aşağı çekerek onun yerine istihdam yaratıp o istihdamla daha içerikleri zengin yayınlar yapmak tercih edilen bir yayıncılık. Sürekli yerel yöneticileri anlatan, onların bilgilerini ön plana çıkaran haberler var. Şehrin sıkıntıları yerel yöneticilerin sorunları anlatılarak olur. Okunma bu şekilde gelecektir.

Sosyal medyaya da önem verilmeli. İnternet gazeteciliği de günümüzde son derece önemlidir. Reklam veren için önemli olan izlenme tıklanma, dinlenme ve tirajdır. Ekonomimiz güçlü olmadığı müddetçe basın ekonomik olarak kendi özgürlüğünü ilan etmediği müddetçe şartları değil AB değil Amerika bugünkü gibi zor olacaktır.”

                Afyonkarahisar Gazetecileri Dayanışma Derneği Başkanı Mehmet Abdioğulları, Afyonkarahisar’da 33 tane süreli ve devamlı yayın yapan gazete bulunduğu söyledi. Bunların 25 tanesinin resmi ilan aldığını 13 tanesinin de kent merkezinde yayın yaptığını ve Basın Enformasyon kurallarına uygun hareket ettiğini belirtti. 5 tane aktif 2 tanesi devamlı güncellenen haber portalları bulunduğunu, 7 tane radyo yayının da halen devam ettiğini kaydetti. 2 televizyon kanalının bulunduğunu belirten Abdioğulları, uydudan yayın yapan ve şu anda uyduya çıkmak üzere olan bir tane televizyon kanalının bulunduğunu söyledi. Bu kanalda 95 bordrolu çalışanın olduğunu kaydeden Abdioğulları konuşmasına dernek faaliyetleri ve gerçekleştirdikleri projeler hakkında bilgi vererek devam etti.

                Son konuşmacı olan Diplomasi Muhabirleri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Bahadır Selim Dilek, AB konusunda yanlış algının peşinde koştuklarını, bu algıyı meşrulaştırarak sayfalara taşıdıklarını belirtti. AB’nin üzerinde oturduğu temellerden bir tanesinin ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü olduğunu söyledi. Dilek şöyle devam etti:

‘İnsan kalitesi çok önemli bir sorun’

“Biz ne düşündüğümüzü, ne hissettiğimizi, ne gördüğümüzü gazetecilik anlamında ne yaptığımızı özgürce sayfalarımıza taşıyacağız ki, özgürce tv ekranlarına taşıyacağız ki kamuoyu oluşsun ve bu kamuoyu da bir şekilde demokrasinin sacayağından biri haline gelsin. Ben öncelikle kendimizi eleştirmenin daha nitelikli iş gücü yaratacağına inananlardanım. Maalesef Türkiye’de gerek yerel medyada gerek yaygın medyada insan kalitesi, çalışan kalitesi gerçekten sorunlu. İnsan kalitesinden benim anladığım iyi bir eğitim. Ben bugün, dahi anlamına gelen ‘de’leri ayırmayan, yazım kurallarından bihaber meslektaşlarımın olduğunu biliyorum. Bu içler acısı bir durum. Büyük laflar etmek mümkün, AB’den başlayıp da bu projelerin nereye, nasıl varacağını, bu projelerde Türkiye’nin nasıl yer alacağını söylemek mümkün ama bunların hepsini bir kalemde geçelim. Önce lütfen kendimize bakalım. Biz bir kere eğitim seviyemiz konusunda da sıkıntılıyız, bu yaygın medyada da böyle yerel medyada da böyle. En azından bir yabancı dili çok iyi bilmek durumundayız ki niteliğimizi yükseltelim. Bütün bunları yapmadan ister AB diyin ister AB’nin ötesinde olası projeler hakkında konuşun çok bir şey ifade edeceğini sanmıyorum. İnsan kalitesi bir kere önemli bir sorun bunu halletmemiz gerekiyor.

İkinci en önemli sorunumuz maalesef özellikle yerel medyanın parasal kaynaklarla olan ilişkileri. Yerel medya dediğiniz zaman bundan 15-20 yıl önce Anadolu’nun ücra bir köşesinde düğün davetiyesi basan küçük bir matbaanın ve bir taraftan da günlük gazete bastığını reklamdan 3 kuruş para kazanmak için uğraştığını görüyordunuz. Diğer tarafta bakıyorsunuz bir kentin eşrafından bir kişi valiyle belediye başkanıyla ya da o sistem içinde etkinliğini korumak için bir gazete çıkartıyordu. Diğer yandan bakıyorsunuz kentin ekonomik kuruluşlarından bir tanesi biraz daha fazla para kapabilmek için sistemden bir gazete çıkarıyordu ama artık bu kavramlarda değişti. Bütün bunları düzeltmeden yerel medyanın derdini tasasını çözemeyiz ama çözmemiz gereken bir başka konu daha var. Bir tanesi eğitim ikinci parasal ilişkiler üçüncüsü de bizim kendimize olan ilgimiz. Yani örgütlü olmayışımız, örgütlülüğümüzün önündeki sıkıntılar, kendi hakkımızı hukukumuzu savunamamamız. Yerel medya çalışanlarının durumunun çok parlak olduğunu düşünmüyorum. Gerek aldıkları ücretler, gerek sigorta konuları, gerekse patronlara karşı güçlerinin olmadığını maalesef biliyoruz.

AB’nin üzerinde durduğu en önemli yapılardan bir tanesi demokrasi ve ifade özgürlüğü. Demokrasi ve ifade özgürlüğü olmazsa olmaz ama bunun önündeki en büyük engel sansürler. Ben devletten gelen sansürün bir şekilde aşılabileceğini düşünüyorum. Ama kafalardaki sansürün çok kolay aşılmayacağı kanaatindeyim. Zihinlerde oto sansür başladıktan sonra bunun önüne geçmek çok kolay değil. Küreselleşme sonuna kadar yerelleşmeyi de destekliyor. O yüzden dış dünyaya gözümüzü de açmamız gerekiyor.

‘Gazetecilik bir yaşam biçimi’

Gazetecilik mesleği bir yaşam biçimi. Siz dünyanın neresine giderseniz gidin bir gazeteciyi oturmasından, kalkmasından, konuşmasından, kurduğu cümlelerden yine tanırsınız. Gazeteci hayatı haber gibi görür, haber gibi algılar. Bu sıradan bir meslek değil. Ama biz bu mesleği evrensel anlamda ne kadar yerel medya çalışanı da olsak ulusal medya çalışanı da olsak gazetecilik bir evrensel meslektir. Evrensel anlamda algılayıp uygulayabildiğimiz için öncelikle kendimize dikkat etmemiz gerekiyor. Eğitimimize dikkat etmemiz gerekiyor. Bunun çok kolay olmadığını biliyorum, çok zor olduğunu biliyorum ama maalesef artık 21inci yüzyıldayız 21inci yüzyılın gerekliliği neyse bunları yapmak zorundayız.”

Panelin ardından katılımcılar panelistlere sorularını yöneltti. Sonrasında panelistlere plaket verildi. ZEYNEP KILBAHRİ

 



E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir