MÜSLÜMAN’IN MÜSLÜMAN ÜZERİNDEKİ HAKLARI

 

Nitekim Cenab-ı Hakk Kur'anı Hakiminde: "Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı yapışın. Dağılıp ayrılmayın ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler oldunuz. Yine siz tam bir ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size âyetlerini işte böyle açıklar." (Al-i İmrân, 3/103).                                                                                                                                                      
Sevgili Peygamberimiz (S.A.V) müslümanın müslüman üzerindeki haklarına dikkat çekmiş ve bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Müslümanın, müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selamı karşılamak, Hastayı ziyaret etmek, Cenazelerin ardından gitmek, Davete icabet etmek, Aksırana dua etmek."  Selam: ayıp ve fenalıklardan uzak ve hayatın uzun olması anlamında bir duadır. Arkadaşlığın, dostluğun ve samimiyetin ifadesidir selam. Selam vermek, müminlerin birbirlerine en güzel dilek ve temennilerini sunma şekillerindendir. Müminler kendisine selam verildiğinde o selama misliyle veya daha güzeliyle mukabele etmekle sorumludur. Nitekim Cenab-ı Hakk bu hususta Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim'in Nisa sûresi 86. âyetinde, "Size selâm verildiği zaman, onu daha güzel veya misli ile iade edin" buyurmaktadır. Hastalık ta sağlık ta Mevlamız'ın bizlere birer lütuf ve ihsanıdır. Sağlık en büyük nimettir. Gariptir ki; elden gidince kıymeti bilinir.  Sağlığında kendisiyle beraber olanların, hastalığa düçar olunduğunda da kendisinin yanında olduğunu görmek şüphesiz insanı sevindirir. Bu sebeple müminler hastalandığında birbirlerini ziyaret etmeli ve manen destek olmalıdırlar. Mü'minlerin birbirlerine karşı görevlerinden birisi de; cenazeye iştirak etmek, cenaze namazını kılmak ve onu kabrine defnetmektir. Bu davranış ölene karşı son vazife olduğu gibi,  ölenin arkasında bıraktığı insanlara karşı da bir hakşinaslıktır, vefakarlıktır. 
Meşru işlerin bulunduğu davete icabet etmek, davet edilen yere gitmek, müslümanlar için önemli vazifelerden biridir.  Şüphesiz bu davetler haram ve günahların işlendiği davetler olmamalıdır. Bu tür davetler uygun bir lisan ile reddedilmelidir.  Hz. Peygamber  (S.A.V.), davet edenin makam ve mevkisine bakmaksızın  sahâbe-i kirâmın bütün dâvetlerine icabet etmiştir ki; bu davetlerin hepsi meşru davetlerdir. 
Efendimiz  (S.A.V): “Aksırmak Allah'tan, esnemek şeytandandır.” (Tirmizî, Edeb 7)  buyurur. Aksırmanın, insan sağlığı açısından bedeni dinçleştirme ve zihnî olarak uyanıklığı temin yönünden çeşitli faydaları vardır. Bir anlamda aksırmak bir nimettir. Her nimet gibi, bu da Allah'tandır. Allah'ın bütün nimetlerine hamdetmek, müslümanın kulluk vazifelerinden biridir. Bu sebeple, aksıran kimse “Elhamdülillah” der. Aksıranın hamdettiğini duyan müslüman, “Yerhamükellah” diye karşılık verir. Bunun anlamı “Allah sana rahmetiyle muâmele etsin” demektir. Aksıran da kendisine dua eden mümin kardeşine “yehdînâ ve yehdîkümullah; Allah bize de size de hidayetini nasib etsin” diye karşılık verir. Bütün bunlar, sosyal hayatta müslümanların en küçük ayrıntılarda bile birbirlerine karşı bir takım hak ve vecibelerinin olduğunu göstermektedir. Hz. Peygamber (S.A.V.): “Allah aksırandan hoşlanır, esneyenden hoşlanmaz. Sizden biriniz aksırıp “elhamdülillah” deyince bunu işitenin “yerhamükellah” demesi, onun üzerine bir vecibedir..” (Tirmizî, Edeb 7) buyurmuştur.
Cum'anız mubarek olsun.


E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir