DIMAŞK VE YAVUZ

 

Şu sıralar Kuzey Afrikada ve Ortadoğuda önemli gelişmeler yaşanıyor. Tarihin seyrini değiştirecek hadiselerden biri de Suriyede cereyan ediyor. Bugünkü sohbetimizi tarihi bir şehir olan Şam’a ayıralım istedim.

 Eski adı Dımaşk olan Şam, yeryüzünün en önemli tarihi şehirlerinden biri. Arap Şairleri Şam için: “Dünyanın yüzünde güzellik simgesi, Cenneteki tavus kuşlarının tüyü ve kumruların gerdanlığı” derler. Suriye ve Filistin’e de Bilâdü’ş- Şam deniyor. Osmanlılar ise Şam’a “Şehr-i Cemil” güzel şehir demişler ve Padişahlar’ın lakaplarını yazarken Şam’dan sonra “cennet-meşam” (cennet kokulu şehir) vasfını kullanmışlardır. Tevratta da nâmı geçen Şam, Müslüman coğrafyacıların dilinde ise, “Riyâz-ı Cennet” (Cennet bahçeleri) olarak zikredilir.

Hammer, bu şehrin güzelliklerinden bahsederken: “Her tarafı Birda nehri ile sulanır" der.   İspanya Arapları da Gırnata ‘yı “Endülüs yarımadasının cenneti” ismiyle isimlendirmişlerdir” dedikten sonra, dinî rivayetlerle ilgili de şu hususa işaret etmiştir: “Gençlik çağında fatih sıfatıyla değil, tacir sıfatıyla bu şehre gelmiş olan Hz. Peygamber Şam’a, “pek mesut” ünvanını vermiş ve ashabından bunun sebebini soran bir zât’a da ‘Allah’ın meleklerinin bu şehir üzerine kanatlarını gerdiklerini’ beyan etmiştir.’ Bundan maada Cenâb-ı Hak Kur’anda “Tin” ve “Zeytun” yani Dımaşk ve Kudüs ile Tûri Sina ve Mekke üzerine kasem etmiştir.

Habil’in Allah’a Kurban arz etmesi, Hz. Âdem ve Hz. Havva ‘nın hayatlarındaki bazı vakalar ve Hz. İbrahim’in doğumunun burada meydana geldiği gibi, Yesu’nin validesinin hanesi de buradaydı.”

Dımaşk’ın güzellikleri arasında, bol su kaynakları olduğu zikredilirken, su fıskiyelerinden sadece birinin dahi, bir kavunu havaya fırlatacak kadar tazyikle fışkırdığı ve bu güzelliğin, Şam-Mekke güzergâhından Hacca gidenlerin hayretlerini mucip olduğu belirtilir.

Öte yandan M. Arabi'nin " Şın sine dahil olması" hadisesesindeki Sin'in Selim, Şın'ın da Şam olduğu herkesimn malumudur. Yavuz  1516'da Şam’da iken  adına halife ve sultan olarak hutbe okunmuştu. Sultan Selim burada kaldığı süre içerisinde, şehrin yeniden yapılandırılması ve halkın ihtiyaçlarının karşılanması için mesai harcamış ve  büyük bir edeple Şam’da Emeviye Camiini ziyaret etmiştir.

Emeviye Camii ki, özellikleri ve güzellikleri ile dillere destandır. Bunlara da bir nebze değinmek isterim. Cami, genişliği ve büyüklüğü itibarıyle İslam dünyasının en büyük camii olma özelliğini taşımakta ve 16 imamı ile 75 müezzini bulunmakta idi. Özellikle Ramazan aylarında olmak üzere, Cuma ve bayram gecelerinde 12 bin kandil yanardı.

Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbeli mezhepleri için dört mihrabı vardı. Caminin üç minaresi bulunurdu ki, bunlardan biri, Minâretü’l- Arus’tur ve daha fazla hürmete lâyıktır. Çünkü inananlar, Hz. Mehdi Yesu’nun kıyametin koptuğu dünyanın son gününde bu minareye ineceğine itikat etmektedirler.

Timur devrindeki Dimaşk yangınından kurtulan yegâne minare de budur ve ahşaptandır. Cihan-nüma’ya göre, camideki hafızlar, Hz. Yahya Peygamber’in başının muhafaza edildiği mahallin ön tarafında, Kur’ân-ı Kerim’in kıraat erbabının usulü üzerine okurlarmış.

Yine Emeviye Camiinde, ashaptan Ebu Darda’nın Kur’ân’ı bir defada 1600 Müslüman’a okuttuğu rivayeti vardır ki, bu yöntem, öğrenenlerin bir kısmının, başka insanlara öğretmesi usulüdür. Hıristiyan âleminde İncil’in de aynı şekilde öğretilmesi demek olan bu tarza, “Lancester Usulü” deniyor.                       

  Yavuz Şam’da iken, Halit B. Velit, Ebû Ubeyde b. Cerrah, Ebû Darda ve Bilal-ı Habeşi olmak üzere, evliya ve sahabe kabirlerini ziyaret ile dualar eder. Şam’da 40’tan fazla sahabe mezarı olduğu ifade edilir. Selim, Emeviye Camiinde Hz. Yahya peygamberin başının da muhafaza edildiği mahalli gördükten sonra, Hz. Osman’a ait Kur’ân-ı Kerim’e yüz sürüp gözyaşı akıtır. Bu bağlamda Araplar’ın “muallim-i sâni” dedikleri Türk filozofu Farabi’nin mezarını ziyaretle, 13. yüzyılın ilk yarısında yaşayan ve beş yüzden fazla eser vermek suretiyle hem Batı’da, hem de Doğu’da büyük tesirleri olan, İslâm dünyasının büyük filozofu Muhiddin-i Arabî’nin mezarını Suriye ve Mısır âlimlerine buldurur ve ihya eder. İşte Yavuz, bütün bunlardan sonra, o meşhur Sina çölünü geçerek Mısır’ı fethedecektir.

Şam için bu anlattıklarımız devede kulak mesabesindedir. İnşallah Şam da Bağdat gibi olmaz ve o zengin tarihi dokusunu muhafaza eder. Diktatörler aklını başına almalı, Tunus ve Mısırda olduğu gibi, Fas, Cezayir, Suriye, Suudi Arabistan, Libya, Yemen ve Ürdün gibi daha nicesi artık yönetimi halka bırakmalıdır. Yoksa şu batasıca Batı İslam dünyasını rahat bırakmayacaktır. Kalın sağlıcakla.



E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir